“Özgürlük için Örgütleniyoruz” şiarıyla düzenlediğimiz ve iki gün sürecek olan 1. Merkezi Örgütlenme Konferansımız başladı. İnşaat Mühendisleri Odası Konferans Salonunda gerçekleştirdiğimiz konferansımızın açılış konuşmaları Eş Genel Başkanlarımız Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan tarafından yapıldı. Bakırhan, şunları söyledi:
Hûn hemû bi xêr hatin, ez we bi rêzdarî silav dikim. Em di rojên dijwar re derbas dibin. Rojên dijwar in lê rojên pîroz in. Ez bawer im hevalên me hemû li gor vê yekê xwe amede bikin. Ji niha ve ji me hemûyan re serkeftin.
Faşizmi gerileten sizin mücadelenizdir
Türkiye'nin dört bir yanından buraya gelen delegasyondaki arkadalarımı saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Bugün çok önemli bir süreçte 1. Örgütlenme Konferansımızı yapacağız. Burada yapacağımız tartışmalar, buradan alacağımız kararlar aynı zamanda önümüzdeki dönem mücadelemizin yol hattını da belirleyecek. Bizim için çok önemlidir. En önemlisi de bugün burada bulunan delegasyonun tamamı vücudunu faşizme karşı siper etmiş, geldiğimiz noktada emeği, değeri, bedeli, alınteri olan arkadaşlardan oluşuyor. Böylesi yoldaşların bulunduğu bir bileşende sizlerle olmak, size hitap etmekten de büyük onur ve gurur duyuyorum. Tekrar hoş geldiniz, başımızın üstünde geldiniz.
Tarihi misyonumuzu yerine getirmek için büyük bir çaba ve mücadele içinde olacağız
Değerli arkadaşlar divan açılışında söylendi, emin olun bu dolu dizgin giden faşizmi duraklatan, geriye çeken bizim, sizin, hepinizin mücadelesidir. İnanın bugün Türkiye halklarının, Türkiye emekçilerinin tek zemini, tek umudu partimizdir, partimizin mücadelesidir. Bunu Konferansımızı yaptığımız için söylemiyorum. Türkiye'deki mevcut tabloyu, mevcut ikili bloğun Türkiye halkları ve geleceği konusunda ortaya koyduğu iradeye bakarak söylüyorum. Bu zemin değerli ve kıymetli bir zemindir. Bu zemin Türkiye halklarının gelecek umutlarını büyüten, onlara umut veren, onların umutlarını büyüten bir zemin olduğu için de ayrıca çok değerli ve çok kıymetlidir. Bunun için Türkiye halkları, Türkiye emekçileri, Türkiye ezilenleri partimizi büyük bir umut olarak görüyor. Partimizin umut olduğu bu süreçte en başta bu salonda bulunan delegasyona çok büyük sorumluluk ve görevler düşüyor.
Herkesin sözü örgütü kadardır
Türkiye’de halkların ve emekçilerin umudu olan bu zemini başarıya ulaştırmak için her birimize çok büyük görev sorumluluklar düşüyor. Eminim bu konferans sonrasında bu görev ve sorumluluklarımızı tekrar bu salonda tartışarak, çok önemli kararlaşmalara giderek bu tarihi misyonumuzu yerine getirmek için büyük bir çaba ve mücadele içinde olacağız. Tarihi misyonu yerine getirmenin en önemli, en öncelikli görevlerinden birisi güçlü bir örgütlenme ve örgüttür. Güçlü bir örgütlenmesi olmayan hiçbir siyasi hareketin partisinin bu siyasette ortaya çıkan bu tarihi zemini ve fırsatı yerine getirmemesi düşünülemez. Bu konferansta bu tarihi sınavla karşı karşıya olduğumuz süreçte arkadaşlarımız üzerine düşen görev sorumlulukları yerine getirecektir. Siz de çok iyi biliyorsunuz örgütlenmesi güçlü olmayan bir parti parti değildir. Herkesin sözü örgütü kadardır. Örgütü güçlü olan partinin sözü de sesi de karşılık bulur. Onun için örgütlenme konferansları önemlidir. Onun için yerellerde günlerce toplantılar yaptık, yerel konferanslar yaptık. Oralarda başta yereller olmak üzere hem yerel hem de genel sorunlarımızı tartıştık, açığa çıkardık. Şimdi bu bu sorunları ortak bir akılla doğru iyi bir şekilde tartışarak bu sorunların çözüm yolunu ve yöntemini hep birlikte bulacağız.
Konferanslarımızla yetersiz olarak gördüğümüz örgütlenmemizi büyüteceğiz
Bizim için örgütsel başarı sadece seçimlerde aldığımız başarı değildir. Bizim için milletvekili sayısı, almış olduğumuz belediyeler ve seçilmiş zeminler tek başına başarının göstergesi değildir. Başarı halk ile hangi düzeyde bir araya geldiğimiz sorusunu sormakla başlar. İstediğimiz örgütlü toplumu kurabildik mi sorusuyla devam eder. Yine halkın toplumsal taleplerini yerine getirecek mekanizmaları zamanında kurduk mu, ona uygun mekanizmalar oluşturduk mu sorusunu sormakla devam eder. Yine halka hizmet eden bir vekil profilimiz var mı? Halkımızın mücadelesine layık belediye eş başkan duruşu var mı? Halka layık olacak bir örgütsel duruşmuzu var mı gibi soruları çoğaltabiliriz. Bu soruların tamamına verilecek bir cevabımız var. Buna uygun duruşumuz, mücadelemiz ve örgütlenmemiz vardır. Ama yeterli mi değil mi? Değildir. İşte bu konferanslarda yetersiz olarak gördüğümüz bu örgütlenmemizi büyütmek, güçlendirmek, bu tarihi süreçte halklarımıza layık olacak bir güçte, mücadele azminde bir örgüt yaratmak için bir araya geldik. Bu tarihi ve kritik süreçte kağıt üzerindeki hamlelerle, sık sık yapılan toplantılarla başaramayız. Toplantılar, yaptığımız hamleler çok kıymetlidir, önemlidir ama esas başarı sahadaki örgütlenme ve gücümüzdür. Sahadaki örgütlenmemizi büyütüp güçlendireceğimize eminim. Bunun için bir araya geldik.
Örgütsüz kalan bir yerde devlet çürümeyi, kirliliği, kendisini örgütler
Değerli arkadaşlar yine güncel birkaç konuyla devam ettirmek istiyorum konuşmamı. Son günlerde Narin cinayeti Türkiye’de tartışılmaya başladı. Hep beraber izliyoruz. Meselenin birçok boyutu var. Partimiz ilk günden beri Narin cinayetini bütün yönleriyle takip ediyor.
Doğru bir şekilde ilerlemesi için de elinden gelen bütün çabayı vekilleriyle, örgütüyle birlikte harekete geçirmeye çalışıyor. Narin cinayetinin altını neden özellikle çizmeye çalışıyorum? Çünkü Narin cinayeti en çok bizi, bu delegasyonu, bu salonu ilgilendiriyor. Narin cinayeti aslında örgütleme konferansı yaptığımız bugünlerde bizlere çok büyük dersler, ödevler ve görevler veriyor. Biz nasıl başladık mücadelimize, örgütlenmemize. Her platformda toplumu savunma şiarını dile getirdik. İşte Narin cinayetinde toplumu savunmanın ne anlama geldiğini bir kez daha gördük. Narin’in katledildiği köyde tam bir devlet projesi, devlet prototipi hayata geçiriliyor. Örgütsüz kalan bir toplumda böylesine bir cinayetin nasıl işlendiğini izledik. Devletin örgütlendiği bir toplumda böylesine kirli, çürümeye başlamış cinayetler işleniyor. Devletin önderlik ettiği toplum işte Tavşantepe köyüdür. Bizim olmadığımız, toplumu savunmak şiarıyla örgütlü olmadığımız yerde devlet işte böyle çürümeyi, kirliliği, kendisini örgütler. Bizim olmadığımız yerde bu tür zeminler karanlık yapılara, paramiliter güçlere devlet tarafından açılıyor.
Tavşantepe’deki kötü örgütlülük Narin cinayetini işledi
Değerli arkadaşar biz ahlaki politik toplumu savunuyoruz. Bunun mücadelesini yürütüyoruz. Bizi karşımızda bu sistem, bu devlet, toplumu çürütmeye çalışıyor. İşte Tavşantepe köyündeki devletin pratiği bunun en iyi göstergesidir. Bizim olmadığımız, bizim örgütlü olmadığımız zeminde işte toplumun inancını, dinini istismar eden yapılar büyür ve gelişir. Ve devletle birlikte ahlaki politik toplumu örgütlememek için elinden gelen bütün çabayı ortaya koyar. Açık söylüyorum o köy elbirliği ile Narin cinayetini işledi. O köy elbirliği ile örgütlüdür, o örgütlülük, Narin cinayetini işledi. Oranın örgütlülüğü bizim bahsettiğimiz örgütlülük değil, kötü örgütlülük dediğimiz örgütlenmelerden biridir. İşte devletin örgütlülüğü tam da böyledir, ahlaki politik toplumu savunan, toplumun taleplerini gerçekleştirmek için örgütlenmek isteyen bizleri oradan çekerek o karanlık yapıların orada örgütlenmesini sağlıyor. Onun için diyorum Narin cinayeti bizi ilgilendiriyor. Bir çocuk cinayeti işlendi ama devlet, iktidar mensupları, iktidarın milletvekilleri, bürokrasi, taşeron güçler, oradaki karanlık odaklar tamamıyla bu cinayetin altında kaldı. Narin’i katlettiler, gizlediler, gömdüler şimdi yetmiyor cinayetin açığa çıkmasını sağlayacak bilgileri, belgeleri manipüle etmeye çalışıyorlar. Devletin kolluğu, istihbaratı, jandarmasıyla, uzman kriminal ekipleriyle günlerdir çalıştığı bu köyde faillerin açığa çıkarılmaması neyi gizliyor, neyi örtüyor? Bu soruyu sık sık sormak gerekiyor. Bizler Narin cinayetinin aydınlatılması için, toplumun inancını istismar eden devletle kolkola onun bir aparatı olan, halklarımızın yaşamını çürütmeye çalışan bu anlayışa karşı ancak zemini örgütleyerek başarılı olabiliriz. Bu konferansta bu meselelerin de yoğun bir şekilde tartışılacağına inanıyorum. Narin cinayetinin takipçisi olacağız. Faillerinin, bu olaydaki asıl arka planının ortaya çıkması için de elbirliğiyle hep birlikte mücadele ederek bu olayın açığa çıkmasını sağlayacağız.
Partimiz 3’üncü Yol siyasetinin merkezidir
Biraz önce arkadaşlarımız söyledi, partimiz Türkiye’de 3’üncü Yol’u temsil ediyor. Yeterince örgütleyemediğimiz, yeterince zemin hazırlayamadığımız 3'üncü Yol'u temsil ediyoruz. Kürt siyasi hareketinin, Türkiye devrimci sosyalist hareketinin mirasını devralmış bir hareketten bahsediyorum. Partimiz Kürt özgürlük mücadelesinin ve Türkiye sosyalist hareketinin damıtılmış halidir. Partimiz 3’üncü Yol siyasetinin merkezidir, kendisidir. 3’üncü Yol’un ne anlama geldiğini burada uzun uzadıya anlatmayacağım. Birkaç olay üzerinden 3’üncü Yol siyasetinin neden önemli olduğunu ve değerli olduğunu, bunu örgütlenmenin toplumumuz ve halklarımız için ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışacağım. Siz de takip ediyorsunuz, Narin cinayeti ile birlikte Türkiye’de bir tarafta Mustafa Kemal’in askerleri diye kılıç çekenleri görüyoruz, öte yandan da Erdoğan’ın askerleriyiz diyen iki tarafın da kılıç çektiği bir süreci görüyoruz. Türkiye halklarının ne askerin kılıcına ne Erdoğan’ın savaş kılıcına ihtiyacı yok. Bunu defalarca dile getirdik. Bu halkın barışa, demokrasiye, insanca yaşama ve özgürlüğe ihtiyacı var. 3’üncü Yol’a ihtiyacı var yani bize ihtiyacı var. Asker kılıcından rahatsız olan bir Erdoğan görüyoruz. Madem asker kılıcından rahatsızsın o zaman 22 yıldır kılıcın keskin ucunu niye Türkiye halklarına gösteriyorsun sorusunu Erdoğan’a soruyoruz. Yine muhalif olana, itiraz edene kılıç sallayan, kılıç gösteren sizler değil misiniz?
Ne askerin kılıcına ne de Erdoğan’ın savaş kılıcına asla izin vermeyeceğiz
Muhalifi, itiraz edeni, Kürdü, hakkını hukukunu arayan emekçiyi düşman gören, o keskin kılıcı 22 yıldır sallayanların bu kılıçtan rahatsız olduklarına inanmıyoruz. Başta Kürtler, emekçiler, ezilenler, Türkiye’nin sol ve sosyalist güçleri ne askerin kılıcına ne Erdoğan’ın savaş kılıcına asla izin vermez. Biz bu her iki kılıca da karşı çıkıyoruz. Biz hem askeri vesayete hem de Erdoğan'ın savaş kılıcına karşıyız, izin vermeyeceğiz. Bu iki kılıcın Türkiye halklarına bir yararı olmadığını, hem askeri hem de siyasi vesayete karşı olduğumuzu bir kez daha belirtiyorum. Açık bir şekilde ifade etmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yeterince kılıç gördük. Kılıç sahipleri yeteri kadar bu ülkeyi yönettiler. Kılıçların ülkeyi yönettiği dönemlerde Türkiye halkları büyük zulüm gördü, yoksulluk gördü, büyük işkence gördü. Şimdi o kılıçlardan dersler çıkarmak yerine tekrar o kılıçlar çekilmiş, Türkiye gündemi manipüle edilerek o kılıçlarla bizi uğraştırmaya çalışıyorlar. Ülkenin bütün kurumları büyük bir çürüme ve kriz yaşıyor, kimse bu çürümeyi, krizi tartışmıyor, var yok askerin kılıcı, Erdoğan'ın savaş kılıcı tartışılıyor. Buradan bir kez daha çağrı yapıyoruz. Herkes kendi işini yapsın. Herkes görev ve sorumluluklarını yerine getirsin. Kılıç çürümenin, yoksulluğun göstergesidir. Kılıç demokrasi ve özgürlüklerin olmamasının göstergesidir. Onun için artık bu kılıç dönemi kapanmalıdır. Bu toplum defalarca bu kılıçlı dönemleri yaşadı. Bir daha yaşamak istemiyor. Ne askerin kılıcına ne bu zulüm politikalarına, zulüm kılıcına boyun eğmeyeceğimizi belirtmek istiyorum.
Memleketi uçuruma getiren kılıçların gündem yapılmasına karşıyız
Değerli arkadaşlar son günlerde siyaset askerle bilinçli olarak gündeme getirilmeye çalışılıyor. Bu gündemi yaratanlar devletin karanlık güçleridir. Devlet içerisindeki çetelerdir. Her iki kılıç da toplumumuzu geriye götürür. Her iki kılıç karşısında da örgütlenmeliyiz, halklarımızı duyarlı bir hale getirmeliyiz. Bir daha bu toprakların, bu coğrafyaların kılıçlarla tartışılmaması için elimizden gelen bütün çabayı ortaya koymalıyız. Çok önemli bir şeyin altını çizmek istiyorum. Bu kılıç çekenlere söylemek istiyorum. Defalarca bu topraklarda kılıç çekildi. Bu kılıçlardan Türkiye toplumu ne kazandı? Çektiğiniz kılıcın sonucu değil mi 22 yıldır birileri asayı eline almış Türkiye’yi uçurumun kenarına getirdi, emekçiyi yoksulluğa, Kürdü demokrasi ve özgürlük olmayan bir yaşama mahkum ediyor. Bu asayı elinde bulunduranlara bu asayı veren sizin kılıcınızdır. Onun için memleketi uçuruma getiren bu kılıçların Türkiye’nin gündemi yapılmasına karşıyız.
3’üncü Yol’u örgütleyebilirsek kılıç tehditlerinden toplumumuzu korumuş oluruz
Buradan ana muhalefet partisine sesleniyoruz. Ana muhalefet partisi belli ki tarihten geçmişten hiç ders almamış. Ana muhalefet partisi defalarca yenildiği o mindere AKP tarafından çekilmek isteniyor. Ana muhalefet partisinin görevi kılıçları savunmak değil, temel görevi Türkiye’de bir an önce demokrasinin, özgürlüklerin, insanca yaşamın olacağı bir ülkenin nasıl yaratılacağının mücadelesini vermek ve bunun reçetesini Türkiye halklarına sunmaktır. Bunun için 3’üncü Yol diyoruz, üçüncü kutup diyoruz. Türkiye halkına büyük acılar yaşattılar, hem siyasal islamcı anlayış hem de ulusalcı anlayış. Bunların yerine 3’üncü Yol’u örgütleyebilirsek, bunların bulunduğu her zeminde haklarımızı örgütleyesbilirsek bu kılıç tehditlerinden de toplumumuzu korumuş oluruz.
Çoğulcu bir perspektifle Türkiye’deki sorunlara yaklaşacağız
Son olarak örgütleme üzerine birkaç söyleyerek konuşmamı bitirmek istiyorum. Örgütsel deneyemimiz, partilerimizin yaşından çok büyüktür. Sanırım bu salonda bu bilmeyen yok. Partimiz Türkiye sosyalist hareketi ve Kürt özgürlük hareketinin birikimi, geçmişi ve mücadelesinden damıtılarak ortaya çıkmış bir partidir. Dolayısıyla bize miras kalan bu engin tecrübelerinden yararlanan bütün baskılara, zor zulüm politikalarına rağmen bu geçmişteki sahiplendiği için ayakta duran, mücadele eden diz çökmeyen bir partiyiz. Biraz önce Türkiye halkları bize büyük bir sorumluluk yükledi dedik. Denizlerden Mahirlere, Sakinelerden Mazlumlara kadar büyük bir bedel ödedik. Bu mirasa tarihsel görev ve sorumluluklarla sahip çıkalım. Onun için ne yapacağız? Çoğulcu bir perspektifle Türkiye’deki sorunlara yaklaşacağız. Emek alanında olacağız, emekli ile olacağız, KHK’linin hak arayışının yanında olacağız, sokakta olacağız. Tavşantepe’deki gibi halklarımızı karanlık güçlere, halkın inancını istismar eden güçlere bırakmamak için ev ev, sokak sokak örgütleneceğiz. Cudi’de yanan ağaçla Akbelen’de kesilen ağacın kardeş olduğunu herkese söylettiğimizde başarılı olduğumuzu, 3’üncü Yol'u hayata geçirdiğimizi hep birlikte göreceğiz.
Devletin önümüze koyduğu yeni tasfiye politikalarını boşa çıkararak başarabiliriz
Değerli arkadaşlar devlet bir türlü bizden elini çekmedi. Bizden korkuyorlar. Burada oturan bileşen, burada oturan çoğulculuk, burada oturan renklilik, buradaki mozaik hiçbir partide yok. Türkiye’yi, Türkiye’deki zemini aslında bu salon temsil ediyor bütün renkleriyle. Gayrimüslimiyle, halklarıyla, inancıyla, kadınıyla, genciyle, Kürdüyle, emekçisiyle, ezileniyle, sosyalistiyle, muhafazakarıyla böylesine bir tablo Türkiye’nin hiçbir yerinde, hiçbir siyasi partisinde, hiçbir yerinde yok. Onun için buradan korkuyorlar. Bu gücün örgütlenmesinin önünü kesmek istiyorlar. Her seferinde örgütlenmesinin önüne büyük bir set koymaya çalışıyorlar. Bu bilinçle hareket etmeliyiz. Devletin önümüze koyduğu yeni tasfiye politikalarını, yeni oyunlarını ve konseptlerini boşa çıkararak başarabiliriz. Bakın en son Kürde, halaya, türküye karşı bir kampanya başlattılar. Neredeyse düğün yapacak ailelerimiz gidip izin alabilecek hale getirdiler. Ama şunu bilmiyorlar, bizler dilimizi konuşmak için elde ettiğimiz hakları kazanmak için çok bedeller ödedik, arkamızda büyük bedeller tarihi var. Bu bedeller tarihini yasakçı, retçi, bizi kabul etmeyen, tasfiye etmeye çalışan güçlere bir kez daha hatırlatmak isteriz. Biz herşeyden vazgeçeriz ama geçmişimizden, emeklerimizle yarattığımız ve mücadelesini verdiğimiz değerlerimizden, mücadelemizden, kazanımlarımızdan asla vazgeçmeyiz.
Toplumumuza layık olmak zorundayız
Yine önümüzde çok önemli bir görev duruyor. Sokak sokak, ev ev örgütleneceğiz. Bir şey daha yapacağız. Biz hem büyük bir baskı ve sömürü altında mücadele ediyoruz hem Türkiye dünya demokrasisine yerel demokrasinin, yerel özgünlüklerin ne olduğunu mücadele ederken öğretiyoruz. Modeller yaratıyoruz. Başta yerel yönetimlerimiz olmak üzere örgütlü olduğumuz her yerde ilçe ve belge örgütünde dahi yerel demokrasinin ne olduğunu nasıl geliştirilebileceğini de Türkiye halklarına göstermek gibi bir borcumuz vardır. Önümüzdeki dönem Kürdü kendi evine, mahallesine hapsetmek isteyen, kadını kendi zeminine hapsetmek isteyen, Türkiye sosyalist hareketi Kürt hareketi arasına büyük duvarlar örmeye çalışan, her bir örgütlenme alanını kendi başına bölük pörçük mücadele etmesi için bütün araç ve gereçleri kullanan bu sisteme karşı durarak en geniş demokrasi ittifakını sağlamak gibi bir sorumluluğumuz var. Bu aynı zamanda Türkiye halklarına karşı borcumuzdur, onlara verdiğimiz bir sözdür. Bunu yerine getirmemiz lazım. Bir an önce bulunduğumuz en küçük yerden her yere kadar bütün kurumlarla, siyasi hareketlerle, örgütlerle birlikte yerellerden başlayarak genele kadar bu oyunu boşa çıkaracak, demokrasi ittifakını geliştirmek bizim boynumuzun borcudur. Bizler toplumun taleplerinin öncüsü olmak zorundayız. Bizler topluma layık zorundayız. Bizler bugün süren tecrit politikalarına karşı, halkımızın dilini kimliğini inkar eden bu sisteme karşı toplumun öncüsü olarak en önce mücadele edecek arkadaşlar topluluğu olduğunu belirtmek istiyorum. Çok fazla uzatmayacağım. Çok kıymetil bir fikriyatımız var, bu fikriyaitı örütleyebilirsek, hayata geçirebilirsek emin olun türkiye toplumunun sorunlarını çözmeyen iki kutup yerine asıl emekçinin kürdün ezilenen sosyalistin demokratik olanın zeminin ittifakını partisini mücadelesini yaratabiliriz. Bu duygularla Konferansımıza şimdiden başarılar diliyor önümüze koyduğumuz görevleri layıkıyla başarıyla yerine getireceğimize inanıyor hepinize başarılar diliyorum. Serkeftin.
14 Eylül 2024