
Parti Sözcümüz Ayşegül Doğan, Genel Merkezimizde basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmeleri değerlendirdi. Doğan, şunları söyledi:
Kobanî Kumpas Davasının gerekçeli karar metninin hukukla bir ilgisi yok
Değerli Türkiye halkları, hepinizi partimiz adına selamlıyorum. Oldukça sıcak siyaset. Bir yandan da yeni gelişmeler var. Bu gelişmelere geçmeden önce partimiz ve aslında Türkiye açısından önemli bir kararla başlamak istiyorum. Kobanî Kumpas Davasıyla başlamak istiyorum. Niye bu karar bütün Türkiye açısından önemli? Çünkü söz konusu dava ve benzerleri sadece DEM Parti ve seçmenlerini ilgilendirmiyor; tüm Türkiye’nin özgürlük, eşitlik, barış, demokrasi ve adalet hakkını ilgilendiriyor. Kobanî Kumpas Davası keşke tek örnek olabilseydi ama bazı konularda tek örneği teşkil ediyor. Kobanî Kumpas Davasında, kabaca yaptığımız bir hesaplamaya göre 16 Mayıs 2024’te 400 yılı aşkın ceza verildi. Konuştukları, siyaset yaptıkları için siyasetçilere 400 yılı aşkın ceza verildi. Bunca zaman sonra ortaya çıkan gerekçeli karar metninin hukukla bir ilgisi ne yazık ki yok.
Kobanî Kumpas Davası tüm Türkiye vatandaşları için hukuk, adalet ve özgürlüğün ortadan kaldırıldığı bir davadır
15 günde yazılabilecek bir metin 13 ay sonra yazıldı. Bu süre boyunca yine insanların özgürlük hakları ellerinden alınmaya devam etti. Kısıtlı bir temyiz süresi var. 32 bin 630 sayfa ortaya çıktı. Zaten hukuki gerekçe bulabilselerdi 32 bin 630 sayfaya ihtiyaç duymadan bu hukuki gerekçeyi yazarlardı. Bu davada 42 yıl ceza alan Selahattin Demirtaş’ın savunmasından alıntıyla ifade etmek gerekirse; bu bir siyasi intikam davası, bu bir rövanş davası. Bakın burada bugün bazı alıntılar yapacağız. Bir kez daha göreceksiniz Kobanî Kumpas Davasının fikirlerin yargılandığı bir dava olduğunu, demokratik siyaseti kuşatma davası olduğunu. İçinden geçtiğimiz süreçte tüm Türkiye’nin demokratik siyaset alanının genişlemesi ihtiyacından ve bunun için de bir takım çözüm önerilerinden bahsediyoruz. Pratik göstergeler diyoruz. Toplumun hukuka ve demokrasiye ihtiyacı olduğunu söylüyoruz. Hangi kesimden olursa olsun, bugün Türkiye’de hangi dilde konuşursa konuşsun herkesin ortak ihtiyacı adalet duygusudur. Hırpalanmış, tahrip edilmiş bu adalet duygusunun tesis edilmesi gerekiyor. Bu sebeple Kobanî Davası çok önemli bir emsal dava. Benzerleri de öyle. Bir tweet gerekçesiyle insanlar 9 yıldır içeride. Sonra da neymiş efendim Türkiye’de tweet dolayısıyla insanlar hapiste tutulmuyormuş, tweet attığı gerekçesiyle insanlara soruşturma açılmıyormuş. Bakın yalnızca siyasetçiler değil gazeteciler de kuşatılmış vaziyette. Bir yandan RTÜK cezaları, bir yandan soruşturmalar, bir yandan kendi ayağıyla ifade vermeye giden gazeteciye tutuklama kararları. Şimdi bu belirsizlikleri ve endişeleri artırmanın nasıl bir anlamı var? Hepimizin hayatları içeride tutuluyor, yalnızca bu insanlar içeride tutulmuyor ki. Bizleri de rehin alan bir mantıkla sürdürülüyor bu.
Karar Türkiye’deki siyasi davaların mahiyetiyle ilgili gerçekleri bir kez daha ifşa etmiş oldu
32 yıl 9 ay ceza verilen Figen Yüksekdağ’ın savunmasından bir alıntı yapmak istiyorum. “Kobanî Davası ve HDP’li seçilmişlere yönelik siyasi davalar en baştan beri sadece bizleri cezalandırmayla sınırlı değil; bütün topluma, emek ve özgürlük güçlerine, demokrasi güçlerine esaslı bir gözdağı ve sınır çekme anlamı taşıyordu”. Eğer bu sınır çekme, gözdağı verme, tehdit etme zihniyetinden vazgeçeceksek bunu görmek isteriz. Hep beraber görmek isteriz. Kobanî Davasında da Gezi Davasında da görmek isteriz. Seçilmiş milletvekillerini cezaevinde değil Meclis kürsüsünde görmek isteriz. Yine 22 yıl 6 ay ceza alan Alp Altınörs, mahkeme heyetine “Siz sadece özgürlük ve güvenlik hakkımızı ihlal etmekle kalmadınız, siyaset hakkımızı da ihlal ettiniz. Hayatlarımızdan çaldığınız yılları haram bir lokma gibi yutuverdiniz” diyor. İşte bunların hepsi ortak hayatlarımızdan ve geleceğimizden çalınıyor. O nedenle, 32 bin 630 sayfalık gerekçeli kararın bizim tarafımızdan hukuki bir metinmiş gibi algılanmasını ya da buna hukuki bir yorum yapılmasını kimse beklemesin. En başından beri siyaseten sürdürülen, bir rövanş davası şeklinde sürdürülen bir davada ortaya çıkan bir metindir. Ortaya dökmeye çalıştıkları ve üzerinden inşa etmeye çalıştıkları siyaseti de mahkum ediyor. Çünkü hiçbir suç delili bulamıyor bununla ilgili. Zaten lehteki delilleri değerlendirmiyor mahkeme ki o da ayrı bir olay. Yani bu karar, Türkiye’deki siyasi davaların mahiyetiyle ilgili gerçekleri bir kez daha ifşa etmiş oldu. Bu açıdan da tarihe geçmiş oldu.
AİHM kararları ve siyasetçilerin savunmaları hiçe sayılıyor
Yine 22 yıl 6 ay ceza alan Nazmi Gür, “Sonu ve sınırları belli olmayan, soyut yorumlara dayalı ve hukuken izahı mümkün olmayan bir hayali illiyet bağı kurularak yargılanmaktayız” diyor. Mahkemenin yapması gereken aksini ispat etmekti. Yargıçların yapması gereken aksini ispat etmekti. Ama bunu teyit eden bir gerekçeli karar var ortada. Bu karar soyut ve temelsiz; AİHM kararlarını ve siyasetçilerin savunmalarını hiçe sayıyor. Lehteki somut delillerin tamamını görmezden geliyor. Hukuka aykırı delilleri tartışmıyor. O zihniyetin sürdürüldüğünü göstermeye ne yazık ki devam ediyor. Bunun değişmesi gerekiyor. İçinden geçtiğimiz iklimde bunun değişmesine ihtiyacımız olduğunu yaptığımız yazılı açıklamada da ifade ettik. Bu iklimi destekleyecek gelişmelere ihtiyacımız var. Buralardan başlayabiliriz. Bunlar tek başına Kürt meselesini, Türkiye’nin demokrasi sorununu çözmez elbette. Ama bunlar önemli başlangıçlar ve bu tür başlangıçlar toplumda farklı duygular yaratabilir. Bu duygular da bizi daha kolay ortaklaştırabilir. İşte güçlendirici adımlar böyle olabilir. Ancak siz toplumun gerçeklik algısını yerle bir edip asıl hedef olan demokratik siyaset alanını daraltmaya devam ederseniz; toplum sorgular, sorar, endişelerini ve itirazlarını yüksek sesle ifade eder.
Kobanî Direnişi karanlığa karşı aydınlığı savunanların mücadelesiydi
Demokratik siyaset, siyaset hakkı suç değildir. Yazmak, konuşmak, mitinglere ve gösterilere katılmak, demokratik protesto hakkını kullanmak, kürsülerde konuşma yapmak suç değildir. Özellikle bunların altını çiziyoruz, çünkü bunları suç olarak göstermişler. Mücadele etmek, HDP’li olmak, DEM Partili olmak, demokratik değerler ve ortak bir gelecek için mücadele etmek suç değil, suç olmayacak hiçbir zaman. Biz bu zihniyete karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. İşletilen süreç katiyen bir yargı süreci değildir, bir siyasi süreçtir. Bir hukuk davasıyla karşı karşıya değiliz. En başından söylediğimiz gibi bir kumpas davasıyla karşı karşıyayız. Bu kumpas ilk günden çökmüş vaziyetteydi. Artık çöküşün fotoğrafı da ortaya çıktı bu gerekçeli kararla birlikte. Pek çok fotoğraf ortaya çıktı. Bundan vazgeçmeye çağırıyoruz, hukuka dönmeye çağırıyoruz ilgilileri ve yetkilileri. Bu davadan tutuklu yargılanan arkadaşlarımızı özellikle tek tek selamlıyoruz. Kobanî Direnişinin karanlığa karşı aydınlığı savunanların direnişi olduğunu biliyoruz. Katliama, soykırıma, ölüme, tecavüze karşı toprağını, havasını, suyunu ve insanlık onurunu savunanların mücadelesi olduğunu biliyoruz. Ve onlar orada IŞİD zulmü altındayken burada rahat oturamayanların mücadelesi olduğunu biliyoruz. Bu mücadeleyi sahipleniyoruz. Artık bu algı operasyonlarından da bir an evvel vazgeçilmesini temenni ediyoruz.
Komisyon taslağımız hazır, komisyonun kurulmasını memnuniyetle karşılıyoruz
Tüm bunlarla bağlantılı bir başka konuya ilişkin de konuşmak isteriz. Haftalardır, aslında aylardır gündemimizde. 6 ayı aşkın bir zaman olabilir. MYK’mızın toplantısı sonrası yapmıştık ilk açıklamayı. Özel yetkilendirilmiş bir komisyona bu sürecin ihtiyacı olduğunu söylemiştik, nedenlerini de anlatmıştık. Bugün görüyoruz ki hem siyasi partilerde hem de toplumda komisyon fikrine ve kurulmasına ilişkin, önemine ilişkin, komisyonun esasta taşıyacağı karakteristik özelliğe ilişkin birtakım mutabakatlar var. Temel de şöyle bir mutabakat var; komisyon kurulmalı. Biz DEM Parti olarak bunu büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz ve ayrıca bunun öneminin farkında olarak çalışıyoruz. Bu konudaki taslağımızın hazır olduğunu söylemiştik. Pazartesi günü Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'a bu taslağı sunacağız. Bu konuda Meclis Başkanının inisiyatif almış olması, grup başkanvekillerinin fikirlerine başvurmuş olması da çok önemli. Komisyon konusunda kendilerinin olumlu ve yapıcı yaklaşımlarını olumlu buluyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da yaptığı açıklamalar var konuya ilişkin. Tüm bunlar genel bir konsensüse işaret ediyor. Bu konsensüse ilişkin şu an için detaylı bilgi verecek durumda değiliz. Çünkü konsensüs arayışı devam ediyor, buna ilişkin görüşmeler devam ediyor.
Süreci hukuki bir zemine ve demokratik bir ortama oturtmak gerekiyor
Dün İmralı Heyetimiz Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş ile bir görüşme gerçekleştirdi. Akabinde görüşmenin içeriğine ve komisyona ilişkin görüşlerine dair açıklama yaptı. Biz bu konuya niye ciddiyetle yaklaşılması gerektiğini ısrarla belirtiyoruz? Çünkü sözünü ettiğimiz konu insan hayatı. Silahların tümden devre dışı bırakılması ve bunun için gerekli tüm mekanizmaların bir an evvel kurulması gerekiyor. Bununla birlikte eş zamanlı gelişebilecek bir siyasi atmosferin neden önemli olduğunu hep beraber yaşayarak gördük. Daha iyisi olsun, daha sağlıklı bir şekilde ilerlesin, kalıcı hale gelsin diye bu sefer diyoruz ki mutlaka ama mutlaka sağlam bir zemine ve demokratik bir ortama oturtmak gerekiyor bu tartışmayı. Sağlam zeminden kastımız hukuki bir zemin. Demokratik bir ortamda insanların fikirlerini özgürce ifade edebilmelerinden bahsediyoruz. Komisyonun yasayla kurulması elbette bizim için önemlidir. Ancak bu da bir mutabakat gerektirir. Usul ve esaslara ilişkin tartışmalar siyasi partiler arasında bundan sonraki görüşmelerde de sürecektir.
Demokratik bir işleyişten bahsediyorsak hapiste tutulamayacak durumda olan insanları hapiste tutamazsınız
Yine bildiğiniz üzere geçenlerde Grup Başkanvekillerimiz Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile bir araya geldi. Bu bizim esas gündemlerimizden biri. Yalnızca bizi ilgilendirmeyen ama en çok bizi ilgilendiren bir gündem: Hapishanelerdeki hasta tutsaklar. Bu ülkede demokratik bir işleyişten bahsetmek istiyorsak hapiste tutulamayacak durumda olan insanları hapiste tutamazsınız. Bu bir temel insan hakkı ihlalidir. Zaten insanları siyasi nedenlerle içeride tutuyorsunuz. Asla adil yargılanma hakkı gözetilmiyor. Üstüne bir de hasta tutsakların içeride belki de son günlerini geçirmesine neden oluyorsunuz. Buna da gerçekten artık son verilmelidir. Konuşmamız gereken, gündeme almamız gereken bir konu dahi değil eğer adaletten, demokrasiden ve insan haklarından bahsediyorsak. Yine idari ve gözlem kurullarının tahliyesini engellediği tutsaklar var. ATK konusunu da sıkça ifade ediyoruz. Bu da gündeme gelen konulardan biriydi. Biz de bir kez daha buradan bu sorunların bir an önce çözülmesi gerektiğinin altını çiziyoruz. Hakikaten bu yalnızca DEM Parti’nin gündemi olmamalı, tüm siyasi partiler bu konulara ilişkin sorumluluk hissetmelidir. Bugün komisyon fikri etrafında oluşturulan mutabakata benzer bir mutabakat da siyasi davalar için, siyasi tutsaklar için oluşturulabilir. Türkiye’de hepimizin demokratik ortama ihtiyacı olduğu gözetilerek bu yapılabilir.
Eğer barışı ve demokratik toplumu birlikte inşa edeceksek bu yolu birlikte açmaya ihtiyacımız var
Ben biraz örgütlenmeye dair de bilgi vermek istiyorum. Biz hep barışın toplumsallaşmasından söz ediyoruz. Bunun bizim için ne kadar önemli olduğunu söylüyoruz. Hatta komisyon fikrini konuştuğumuzda da en geniş mutabakattan hep bahsettik. Yalnızca grubu bulunan partilerle sınırlı kalmayan, farklı temsiliyetlerin olduğu bir parlamento aritmetiğinden bahsediyoruz. Bunun ne kadar değerli olduğunu söyledik. Bunu yalnızca söylemiyoruz; alandayız, sahadayız, eylemdeyiz, ev ziyaretlerindeyiz, halk buluşmalarındayız. 20 Haziran itibarıyla sahaya yeniden ineceğimizi söylemiştik son yaptığımız açıklamada. Barış ve Demokratik Toplum Buluşmalarımız devam ediyor. Takip edemeyenler için şöyle bir toparlama yapmak isterim. İl il, ilçe ilçe örgütlerimizle ortaklaşarak birtakım buluşmalar yapıyoruz. Ancak yalnızca bununla sınırlı kalmıyor. Siyasi partilerle bir araya geliyoruz, sivil toplum örgütleriyle buluşuyoruz, demokratik kitle örgütleriyle buluşuyoruz, farklı etnik gruplarla buluşuyoruz, farklı halklarla buluşuyoruz. Çerkeslerle buluşuyoruz, Türkmenlerle buluşuyoruz. Her kesimin demokratik bir Türkiye inşası için fikirlerini, eleştirilerini ve önerilerini almak üzere; beklentilerinin ne olduğunu öğrenmek, kendilerini özne hissedebilecekleri süreci birlikte nasıl inşa edebileceğimizi konuşmak üzere yapıyoruz bu buluşmaları.
Gelin, barışı ve demokratik toplumu birlikte inşa edelim
Engelliler Komisyonumuz çalışıyor. Halklar ve İnançlar Komisyonumuz çalışıyor; farklı halklarla, kimlik ve inançlarla bir araya geliyor beklentilerini öğrenmek için. Bunun yanı sıra Demokratik Yerel Yönetimler Kurulumuz çalışıyor. Çünkü yerel demokrasi Türkiye için çok önemli. Demokratik toplum, demokratik cumhuriyet, demokratik Türkiye tasavvurumuzdaki en önemli konulardan birisi de bu. Yine Dış İlişkiler Komisyonumuz keza öyle. Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan birtakım siyasi temaslarda bulunmak, siyasi partilerle bir araya gelmek, orada bulunan Türkiyelilerle buluşmak için yurt dışında. Sonuçta bu ülkede bir de sürgünde insanlar var. “Peki, ne olacak?” sorusunun altında onların da hayatları var. Onların siyaset yapma, gazetecilik yapma, akademisyenlik yapma hakkı da var. Tüm bunlar için de çalışmalarımız devam ediyor. Yani komisyonlarımızın çalışmaları saymakla bitmiyor. Bir yandan Kadın Meclisimiz, bir yandan Gençlik Meclisimiz, bir yandan Çocuk Komisyonumuz ve diğer tüm komisyonlarımız çalışırken; öte yandan hala bekleme pozisyonunda olan kesimler olduğunu fark ediyoruz. Bu pozisyondan çıkmak gerekiyor. Barışı da biz inşa edeceğiz, demokratik toplumu da biz inşa edeceğiz. Eğer barışı ve demokratik toplumu birlikte inşa edeceksek, o halde yan yana gelerek ve bu alanı genişleterek yolu birlikte açmaya ihtiyacımız var. Yolu birlikte açmanın en önemli kriterlerinden biri de birlikte güçlenebilmek, birlikte örgütlenebilmek. Çağrımızı yineliyoruz: Gelin, barışı da demokratik toplumu da birlikte inşa edelim. Gelin, bugüne kadar ortak mücadele belleğimizden süzülen deneyimleri daha geniş bir alanda buluşturabilelim. Bugün dünden daha büyük bir fırsatla karşı karşıyayız. Bu fırsatı kalıcı hale getirelim.
Komisyon için girişimler ve Meclis’in inisiyatif alması yeni bir aşamayı ifade ediyor
SORU: Yeni aşama tam olarak neye karşılık geliyor?
Yeni aşama, dün Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’la yapılan görüşme sonrasında Pervin Hanımın ifadesiydi. Komisyon fikrinde ortaklaşma bir yeni aşama. Önemli bir aşama bizim için. Bunu değerli buluyoruz. Komisyonun devreye girmesi hem hukuken güvence anlamına gelecek hem de toplumsal meşruiyet açısından önemli bir katkı sağlayacak sürece. Hem de bundan sonrasında farklı siyasi partilerle tartışılabilecek bir zemini oluşturacak. Bugüne kadar pek çok siyasi parti, “Meclis önemli bir zemin, Kürt meselesi bu zeminde çözülmeli ve biz olup bitene ilişkin de her şeyden haberdar olmalıyız” dedi. İşte tam da bunun için Meclis adres olabilir. Böyle bir sorumluluğunun üstlenilmiş olması, Meclis Başkanının bunda inisiyatif almış olması, yalnızca usule dair birtakım tartışmaların kalmış olması önemli ve yeni bir aşamadır. Pervin Hanımın söylediği de tam olarak buna tekabül ediyor. Yeni gelişmeler olmasını biz de bekliyoruz DEM Parti olarak. Sürecin hız kazanabilmesi için gerekli mekanizmalar yaratılabilirse Türkiye’de demokratik siyaset alanı genişler. Bu da yeni gelişmeleri beraberinde getirir.
Toplumun tümü için atılması gereken hukuki ve demokratik adımlar bellidir
SORU: Biraz önce bahsettiğiniz zemin için atılması gereken adımlar nelerdir sizce?
Bizim zaten atılması gereken adımlarla ilgili tavrımız çok açık. Türkiye’de demokrasinin neredeyse kırıntısının kalmadığı bir zaman diliminden bahsediyoruz. Bunun herkes için bu hale geldiği bir zaman diliminden. İtiraz eden, muhalefet eden, farklı düşünen ve bu özgürlüğü kullanmaya çalışan herkese yönelik bir antidemokratik uygulamayla karşı karşıya kalıyoruz. Bu uygulamalar ortadan kalktığı zaman daha demokratik, daha özgür bir Türkiye olacak. Bunun hukuken nasıl güvence altına alınacağına ilişkin tartışmaların rahatça yapılabileceği bir ortam olacak. Şu anda çok kıymetli bir süreçten geçiyoruz. Çünkü bugüne kadar hep birtakım şeyler gerekçe olarak gösterildi.
SORU: Mesela İnfaz Kanunu olacak mı? Bunlar hiç görüşmelerde gündeme geldi mi?
Grup Başkanvekillerimiz de buna ilişkin soruya yanıt verdiler. Bu meseleye biz daha geniş bir perspektiften bakıyoruz, yani bir yargı paketine sığdıracağımız meseleler değil. Ancak 10’uncu Yargı Paketinden Türkiye’nin böyle bir beklentisi olduğunu gördük. Siyasi partileri aşan bir beklenti ortada. Bu beklentiye cevap vermesi gereken de tabii ki iktidar bloku ve yetkililerdir. Mesela mevzuat uygulanması, AİHM ve AYM kararlarının uygulanması. Tüm bunlar çok önemli başlangıçlar. Hasta tutsaklar, cezaevi idare ve gözlem kurulları, Kobanî Davası, Gezi Davası, tutuklu gazeteciler, tutuklu akademisyenler… Bu alanı genişletebiliriz. Ama yapılması gerekenler bilinmiyor değil. Açık ve ortada.
Silahsızlanma ve demokratik siyaset alanının genişlemesi için hukuki zemine ihtiyaç var
SORU: Önümüzdeki günlerde örgütün silah bırakacağına ve görüntülerin kamuoyu ile paylaşılacağına dair iddialar var. Yeni gelişmeler olmasını bekliyoruz dediniz. Bununla ilgili ne söylersiniz?
Böyle gelişmelerin olabilmesi için gerekenleri örgüt yöneticileri de açıklıyor. Silahların bırakılmasının asıl muhatabı tabii ki silahı elinde bulunduranlardır. Ancak silahların bırakılması ve demokratik siyaset alanının genişlemesi DEM Parti’nin taleplerinden birisi. O yüzden hukuki zemine çok dikkat çekiyoruz. Sayın Öcalan’ın bu konudaki açıklamalarının neden önemli olduğunu her defasında hatırlatıyoruz. İlk gelen mesajdan bugüne kadar tüm mesajlarında Sayın Öcalan’ın en çok dikkat çektiği konu ne? Siyasi ve hukuki güvence, pratik adımlar. Bunların pratikte gelişmesi için bunlara ihtiyaç var. En son Besê Hozat’ın bir açıklaması vardı. “Ovada siyaseti nasıl yapacaklar?” diye soruyor. “Peki, bundan sonra ne olacak?” sorusuna yanıt verilmeli. Biz de bu mekanizmaların bir an önce işler hale gelmesini arzu ediyoruz. Bu çatışmasızlık halinin kalıcı olmasını ve barış ihtimalinin güçlenmesini istiyoruz. Önümüzdeki günlerde bu mekanizmalar işler hale getirilirse elbette buna benzer şeyler görebiliriz. Böyle gelişmeler olabilir.
İmralı Heyetinin görüşmeleri geniş yelpazede olacak
SORU: Önümüzdeki hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir görüşme gerçekleştireceksiniz. Ona ilişkin bir takvim netleşti mi? Bir de dün Pervin Hanım Sayın Devlet Bahçeli ve Özgür Özel ile bir görüşme gerçekleştirileceğini söyledi. Sadece iki liderle mi, yoksa diğer siyasi parti liderlerini de kapsayacak mı bu görüşme?
Bir siyasi tur olarak planlanıyor. Biliyorsunuz en geniş yelpazede temasları sürdürmeye çalışıyoruz. Hem DEM Parti İmralı Heyeti böyle yaklaşıyor hem de DEM Parti Eş Genel Başkanları böyle temaslarda bulunuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yapılacak görüşmenin takvimi henüz belli değil ama önümüzdeki günlerde gerçekleşmesini bekliyoruz. Kendilerinden bu konuya ilişkin bir geri dönüş bekliyoruz. Önümüzdeki günlerde bu görüşmeler gerçekleşecektir. Bahçeli ve Özel görüşmesinden bahsettiniz. Diğer muhalefet partileri ya da diğer siyasi partiler de buna dahil olacak mı diye sordunuz. Elbette en geniş şekilde olacak bu görüşmeler. Önümüzdeki günlerde bekliyoruz bunu da. Ve Sayın Öcalan ile de beklenen görüşme önümüzdeki günlerde olacak.
Komisyon için Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu “barış” ve “demokratik” gibi iki kavram üzerinden isimlendirme yapılabilir
SORU: Öcalan ile görüşmenin olacağını Pervin Hanım da söyledi. Yeni bir çağrı bekliyor musunuz? Sürecin yeni bir boyuta taşındığına dair yeni bir çağrı bekliyor musunuz? Yine devam eden bir süreç var. “Terörsüz Türkiye” süreci olarak biliniyor ve DEM Parti de bunu “Barış ve Demokratik Toplum" süreci olarak tanımlıyor. Komisyonun adıyla ilgili bir mutabakat var mı?
Son sorunuzdan başlayalım. Bunu da siyasi partiler önerilerini yazılı olarak sunduklarında isim için kendi önerileriyle birlikte sunacaklardır. Bu konuda da bir konsensüse varılabilir. Yani sorunu farklı tanımladığınız zaman farklı bir sonuç almıyorsunuz. En başından beri ne diyoruz? Ezberlerimizi bir tarafa bırakmalıyız ve bunu tüm taraflar için söylüyoruz ki kendimizi de buna dahil ederek söylüyoruz. Soruna böyle güvenlikçi politikalarla yaklaştığınızda ya da böyle tanımlamalar yaptığınızda böyle olmuyor ki böyle olmadığı görüldü. Tasfiye, yenme-yenilme… Buralardan çıkmak gerekiyor. Bu kadar yerleşik kalıplara sığamadığını gördüğümüz bir sorunu kendi adıyla doğru adlandırmak gerekiyor. Sayın Öcalan 27 Şubat çağrısında, “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” dedi. Bu bir yol. Barış da bir yol, demokratik toplumu inşa etmek de bir yol. Kendi kitlemiz açısından baktığımızda da toplumun ihtiyaçları açısından da baktığımızda kabul görmüş iki kelime üzerinden, Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu iki kavram üzerinden isimlendirme değerlendirilebilir. Ancak şart mı? Değil. Farklı isimler bulabiliriz. Buna dair tartışmalar yürütebiliriz. Biz de bunu tartışıyoruz şu anda. Nasıl bir ismi olacak komisyonun. Komisyon fikrine ilişkin mutabakata varan siyasi partiler isme dair de yaratıcı önerilerde bulunacaklardır. Temennimiz bu yönde. Yıllardır terörle, güvenlik politikalarıyla böyle deniliyordu. Ancak öyle değil, hak ve özgürlükler meselesinden bahsediyoruz. O yüzden farklı bir yaklaşımla farklı isimlendirmeleri de gerektirir.
Beklentimiz Öcalan’ın yeni bir çağrı yapması değil, herkesle görüşebilmesinin koşullarının yaratılmasıdır
SORU: Bir çağrı bekliyor musunuz?
Bir çağrı beklemiyoruz ama Sayın Öcalan’ın artık doğrudan iletişim kurabileceği birtakım koşulların oluşturulmasını bekliyoruz. Önümüzdeki günlerde yurt dışından bir heyet gelecek. Kalabalık bir heyet bekliyoruz. Kendisiyle görüşmek isteyecekler. Görüşme taleplerini gelmeden de ifade ettiler. Bir kampanya var, “Abdullah Öcalan’la Görüşmek İstiyorum” kampanyası. Bu kampanya sonrasında yapılmış sayısız başvuru var. Biz görüşme hazırlıkları yapıyoruz. Toplumun farklı kesimleri görüşmek istiyor. Bu konuda da bir konsensüs olduğunu görüyoruz. O halde doğrudan sesini duymak, kendisini görmek; sürece ilişkin taleplerini, önerilerini, beklentilerini ve çözüm önerilerini doğrudan duymak ve tartışmak çok anlamlı ve etkili olur. Bunu umarım hep birlikte tecrübe ederiz. Çok teşekkürler. Önümüzdeki günlerde yeniden buluşacağız. Bütün bu gelişmeleri değerlendirmek için 3 Temmuz’da MYK’mızı topluyoruz.
27 Haziran 2025