Ayşegül Doğan: Siyaseti yargı ile dizayn etmek fikrinden vazgeçilmeli

Parti Sözcümüz Ayşegül Doğan Genel Merkezimizde basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmeleri değerlendirdi. Doğan, şunları söyledi:

Gözü, gönlü, kulağı burada olan herkesi DEM Parti adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Barış ve Demokratik Toplum Sürecine ilişkin çalışmalarımızla başlayacaktım aslında bugünkü basın toplantısına. Ancak yine bir operasyon haberiyle karşı karşıyayız. Nereye? Cumhuriyet Halk Partili yine Beyoğlu Belediyesine ve yine gözaltı haberleri. Türkiye'de bir yandan barış, demokrasi, çözüm ihtimalinin tartışıldığı bu günlerde; bir yandan da bu antidemokratik uygulamalara dair konuşmak durumunda kalmaktan hicap duyduğumuzu en başta ifade etmek isterim. Ülke adına hicap duyuyoruz. Ülkenin demokrasisi adına hicap duyuyoruz. Yalnızca hicap da duymuyoruz. Buna karşı mücadele ediyoruz ve bu türden operasyonların doğrudan seçmen iradesine müdahale olduğunu söylemekten artık dilimizde gerçekten tüy bitti. Niye böyle diyoruz? Bu operasyonlarla arzu edilenin ne olduğunu maalesef kamuoyu da görüyor. Bakınız toplumsal algı bu türden müdahalelerin siyasi nedenlerle yapıldığını ifade ediyor. Kime mikrofon uzatsanız bugün Türkiye'de, bu operasyonların hukuki gerekçelerle yapılmadığını ve nedenlerini sizlere en az bir hukukçu kadar anlatacaktır. Yargı eliyle siyasete müdahale etmek ya da siyaseti yargı eliyle dizayn etmeye çalışmak bu ülkenin onlarca yıl kaybetmesine neden oldu. Bu tutumdan, bu yaklaşımdan, bu zihniyetten yalnızca vazgeçmek gerekmiyor; bununla mücadele etmek de gerekiyor. Burada da köklü bir değişim ve dönüşüme ihtiyaç olduğunu yine DEM Parti adına ifade etmek isterim. Bir an evvel bu hukuksuz uygulamalar son bulmalı. Eğer ortada bir yolsuzluk varsa ve bu ispat edilmeden kaçma şüphesi olmayan insanları, seçilmiş insanları, adresleri belli insanları böyle sabahın körü bir saatte gözaltına almak ya da işte gidip ifadelerini verebilecekken sanki kaçacaklarmış gibi bir muameleye maruz bırakmak, bu ülkenin demokrasi ve adalet duygusu adına son derece utanç verici uygulamalar. Üstelik böylesi tarihsel bir zamanda ve kritik gelişmelerin olduğu bir dönemde. 

Kürt meselesi çözülmeden Türkiye demokratikleşemiyor

Şimdi gelelim Barış ve Demokratik Toplum Sürecine ilişkin çalışmalarımıza. Bunlar birbirinin ayrılmaz parçaları. Yani bugün Beyoğlu'nda yaşanan operasyon bizim Barış ve Demokratik Toplum Sürecine neden sımsıkı sarılmamız gerektiğini bir kez daha ortaya koyuyor. Niye birbirinden ayrılmaz parçalar? Çünkü Kürt meselesi çözülmeden Türkiye demokratikleşemiyor ve Türkiye'de demokratikleşme yönünde adımların hızlanması için Kürt meselesinde çözüm iradesinin kararlılıkla sürdürülmesi gerekiyor. İşte biz bu kararlılıkla ne yapıyoruz? Şölenler yapıyoruz, yürüyüşler yapıyoruz, buluşmalar yapıyoruz ve bunları kesintisiz bir biçimde sürdürüyoruz. Cizre'de başlattığımız Barış ve Demokratik Toplum Şölenleri özellikle gençlerin ve kadınların katılımıyla ve coşkusuyla devam ediyor. Dün akşam Diyarbakır'da, ondan önceki gün de Kızıltepe'deydik. Kadın Meclisimiz Van, İzmir ve Mersin başta olmak üzere her yerde eylemdeydi. Niçin? Kadın katliamları için. Hep söylüyoruz bunu. Kadın katliamları isyanımızdır diyerek ortak çağrımızı her yerde yükseltmeye devam ediyoruz. 

Süreç bir yasal zemine oturtulmalı

Hiç şüphesiz en çok merak edilen konulardan biri de Meclis Komisyonunun çalışmaları. Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin çok önemli ayaklarından biri bu çalışmalar. Takip ettiğiniz üzere komisyon üçüncü toplantısını gerçekleştirdi geçen hafta ve komisyon çalışmaları sürecin ivme kazanması açısından da son derece önemli. Aynı zamanda bu komisyonun öngörülen çalışma süresini en verimli şekilde kullanması da beklentimiz. Çünkü biz bunun en etkin şekilde olmasının ne kadar kritik önemde olduğunu biliyoruz. Bunun farkındayız. Bunu toplumsal beklentide de görebiliyoruz. Sahada görüyoruz, yaptığımız şölenlerde görüyoruz, buluşmalarda görüyoruz. Halk toplantılarında görüyoruz. Yine kamuoyuna yansıyan ifadelerde de bunu görmemiz mümkün. Bu beklentinin somut çıktılarla karşılık bulması gerekiyor. Çabamız ve gayretimiz de bunun için. Kuşkusuz komisyon çalışmalarının hedefine ulaşabilmesi bazı gerekliliklere de bağlı. En kritik başlık, bu sürecin en başından beri ifade ettiğimiz başlık da sürecin bir yasal zemine oturtulması. Elbette komisyonun iş başında olması, yola koyulması, burada çoğulculuk ilkesinin gözetilmesi, bütün siyasi partiler tarafından kabul edilmesi; kararların, usulün, yöntemin, işleyişin mutabakatla sağlanıyor olması; mutabakat arayışının komisyonun vazgeçilmez bir ilkesi haline dönüşmesi... Tüm bunlar çok olumlu ve çok memnuniyet verici. Ancak bu öngörülen süre ve sürecin yasal zemine oturtulması, bu zeminin hukuki düzenlemelerle desteklenmesi demokratik siyaset ve toplumsal barışın olmazsa olmazları. Bunlar ancak eşitlik, adalet ve özgürlükle sağlanabilir. İşte onlar için de eşitliği, adaleti, özgürlüğü sağlayabilecek yasal düzenlemeler ve buna ilişkin çalışmalar beklentimiz.

Komisyona olan ilgi aynı zamanda bir ihtiyaca işaret ediyor

Komisyona olan ilgiyi çok önemsiyoruz. Çünkü bu ilgi aynı zamanda bir katkıya dönüşüyor. Bu ilgi aynı zamanda bir ihtiyaca işaret ediyor. Türkiye'nin, biraz önce saydığımız başlıklardaki ihtiyacının ne kadar büyük olduğu da bu ilgiyle birlikte ortaya çıkıyor. İlk günden bu yana komisyonun çoğulcu ve kapsayıcı bir şekilde çalışmasını vurgulayan bir siyasi partiyiz ve önümüzdeki hafta yapılması beklenen buluşmalarda öneri, bilgi ve deneyim aktarımı için en başından beri ifade etmiştik. Toplumun farklı kesimlerine ulaşılmasının önemli olduğunu söylemiştik. Bu sürecin tamamının toplumun farklı kesimlerini kapsaması gerektiğini, toplumun farklı kesimlerinin önerilerinin ve beklentilerinin bir şekilde bu sürecin içine akması gerektiğini söylemiştik. Tabii ki burada komisyon yine çok kritik bir rol oynayacak. Bu konuda da üyeler arasında ve farklı siyasi partiler arasında bir mutabakatın sağlanmış olması kıymetli. Bizim de DEM Parti olarak komisyona sunduğumuz liste sizlerle de paylaşıldı, kamuoyu da yakından takip etti. Bu listede hukuk kurumlarından hak örgütlerine, kadın örgütlerinden meslek birliklerine, akademisyenlerden kanaat önderlerine kadar farklı alanlarda bugüne kadar deneyim biriktirmiş isimler yer alıyor.

Meclis Komisyonu önümüzdeki hafta kişi ve kurumları dinlemeye başlayacak

Komisyon üyelerimiz bu liste başkanlığa sunulduktan sonra bir yazılı açıklama yaptı bildiğiniz üzere. Bu yazılı açıklamada da ifade edildiği gibi önümüzdeki hafta salı ve çarşamba günleri komisyon bu gündemle toplanarak dinlemelere ilişkin yöntemi ve takvimi belirleyecek. Hatta büyük ihtimalle önümüzdeki hafta dinlemeler başlayacak. Kimler olacak, nasıl olacak bu hafta başında netleşecek. Takdir edersiniz ki bu listelerde yer alan tüm isimlerin, kurum ve kuruluşların dinlenmesini isteriz. Hatta daha geniş kapsamda bir dinleme ve deneyim aktarımının komisyona ulaşması ve tutanaklarla kayda geçmesini arzu ederdik. Ancak komisyon hem süresini hem de bunu nasıl bir yöntemle yapacağını kendisi belirleyecek. Dolayısıyla şu anda net olarak dinlenecekler listesi paylaşmak henüz mümkün değil. Fakat şunu ifade etmek isterim. Bize çok sayıda insan ulaştı. Bize çok sayıda kurum ve kuruluş ulaştı. Bundan önce de ulaşmıştı. Olası bir deneyim aktarımında bizler de yer almak istiyoruz dediler. Bu da çok değerli bir çaba.

Partimizle irtibata geçip iletmek istediğiniz her şeyi yazılı olarak bize iletebilirsiniz

Herkes komisyona deneyimlerini aktaramayabilir. Ancak biz parti olarak şu çağrıyı yineleyelim. Biz toplumsallaşmayı en az şeffaflık kadar önemsiyoruz ve bunların birbirinden ayrılamaz olduğunu düşünüyoruz. Türkiye'de çok sayıda insan çatışma çözümü çalışmak durumunda kaldı. Türkiye'de yaşanan ve onlarca yıl süren çatışma dönemi dolayısıyla ya da başka sebeplerle. Bundan doğrudan ve dolaylı olarak etkilenen insanlar var. İşte bu deneyimler çok kıymetli deneyimler Türkiye için. Bir daha asla yaşanmasın diyebilmemiz ve bunun yol haritasını oluşturabilmemiz için bu deneyimler çok kıymetli. O yüzden parti olarak çağrımızı yineliyoruz: Lütfen partimizle bu konuda irtibata geçin. Yazılı olarak iletmek istediğiniz her şeyi bize iletebilirsiniz. Raporlarınızı ve buna benzer çalışmalarınızı iletebilirsiniz. Komisyona davetli kişi, kurum ve kuruluş listesinde yer alamayanların da bu çalışmaları kolaylaştırıcı bir etki sağlayacaktır. 

Yanlış tanımlama ve Kürt sorununu görmezden gelme bugüne kadar çok şey kaybettirdi

Hedefimiz Barış ve Demokratik Toplum Sürecine tüm Türkiye'nin sesini ve sözünü bir şekilde taşımak ki ilk günden itibaren bunun için çok ciddi bir çaba içerisindeyiz. Burada tekrar altını çizerek bazı konulardan bahsetmek isterim. Hepimiz biliyoruz ki yanlış tanımlama, bugüne kadar Kürt sorununu görmezden gelme, yok sayma, başka türlü adlandırma çok şey kaybettirdi. Biz diyoruz ki şimdi hem telafi etme zamanı hem onarma zamanı hem de birlikte inşa etme zamanı. Eğer Barış ve Demokratik Toplum Sürecine dair çalışmalar, temaslar, girişimler yeni bir tarihsel eşiğe işaret ediyorsa ki evet yeni bir tarihsel eşiğin kalbini işaret ediyor. O halde bu konuda atılan her adımın, söylenen her sözün tarihi bir öneme sahip olduğunu da bilmek durumundayız. Temas ettiğimiz insanların beklentilerini birkaç anahtar kelimeyle anlatayım. Siyasi partilerden, kurum ve kuruluşlardan, sürece dair sorumluluk alan ve karar verici pozisyonda olanlardan bu toplumun beklentisi tartışmasız bir biçimde ciddiyet, kararlılık, yapıcı tutum, gerçekçi yaklaşım, özveri ve sahici bir çabadır.

Türkiye'nin yapıcı bir tutuma ihtiyacı var

Şimdi buna karşın ne görüyoruz? Halen felaket senaryoları yazmaya, güvenlikçi refleksleri canlandırmaya çok hevesli insanlar olduğunu da görüyoruz. Kalabalık değiller bunu biliyoruz. Bunu mücadele deneyimimizden biliyoruz. Ama sayıları değil önemli olan. Önemli olan bu hevesin halen bunca acıya rağmen bu kadar diri ve canlı tutulmak istenmesi. Asıl karşısında mücadele etmemiz gereken şeylerden biri de işte bu. Bu zihniyeti değiştirmek ve dönüştürmek. Yazarından bakanına, televizyon yorumcusundan siyasetçisine hala kışkırtıcı bir dil ve tutum tercih edilmek isteniyor. Elbette biz bu kışkırtıcılığa gelecek bir siyasal geleneği temsil etmiyoruz. Biraz önce de söylediğim gibi tecrübemiz gereği bu kışkırtıcılığa alan açmayacak, prim vermeyecek kadar kararlıyız. Mücadele azmimiz de bunun göstergesi zaten. Fakat uyaralım, yine uyaralım. Bundan vazgeçin. Had bildiren bu dilden ve tutumdan lütfen vazgeçin. Türkiye'nin yapıcı bir tutuma ihtiyacı var.

Türkiye’nin yeni bir söyleme, yeni bir dile ihtiyacı var 

Türkiye'nin yeni bir söyleme, yeni bir dile ihtiyacı var. Buna uygun bir yola ihtiyacı var Türkiye'nin. Bu mümkünken, böylesi stratejik bir zamanda başka bir dilde ısrarı izah edemezsiniz. O yüzden tekrar uyarıyoruz: Yazarından bakanına, televizyon yorumcusundan köşe yazarına kadar, bu kadar üstenci ve tehditkar bir dille toplumsal barışı sağlamaya katkınız olmaz. Sizi bu tarihsel zamanda sorumluluk almaya davet ediyoruz. Onarıcı bir sorumluluk almaya, yapıcı bir sorumluluk almaya, insani bir sorumluluk almaya, vicdani bir sorumluluk almaya, ahlaki bir sorumluluk almaya davet ediyoruz.

Daha birkaç gün önce seçim bölgem Şırnak'ın Cizre ilçesinde 8 yıl önceki bir çatışmada hayatını kaybeden bir gencin defni engellendi. Ondan önce yine başka gençler için kurulmak istenen taziyeler engellendi. Camiler kapatıldı. Taziye evleri kapatıldı. Gömülme hakkı yalnızca iç hukukta değil uluslararası hukukta da temel insan hakkı olarak kabul ediliyor. Bunu hatırlatmamıza gerek var mı? Böyle bir zamanda. Gömülme hakkından bahsediyoruz sevgili arkadaşlar, değerli Türkiye halkları. Defin engelleniyor ya da engellenmeye çalışılıyor. Şu günlerde bununla ilgili bir diplomasi yürütmek durumunda kalıyoruz. Kapı duvar. Bu neyin bürokrasisi? Kimin talimatıyla oluyor? Nasıl dönemin ruhuna uygun olduğunu söyleyebiliriz?

İnsanlara "Nerede Barış?" sorusunu sordurtmayın

Eşitlikten bahsediyoruz, adaletten bahsediyoruz, özgürlükten bahsediyoruz ve böyle bir muameleyle insanları karşı karşıya bırakıyoruz. Sormaz mı bu insanlar? Sordular da. O gün orada bulunan haber ajanslarının kayıtlarında var. Mesela Mezopotamya Haber Ajansı oradaydı. Özellikle burada kaynak gösteriyorum. Soruyor orada bekleyen anneler: “Barış barış diyorlar, nerede barış?” İnsanlara bu soruları sordurtmayın. Bir yandan komisyonlar kuruluyor, diyalogdan söz ediliyor; bir yandan köklü bir paradigma değişikliği söz konusu. O halde bu uygulamalar niye sokağa yansımıyor? İnsanlar bunu soruyor. Bunlar önergelerle Meclis’in gündemine taşınıyor. Evet ama buradan İçişleri Bakanına ve valilere seslenmek istiyorum. Döneme uygun bir şekilde davranmak durumundayız. Bu hepimizin ortak sorumluluğu. Bu yalnızca DEM Parti'nin sorumluluğu değil. Bu mesele yalnızca DEM Parti’nin meselesi değil. Bu mesele Türkiye'nin meselesi. Yarım asır süren bir çatışmalı dönemden bahsediyoruz. Nice Türk ve Kürt genci hayatından oldu. Kürt ya da Türk, asker ya da PKK'li fark etmez. Acıya saygı duymak gerekir, ortak sorumluluk duymak gerekir.

İlgili tüm kurum ve kişileri hukuka uygun hareket etmeye çağırıyoruz

Bugün içinden geçtiğimiz dönem ve süreç işte bu acılar yaşanmasın diye önemli. O yüzden ciddiyet ve sahici bir çaba gerektiriyor. O yüzden bir kabul ve tanıma gerektiriyor. Bu nedenle yeni bir dile ihtiyaç var. Böyle çelişkiler, sahici bir devlet politikasıyla örtüşmediği işaretlerini içeriyor. Tüm bakanlıklar herkese eşit davranmak durumunda ayrım yapmadan. Hukuk ve meşruiyet dışı uygulamalar, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da ifade ettiği gibi sorunu yalnızca derinleştirir. Bu bağlamda ilgili tüm kurum ve kişileri hukuka uygun hareket etmeye çağırıyoruz. Tabii bu konudan 1 Eylül gündemine geçmek gerçekten zor. Hem insani olarak zorlanıyoruz hem hukuken bunu izah edemiyoruz. Bir yandan yine buna benzer olaylar yaşanmasın diye çalışmalar yürütülürken, bir yandan da geçmişin uygulamalarında ısrarcı bir tutum sergilemekten tekrar herkesi vazgeçmeye çağırıyoruz. Ve bu konudaki sorumluları da inisiyatif almaya çağırıyoruz. Herkes sorumluluğu ötekine devrediyor, herkes sorumluyu öteki olarak gösteriyor. Bunun ne anlama geldiğini bildiğimizi, gördüğümüzü, anladığımızı da ifade etmek isterim. 

Barışın ve eşitliğin coşkusuyla 1 Eylül'e yürüyoruz

Zor buradan 1 Eylül'e geçmek. Çünkü bundan coşkuyla bahsetmek istiyoruz parti olarak. Neyin coşkusuyla? Barışın coşkusuyla, eşitliğin coşkusuyla, adaletin coşkusuyla, özgürlüğün coşkusuyla bahsetmek istiyoruz. Tam da bunlara ihtiyaç duyduğumuz için işte böyle hazırlanıyoruz bir yandan. Bir yandan da tabii ki biraz önce de ifade ettiğim gibi Barış ve Demokratik Toplum Sürecine ilişkin çalışmalarımız sürüyor. Farklı toplumsal kesimlerle buluşmalarımız sürüyor. Kesintisiz bir biçimde devam ediyoruz. Yaz aylarının bizim için bir tatil ya da ara verme dönemi değil de aksine çalışmaları yoğunlaştırmamız gereken bir dönem olduğunu söylemiştik ve komisyon kurulmalı talebimizi ilk ifade ettiğimizde de bu süre içerisinde çalışmalı demiştik. Görüyoruz ki bir şekilde geç de olsa adımlar atılıyor ve bu sürece uygun bir şekilde yol alınmaya çalışılıyor. Yalnız bu durağanlıktan çıkmak ve daha hızlı, daha etkin, daha verimli, daha kalıcı sonuçlara götürebilecek serilikte çalışmak gerekiyor. Biz bu serilikte devam ediyoruz. Bu ciddiyetle devam ediyoruz. Bu gayretle devam ediyoruz. Yoksa sizin sorularınız ben burada basın toplantısını sonlandırmak istiyorum. 

Soru: Dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Biz bitti demeden bitmeyeceğini herkese göstereceğiz. Ölmediğimize göre çalışmaya devam. Son ana, son nefese koşturmaya devam” ifadesini kullandı. Bu kamuoyunda yeniden adaylık noktasında değerlendirildi. Kamuoyunda özellikle. Bununla ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?

Yani Türkiye'nin gündeminde ne bir seçim var ne de seçim gündemi ile ilgili bir konu var. Dolayısıyla ortada böyle bir gündem yokken bunu biz adaylık üzerinden değerlendirmiyoruz.

Soru: Bir yandan komisyon çalışmaları devam ediyor. Bir yandan CHP’ye yine bu sabah bir operasyon daha vardı. Yani önümüzdeki dönemde şöyle bir adım görürsek şayet Cumhuriyet Halk Partisi hem komisyondayız hem de bize yönelik operasyonlar devam ediyor. O zaman biz masadan kalkarız gibi bir tutum olursa zira komisyondaki bir önceki toplantıda da operasyonlara dikkat çektiler. Bu durumda DEM Parti'nin tutumu nasıl olur? Neler söylersiniz? 

Böyle bir olasılık söz konusu mu bilmiyoruz. Ancak gördüğümüz kadarıyla böyle bir olasılık söz konusu değil. Olmamasını isteriz tabii ki. CHP’nin komisyonda bulunmasının ve çoğulculuk ilkesinin önemini defalarca anlattık biz zaten. Burada özellikle de CHP’nin neden bulunması gerektiğini de aylarca söyledik. Yalnızca bu çözüm arayışında değil, bundan önceki çözüm arayışlarında da ana muhalefet partisinin rolü önemli. Bu tür süreçlerde oluşturabileceği sürükleyici ve olumlu etkinin toplumsallaşmadaki katkılarını çok değerli buluyoruz. O yüzden böyle bir ihtimal üzerine bir değerlendirme yapmak yerine, Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer siyasi partilerin komisyon çalışmalarına daha etkin bir biçimde katılmaları ve bu çalışmaların yine öngörülen sürede bitmesi, hukuki düzenlemelerin yapılması. CHP’ye dönük operasyonları da kayyım uygulamalarını da seçmen iradesine müdahale ihtimallerini de ortadan kaldırmak için zaten bu komisyon kıymetli, ismiyle müsemma olmalı bu komisyon. Toplumsal dayanışmayı artırmalı, eşit kardeşliği sağlamalı ve elbette adaleti tesis etmeli. O yüzden ihtiyacımız olan şey masadan ya da komisyondan çekilmek değil, orayı güçlendirmek. Cumhuriyet Halk Partisi'nin de böyle yaklaştığını düşünüyoruz. Temennimiz bu yönde. 

Soru: Önümüzdeki dönemde belki bir alt komisyon oluşturulması ve o komisyonun İmralı'ya gitmesi söz konusu olacak mı? Ya da böyle bir talebiniz olacak mı? Bir de Suriye'de SDG ile zaman zaman geçiş hükümeti ya da ona bağlı gruplar arasında çatışmaları oluyor. Bazı Arap şeyhlerinde SDG aleyhine açıklamalar var. Riskli bir durum söz konusu. Siz Suriye'deki bu tabloyu Türkiye'deki süreç için bir risk olarak değerlendiriyor musunuz?

İkinci sorudan başlayayım. Biz bir risk olarak görmüyoruz ama birbiriyle elbette bağlantılı. Ancak doğru bir okumayla Suriye'deki durumu analiz etmek gerektiğini düşünüyoruz. Yine bu partimizin en başından beri istikrarlı bir biçimde ifade ettiği bir tutum. Ne diyoruz? Türkiye'de çözüm ararken, Suriyeli Kürtlerle de özellikle tarihi ve kalıcı bir uzlaşının arayışında olmalı Türkiye. Böyle bir politika yürütmeli. Dolayısıyla Suriye'de Kürtlerin kazanımları, halkların kazanımları, Suriye'de demokratik bir Suriye'nin oluşumu, bugüne kadar ki kazanımların korunabilmesi bir risk değil, olsa olsa fırsata dönüştürülebilir Türkiye açısından. Türkiye burada nasıl bir pozisyon alacağına yine stratejik bir kararla yaklaşmalı. Yani bir yandan Türkiye'de tarihsel bir eşiğin kalbinde olacaksınız ve bunun bölge açısından etkilerinden bahsedeceksiniz, Ortadoğu'nun ateş çemberinde olduğunu söyleyeceksiniz ve bu ateş çemberinden korunmanın yolunun daha çok demokrasi, eşitlik ve barış olduğu iddianız olacak; öte yandan başka bir yaklaşım sergileyeceksiniz. Bu bir paradoks. Bir kere bu paradokstan vazgeçmek ve bu yaklaşımı değiştirmek gerekiyor. Suriye Suriyelilerin ise Suriye'ye ve Suriye'nin geleceğine Suriye'de yaşayanlar karar verir. Evet, iç politika ve dış politika birbiriyle çok bağlantılı artık Türkiye'de ve epey zamandır böyle. Yine ayrı düşünülemez. Ancak Suriye'nin içişlerine de doğrudan karışma yetkisi tanımaz bir başka ülkeye bu. Biz hep söylüyoruz. Kuzeydoğu Suriye ile Türkiye arasında kurulması beklenen ilişki gerginlik üretmemeli, dostluk üretmeli. Dostluk olmalı arada. Suriye'de yaşayan Kürtlere dönük tehdit dilinden vazgeçilmeli. Kürtlerin bu konudaki hassasiyeti dikkate alınmalı ve bunun üzerinde tarihsel arka planıyla birlikte değerlendirmeler yapılmalı. Yaklaşım bu şekilde olmalı. Suriye'den buraya uzatılan eli tutmamak, reddetmek niye? Bu el karşılıksız bırakılmamalı, diyalog çağrıları yanıtsız bırakılmamalı. Nitekim gördüğümüz kadarıyla yetkililerin yaptığı açıklamalardan, verdikleri söyleşilerden temasların olduğu tekzip edilmedi, aksine teyit edildi. Ama bunun daha somut bir hale bürünmesi gerekiyor. Kürtler karşı karşıya getirilmemeli. Suriye'de bölüp parçalamayı değil eşit, kardeşliği pekiştiren; takiyyeci değil stratejik dönüşümü esas alan bir politika izlenmeli. Bu açıdan baktığımızda bir risk değil fırsat olabilir.

İmralı'da Sayın Öcalan'la görüşmelere gelelim. Biliyorsunuz bu sürecin ivme kazanması 27 Şubat'ta Sayın Öcalan'ın yaptığı çağrıyla oldu. Bu sürecin önemli aktörlerinden biri olan, esas muhataplarından biri olan Sayın Öcalan'ın fikirlerinin bir şekilde Barış ve Demokratik Toplum Sürecine doğrudan akması gerektiğini başından beri ifade ediyoruz. Bunun için çalışma koşullarının oluşturulması, iletişim olanaklarının sağlanması gerekir. Sözünü ettiğimiz kişi Sayın Öcalan yalnızca PKK'nin lideri değil, milyonlarca insanın fikirlerinden etkilendiği bir liderlik gücünden bahsediyoruz. Bu gücü dikkate almak, önerilerini almak, katkılarının doğrudan ulaşabilmesini sağlamak çok önemli. CHP en başından beri Kürt meselesinin ve Türkiye’nin demokratikleşme sorununun çözüm adresi olarak Meclis’i işaret etti. Yine iktidar partisi, Meclis’in çatısı altında konuşulmalı bu sorunlar dedi. Sayın Öcalan da Meclis’i işaret etti. Kritik bir rolü olabileceğini, tarihsel bazı örnekleriyle birlikte ifade eden bir liderlik gücünden bahsediyoruz. Ne gerekiyorsa yapılmalı silahların tümden devre dışı bırakılması için, tüm mekanizmalar işletilmeli. Bu konudaki tavrımız zaten biliniyor. 

Soru: Önceki gün Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Suriye Dışişleri Bakanı ile bir basın toplantısı gerçekleştirdi. SDG için Türkiye'ye tehdit olmaktan vazgeçsinler, entegrasyona direnmesinler gibi değerlendirmeler yaptı. Eş Genel Başkanınız Tuncer Bakırhan da bazı değerlendirmeler yapmıştı bu konuya ilişkin. Sizin de değerlendirmelerinizi de alabilir miyiz?

Hatırlattığınız gibi Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan da ifade etti. “Dışişleri Bakanı Fidan'ın bildiğim kadarıyla Suriye kabinesinde yer almıyor” dedi Eş Genel Başkanımız. Hakikaten zaman zaman Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Acaba Suriye kabinesinde mi?” diye bir soruyu sormamıza neden olabilecek açıklamalar yapıyor. Sıkça yapmaya başladı son zamanlarda. Gelelim sorunuza. Hakan Fidan'ın kullandığı dil, yine Eş Genel Başkanımızın da söylediği gibi üzülerek belirtmeliyiz ki, sürecin ritmine de tonuna da uygun değil. Sürece uygun bir dil kullanmıyor Dışişleri Bakanı. Sürecin başından bu yana Dışişleri Bakanının açıklamalarına bakınız. Kullandığı dile, dil tercihine, sürekli tehditkar yaklaşımına bakınız. Özellikle Suriye meselesinde aldığı pozisyona, koyduğu mesafeye, kimlerle nasıl bir yakınlık kurduğuna, ortak basın toplantısında kullandığı dile de dikkat çekeyim bu arada. Demagoji yapmayı tercih ettiğini düşünüyoruz Hakan Fidan'ın. Bu buyurgan kibirli dil ancak süreç karşıtlarının elini güçlendirir. Bu dilden vazgeçmeye çağırıyoruz kendisini. Çözüm ve sükûnet arayan bir dile ihtiyacımız var. Gerginlik arttıran bir dile ihtiyacımız yok. Suriye'nin bütünlüğü de ayrıştırıcı bir dille sağlanamaz. Böyle de korunamaz. İnsanlık tarihinde böyle de bir örnek yok. Üstelik Hakan Fidan bu konuyu çok da iyi bilen bir isim. Dolayısıyla böyle bir dili tercih ediyorsa, bu dilin süreç karşıtlarının elini güçlendirebilme ihtimalini de bildiğini varsayıyoruz. Meseleye vakıf, bölgeye vakıf, konuyu bilen birinin bu yaklaşımı herhangi bir yaklaşım olarak kabul edilemez. Sayın Fidan'a ben ayrıca şunu hatırlatmak isterim. Siyasi çizgisine daha iyi hizmet etmek için kendi tabiriyle kendisini update etmesini öneriyoruz. Siyasi güncelleme seçeneğini açık tutarsa daha faydalı olur. O yüzden dilini ve kendisini update etmeli. 

Pirs: Li Rojava operasyonek çêbe dê bandoreke çawa karê komîsyonê bike, proseya heyî dê çawa bi rê ve biçe?

Temaşevanên hêja, dildarên partiya DEMê, ez we silav dikim. Em dibêjin pêvajoya çareseriyê. Me got proseya aştiyê. Em dibêjin civakeke demokratîk. Dema em behsa çareseriyê dikin, bi xwe re hin gavên erênî divê bînin. Ew gavên erênî çi ne? Guhertina ziman e. Guhertina rê û rêbazên ku heta îro hatine karanîn. Gelek însanan canê xwe dan di van deh salên borî de. Sedema wê çi bû? Rê û rêbazên diyaloga girtî bû. Sedema wê çi bû? Digotin têkoşîneke çekdarî heye, Kurd naxwazin bi rê û rêbazên diyalogê li çareseriyê bigerin. Va ye îro Kurd dibêjin em amade ne ji bo rê û rêbazên diyalogê, ji bo rê û rêbazên demokratîk. Bi salan e Kurd vê dibêjin. Ji ber vê yekê hêvî û daxwaza me ew e, hem li hundirê Tirkiyeyê hem li derveyî Tirkiyeyê Kurd weke tehdîdekê neyên dîtin. Hemwelatiyên vî welatî ne, hemwelatiyên Sûriyeyê ne, ciyên ku lê dijîn hemwelatiyên wê derê ne. Divê Kurd bi xemla xwe, bi xwezaya xwe, bi deng û nasnameya xwe bê qebûlkirin. Ji ber vê yekê jî em dibêjin zimanekî çêker, rê û rêbazên çêker. Em naxwazin ihtimal bidin rê û rêbazên dîtir. Divê dewlet jî bi biryar be. Divê sekna wan jî bi biryar be. Em dizanin kesên ku ji vê pêvajoyê aciz jî hene. Lê li hember wan jî divê em têkoşîneke demokratîk bidin û wilo berdewam bikin. Gelek spas ji bo hatina we.

Teşekkürler, herkesi tekrar partimiz adına sevgi, saygı ve dostlukla selamlıyorum. Bu arada, 20 Ağustos'ta Merkez Yürütme Kurulumuz toplanıyor. Bazı diğer başlıklara ilişkin de daha etraflıca değerlendirmeleri o zaman yaparız. Tekrar sağ olun.

15 Ağustos 2025