 
Eş Genel Başkanlarımız Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Barış ve Demokratik Toplum Süreci kapsamında PKK’nin sınır dışına çekilmesine ilişkin Ankara’da basın toplantısı düzenledi. Bakırhan konuşmasında, şunları söyledi:
Bakırhan: Uzun bir yürüyüşün kritik dönemecine büyük umutlarla geldik
Değerli Türkiye kamuoyu ve kıymetli basın emekçileri, hepinizi saygıyla selamlıyoruz. Bugün Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları ile birlikte, içinden geçtiğimiz sürece ilişkin değerlendirmelerde bulunacağız. Bugün, Türkiye tarihinin akışını değiştirebilecek bir andayız. Bu an, demokrasiden ve yaşamdan yana olan herkesin emeğiyle doğdu. Uzun bir yürüyüşün kritik dönemecine büyük umutlarla gelmiş bulunuyoruz. Türkiye’nin her bir karış toprağı büyük bedeller ödedi, büyük acılar yaşadı. Yarım asırlık çatışmada toprağa düşen bütün canların acısını yüreğimizde hissediyoruz. Her birinin acısını yüreğimizin en müstesna köşesinde taşıyoruz. Yakın dönemde yitirdiğimiz Sırrı Süreyya Önder şahsında, barış uğruna yitirdiğimiz bütün yol arkadaşlarımızı sevgiyle yad ediyorum. Bu yolda ter döken, sürgünde yaşayan, cezaevlerinde olan tüm arkadaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
PKK’nin açıklaması çözüme ve barışa imkân sunan bir adımdır
Değerli basın emekçileri, dün tarihi bir gelişme yaşandı. Elbette bu önemli eşiğe bir anda gelmedik. Geride bıraktığımız aylara, hatta günlere bir bakalım. 1 Ekim 2024'te Sayın Bahçeli, Meclisimizin çatısı altında ezber bozan bir el uzattı. Ardından 27 Şubat geldi. İmralı'dan yükselen ses, 40 yıldan fazla süren çatışmanın seyrini değiştirdi. Sayın Abdullah Öcalan'ın PKK'ye yaptığı silah bırakma ve kendini feshetme çağrısı, sadece bir çağrı değildi; tarihin hafızasına kazınan bir dönüm noktasıydı. 5-7 Mayıs'ta PKK kongresini toplayarak fesih kararını ilan etti. 11 Temmuz'da silahlar yakıldı; ateş ve demirin ruhu toprağa karıştı. Alevler göğe yükselirken "artık siyaset konuşsun" denildi. 1 Ekim 2025'te Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın partimizin sıralarına gelerek el sıkışması, barış iradesine olan güveni tazeledi. Son olarak da 26 Ekim'de, yani dün ülke olarak çok kritik ve anlamlı adımlardan birine tanıklık ettik. Fesih kararı alan PKK, tüm güçlerini Türkiye sahasından çektiğini açıklayarak çözüm ve barışta ısrarcı olduğunu dünya kamuoyuna deklare etti. Bu karar yeni bir aşamanın kapısını ardına kadar açan, çözüme ve barışa imkân sunan bir adımdır.
Artık geçmişin acılarını tekrarlama değil, geleceğin umutlarını inşa etme zamanıdır
Bu geri çekilme kararı, barış yolundaki kararlılığın en somut ifadesi, demokratik ve siyasi çözüme olan inancın sarsılmaz bir adımıdır. Yeni bir döneme, yeni bir ruha en güçlü çağrıdır. Dünkü karar bu iradenin çok güçlü, derin, somut bir kanıtıdır. Bu, sadece geri çekilme değil, geleceğe doğru büyük bir atılımdır. Bu adım aynı zamanda gelecek yüzyılı kazanma adımıdır. Yirminci yüzyıl bu topraklarda çatışmaların, acıların, kayıpların, gözyaşlarının yüzyılı oldu. Yirmi birinci yüzyıl ise barışın, kardeşliğin, eşitliğin, ortak geleceğin ve demokratik cumhuriyetin yüzyılı olmalıdır. Tarih bize bu şansı veriyor. Bu fırsatı heba etmemeliyiz. Eğer bu süreci doğru yönetirsek Türkiye, sorunları diyalogla çözen, insanlığa umut veren, geleceğe ışık tutan bir örneği dünyaya armağan edecektir. Çünkü biz şuna inanıyoruz: Artık geçmişin acılarını tekrarlamak değil geleceğin umutlarını inşa etme zamanıdır. Artık kucaklaşma, birleşme ve kardeşlik zamanıdır.
Çekilmenin tamamlanmasıyla yeni bir sayfa açıldı; artık hukuki ve siyasi adımlarla toplumsal barışa geçiş zamanıdır
Gelinen noktada sürecin birinci aşaması kapanmıştır. Kongre kararları ve silahların yakılmasının ardından, çekilmenin de tamamlanmasıyla yeni bir sayfa açılmıştır. Şimdi, çözümü başka bir yerden beklemeden kendi hikayemizi yazma zamanıdır. Çok daha kritik ve hayati olan ikinci aşamaya, yani hukuki ve siyasi adımlarla toplumsal barışa geçiş zamanıdır. Bu aşama zorlu olduğu kadar anlamlıdır da. Bu sadece bir kesimin değil, tüm Türkiye'nin barışıdır. Artık yapılacak en önemli görev, bu süreci 86 milyonun ortak ve eşit geleceğine ilerletmektir. Süreç yasalarla, haklarla, özgürlüklerle gelişmelidir. Siyaset ve demokrasi dili güçlendirilmelidir. Hukuk barışın, adalet ise geleceğin temeli olmalıdır. Hem dünkü kararın alınmasında hem de diğer adımların önünün açılmasında Sayın Öcalan büyük bir kararlılık ve barış vizyonu ortaya koymuştur. En çetin şartlarda dahi hep siyasi çözümden yana tavır geliştirmiştir. Bugün geldiğimiz noktada Öcalan’ın çabası, öngörüsü, ısrarı ve barışın inşasındaki rolü belirleyicidir. Bu bakımdan, kendisinin daha fazla inisiyatif alabilmesi, süreçte daha etkin rol oynayabilmesi için yollar açılmalı, imkânlar sağlanmalıdır. Diyalog, müzakere ve fikir alışverişi olmalıdır. Özgür çalışma, iletişim ve yaşam koşulları oluşturulmalıdır.
Meclis bu tarihi süreçte sorumluluğuna uygun davranmalıdır
Kürtler ve Türkler, bu toprakların kadim halklarıdır. Tarihsel ilişkilerimiz bağlayıcıdır; aynı ekmeği ve suyu bölüştük, aynı acıları paylaştık. Şimdi tarihi bir eşikteyiz. Kürtler ve Türkler, Aleviler ve Sünniler, özcesi bu topraklardaki tüm halklar ve inançlar barış etrafında bir araya gelme şansına sahiptir. Şimdi bir kapı açıldı. Bu kapıdan hep beraber geçmeliyiz. Kimseyi geride bırakmadan, kimseyi dışarıda tutmadan. Tarih, kardeşliği ve güveni barışla yeniden inşa etme fırsatı veriyor. Bunu gerçekleştirmek her bir yurttaşın, kurumun, siyasi partinin, aydının ve vicdan sahibi insanın sorumluluğudur. Zamanın ruhu ve hakikati ile Türkiye Büyük Millet Meclisine de sesleniyorum. Meclis, bu tarihi süreçte sorumluluğuna uygun davranmalıdır. Meclisimiz sadece yasaların yapıldığı bir yer değil; tarihin yazıldığı, geleceğin şekillendirildiği bir yerdir de aynı zamanda. Bugün Meclis çatısı altında alınacak kararlar ve çıkarılacak yasalar tarih kitaplarında gelecek nesiller tarafından okunacaktır. O nedenle Meclis bu süreci kolaylaştırmalı ve geliştirmelidir. Geçiş dönemi için hukuki düzenlemeler yapılmalıdır. Bunlar sadece teknik düzenlemeler değil, barışın da yapı taşları olacaktır. Bunlar Türkiye'nin demokratikleşmesi için gereklidir.
Medya barışa köprü olmalı, barışçıl bir yayıncılık anlayışını tercih etmelidir
Kürt meselesinin çözümü Türkiye'nin demokratikleşmesi anlamına gelir. Türkiye demokratikleşirse herkes kazanır. Bu bakımdan bu süreçte sadece bir taraf değil; devlet ve iktidar, güvenlik bürokrasisi, yargı sistemi ve diğer tüm kurumsal yapılar da sorumludur. Herkes artık elini taşın altına koymalıdır. Herkes barış iradesine uygun hareket etmelidir. Geçmişin olumsuz refleksleri ve söylemleri bırakılmalı, geleceğin demokratik aklı ve dili benimsenmelidir. Düşman algısı değil yurttaş algısı, tehdit tanımı değil hak tanımı yapılmalıdır. Güvenlikçi dil değil özgürlükçü dil, korku politikası değil umut politikası üretilmelidir. Altını önemle çizmek isteriz ki, dün gerçekleşen ve 86 milyona umut olan gelişmelerin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi için medyaya da büyük ve tarihi sorumluluklar düşmektedir. Medya barışa köprü olmalıdır. Kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı yayınlar yerine kapsayıcı ve barışçıl bir yayıncılık anlayışını tercih etmelidir.
Bu, kaybedeni olmayan bir süreçtir
Bu süreç kaybedeni olmayan bir süreçtir. Mağlup olan tek şey savaşın ve çatışmanın kendisidir. Galip gelen ise barış, insanlık ve ortak gelecektir. Herkes kazanacak. Bu sürecin kazananı tüm Türkiye’dir. Çünkü barış herkes içindir. Çünkü demokratik yasalar herkes içindir. Çünkü adalet herkese aittir. Çünkü ortak gelecek hepimizindir. Tarih şimdi bizi sınıyor. Gelecekte "Barış fırsatı doğduğunda ne yapıyordunuz?" diye sorduklarında, gururla "Barışı savunduk, çözümden yana olduk ve tarihin doğru tarafında durduk" diyebilmeliyiz. Türkiye’ye ve bölgede yaşayan tüm Kürtlere yönelik gelen tehlike dalgasını ancak demokratik bir müzakereyle aşabiliriz. Bunun yolu da geçiş hukuku ve demokratik entegrasyon yasalarının hayata geçirilmesinden geçer.
Şimdi herkesin sorumluluk üstlenme zamanıdır
Buradan açık bir şekilde ifade etmek istiyoruz: Eski düzenin koruyucuları, statükonun sahipleri, çatışmadan beslenen yerel ve uluslararası güçler bu süreci baltalamak isteyebilir. Provokasyonlar tezgâhlanabilir, korku senaryoları üretilebilir, karalama kampanyaları olabilir. Ama biz kararlı duracağız, barış yoluna devam edeceğiz. Biz barıştan vazgeçmeyeceğiz. Bunu herkes çok iyi bilmelidir. Şimdi iktidar, muhalefet, devlet, sivil toplum, medya, akademi ve herkesin sorumluluk üstlenme zamanıdır. Bu hepimizin süreci, hepimizin barışı ve hepimizin geleceğidir. Barış için, gelecek için, 86 milyon için umutluyuz. Dün alınan kararın herkese hayırlı olmasını, kalıcı bir barışa yol açmasını diliyoruz. Yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın onurlu bir barış!
27 Ekim 2025
