Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, haftalık Meclis Grup Toplantımızda güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bakırhan, şunları söyledi:
Dilan’ın ailesine ve arkadaşlarına başsağlığı diliyorum
Çok değerli kurumlar, sivil toplum örgütleri, Alevi derneklerinin temsilcileri, Roman vatandaşlarımız; hepiniz hoş geldiniz. Çok emektar, yıllardır danışman olarak partimize, mücadeleye büyük katkılar sunan Dilan Karaman arkadaşımızı geçen gün kaybettik. Ailesine başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Çalışma arkadaşlarına da başınız sağ olsun diyorum.
Umarım Hüseyin Aykol Türkiye’nin gerçek gündemini yazmaya devam eder
3 Aralık’ta İstanbul’da Özgür Ülke Gazetesi bombalanmıştı. Neredeyse 31 yıl oldu. Bu bombalamada Ersin Yıldız adlı bir basın emekçisi yaşamını yitirdi. Ersin Yıldız şahsında basın şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum. Ersin Yıldız yaşamını yitirdiğinde Hüseyin Aykol şöyle söylemişti: “O gün farkında olmadan bir şey yaptılar. Bizi bir gazete olmaktan çıkarıp bir gazetecilik geleneği haline getirdiler. Artık bundan sonra ne yaparlarsa yapsınlar bu yolculuk kesintisiz sürecek”. Gerçekten de Hüseyin Aykol arkadaşımızın dediği gibi oldu. Bu arada Hüseyin Aykol’a da acil şifalar diliyorum. Uzun süredir hastanede tedavi görüyor. Umarım en kısa zamanda kalemini alarak çalışma arkadaşlarıyla birlikte Türkiye’nin gerçek gündemini yazmaya devam eder.
Romanlara dönük ayrımcılık son bulsun
Roman arkadaşlarımız aramızda. Bu toprakların en kadim halklarından birisidir Romanlar. Onlara da Vahtalo Avilen diyorum. Yani hoş geldiniz. Roman halkı yıllardır ciddi bir adaletsizliğe uğruyor, sistematik olarak yoksullaştırılıyor. Mahallelerine belediyeler hizmet götürmüyor, çocukları okullarda ayrı sınıflarda okutuluyor. İş başvurularında soyadları yüzünden kapılar yüzlerine kapanıyor. Oysa Romanların kapısı herkese açık. Silivri’de onların oturduğu mahallede bir akrabam oturuyordu. Onları çok iyi tanıyorum. Geçerken ellerinde avuçlarında ne varsa ikram ederler, sohbet ederler. Onlar kimseyi dışlamıyorlar ama Romanlara kapılar kapatılıyor. Romanlara kimlik soranlardan iş yerlerine “Romanlar giremez” diye yazanlara, Romanların zorla evlerinden barklarından edilmelerine kadar maruz kaldıkları daha birçok hak ihlalini burada sıralayabilirim. Biz DEM Parti olarak diyoruz ki; Roman çocukları ayrı sınıflarda değil tüm çocuklarla birlikte okusun, Roman mahallelerine altyapı gitsin, belediyeler Roman vatandaşlara da hizmet üretsin. Roman mahalleleri yıkılmasın, mekansal dışlama son bulsun. Roman dili ve kültürünün artık görünür olması sağlansın. Roman toplumunun mücadelesi bizim mücadelemizdir. Biz de çok şey yaşıyoruz. Bu dayanışmayı eşit yurttaşlık temelinde ortak mücadeleyle büyütmek bizim boynumuzun borcudur. Roman yurttaşlarımızı da birlikte bu adaletsizliklere, bu ötekileştirmeye, bu keyfi yaklaşımlara karşı mücadele etmeye, dayanışmaya çağırıyorum. İyi ki Romanlar var, iyi ki Roman arkadaşlarımız bugün grubumuzda bizi onore ettiler.
Engelliler Manifestosu olan tek partiyiz
Yarın 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Buradan bütün engelli yurttaşlarımıza selam, sevgi ve saygılarımızı iletiyorum. Engelliler Manifestosu olan tek partiyiz. Birileri çok konuşup çok şey söylüyor ama yıllardır bir engelliler manifestosu yazan tek bir parti yok bizim dışımızda. Bu manifestoyu yazan Engeller Komisyonumuza da burada çalışmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Sağ olsun, Hatice arkadaşımız bu konuda yeterince uyarıcı oluyor. Bize çok şey öğretti. Öğrenmeye hala devam ediyoruz. Yine Engellilere Yönelik Ayrımcı Tabirler Raporunu da bizim partimiz yayımladı. Okumanızı isterim. Biz kayyımlardan sonra tekrar belediyeleri aldığımızda Mardin'de, Van'da, Diyarbakır'da engelli ve yaşlı hizmetleri daire başkanlıkları kurduk. Ama kayyım gelince Mardin ve Van'daki engellilere dönük bu daire başkanlıklarını durdurdu. Engellilere dönük çalışmaları durdurdu. Onların aklında, fikrinde, politikalarında engelliler yok, Romanlar yok, Aleviler yok, Kürtler yok. Ötekileştirilen hiç kimse yok. Talebimiz çok net engelliler konusunda: Engelli Hakları Sözleşmesi yaşama geçsin istiyoruz. Tam 20 yıldır ertelenen Erişilebilirlik Mevzuatı artık uygulansın diyoruz. Engelli istihdam kotaları yüzde 10'a yükseltilsin. Engellileri esas alan temel yurttaşlık geliri düzenlensin. Anadilinde hizmet politikamız kapsamında işaret dilinin tanınması ve anayasal güvenceye alınmasını istiyoruz. Tüm kurumlara işaret dili tercümanı sağlansın istiyoruz.
Kamusal hizmetlere erişim için engellilere ayrılan bütçe yüzde 10’a yükseltilmelidir
Bakın, şu anda 2026 bütçesi görülüyor. Engellilere ayrılan pay 1,2. Peki, engellilerin nüfusu kaç? %13. Evet çok fazla. Düşünün ülke nüfusunun %13'ünü oluşturan engelliler ve bütçeden onlara ayrılan pay sadece %1,2. Bu bir adaletsizlik değil mi? Bu, sistemin, iktidarın ve ülkedeki siyasi partilerin engellilere nasıl yaklaştığının en iyi göstergesidir. Eğitim, sağlık, ulaşım ve istihdam hakları başta olmak üzere tüm kamusal hizmetlere erişim için engellilere ayrılan bütçe %10'a yükseltilmelidir, %1,2'de kalmamalıdır. Her yıl en az 20.000 engelli ataması yapılmalıdır. Okullarda sınıf mevcutları, bütünleştirme kaynaştırma eğitimine uygun değil. İçimizde öğretmen arkadaşlarımız, eğitimciler de var. Bu kapsamda her yıl en az 5.000 özel eğitimci ve rehberlik öğretmeni ataması da yapılmalıdır. Engelli yurttaşlarımıza merak etmeyin diyoruz. Sizinle birlikte manifestoyu ve ayrımcı tabirler raporunu yazan, bütün yerel yönetimlerinde engelli yurttaşlarımızın hizmetlere erişimi için çaba harcayan DEM Parti olarak dayanışma içerisinde olacağız.
Komisyonun Sayın Öcalan ile görüşmesi çözüm aklının başarısıdır
Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun İmralı’da gerçekleştirdiği görüşme çözüm yolunda atılmış çok önemli bir adımdır. Komisyonun Sayın Öcalan'la gerçekleştirdiği görüşme Kürt meselesinin güçlü bir siyasal zemine taşınmasını sağlamıştır. Bu, Türkiye'deki çözüm aklının da aynı zamanda bir başarısıdır. Şimdi kardeşlik hukukumuzu çatışma zemininden çıkarıp yasal ve demokratik zemine kavuşturma zamanıdır. Görüşme öncesinde fırtınalar koparıldı, kıyamet senaryoları yazılıp çizildi. Peki, ne oldu? Meclis Komisyonunu temsilen bir heyet İmralı’ya gidince kıyamet mi koptu? Neyimizi kaybettik? Demek ki boşuna bir kıyamet koparılmış. Aksine oraya gidiş barış yolunda önemli bir eşiği aştırdı. Toplumsal barışın inşası için atılan bu cesur adım çözüm zeminini daha fazla güçlendirecektir. Buna inanıyoruz.
Önemli olan toplumsal mutabakatı kağıda dökecek adımların atılmasıdır
4 Aralık’ta komisyon yeniden bir araya gelecek. İmralı’ya komisyon adına giden heyet, görüşme tutanağını komisyonla paylaşacaktır. Siz de bilirsiniz, biz de beraber takip ediyoruz. Sayın Öcalan’ın toplumdan saklayacağı bugüne kadar herhangi bir şeyi olmamıştır. Kendisi her türlü fikrin kamusal şeffaflık içinde olması gerektiğini yıllardır söylüyor. O nedenle İmralı’daki tutanakların kamuoyuyla paylaşılmasını, şeffaflığın sağlanmasını ve toplumun orada ne tartışıldığını görmesini ve okumasını istiyoruz. İktidar da toplumsal barışı sahiplenmeli ve bu konuda hukuki ve idari adımları bir an önce bekletmeden atmalıdır. Söz değil, artık pratik adımlar zamanıdır. Türkiye barış için sözünü söyledi. Artık bu sözleri hayata geçirmenin zamanı olduğunu belirtmek gerekiyor. Çünkü söz uçar. Önemli olan toplumsal mutabakatı kağıda dökecek adımların atılmasıdır. Şimdi sorumluluk Meclis’te. Bütün partileri Kürt meselesinin çözümüne ve Türkiye'nin demokratikleşmesine sahici katkı sunmaya çağırıyorum. Komisyondan, bu toprakların yaralarını saracak ve özgürlüğü inşa edecek demokratik raporlar bekliyoruz. Çözüm odaklı raporların hızlıca yasalara dönüşmesi için ilk ve tarihi sorumluluk Sayın Numan Kurtulmuş ve komisyondadır. Komisyonun bu görevi layıkıyla yerine getireceğine inanıyoruz.
Ne başkalarının vagonu oluruz ne de çözümü erteleyenleri masum görürüz
Değerli arkadaşlar, biz bugün bu konuşmayı yaparken İmralı Heyetimiz de adaya gitti. Sayın Öcalan'la bir görüşme gerçekleştirecek. Barışa katkı sunacağına inanıyorum. Giden arkadaşlara kolaylıklar diliyorum. Yine bir barış kapısı aralandı. Barış kapısı açıldığında eşikte duranlar var. Onlara diyoruz ki bu bir siyaset değil. Barış için kapı aralanmışsa bu eşikten geçmek gerekiyor. Biz bu kapıdan tüm Türkiye halklarının geçmesini, kimsenin dışarıda kalmamasını istiyoruz ve bunun siyasetini yürütüyoruz. Kürt meselesi yalnızca Kürtlerin değil 86 milyonun sorumluluğudur. Çözüm de birlikte üretilmelidir. 100 yıllık acılar ancak geniş bir toplumsal mutabakatla, tüm renklerin yer aldığı bir ortak akılla çözülebilir. Bu süreç bizler açısından hiçbir partiye angaje olmak değildir. Ülkenin 100 yıllık meselesine çözüm arıyoruz. Bizim hattımız bellidir, 3. Yoldur. Ne başkalarının vagonu oluruz ne de çözümü erteleyenleri masum görürüz. Yolumuza ortak paydaları büyüterek, yapıcı dili koruyarak ve kararlılıkla devam edeceğimizi belirtmek istiyorum. İnşallah günün sonunda hep birlikte Türkiye barışına ulaşacağımızı belirtiyorum.
Cellat defterini açacaksak, geçmişi konuşacaksak hepiniz borçlu çıkarsınız
Biz en başından beri ortak paydaları büyütmeye çalışırken, ana muhalefet partisinin lideri partimize ve tabanımıza bazı ithamlarda bulundu. Öyle anlaşılıyor ki Sayın Özel kurultay kürsüsünden bize Stockholm Sendromu teşhisi koyuyor. “Celladınıza aşık olmayın” diyor. Biz de soruyoruz: Biz Meclis’te barış için yasa konuşurken, her bir arkadaşımızla birlikte sokaklarda barışı toplumsallaştırmaya çalışırken siz kürsüden neden bir halkı aşağılayıcı sözler söylüyorsunuz Sayın Özel? Sözü çözüm için kurmak varken, tam da bu süreçte çözümü tartışmak varken ucuz polemikler ve anlamsız kavgalara başvurmak siyasetsizliktir. Biz demokratik siyasi çözümü esas alan mücadele ve müzakere partisiyiz. İşte müzakere de ediyoruz, kurulduğumuz günden beri onurlu bir mücadele de veriyoruz. Halkımız barış içinde eşit ve özgür yaşamak istiyor. Böyle bir halkı sendromla itham etmek demokratik siyaset midir? Kürt halkına saygı duymak bu mudur, Sayın Özel?
Biz bu coğrafyadaki halklar, inançlar, devrimciler, ezilenler, emekçiler olarak celladı çok iyi tanırız. Cellatları mezarlıklarımızdan, faili meçhullerimizden, yakılmış köylerimizden, direndiğimiz zindanlardan çok iyi biliyoruz. Kimse bu hafızanın üzerine ucuz metaforlarla yaklaşmasın. Cellatlığımıza soyunan çok oldu, haklısınız. Ama bizi kurban yapmaya kimsenin gücü yetmedi ve yetmeyecektir. Herkes çok iyi bilsin ki cellat defterini açacaksak, geçmişi konuşacaksak hepiniz borçlu çıkarsınız. Herkesi polemikçi ve tutarsız dilden vazgeçmeye, çözüme ve barışa katkı sunmaya çağırıyorum. Açık konuşun. Bu sorunun çözümünün karşısındaysanız sağa sola çekmeden, yaftalamadan sözünüzü açık söyleyin. Ama barıştan ve demokrasiden yanaysanız da açık konuşun. Gelin birlikte mücadele edelim, birlikte değiştirelim. Barışı ve demokrasiyi birlikte inşa edelim. Ana muhalefet partisi süreç karşıtlarının çekim merkezi olmaya adaysa büyük yanlış yapar. Buradan iktidara yürürüm stratejisini düşünüyorsa büyük kaybeder. Bu vesileyle, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığına tekrar seçilen Sayın Özgür Özel’i ve yönetimini de tebrik ediyorum. Başarılar diliyorum. Başta ana muhalefet partisi olmak üzere bütün muhalefet partilerini 100 yıllık meselenin çözümünde ellerini taşın altına koymaya, sorumluluk ve inisiyatif almaya çağırıyorum. Barışa ve çözüme ortak olan kazanır.
Gelin, 2026 yılının başında köklü bir adalet reformunu Meclis’ten geçirelim
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de sürekli yargı paketleri ve yargı düzenlemeleri yapılıyor. Her düzenleme tartışılıp konuşulduğunda da toplumda büyük bir beklenti ve umut oluşuyor. Bu hafta da Meclis’in gündemine 11. Yargı Paketi gelecek. Ama gördüğümüz kadarıyla aynı ayrımcı yaklaşım devam ediyor. Düşüncelerinden, siyasi faaliyetlerinden, kimliklerinden dolayı cezaevlerinde bulunan Kürtler, devrimciler, gazeteciler, öğrenciler ve on binlerce siyasi tutsak dışarı bırakılmayacak. Yıllardır söylüyoruz; cezada adalet, infazda eşitlik sağlanmalıdır. Toplum vicdanını yaralayan suçlar dışında cezaevleri boşaltılmalıdır. Yargı reformu yapılmalıdır. Bu ülkede herkes için adalet tesis edilmelidir. Bu pakette dikkat çekmemizi gereken bir başka önemli konu daha var. Erişim engeli ve bant daraltma düzenlemeleri de pakette var. Bu yasa ile yargı keyfi şekilde erişim engeli getirebilecek. Bu kararlara uymayan platformlara bant daraltma yaptırımı uygulanacak. Bu, ifade ve basın özgürlüğüne doğrudan bir müdahaledir, kabul edilemez. Bunu kabul etmeyeceğiz. Türkiye'de adaletsizliği yamalarla, palyatif yöntemlerle çözemeyiz. Ülkenin köklü bir adalet reformuna ihtiyacı var. Gelin, 2026'nın başında köklü bir adalet reformunu Meclis’ten geçirelim ve tüm Türkiye’ye yeni yılda güzel bir mesaj verelim.
Türkiye Alevilere dönük saldırılara karşı rejimi uyarmalıdır
Değerli arkadaşlar, yine bölgede çok önemli gelişmeler oluyor. Türkiye'nin ve bölgenin en önemli gündemlerinden biri de Suriye'deki gelişmelerdir. Suriye'de Ahmet El Şara ismini değiştirdi, kıyafetini değiştirdi, rejimi de değiştirdi ama soru şu: Ahmet El Şara tekçi yapıyı da değiştirecek mi? Demokratik bir rejim kuracak mı? Halkların, inançların yaşam ve kimlik haklarını tanıyacak mı? Tabloya bakınca olumlu bir gelişme görmüyoruz. Suriye'nin sahil bölgesinde yaşayan Alevilere yönelik ciddi saldırılar var. Bu saldırılar kabul edilmez. Bu saldırıları en güçlü şekilde kınıyoruz. Suriye'nin binlerce yıldan süzülüp gelen çoğulcu yapısını yok etmek isteyen herkes kendisini de ülkesini de ateşe atmış olur. 10 Mart'ta Alevilere dönük yapılan sistematik ve toplu katliamların cezasız bırakılması, bugünkü saldırıları teşvik ediyor. Suriye ile ilişkileri olan Türkiye, Alevilere dönük saldırılara karşı rejimi uyarmalı ve bu yanlıştan vazgeçmelerini sağlamalı. Parti olarak daha önce defalarca söyledik, tekrar ediyorum. Acilen insani yardım koridoru mutlaka açılmalıdır.
Alevi yurttaşlar ne Türkiye’de ne de Suriye’de sahipsizdir
Yine ilk defa burada bir öneride bulunacağım. Meclis bütün siyasi partilerin temsilcilerinden oluşan bir komisyon kurarak acilen Suriye'ye gitmeli. Orada en başta Alevi halkıyla görüşmeli, sorunlarını dinlemeli ve onların kaygılarını görecek bir tutum takınmalıdır. Dünyanın ve bölgenin neresinde olursa olsun Alevi kardeşlerimize vurulan en ufak bir fiskeyi biz Kürtler olarak, DEM Parti olarak kendimize vurulmuş sayarız. Alevi yurttaşlar ne Türkiye'de ne de Suriye'de sahipsiz değil. Suriye'deki demokratik güçler de Alevi dostlarla bir diyalog içerisindedir. Bölgeye, Suriye’ye demokrasi gelecekse Alevilerin katledilmediği, eşit haklara sahip olduğu demokratik bir zemin inşa edilmelidir. Alevi yurttaşların bir daha saldırı ve katliamlara uğramaması için hem ülke içerisinde hem Ortadoğu'nun çeşitli ülkelerinde ve bölgelerinde Alevi yurttaşların sorunlarının sözcüsü olmaya, onların mücadelelerini destekleyerek sorunlarının çözümü konusunda yapıcı bir rol oynamaya devam edeceğiz. Koalisyon güçlerini ve Suriye üzerinde ilişkileri olan bölge devletlerini de Alevilere dönük saldırılara karşı sorumluluklarını yerine getirmeye çağırıyoruz.
Kürtlerin Suriye’de elde edeceği kazanımlara karşı durmak kimseye kazandırmaz
Öte yandan Suriye'nin kuzeydoğusundaki yönetim bir yandan Suriye'nin demokratikleşmesi için mücadele ederken, bir yandan da komşu ülkelere dost eli uzatıyor. Kuzey Doğu Suriye'den özellikle Türkiye'ye uzanan bir dostluk eli var. Artık bu elin tutulması gerekir. İlham Ahmed bu hafta sonu partimizin İstanbul'da yapacağı uluslararası konferansa davetliydi. Kendisi de katılacağını belirtmişti. Ama henüz bu konuda bir dönüş sağlanmadı. Olumlu bir dönüş bekliyoruz. İlham Ahmed Türkiye'ye gelsin. Suriye hakkında, Kuzey ve Doğu Suriye hakkında sorusu olanlar sorularını sorsun, endişelerini dile getirsin. Oturun, konuşun, anlaşın. Diplomasi ne için var? Diyalog ne için var? Tabii ki bunun için var. Çözümden kaçmak, Kürtlerin elini sıkmamak, Kürtlerin Suriye'de elde edeceği kazanımlara karşı durmak kimseye kazandırmaz. Aksine, diyalog ve temas kurmak hem bölgeyi rahatlatır hem hepimizi rahatlatır diyoruz ve İlham Ahmed’in Türkiye'ye gelişi konusunda iktidarın kolaylaştırıcı bir tutum oynamasını da bekliyoruz.
Türkiye’nin en büyük sorunu geçim sıkıntısı ve üretimden kopuştur
Değerli arkadaşlar, dert çok, bir değil binlerce sorun var. Bu grup kürsüsünde de her seferinde ben ve Tülay Başkan çeşitli konulara değiniyoruz. Bugün de Türkiye'de tarım ve hayvancılık meselesine de kısaca değinerek konuşmamı bitirmek istiyorum. Türkiye'nin en büyük sorunu geçim sıkıntısı ve üretimden kopmadır. Tarım ve hayvancılık toptan bir çöküş içerisindedir. Onlarca yıl dünyanın dört bir yanına ihracat yapan Türkiye, bugün dünyanın ikinci büyük canlı hayvan ithal eden ülkesi olmuş. 2024 yılında neredeyse 800 milyon dolara yakın para harcanarak canlı hayvan ve et ithal edilmiş. 2026 için de öngörülen rakam aslında bu 800 milyon doların çok üzerindedir. Yani ithal etmeye devam edeceğiz. Peki, Türkiye'de ihracat ne? İhracat sıfır. Sağ olsunlar ihracatı bitirdiler! Yakın geçmişte ben de Kars'ta yaşıyordum. Ailem hala orada tarım ve hayvancılıkla uğraşıyor. Biz çocukken Kars'tan küçükbaş hayvanları Antep üzerinden Irak'a, Kuveyt'e, Suudi Arabistan'a ihraç ederdik. Bizzat kendim de gitmişim o tırlarla. Büyükbaş hayvanları da İç Anadolu’ya, batıya, Türkiye içerisine gönderirdik. Şimdi bundan eser kalmadı. Düşünün ki Kars ve bölge kentleri bir zamanlar Ortadoğu'ya hayvan ve et ihraç ederken, şimdi dünyanın en büyük ithalatçısı oldu Türkiye. Tarım ve Hayvancılık Bakanı ne yapar, bu rakamları görür mü, bunun önlemini alır mı çok bilinmez. Hala birçok yaylaya çıkılmıyor. İşte Muş'ta Şerafettin Yaylası var. Küçükbaş hayvancılığı konusunda Türkiye'de üreticilik yapan bir bölgedir. Şimdi orada çadır yok, yaylaya çıkan yok. Çünkü güvenlik yok. Çünkü beslediğini satamıyor. Sattığı zaman da zarar ediyor. Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar artık yem alamıyor, meraya çıkamıyor. Girdi maliyetlerini karşılayamıyor. Yakıt pahalı, gübre pahalı, su pahalı, elektrik pahalı. Teşvikler de neredeyse yetersiz bir durumda. Sonuç ne? Üretici üretimden kopuyor, et fiyatı yükseliyor. Halk dünyanın en pahalı etini almak zorunda kalıyor. Keşke alabilse. Artık insanlar et yiyemez hale geldi. Milyonlarca insan yeterli bir şekilde Türkiye'de beslenemiyor, hakkıyla barınamıyor.
İktidar kaynağı halka değil sermaye ve yandaşa harcıyor
Yapılan hesaplamalara göre 10 yılda enflasyon 10 kat artarken, konut fiyatları 20 kat artmış. Bizim vatandaşımız aslında çok şey istemiyor. Milyonlarca insan ilk çağlardan bugüne kadar iki temel konu üzerinde yoğunlaşmış. Biri barınma, diğeri beslenme. Peki, biz bu barınma ve beslenme ihtiyacını karşılamıyorsak bu bütçeler nereye gidiyor? Kime gidiyor, nereye harcanıyor? Bu sorunu kim çözecek? Bu soruları sesli bir şekilde sormaya devam edeceğiz. Bu meseleleri sadece burada değil, 2026 yılı bütçe görüşmelerinde de dile getirdik. Onlarca önerge verdik. Verdiğimiz önergelerin birkaçını sıralayacağım: Barınma hakkı için adım atılsın dedik, Türkiye'de barınma sorunu olduğu için. Çiftçilerin belli miktarda borçlarının silinmesini istedik, çünkü çiftçi borçlu. Emekli maaşlarının en az yoksulluk sınırının yarısına çıkarılmasını defaatle söyledik. Hanelere ihtiyaç sınırında ücretsiz doğalgaz ve elektrik sağlanmasını istedik. Asgari ücretin yoksulluk sınırının yarısına çıkarılmasını istedik. Bunları daha da çoğaltabilirim. Ama sizce verdiğimiz onlarca önergeden tek bir tanesi kabul edildi mi? Hayır. Niye? Kaynak yokmuş. Ama size doğruları söyleyeyim. Vallahi Türkiye'de kaynak var ama iktidar kaynağı halk için, emekçiler ve yoksullar için kullanmak istemiyor. Çünkü onlar kaynağı sermayeye ve yandaşlara harcıyorlar. Ortada bir kaynak değil siyasi irade sorunu var. Ve biz bunu yüksek sesle dile getirmeye devam edeceğiz.
Milyonlarca esnafımızın rızkının çalınmasına karşı duracağız
Aynı siyasi irade sorununu esnafın sorunlarında da görüyoruz. Van'daki esnaf odalarından arkadaşlarımız da burada. Geçen gün bizi de ziyaret ettiler. Şimdi sermayeye ve yandaşlara para bulmak için, basit usulden işlem gören küçük esnafı gerçek usulden vergilendirmek için bir yasanın yolunu açtılar. Zaten küçük esnaf krizde, zaten kirasını ödemiyor, zaten kimseyi çalıştıramıyor. Tek başına ailesiyle, çocuklarıyla birlikte evine ekmek götürmek için gece gündüz didiniyor, çalışıyor. Şimdi onu da mağdur etmeye çalışıyorlar. Esnafa yeni vergiler ve yükler bindirmeye çalışıyorlar. Biz, basit usulden işlem gören 800.000 esnafın gerçek usule tabi olmasına dönük çıkan yasanın bir an önce geri çekilmesini istiyoruz. Milyonlarca esnafımızın rızkının çalınmasına karşı duracağız. Esnafımızla birlikte bu yasa çekilinceye kadar da mücadele edeceğimizi belirtmek istiyorum. İktidara sesleniyorum: Kaynak arıyorsan gariban esnafın kapısına dayanmaktan vazgeç. Biraz da o vergi teşviklerini, kredileri verdiğin sermayenin kapısına dayan. Tabii gücün yeterse, tabii sermayeye gitmeye cesaret edersen. Bir an önce garibandan elini çek! Küçük esnafın, üreticinin yaşamını kolaylaştırıcı uygulamalar ve yasalar geçirmek için bir an önce Meclis’i çalıştır.
İnsanların yarın ne yiyeceğinin kaygısına kapılmayacağı bir ülke istiyoruz
Milyonlar yoksulluk ve sefalet içerisinde yaşarken, Asgari Ücret Tespit Komisyonu da ilk toplantısını bu hafta gerçekleştirecek. Memleket aylardır asgari ücretle yatıp asgari ücretle kalkıyor. Herkes asgari ücrete ne kadar zam yapılacağı sorusunun cevabını arıyor. Dünyanın hiçbir yerinde bir ülkenin gündemi asgari ücret ne kadar artacak, ne zaman artacak gündemi değil. Ama Türkiye'nin en büyük gündemi asgari ücrettir. Çünkü burada yoksulluk var. Çünkü burada insanlar aldığı ücretle geçinemiyor. Çünkü burada insanlar insanca yaşayacağı, barınacağı, besleneceği bir ücret istediği için asgari ücret Türkiye'nin gündemidir. Artık insanların mutluluk ve refah içerisinde yaşayacağı, yarın ne yiyeceğinin kaygısına kapılmayacağı bir ülke istiyoruz. Emekçilerin alın terinin hakkını aldığı bir ücret istiyoruz. DEM Parti olarak, asgari ücretin en az yoksulluk sınırının yarısı kadar olması gerektiğini savunuyoruz. Asgari ücrete yılda en az iki kez de zam yapılması gerektiğini savunuyoruz. Bunun dışındaki bütün tekliflere kapalı olduğumuzu belirtmek istiyorum. Bunun dışındaki hiçbir teklifi kabul etmeyeceğiz. Bu konuda asgari ücret emekçileriyle birlikte dayanışacağız, mücadele edeceğiz. İnsanca bir ücret alıncaya kadar da onlarla yan yana duracağımızı belirtmek istiyorum.
Çok önemli ve tarihi günlerden geçiyoruz. Bugünlerden mutlu çıkmak, özgür çıkmak, eşit çıkmak için her birimize büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. Önümüzdeki dönem bu büyük görev ve sorumlulukları hep birlikte layıkıyla yerine getireceğimize olan inançla hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Kolaylıklar diliyorum.
2 Aralık 2025
