
Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, haftalık Meclis Grup Toplantımızda güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bakırhan, şunları söyledi:
40 yıl geçse de Deniz Poyraz’ın katillerinin bulunması için elimizden geleni yapacağız
Ez di serî de rêxistina me ya Manîsayê we hemûyan silav dikim. Değerli arkadaşlar, Manisa’dan buraya gelen il ve ilçe örgütlerimiz ile halklarımızı selamlıyorum. Baş göz üstüne geldiniz. Bundan 4 yıl önce bugün, İzmir İl Örgütümüzün çalışanı olan, yöneticiliğimizi yapmış, büyük emekler vermiş olan Deniz Poyraz planlı ve örgütlü bir saldırıda katledildi. Canımız Deniz Poyraz’ı kaybettik. Bu alçakça saldırıyı unutmayacağımızı; bu alçak saldırıyı yapanları ve onun arkasında olan karanlık güçleri açığa çıkarıncaya kadar bu sürecin takipçisi olacağımızı belirtmek istiyorum. Değil 4 yıl, 40 yıl geçse de Deniz Poyraz'ın katillerinin bulunup bu sürecin aydınlatılması için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Deniz Poyraz yoldaşımızı saygıyla anıyoruz; onun emekleriyle büyüttüğü barış mücadelesini başarıya ulaştıracağımıza söz veriyoruz. Saygı ve minnetle anıyorum.
İsrail-İran savaşı büyürse bölgede devasa jeopolitik kırılmalara yol açar
Değerli arkadaşlar, bir yüzyılda belki de birkaç yüzyılda bir yaşanacak bir süreci hep birlikte yaşıyoruz. Öyle günler ki deyim yerindeyse yüzyılların hesabı birkaç haftada görülebiliyor. Yeryüzünde belirsizlik ve kaosun hakim olmadığı neredeyse tek bir kıta bile kalmadı. Krizlerden en çok Ortadoğu etkileniyor. Ortadoğu’da takvimler hızlı işliyor; yıllar ay gibi, aylar neredeyse gün gibi geçiyor. Suriye’de henüz bir istikrar yaşanmamışken, Gazze’de insanlığın sıfır noktasını birlikte gördük, tanık olduk. Yüreğimiz Gazze’de atarken, Ortadoğu’nun en keskin fay hattı kırıldı. 13 Haziran’da başlayan İsrail-İran savaşıyla bölgenin kaderi neredeyse kökten değişebilecek bir noktaya geldi. Bu savaş öyle bildiğimiz yol ve yöntemlerle yürüyen bir savaş değil. Uzaktan ve yapay zekayla yürütülen bir savaşı görüyoruz, yaşıyoruz. Dolayısıyla bu savaş aynı zamanda çok büyük felaketlerin de öne çıkacağı bir savaş olarak devam ediyor. Açıkça ifade etmek gerekirse; bu savaş büyürse bölgede devasa jeopolitik kırılmalara yol açabilecek bir süreci yaşayabiliriz.
Acılar yaşanmasın istiyorsak Mezopotamya Göç İzleme ve Araştırma Derneğinin mücadelesine sahip çıkmalıyız
Suriye’deki göç ve ölümlerin katbekat üzerinde olacak bir sürece tanıklık edebiliriz. Bölge uzun süreli bir kaos, kriz ve çatışma sürecine girebilir. Bakın göç ve sürgün demişken, bugün Mezopotamya Göç İzleme ve Araştırma Derneğinden arkadaşlarımız aramızda, onları da saygıyla selamlıyorum. Onlar, göçün ve sürgünün, savaş ve çatışmaların sonucunda ortaya çıkan yıkımın, yerinden yurdundan olmanın ne anlama geldiğini içimizde en iyi bilenlerdir. Onlar, göçmen ve mültecilerin sorunlarını çözmekle uğraşıyor. Bugün Ortadoğu’da yaşanan çatışmalarda daha fazla savaş, çatışma ve göç olmasın diye ellerinden gelen çabayı ortaya koyuyorlar. Dernek daha önce, “Her ağaç kendi kökü üzerinde yeşerir” demişti. İşte bu savaşlar kendi kökleri üzerinde yeşeren ağaçları kesiyor; başka diyarlara, bilmediği ve tanımadığı diyarlara sürgün gitmesini sağlıyor. Dolayısıyla göç olmasın, sürgünler olmasın, acılar yaşanmasın istiyorsak derneğin yürütmüş olduğu mücadele ve çabaya sahip çıkmamız gerektiğini de belirtmek istiyorum.
Artık eski Ortadoğu’da yaşamak mümkün değil; çatışan tarafları müzakere masasına ve diyaloga çağırıyoruz
Ortadoğu, tarihinin en büyük siyasi ve toplumsal depremini gerçekten yaşayabilir. Bu depremin öyle bizim bildiğimiz, bugüne kadar şahit olduğumuz depremler gibi olmayacağı zaten yürüyen savaştan ve kullanılan silahlardan net bir şekilde görülüyor. Tek bir Fars’a, Arap’a, Türk’e, Kürt’e, Yahudi’ye faydası olmayan bu çatışmaların derhal bitmesi gerekiyor. DEM Parti olarak çatışmaların sorunları derinleştireceğini biliyoruz. Bu vesileyle de herkesi diyalog kurmaya ve müzakere masasına çağırıyoruz. Hem İran hem de İsrail bu savaşı kendi tarihsel misyonlarının ve ideolojik meşruiyetlerinin bir testi olarak görmemelidir. Artık ne 100 yıl öncesinin ne de birkaç yıl öncesinin Ortadoğu’sunda yaşamak mümkün değil. Ortadoğu değişiyor, kendisine yeni bir şekil ve yol arıyor. Dolayısıyla bu yolu iyi algılamak, bu yola uygun yol ve yöntemler geliştirmek de Ortadoğu’daki ülkelerin tek seçeneğidir. Olmaz denilen her şey oluyor, yıkılmaz denilen rejimler bir anda yıkılıyor.
Bölge ve Türkiye silahlar ya da masabaşı küresel planlamalarla değil; demokratik, eşit ve ortak yaşamla ancak huzura kavuşabilir
Ortadoğu’da savaş, çatışma ve kaosun ritmi yükselirken, Türkiye’de çözümün ve barışın ritmini hep birlikte yükseltmemiz gerekiyor. İran ve İsrail arasındaki bu çatışmalardan dersler çıkarıp Türkiye’de sessiz bir şekilde yürüyen barış ve çözüm iradesinin güçlü bir şekilde devam etmesini sağlamak gerekiyor. Ateş çemberi ülkemizin etrafını sararken, maceracı senaryolara yaslanmak doğru değil. Türkiye halklarının iç barışını sağlamak en güvenli yoldur. Daha fazla demokrasi, adalet ve özgürlük tek parolamızdır. Bölge ve Türkiye silahlarla ve masabaşı küresel planlamalarla değil; demokratik, eşit, ortak yaşamla ancak huzura kavuşabilir. Hürmüz Boğazı’nda yükselen gerilim nasıl Manisa ve İzmir’in ekonomisini etkiliyorsa, nasıl Diyarbakır’ın huzurunu kaçırıyorsa, durup düşünmek ve bu savaşlara karşı durmak gerekiyor.
Sayın Öcalan Ortadoğu’daki çatışmaların panzehrinin demokratik konfederalizm olduğunu söylüyor
Türkiye bu fırtınalardan nasıl kurtulabilir, bunu defalarca söyledik. Reçete açık ve net: Türkiye, Kürt sorununun demokratik çözümünü sağlayarak bu fırtınalardan kurtulabilir. Türkiye, demokratik bir cumhuriyet inşa ederek bu fırtınalardan kurtulabilir. Sayın Öcalan’ın PKK kongresine sunduğu perspektif bu coğrafyada yaşayan her halkın güvenliğini sağlayacak bir perspektiftir. Ne demişti Sayın Öcalan? “İsrail-Filistin çatışmasının, mezhep çatışmalarının, ulus devlet çatışmalarının panzehri demokratik konfederalizmdir”. Bu model Ortadoğu’nun çok katmanlı sorunlarına barışçıl ve demokratik çözümler geliştirebilir. Acının, yıkımın ve göçün önüne geçebilir. Bu yaklaşım etnik ve dini farklılıkların bir arada ve barış içerisinde yaşamasını sağlayarak topraklarımıza yüzlerce yıldır uğramayan barışı, istikrarı ve huzuru getirebilir. Kendi içinde demokrasiyi kuramayanlar belaları üzerine çekiyor. İran’da bugün hiçbir toplumsal kesim gerçek anlamda mutlu değil. Kürtler, Farslar, Belluciler, Azeriler, hepsi aynı acıyı paylaşıyor. Kadınlar temel haklarından mahrum, halk yoksullukla boğuşuyor. Çözüm ne savaşta ne de gerçekleri inkar etmekte yatıyor. Gerçek çözüm ise tüm halkları eşit gören, farklı kimlik ve inançları tanıyan demokratik bir rejimden geçiyor. Artık bunu anlamak gerekiyor. İran için üçüncü yol budur. Ne baskıcı rejim ne de İsrail’in saldırıları.
Ortadoğu’da çözüm kimliklerin eşit ve özgür şekilde bir arada yaşadığı demokratik ulus fikriyatındadır
İsrail de Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırma pozisyonundan bir an önce vazgeçmeli. İsrail güvenliğini başka ülkelere saldırarak sağlayamaz. Güvenlik, ne Demir Kubbe’de ne sibersonik füzelerdedir; güvenlik barışta, huzurda ve demokrasidedir. Çözüm; herkesin sınırsız, sömürüsüz ve adalet içinde yaşadığı demokratik Ortadoğu birliğindedir. Çözüm, hukukun adil dağıtıldığı ve demokrasinin güçlü olduğu demokratik bir cumhuriyettedir. Çözüm, kimliklerin eşit ve özgür şekilde bir arada yaşadığı demokratik ulus fikriyatındadır. Değerli arkadaşlar, Barış ve Demokratik Toplum Sürecini başlatan nedenler bugün daha net bir şekilde görülüyor. 22 Ekim ve 27 Şubat’ın ne kadar haklı, stratejik bir akıl olduğunu bir kez daha gördük. Ortadoğu’da büyük fırtına koptu. Bu kritik zamanda, barış süreciyle ilgili gereklilikler gecikmeden yerine getirilmelidir.
Barış süreci için acil adım atılmalıdır; küçük hesaplara takılan siyaset Ortadoğu’daki fırtınalı sularda ülkeyi rotasız bırakır
Sayın Bahçeli'nin vurguladığı “Türkiye Yüzyılı”na mühür vuracak kutlu hedefler için yol bellidir. Bir an önce beklemeden barış sürecinin başarısı için artık adımlar atılmalıdır. Güncel siyaset hesabıyla jeopolitik tehlikeler savuşturulamaz. Seçime, ankete, küçük hesaplara takılan siyaset Ortadoğu’daki fırtınalı sularda ülkeyi rotasız bırakır. Kürt sorunu ve demokratikleşmeyi hala güvenlik bağlamında konuşmak yüzyılın en büyük hatası ve yanlışı olur. Sayın Öcalan güvenlikçi aklın kurduğu Kürt kapanını 27 Şubat’ta Asrın Çağrısı ile kırdı. Ortadoğu kaos içerisindeyken artık Kürt’e kapan kurma aklından herkes vazgeçmeli ve bir daha aklına getirmemelidir. Sayın Öcalan’ın dediği gibi biz bu eşikten atlamak istiyoruz. Nedir bu eşik? Savaştan barışa, çatışmadan demokratik bütünleşmeye doğru gitmektir. Ortadoğu yanarken, 100 yıldır süren kaybet-kaybet formülünü kazan-kazan formülüne birlikte çevirebiliriz. Bunun yolu, demokratik bir rejim kurmak ve Kürtlerle uzlaşmaktır. Bu formülle sadece Kürtler değil; Manisa’daki emekçiler, işçiler, kadınlar, emekliler, Aleviler kazanır. Yoksulluktan yorulan emekli, geleceksizlikten bunalan gençler kazanır.
Ekmeğin bol olduğu bir dönem onurlu bir barışla sağlanabilir
Manisa’dan arkadaşlarımız da burada. Manisa gerçekten Türkiye'nin ve bölgenin hem tarım hem de sanayi olarak en gelişmiş, en verimli, en bereketli kentlerinden birisidir. Ama bu ülke enerjisini ve ekonomisini bugüne kadar çatışmaya harcadığı için, Kürt anadilini konuşmasın diye harcadığı için Manisa’nın bolluk ve bereketinden yararlanamıyoruz. İşte eğer barış gelirse; en fazla Manisalı çiftçi ve tarımcı kazanacak, emekçi kazanacak, Manisa kazanacak. Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek'i de tekrar saygı, minnet ve rahmetle anıyorum ve ailesine başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Değerli arkadaşlar; ekmeğin bol olduğu, aşın sıcak olduğu bir dönem onurlu bir barışla sağlanabilir. Ekmeğimiz bol olsun istiyorsak, çocuklarımızın aşı sıcak olsun istiyorsak bu süreci canı gönülden desteklemek zorundayız. Ne bizlerin ne de bu ülkeyi yönetenlerin bu yoldan başka bir yolu olmadığını da belirtmek istiyorum.
Ortadoğu’daki bu gelişmeleri 20 yıl önceden doğru okuyan Öcalan’ı dinleyin
Örneğin hayat pahalılığı altında ezilen milyonlarca emekçiye ara zam yapmama gerekçeleri bu sürecin ilerlemesiyle birlikte ortadan kalkar. Çocuklar aç uyumasın, emekliler çalışmak zorunda kalmasın, kimse kimseye düşman demesin, bu topraklara zeval gelmesin diye biz barış diyoruz. Bunun için bedel ödüyoruz. Bu barış sürecinin güçlenmesi için de bir genel merkez heyetimizle yakın zamanda İmralı’da Sayın Öcalan’ı ziyaret etmek için başvuruda bulunacağız. Barışın büyümesi ve güçlenmesi için İmralı yollarının sadece bize değil herkese açık olması gerekiyor. Sayın Öcalan, istediği kişi ve kesimlerle görüşebilmeli. Siyasi parti temsilcileriyle, akademisyenlerle, Ortadoğu’daki aktörlerle, gazetecilerle görüşebilmeli. Emin olun, bu görüşmelerin Türkiye’ye büyük katkıları olur. Sayın Öcalan Ortadoğu’da demokratik konfederalizm dediği dönemlerde, dünyanın en gelişmiş ve süreçlere hakim olduğunu söyleyen ülkeleri bile Ortadoğu’nun bugün bu noktaya geleceğini tahmin etmiyordu. Ama 2005’lerde Sayın Öcalan, Ortadoğu’ya büyük bir şiddet ve çatışma dalgası geleceğini, ulus devlet gömleğinin Ortadoğu’daki halklara ve inançlara dar geldiğini, bu tekçi ve inkarcı rejimlerin çatışma ve dışarıdan müdahalelere sebebiyet verdiğini söylemişti. Bunun çözüm yolunun demokratik konfederalizm olduğunu söylediğinde de birileri “Ne diyor, demokratik konfederalizm nedir?” diyordu. 20 yıl önce bu süreci tahmin eden bir halk önderi cezaevinde ama dünyanın en büyük, en gelişmiş ülkesini temsil eden insanlar “Hele İsrail ile İran bir çatışsın, yolda kervanı düzeriz” diyor. Ortadoğu’yu ve dünyayı iyi okuyan, Ortadoğu’daki halkların nasıl yaşayacağını perspektifiyle ortaya koyan Sayın Öcalan’ın artık gerçekten özgürleşmesi gerekiyor. Bu okumalarını dışarıda özgürce yapması gerekiyor.
Çözüm de barış da Ankara’nın iradesinde, İstanbul’un desteğinde, Diyarbakır’ın kararlılığındadır
Sayın Öcalan kısa bir süre önce, “Süreci hukuki ve siyasi bir zemine çekebilirim” demişti. O zaman yine birileri, “Acaba Öcalan’ın böyle bir kudreti var mı, gerçekten süreci çatışma ve şiddetten siyasi ve hukuki zemine çekebilir mi?” dediler. Bakın kısa bir sürede gereğini yaptı, sözünde durdu. Süreci hukuki ve siyasi bir zemine çekti. Peki, iktidar da aynı cesareti ve iradeyi sergiliyor mu? Sözünde duran Sayın Öcalan’ın yapmış oldukları karşısında iktidarı da cesaret ve irade sergileyerek bu sürece ve Türkiye’ye büyük bir iyilik yapmaya davet ediyoruz. Çözüm de barış da Ankara’nın iradesinde, İstanbul’un desteğinde, Diyarbakır’ın kararlılığındadır. DEM Parti olarak bizler hep Türkiye’nin iyiliğini düşündük. Manisa’daki emekçi ile Kars’taki hayvan yetiştiricisini birbirinden ayrı tutmadık. Onun için mücadele ettik, bedel ödedik. Bu ülkedeki herkes eşit olsun diye, aş ve ekmek bulsun diye, kardeşçe birbirine saygı duyarak bir arada yaşasın diye mücadele ettik. Bu ülke bizim, bu topraklar bizim. 86 milyonun derdi de bizimdir. Bu dertlerle yaşıyoruz, bu dertlerin devası için hep birlikte mücadele ediyoruz ve etmeye de devam edeceğiz.
Alevi inancının ruhu toplumsal barışın mayasıdır
27 Şubat’ta Sayın Öcalan tarafından yapılan çağrıdan bu yana hemen her gün her yerde toplumun farklı kesimleriyle bir araya geliyoruz, bu süreci anlatmaya çalışıyoruz. On binlerce DEM Partili her gün evlere, sokaklara, fabrikalara ve tarlalara Barış ve Demokratik Toplum Çağrısını ulaştırmaya çalışıyor. MYK’da aldığımız kararla, 2025 yılının yaz aylarında da binlerce merkeze, eve, köye, mahalleye Barış ve Demokratik Toplum Çağrısını götürmeye çalışacağız. DEM Parti olarak barışın sesi nerede yankılanıyorsa orada olacağız. Geçenlerde de Alevi federasyonlarının başkanları ve temsilcileriyle bir araya geldik. Çok önemli bir görüşme yaptık. Barış, demokrasi ve hukuk gelirse eğer en çok Alevi canlarımızın kazanacağını belirtmek istiyorum. Alevi inancının bizler açısından birlikte yaşamanın ruhu, toplumsal açıdan barışın mayası olduğu çok nettir. Aleviliğin mayasıyla hakikatin ve barışın yolunu döşemek, bizler için de aynı zamanda tarihi bir sorumluluktur; Seyit Rıza’ya vermiş olduğumuz sözdür. Sayın Öcalan’ın dediği gibi, direnişin ve adaletin sesi olan Alevilerin sesi yükseldikçe barışın sesi yükselecek. Alevilerin sesi yükseldikçe Hakkın yolunu mutlaka hakim kılacağız.
Kürt siyaseti birlik halinde onurlu bir barış istiyor
Hafta sonu Diyarbakır’da Kürt partileriyle çok verimli bir görüşme gerçekleştirdik. Bu buluşmalar da tarihi önemdedir. Kürt partileri bir kez daha çözümden yana olduklarını belirtti. Barış konusunda ortak bir irade ortaya çıktı. Ortaya çıkan önemli şeylerden biri de Kürt halkının değerlerinin hepimizin ortak değerleri olduğuydu ve bu değerlere layık onurlu bir barışı getirme kararlılığını hep birlikte teyit ettik. Diyarbakır’da yükselen ses net ve açıktır. Kürt siyaseti birlik halinde onurlu bir barış istiyor. Bu birliktelik barış sürecinin ne kadar güçlü bir zemine oturduğunu çok iyi bir şekilde gösteriyor. Kürt partileri arasındaki bu uzlaşı tüm Türkiye halklarına ve emekçilere umut veriyor. Diyarbakır’daki buluşma barış iradesinin ne kadar kararlı olduğunun da bir ilanıdır. Amedlilerin dediği gibi: Yekîtî heyat e. Gotinek heye dibêje çêkirin ji hezar gotinê çêtir e. Îro dema gotinê nîne dema çêkirinê ye. Bawer bikin em dixwazin bi hev re çêkin. Bi hev re qezenc bikin. Înşelajh em ê bi hev re çêkin, bi hev re qezenc bikin, aştiyê bînin.
Meclis tatile girmemelidir, Demokratik Toplum ve Barış Komisyonunu derhal kurarak tarihi sorumluluğunu yerine getirmelidir
Ortadoğu’da büyük bir kasırga eserken Türkiye’de küçük bir azınlık hariç herkes barış için dua ediyor, cem ediyor. Milyonlarca insanın tek yürek barış istediği şu günlerde, iktidar ve devletin tavrı da buna uygun olmalı. Ortadoğu’yu kor bir ateş sarmışken zaman kaybetme lüksümüz yok. Komisyon kurulacak mı, demokratik adımlar atılacak mı, atılmayacak mı diye beklenecek bir süreçte değiliz. Suriye’den Irak’a, İran’dan Ukrayna’ya kadar burnumuzun ucunda barut kokuları varken; ekonomide alarm seviyesi en üstteyken Meclis tatili gündemden çıkarmalıdır. Barış ve demokrasi için 7/24 saat çalışmalıdır. Böylesi tarihi kırılma döneminde barışın ve çözümün tatili olmaz. Zaman, takvimleri tatile değil barışa kurma zamanıdır. Meclis derhal Demokratik Toplum ve Barış Komisyonunu kurarak tarihi sorumluluğunu yerine getirmelidir. Bu komisyon, fikir ve tartışma kulübü biçiminde çalışmamalıdır; Genel Kurul’a yasa göndermeli, sonuç alıcı bir yapıda olmalıdır. Bu komisyon barış misakının mimarı olabilir. Komisyonu kuran irade ve komisyonun her bir üyesi, bu 100 yıllık meselenin çözümünü eğer sağlayabilirse isimlerini altın harflerle tarihe yazdırabilir. DEM Parti olarak barışın şerefine ve onuruna nail olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyorum. Gelin, bu komisyonu ertelemeden kuralım ve Türkiye’nin dört bir yanında barışın umudunu yeşertelim.
Bu süreci Anadolu’dan Görünüm programına dönüştürmeye kimsenin hakkı yok
Değerli arkadaşlar, 27 Şubat’taki çağrının ve PKK’nin kongre açıklamasının Türkiye’de büyük bir umudu yarattığını hep birlikte görüyoruz. Manisa'dan gelen arkadaşlarımız da bunu belirttiler. Kürt halkının haklarının ve demokratikleşmenin önündeki şiddet ve silah bahanesi artık hükümsüzdür. Artık herkes bir an evvel demokrasi, barış ve eşitlik gelsin diyor. Kapılar aralandı, umut yeşerdi. Fakat bazı kesimler süreç akamete uğrasın diye “Bitiyorlar, teslim oldular. Biten bir örgütle neyi görüşüyorsunuz?” diyerek aslında çözümsüzlüğe hizmet ediyorlar. Bu dili kullananlar 86 milyonun geleceğine ipotek koymaya çalışıyor. Türkiye’nin geleceğini hamasete kurban etmeye çalışıyorlar. Süreci Anadolu’dan Görünüm programına dönüştürmeye kimsenin hakkı da yok böyle bir şansı da yok. Buna Türkiye halkları da izin vermez. Anadolu’dan Görünüm eğer sonuç alsaydı, bu sorun bugüne kadar büyüyerek gelmezdi. Bugün bu süreç yaşanmazdı. Altını çizerek söylüyorum: Bunlar 50 yıldır başkasının cenazesinde kavrulan helvanın tadına bir türlü doymadılar. Xwedê çavên wan têr bike zikê wan tijî bike. Em dibêjin aştî baş e, ew dibêjin aştî şaş e. Em dibêjin aştî xêr e, ew dibêjin aştî jehr e. Bawer bikin ne germ li wan tê ne jî sar li wan tê. Bila baş bizanibin ew ên ku vana dibêjin, aştî rûmet e, em ê rûmeta bi hev re biparêzin. Înşelah em ê aştiyeke birûmet bînin.
Ortadoğu’daki kaosun ortasında Türkiye’yi barış adasına çevirebiliriz
Birilerinin onurunu ezme girişimi başkalarının gururuna dönüşürse, bu müzakere ruhuna aykırıdır. Bu sürece Kürtlerin onurunu, Türklerin gururunu koruma hassasiyetiyle herkes yaklaşmalıdır. Biz öyle yapıyoruz. Kürt’ün halayına, diline ve ekmeğine ırkçılık yapanlar ile “teslim oldular, nefes alamıyorlar” diyenler emin olun ki ruh ikizleridir. Bunun adı, açıkça barış karşıtlığıdır; kişisel rant ve çıkarlar uğruna 86 milyonu yüz yıl daha kör bir çatışma ve şiddet ortamına sokmaya çalışmaktır. Bu, Kürt ve Türk gençlerinin tabutları gelsin demektir. İşte tam da bu savaş ve çatışma isteyenlere inat halayla, horonla, zeybekle inşallah bu topraklarda onurlu bir barışı kuracağız. Umudumuz büyük. Her halde umudu en büyük olan siyasi partilerden biriyiz. Çünkü sahadayız, her yerdeyiz. Bu meseleye inandığımız için herkese anlatmaya çalışıyoruz. Ama bu büyük umudun sonuç alabilmesi için birlikte biraz daha güçlü bir şekilde çalışmamız gerekiyor. Emin olun, aydınlığa en yakın günlerdeyiz. Dünyada karmaşa, Ortadoğu’da kaos varken Türkiye’yi barış adasına çevirebiliriz. Bunu yapmak hepimizin elinde. Savaş tamtamları çalanlara, bombalarla ölüm kusanlara karşı barış isteyenler inatla yürüyecek. Alevi canların dediği gibi, yol cümleden uludur. Bu büyük yürüyüşte ezilenler asla yalnız yürümeyecek. Hep birlikte barışa yürüyeceğiz. Rêya me rêya we vekirî be. Bimînin di xêr û xweşiyê de.
17 Haziran 2025