
Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, haftalık Meclis Grup Toplantımızda güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bakırhan, şunları söyledi:
Merhaba hûn bi xêr hatin ez we hemûyan bi rêzdarî silav dikim. Li ser çavên min ser serê min hatin. Çok değerli arkadaşlarım, yoldaşlarım, kurum temsilcileri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hoş geldiniz. Denizli il ve ilçe örgütlerimizden halkımız burada. Onları da selamlıyorum. 7-8 saatlik bir yoldan geldiler. Denizli biraz uzağımızda gibi duruyor ama emin olun mücadelemizin en direngen ve inatçı kentidir. Bütün baskılara rağmen partimizi orada yaşatan bir kentimizdir. Arkadaşlarımızın emeğine sağlık. Umarım önümüzdeki günlerde Denizli’yi daha da büyüterek parlamentoda temsilini de sağlarlar.
Madımak’ta alevler bu toprakların birlikte yaşam umudunu yakmaya yeltendi
Yarın Madımak Katliamının yıldönümü. Sazın, sözün, türkünün yakıldığı acı bir katliam yaşadık. Fikirler de yakılıyor, ona şahitlik ettik. Şiir yakıldı, kalem yakıldı. Sazın ateşe verildiğini de gördük. Çok şey görmüştük ama bunları da yaşadık. Hiçbir kitapta, hiçbir inançta ve felsefede yazmayan bir katliamı Türkiye gördü. Bu katliam bize ayrımcılığın ve inkarcılığın yarattığı acı sonuçları bir kez daha gösterdi. Madımak Oteli’nde alevler sadece bir binayı yakmadı, aslında bu toprakların birlikte yaşam umudunu yakmaya yeltendi. Yarın Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları Madımak’ta olacak, anmaya katılacak. Bu tür olayların bir daha yaşanmamasını diliyoruz.
Dün Leman dergisinde yayımlanan bir karikatürün Hz. Muhammed’i hedef aldığı gerekçesiyle dergi binasına ve bazı işletmelere karşı tehlikeli bir provokasyon ve linç girişimi yaşandı. Öncelikle, hem Hz. Muhammed’i hatırlatacak bir karikatürün yayınlanmasını hem de bu karikatürü gerekçe göstererek linç girişiminde bulunulmasını doğru bulmuyoruz. Herkesin toplumdaki kutsallar ve hassasiyetler konusunda dikkatli davranması gerekmektedir. Öte yandan bu ülkede kimsenin linç girişiminde bulunma hakkı yoktur. Bu sebeple, herkesi hukuk dışına çıkmamaya davet ediyoruz. Türkiye toplumsal barışını ararken bu tarz hadiseler toplumsal barış imkanının yara almasına neden olur.
Orman yangınlarının nedeni ihmaldir; ciğerlerimiz yanarken ihmali olanlar hakkında işlem yapılmalıdır
Günlerdir yine ormanlarımız yanıyor. Aydın, Muğla, Bursa ve daha birçok kentte ormanlar yandı. İzmir ve Hatay’da da yine ciğerlerimiz yanmaya devam ediyor. Yıllardır orman yangınlarına karşı önlem alınsın diye parlamentoda defalarca uyarılarda bulunduk. Ama işte çok dikkate alan yok. Her yıl aynı şeyleri yaşıyoruz. Meclis’te gerekli önlemlerin alınması için arkadaşlarımız çok sayıda çalışma da yaptı. Onları burada tekrarlamayacağım. Gelinen noktada orman yangınları ihmallerin sonucudur. İhmali olanlar gözaltına alınmalı, açığa çıkarılmalı ve haklarında yasal işlem başlatılmalıdır. Her sene aynı şey olur mu? Ciğerlerimiz yanarken suçlu mu arayacağız? Dünyanın her yerinde ormanlar yanıyor ama böylesine yoğun, böylesine önlemsiz yangınlar da başka bir yerde yok. Bizler nerede olursa olsun tek bir ağaç için de olsa itiraz etmeye, önlemlerin alınması ve sorunların açığa çıkarılması için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Güvenliği sağlamanın yolu daha fazla silahlanma değil daha fazla eşitlik ve adalettir
Değerli arkadaşlar, dünya büyük bir dönüşüm yaşıyor. Yıllarca ifade etmiştik, üçüncü dünya savaşı geliyor diye. Şimdi bütün dünya bu gerçekliği tartışmaya başladı. Kapitalist modernitenin dayandığı ulus-devlet, endüstriyalizm ve kapitalizm bir çıkmaz içerisinde. Kapitalist modernite çözümü savaşta arıyor. Savaşı her yere yayarak silah satışlarıyla sermaye biriktirme derdinde. Enerji yolları ile bu tıkanmış sisteme nefes aldırmaya çalışıyor. NATO’nun 2025 yılı toplantı sonuçlarına baktığımızda aslında dünya savaşının ayak seslerini duyuyoruz. Milyonlarca insan açlıkla mücadele ederken, işsizlikle kavrulurken, hak hukuk her yerde askıya alınmışken, NATO ülkeleri dünyadaki sorunların çözümsüzlüğünü derinleştirecek yeni bir karara imza attılar. Diyorlar ki bugüne kadar askeri harcamalar için ayırdığımız bütçe yetmiyor, şimdi GSMH’nin yüzde 5’ini silahlanmaya harcayalım. Biz de tekrar ediyoruz: Güvenliği sağlamanın yolu daha fazla silahlanmada değildir; daha fazla eşitliktedir, daha fazla adalettedir. Daha fazla bombada, topta, tüfekte değildir; daha fazla özgürlük ve eşitliktedir. Dünya savaşının ayak izlerini Ortadoğu’da net bir şekilde görüyoruz. Soğuk Savaşın bitiminden Körfez Savaşına ve oradan günümüze uzanan çizgi Ortadoğu’da yeni bir nizam dayatmaktadır. Gazze’den Tahran’a, Kiev’den Şam’a kadar süren bu ateş tesadüf değil. Kapitalist modernite kendi krizini bombalar, füzeler ve savaş uçakları olarak dışa vuruyor. Dünya sistemindeki değişim arayışlarının en sert ayak sesleri ise Ortadoğu’da yankılanıyor. Her gelişmeyi küresel ve bölgesel hegemonya kavgasından ayrı düşünemeyiz. İran-İsrail gerilimi bölgesel güç matrisini baştan yazıyor. Suriye’deki çalkantı, Irak’taki istikrarsızlık ve enerji koridorları üzerindeki rekabet birbirini besleyen dinamiklerdir. Hint-Avrupa enerji koridoru projesini anlamadan dünya ve Ortadoğu’daki gelişmeleri anlayamayız. Bu proje tam bir emperyal enerji projesidir. Batının ihtiyacını karşılamayı hedefliyor. İşte bu proje için jeopolitik altüst oluşu hayata geçiriyorlar. Her jeopolitik altüst oluşta da milyonlarca insan acı çekiyor, göç yollarına düşüyor, yoksullukla boğuşmak zorunda kalıyor.
Ortadoğu’da 100 yıllık katı ulus-devletçi yaklaşımın yerine Üçüncü Yol zorunludur
7 Ekim’den sonra İsrail’in hamleleri, küresel hegemonya mücadelesinin enerji hatları boyutunu açık şekilde ortaya koyuyor. Sorun addedilen bölgelere müdahaleler peş peşe geliyor. Bu müdahaleler halklara yüzlerce yıldır huzur getirmedi, bundan sonra da getirmeyeceğine eminiz. Ortadoğu’da bitmeyen savaşlar ve etnik dini gerilimler ile demokratik Ortadoğu birliği ve özgür bir yaşam arasında bir yol ayrımı var. Biz Ortadoğu’da demokratik özgür bir yaşamı inşa etmek istiyoruz. 100 yıllık katı ulus-devletçi yaklaşımın yerine Üçüncü Yol zorunludur. Halkların özgürlüğünün ve güvenliğinin yolu, ulus-devlet egemenliğinden değil birlikte yaşamı örmekten geçiyor. Bu bakımdan her adımı çok önemsiyoruz. Mesela Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde hükümet kurma çalışmalarının bir an önce tamamlanmasını temenni ediyoruz. Seçim yapıldı ama aylardır hükümet kurulamadı. Ortadoğu’daki tüm senaryoların merkezinde Kürt halkı varken, bölgesel hükümetin kurulması hayati önemdedir. Kürtler başta olmak üzere bölgedeki halkların iç istikrarını ve demokrasisini sağlaması önemli bir zemin yaratabilir. Bütün ulusların farklılıklarını yaşayabileceği demokratik ulus fikri, etnik ve mezhepsel gerilimleri Ortadoğu’da bitirebilir. Biz buna inanıyoruz, buna göre hareket ediyoruz ve mücadelemizi de bu hat doğrultusunda devam ettirmeye çalışacağız.
22 Ekim, 27 Şubat, 12 Mayıs yılların birikimiyle kaderlerimizi omuzladığımız günlerdir
7 Ekim, 22 Ekim, 27 Şubat, 12 Mayıs. Bu tarihler Türkiye’nin stratejik dönüşümünün kilometre taşlarıdır. Bu tarihleri unutmayın. 7 Ekim’de patlak veren İsrail-Hamas savaşı jeopolitik fay hatlarını harekete geçirdi. Ortadoğu’da bir taş devrilince oyun yeni baştan kuruluyor diyorlardı. İşte o taş 7 Ekim’de atıldı. Türkiye başta olmak üzere bölge ülkeleri bu yeni gerçekliğe göre saflarını belirliyor. Ortadoğu gibi Türkiye de bir sırat köprüsünden geçiyor. Türkiye geçmişin paranoyalarından ve korkularından kurtularak bu sırat köprüsünden güçlenmiş bir şekilde geçebilir. Bahçeli’nin 22 Ekim çıkışı, bölgesel fırtınanın Ankara’daki ilk yansımasıdır. 27 Şubat’ta Sayın Öcalan’ın çağrısı, stratejik dönüşümün mihenk taşı oldu. 12 Mayıs’ta kongre kararlarının açıklanmasıyla Türkiye ve PKK pozisyon alıyor. Bu kronolojiyle Türkiye hem Ortadoğu’daki risklerden korunabilir hem de iç barışını tekrar canlandırabilir. İbn-i Haldun’un tarih anlayışına göre, toplumlar aklı ve iradesiyle tarihini yazar, kader ise kendi seçimlerinin bir sonucudur. 22 Ekim, 27 Şubat, 12 Mayıs; bu tarihler yılların birikimiyle kaderlerimizi omuzladığımız günlerdir. Artık söz de karar da bu topraklarındır, bu topraklardadır. Kaderimizi bu topraklarda birlikte belirleyeceğiz. 22 Ekim, 27 Şubat ve 12 Mayıs kendi kaderini yazmanın tarihleridir. Değişen bölgesel dengeler eski paradigmaları çöpe atıyor, yeni çözüm arayışlarını dayatıyor. Devlet ve devlet dışı aktörler dönüşmek zorundadır. Bölgedeki ideolojiler, örgütler ve siyasi yapılar dönüşmek zorundadır. Dönüşmeyen yolda kalır, yolda kalan yönünü kaybeder. Artık kimse sadece taktik oyunlarla ve oyalamalarla süreç götüremez. 100 yıllık geçmişin yükü sırtımızda, 100 yıllık geleceği inşa etmenin sorumluluğu omuzlarımızdadır. Bölgenin kaderi baştan yazılıyorsa Türkiye’nin stratejisi de yeniden doğmalıdır. Bu stratejiye ruh verecek olan da Türk ve Kürt ilişkilerinin demokratik zemine çekilmesidir. Demokrasi bu toprakların kalbi, barış ise yaşam nefesidir. Allah’ın izniyle hep beraber nefes alacağız, birlikte güçlü olacağız ve demokratik bir Türkiye’yi de oluşturacağız.
Sayın Öcalan Suriye’den Irak’a uzanan coğrafyanın demokratik dönüşümüne de ışık tutuyor
Sayın Öcalan Ortadoğu’nun karmaşık yapısında barışın pusulasını cesaretle çiziyor. Kürt sorununun çözümünden bölgesel dengeye uzanan geniş bir perspektifle hareket ediyor. Sayın Öcalan’ın barışın maestrosu olduğu artık inkar edilemez. Herkesi ciddiyete ve tefekküre davet ediyoruz. Sayın Öcalan tek bir çağrıyla 52 yıllık çatışmayı bitirme iradesini gösterdi ve milyonlarca insanın desteğini alarak toplumsal barışın önünü açtı. Sadece Türkiye’nin iç barışına değil Suriye’den Irak’a uzanan coğrafyanın demokratik dönüşümüne de ışık tutuyor. Nelson Mandela hapiste 27 yıl geçirdi. 27 yılın özeti, Mandela’nın “Barış bizim elimizde” sözleri oldu. İmralı’da da yaklaşık 27 yıldır barışın bu topraklarda mümkün olduğu çağrısı yankılanıyor ve yapılıyor. İmralı’daki düşünsel zenginlik, etnik ve mezhepsel çatışmaların yerini demokratik çoğulculuğun alacağı demokratik ulus modelini ortaya seriyor. Bu model bölgedeki tüm halklara kimliklerini yaşayabilecekleri devrimci siyasi bir ufuk açıyor. Kadın özgürlüğü, ekolojik yaşam ve demokrasi üçgeninde yeni bir toplumsal sözleşme sunuyor. Bütün engellere rağmen bunu gerçekleştirmenin mücadelesini veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz.
Barışın inşasını ona yakışır bir ritimle sürdüreceğiz; olgun, kararlı ve sabırlı bir şekilde
Tam da burada antik Yunan mitolojisindeki Sisifos'u hatırlamak gerekiyor. Sisifos, Yunan tanrıları tarafından lanetlenir. Cezası büyük bir kayayı dağın zirvesine çıkarmak olarak verilir. Ancak Sisifos kayayı her zirveye çıkarmaya çalıştığında kaya yuvarlanıp aşağı iner ve Sisifos da yeniden kayayı zirveye taşımak için mücadele etmeye devam eder. Sisifos kaya her düştüğünde yeni bir şey öğrenir. Hangi yoldan gideceğini, nerede duraklayacağını, neresinin daha kolay olduğunu öğrenir. Biz de geçmiş barış girişimlerinden dersler aldık. Daha deneyimli ve kararlıyız. En önemlisi de taşı her seferinde yukarı çıkarma kararlılığı gibi soluksuz bir mücadelenin sahipleriyiz. Sisifos kayayı iterken kendine bir ritim bulmuştu. Barış sürecinin de kendine has bir ritmi var. Bu ritmi bozmaya çalışanlar başarısız olur. Biz de barışın inşasını ona yakışır bir ritimle sürdüreceğiz. Olgun, kararlı ve sabırlı bir şekilde sarsılmaz bir temel üzerine barışı inşa edeceğiz.
Sayın Erdoğan ile yapacağımız görüşmede demokrasi, hukuk ve iç barışı sağlayacak bir yol haritasının çıkmasını umut ediyoruz
Değerli arkadaşlar, DEM Parti olarak sürecin ciddiyetine layık davranıyoruz, siz de görüyorsunuz. Amerika’dan Almanya’ya, İngiltere’den dünyanın dört bir yanına barış diplomasisini örüyoruz. Türkiye’de bütün siyasi partiler, emek-meslek örgütleri, iş veren kurumları ve çeşitli halklar ve inançların örgütlü temsilcileriyle bir araya geliyoruz. Bu süreci konuşuyoruz, barışta herkesin tuzu olması gerektiğini anlatıyoruz. Parti heyetimiz önümüzdeki günlerde de Sayın Cumhurbaşkanı ile buluşacak. Bu görüşmeye da büyük önem veriyoruz. Bölgesel kaos tırmanırken iç barışımızı güçlendirmek için daha çok konuşmalı, bir araya gelmeliyiz. Sayın Erdoğan ile yapacağımız görüşmeyle herkesi kapsayan demokrasi, hukuk ve iç barışı sağlayacak bir yol haritasının çıkmasını umut ediyoruz. Heyetlerimizin yapacağı görüşmeler sonrasında Türkiye’ye nefes aldıracak bir döneme gireceğimizi düşünüyoruz. Bu kapsamda barış iklimini somut hayata yayacak gelişmelerin en kısa sürece gerçekleşmesini bekliyoruz. Temennimiz bu yöndedir. İnşallah önümüzdeki günlerde yeni gelişmeleri, yeni hamleleri hep birlikte göreceğiz. İç barışı kurmak, demokratik siyaset kanallarını güçlendirmekten geçiyor.
Kobanî Kumpas Davasında 35 bin yalan ürettiler
Geçtiğimiz günlerde Kobanî Davasının gerekçeli kararı açıklandı. Maşallah kırtasiyelerde A4 kağıdı kalmadı, tam 33 bin sayfa. O sayfaları birbirine yapıştırsak Ankara’dan Muş’a kadar yol olur; Malazgirt'e kadar da gider, belki barışa katkısı olur. Kobanî Davası 9 yıldır demokratik siyasete yapılan saldırıların ana simgesi oldu. Şimdi gerekçeli kararı açıklandı. 33 bin sayfa da olsa, yüz bin sayfa da olsa siyasi kumpastır ve demokratik siyasete müdahalenin adıdır. Artık siyasi davalarla siyaseti dizayn etme zihniyetinden vazgeçilmelidir. Arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Kobanî Kumpas Davasında yargılanan arkadaşlarımız bu sürece katkı sunmak için dışarıda yanımızda olmalıdır. Gotinek heye dibêje derew dijminê Xwedê ye. Yani yalan Allah’ın düşmanıdır. Gotineke pis rast e. Ez meraq dikim gelo kesên ku ev 33 hezar pel derew nivîsandin qet şerm nekirin. 33 hezar sayfe derew mirov dikare binivîse? Bawer bikin ev 33 hezar tespît û şîroveyan de 35 hezar derew heye. Em jî vêya werê dibînin em ê werê qebûl bikin. Em vê dewaya kûmpasê qebûl nakin. Yani bir yıl beklediler, 33 bin sayfada 35 bin yalan ürettiler. Bir arada olursak, dayanışırsak, mücadelemizi büyütürsek bugünler geride kalacak. Bu sürece sahip çıkarsak, bu kumpas davalarını bir daha görmeyiz.
Tunç Soyer, barışın ve demokratik bir düzenin inşası için var gücüyle çalıştı
Yine CHP’ye yapılan müdahaleler var. CHP’ye yapılan müdahaleler aslında Türkiye’de topyekün bir demokratikleşme sorununu da gözler önüne seriyor. En son CHP’nin 38’inci Olağan Kurultayına dair görülen bir dava vardı, o da 8 Eylül’e ertelendi. Kobanî Davası, CHP Kurultay Davası ve devam eden onlarca siyasi dava artık bu ülkenin gündeminden çıkarılmalıdır. Türkiye’de sorunların çözümsüzlüğünü derinleştiren bu anlayış sadece Kürtlere, Alevilere, muhaliflere değil herkese, tüm Türkiye’ye büyük zarar veriyor. Artık bunun görülmesi gerekiyor. Bu sabah erken saatlerde de önceki dönem İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, belediye çalışanları ve siyasetçilere gözaltı operasyonu yapıldı. Yargı eliyle yapılan bu siyasi operasyonları reddediyoruz. Bunu demeye devam edeceğiz. Yargı, siyaseti dizayn etmemelidir. Eğer bir şeyiniz varsa sandıkta bunun hesabını görürsünüz. Türkiye’de yaşayan halklar kimin doğru kimin yanlış, neyin doğru neyin yanlış olduğunu, bu yargı ve kumpas kararlarıyla insanları içeri atanlardan daha iyi biliyor. Bunlar kimseye kazandırmıyor. Tunç Soyer, barışın ve demokratik bir düzenin inşası için var gücüyle çalıştı. Biz buna şahitlik ettik. Soyer başta olmak üzere kalbi barışla atan siyasetçilerin üzerine yargıyla gitmek sorunlarımızı çözmez, bilakis derinleştirir. Bu akıl tutulmasına artık son verilmelidir. Kobanî Kumpas Davasıyla, bir başka partinin kongresinde bilmem ne aramakla ya da belediye başkanlığı yapmış insanları kumpasla gözaltına almakla sorunlar çözülmez. Defalarca bunlar denendi, sonuç alınmadı. Eğer sonuç alınsaydı, Kobanî Kumpas Davasından sonra biz bu salonlarda olmazdık, milyonlarla Newrozlarda olmazdık. Demek ki bu kumpas davaları sonuç vermiyor. Bunun en iyi göstergesi DEM Parti ve geleneğinden gelen partilere yapılan operasyonlar sonrası güçlü bir şekilde mücadele etmemizdir. Buradan dersler çıkarılmalıdır. Soyer’in derhal serbest bırakılması gerekiyor.
Meclis’te Kürt meselesinin çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini önüne alan komisyon artık hızla kurulmalıdır
Haksızlıkların ve hukuksuzlukların son bulmasında, Türkiye’nin demokratikleşmesinde Meclis’e büyük görevler düşüyor. Meclis’te Kürt meselesinin çözümünü ve Türkiye’nin demokratikleşmesini önüne alan komisyon artık hızla kurulmalıdır. Bu süreç bir madalyonun iki yüzü gibidir. Birinci yüzünde demokratikleşme adımlarının atılması, ikinci yüzünde silahsızlanma sürecinin yürütülmesi var. Silahsızlanma kapsamında PKK’ye ilişkin yasanın çıkarılması sürecin yasal temelini oluşturacaktır. Silahsızlanmanın sağ salim gerçekleştirilmesi de kardeşlik hukuku kapsamında kucaklaşmayı sağlayacaktır, insanların bu sürece güvenini artıracaktır. Bu ülkenin bütün yurttaşları kardeşlik hukuku içerisinde kucaklaşsın, selamlaşsın istiyoruz. Birbirinin camını çerçevesini indirmesin diyoruz. Birlikte bu ülkenin geleceğini inşa edelim diyoruz. Bu konuda da Meclis’i göreve çağırıyoruz.
Üçüncü Yol bir pusuladır; haksızlığın ve hukuksuzluğun olmadığı, Kürt ve Türk’ün kavga etmediği bir yaşamın yol haritasıdır
Komisyon sonuç alıcı bir şekilde çalışırsa ve uygun bir içerikte kurulursa emin olun ki Türkiye demokrasisinin önü açılır. Çünkü demokratik çözümün ve barışın istikameti Ankara’dır, mekanı Meclis’tir, muhatabı 86 milyon insandır. İçte huzurlu bir Türkiye’yi Ortadoğu’da istikrarın sigortası yapmak için herkesi siyaset yapmaya ve barışı büyütmeye davet ediyoruz. En başta da Meclis’i ve Meclis Başkanlığını. Ortadoğu dinamiklerini ve siyasetini sanırım en iyi bilen Türkiye’deki yapılardan birisi DEM Parti olarak biziz. Bu kapsamda Ortadoğu’ya dair hem en aktif güçlerden hem de fikri ve siyasi olarak yeni dönem için en güçlü öznelerden biri Kürtlerdir. Üçüncü Yol yaklaşımımız geleneksel ulus-devlet modelini delen demokratik bir alternatif sunuyor. Farklıların zenginlik olduğu demokratik birlikteliği savunuyoruz. Kürt’ün farklılığının, Alevi’nin inanç hakkının tanındığı; farklı halklar ve inançların kimliklerinin tanındığı bir birlikteliği biz Türkiye’ye öneriyoruz. Üçüncü Yol bir pusuladır, sadece bir söz değildir. Demokratik bir ülkenin, özgür bir siyasetin toplumsal birliğinin buluşmasıdır, yoludur. Üçüncü Yol, NATO kaynak artışı istediğinde alkışlayıp milyonlarca emekçi ve emekli zam istediğinde "ülke ekonomisi" bahanesini uydurmak değildir. Üçüncü Yol herkesin yastığa başını tok koymasını sağlamaktır. Üçüncü Yol işsizliğin, haksızlığın, hukuksuzluğun olmadığı; emeklilerin ve asgari ücretlilerin insanca yaşadığı bir zemini sunuyor. Üçüncü Yol Kürt ve Türk’ün kavga etmediği, kadının katledilmediği, provokasyonların ve sabotajların olmadığı demokratik bir zeminde insanca ve kardeşçe yaşamamızı öneren yol haritamızdır. Demokratik toplumun, eşit ve adil bir hayat kurmanın rotasıdır Üçüncü Yol. Biz hep birlikte bu yola revan olduk. Türkiye ve Ortadoğu halklarının bir yüzyıl daha acı görmemesi için konuşmaya, üretmeye, çalışmaya, mücadele etmeye devam edeceğiz. DEM Partî li ser koka xwe şîn dibe. DEM Partî li ba gelê xwe dîrokê dinivîse. DEM Partî li ser xeta aştiyê mezin dibe. Serkeftin ji me hemûyan re. Silavên xwe ji we re pêşkêş dikim.
1 Temmuz 2025