Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, İstanbul’da Demokratik Yerel Yönetimler Kurulumuz tarafından düzenlenen Yerel Yönetim Konferansı’nın açılışında konuşma yaptı. Bakırhan, şunları söyledi:
Edip Solmaz ve Terzi Fikrilerin pratikleri bize ışık oluyor
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Hoş geldiniz. Önemli bir süreçteyiz. Yeni bir dönemdeyiz. En başta yerel demokrasi arayışında olduğumuz bu süreçte yerel yönetimlerimiz, seçilmiş arkadaşlarımız ve bu konuda çalışması olan arkadaşlarımızla birlikte yeni dönemi tartışmak, yeni arayışlar ve yeni yollar bulmak bizim temel görevlerimizin başında geliyor. Onun için hem çalıştayda emeği geçen hem de bugün bu konferansa katkı sunacak Türkiye’nin dört bir yanından gelmiş dostlarıma ve yoldaşlarıma selamlarımı iletiyorum. Konferansımız hayırlı olsun. Başlarken Edip Solmaz ve Terzi Fikri ile aramızda olmayan arkadaşlarımızı da saygı ve minnetle anıyorum. Emin olun onlar ve benzer arkadaşların geçmişteki pratikleri bizlere yol açıyor, ışık oluyor. Yerel yönetimleri kazandığımız, kentlerimizi yönettiğimiz günden bugüne kadar da arkadaşlarımızın geçmişteki birikimlerinden feyz alıyoruz. Onlar yüreğimizin en güzide yerlerinde kendilerini koruyorlar. Onlara layık olmaya çalışacağız. Aramızda olmayan yol arkadaşlarımıza layık olacağız. Demokratik, şeffaf, kent barışını ve hukukunu sağlayan bir anlayışla birlikte farkımızı ortaya koyarak devam edeceğiz.
Hasta demokrasinin ilacı, yerel demokrasiyi büyütmektir
Bugün çok hayati bir meseleyi birlikte tartışacağız. Yerel demokrasiyi tartışacağız. Zaten genel olarak da demokrasi sorunu olan bir ülkede yaşadığımız için yerel demokrasiyi tartışma da normaldir. Bir aradayız. Birlikte tartışarak bir yol bulacağız. Muhtemelen buradaki tartışmalar sonucunda ortaya çıkan sonuçları da yerel yönetimler kurulumuz değerlendirecek, yolumuzu açacak. Türkiye'de hiçbir dönem olmadığı kadar yerel yönetimler ciddi bir tehdit altında. Hiçbir dönem olmadığı kadar çok zayıf bir noktada bulunuyor. Cumhuriyet kurulurken de yerel yönetimler büyük bir basınç altındaydı. Büyük bir merkezileşme baskısı vardı. Ama özellikle 2016 20 Temmuz'dan sonra benim de, burada oturan birçok arkadaşımızın da içinde olduğu yeni bir süreç, yeni bir dönem başladı. Bu merkezileşme baskısı, bu yerel iradeyi yok sayan, gaspeden, gittikçe yerel yönetimleri bir çıkmaza sürükleyen başka bir basınçla karşı karşıya kaldık. O gün bugündür bu merkeziyetçilik dalgası giderek artıyor. Demokrasimiz hasta. Yerel demokrasi daha hasta. Emin olun bu hastalığın ilacı da çok belli. Sadece bunu biz yaşamıyoruz. Bu sancıları yaşayan ülkelerde bu tür hastalıkların ilacı yerel demokrasiyi geliştirerek, büyüterek çözülüyor. Ama biz yerel demokrasiyi gerçekleştirme tartışması yerine hala nasıl merkezleştiririz, hala nasıl merkeze bağlarız gibi tartışmalara denk geliyoruz. Bu merkeziyetçilik dalgası artık son bulmalıdır. Bu dalga karşısında mücadele etmek hepimizin temel görevidir. Hiç kimse bundan azade değil. Dün belki Türkiye'nin tamamında bu merkezleşme ve baskı sürecini her birimiz belki hissetmedik, yaşamadık. Ama artık Türkiye'nin dört bir yanındadır bu uygulamalar. Dolayısıyla birlikte bu baskı karşısında durmak, yol açmak, yerel demokrasiyi gerçekleştirmek konusunda üzerine görev ve sorumluluk düşen bizler daha fazla kenetlenerek bir yol bulmaya çalışacağız.
Siirt'te sessiz kaldığımız için bugün İstanbul'un temel gündemi kayyımdır
Yerel iradeyi yok sayanlar o sık sık belirttikleri millet egemenliğini yok sayıyorlar. Kentin 7'den 70'e bütün iradesini yok sayıyorlar. Düşünün bir kent %60-70'lerle yerel temsilcilerini seçiyor. Birisinin hoşuna gitmiyor. Bir gecede yok sebeplerden dolayı ya da bir sebep de olması gerekmiyor, o iradeyi gasp edebiliyorlar. Ben Siirt'te çok ilginç bir tabloyla karşılaştım bu konuda. Bize de kayyım atandı. Bizden sonra Siirt halkı Arabıyla, Kürdüyle, Türküyle birlikte tekrar bir arkadaşımızı seçtiler. Ona da kayyım atadılar. 3. dönem 8 bin kaçak seçmen getirilmesine rağmen 10 bin farkla seçim kazanıldı. Yani oradaki Araplar, Türkler bile "ya ayıptır, yazıktır, bu iradeyi yok saymaktan vazgeç" demesine rağmen daha kayyım atanmadan kayyım atanacak. Gece isimliğini hazırlamış, sabahın 6'sında gitmiş orada seçilmiş kentin iradesi olan, halkın iradesi olan insanların koltuğunda oturuyor. Cepliğini de oraya koyuyor. Siirt Belediye Başkanvekili diyor. Ya bu artık bıktırıcı oldu, yorucu oldu. Bunun karşısında durmak gerekiyor. Bu artık bir Türkiye meselesidir. 86 milyonun meselesidir. Siirt'te sessiz kaldığımız için bugün İstanbul'un temel gündemi kayyımdur. Berivan, Ali, Veli, Tuncer içerideyken sessiz kaldığımız için İmamoğlu içeridedir, Şişli Belediye Başkanı içeridedir. Diğer belediye eşbaşkanları, seçilmişler içeride.
Yerine kayyım atanan belediye başkanları, görevlerinin başına dönmeli
Aslında yerel demokrasinin olmayışı karşısında bizim ne yapmamız gerektiği çok net bir şekilde ortadayken o görevimizi yerine getirmiyoruz. Kayyım, irade gaspı neredeyse birlikte karşı durmamız, birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Böyle engelleyebiliriz. Yani Şişli ile Hakkari'yi eşitlemediğimiz zaman, Mardin'le herhangi başka batıda kayyım atanan bir belediyeyi eşitlemediğimiz müddetçe bu merkezileşme, bu antidemokratik uygulamalar, bu yerel demokrasiyi yok sayan, var olan kırıntılarını da ortadan kaldırmak isteyen bu anlayış devam eder gider. Mücadele yoksa, güçlü bir karşı duruş yoksa, her renkten her siyasi partiden bu antidemokratik uygulamalar karşısında bir duruş yoksa bu tabloyu yaşayacağız. Her sabah yeni bir irade gaspıyla, kent iradesinin yok sayılmasıyla karşı karşıya kalacağız. Emin olun bu yerel yönetimlere dönük yaklaşımlardan kaynaklı ülke çok umutsuz. Çünkü Ankara'da ne olduğuna insanlar gözünü, kulağını kapatabiliyor. Ama Mardin’de halkın iradesi gasp edildiğinde kendi seçmiş olduğu, sürekli temas içerisinde olduğu, kapısına gidip içeride oturduğu, dertleştiği insan yerine bir anda tanımadığı birisi o kenti yönetince çok daha fazla, çok daha ağır hissediliyor. Dolayısıyla bu akıl tutulmasına artık hayır diyoruz. Artık hayır demeliyiz. Artık birlikte karşısında mücadele etmeliyiz. Bu ülkenin içerisinde olduğu karamsarlığı ortadan kaldıracak, umutları tekrar yeşertecek ortak bir mücadele ortaya koyma sorumluluğumuz devam ediyor. Bu vesileyle İstanbul'dayız. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu'nun ve benzer durumda olan belediye başkanları ve eşbaşkanları ve belediye yöneticilerinin tutuksuz yargılanmaları gerektiğini, görevlilerinin başına dönmeleri gerektiğini de belirtmek istiyorum. Biz hep bu noktada durduk. Yani Ahmet Türk ve İmamoğlu'nu hiç ayırt etmedik. Biz aynı şekilde tarif edilmememize rağmen irade gaspı Mardin'de, İstanbul'da, İzmir'de nerede olursa olsun aynı yaklaşımla yaklaştık. Yine tutuklu olan yerel yöneticilerin serbest bırakılmasını istiyoruz. Yerine kayyım atanan belediye başkanlarının da görevlerinin başına dönmesini istiyoruz.
Yerel demokrasi sadece yerinden yönetim değil, aynı zamanda Türkiye'nin de istikrarının garantisidir
Yerel demokrasi sadece yerinden yönetim değil, aynı zamanda Türkiye'nin de istikrarının garantisidir. Yani irade gaspının olduğu bir ülkenin ne itibarı olur, ne istikrarı olur, ne de kimse dikkate alır. Yakın zamanda Hollanda'da, Amsterdam'da PES'in Avrupa Sosyalist Partisi'nin kongresine katıldık. Yani oradaki tablo ülkemiz adına, yaşadığımız ülke adına, hepimizin demokratikleştirmeye çalıştığı, ortak bir vatan haline getirmeye çalıştığı Türkiye adına gerçekten utandık. Dünyanın başka gündemleri var. Avrupa'nın başka gündemleri var. Enerjiden çevreye, doğal üretimden tüketime kadar barınmadan sağlığa, orada yaşayan farklılıkların eğitim öğretiminden yani aslında evrensel olması gereken şeyleri tartışırken bizim Sayın Özgür Özer ile birlikte hala irade gaspından, kayyımlardan bahsetmemiz gerçekten bu ülke için büyük bir utançtır. Artık bu utançtan vazgeçilmesi gerekiyor. Biraz önce söyledim. Demokrasi eksikliği var. Bunun ilacı çok net yerel demokrasidir. Bunu artık bu ülkeyi yönetenler net bir şekilde anlamalı ve görmeli. Anlamıyorlarsa da işte bizim birlikte anlatmamız, göstermemiz, bu uygulamalar karşısında güçlü bir şekilde durmamız gerekiyor.
Sorunların merkezden çözümü bir kenara bırakılmalı; yerellerden demokrasimizi inşa etmemiz gerekiyor
Kayyımla kentin iradesinin gaspıyla demokratikleşme yan yana durmaz. Barış hiç durmaz. Zaten bugün barış meselesi tartışılıyorsa demek ki bir demokrasisizlikten kaynaklı bir sorun var. Barış olacaksa demokrasi de olmalı. Bu demokrasisizliğe sebep olan yaklaşım da artık terk edilmelidir. Sadece kayyımlar değil, kayyımlara neden olan yasalar da artık ortadan kaldırılmalıdır. Yani. 21. yüzyılda sandıkta yenemediğini kayyım gerekçesiyle görevden almaya son vermelidir. Genel demokratikleşme yerelden geçer. Çünkü demokrasi en fazla sokaklarda, mahallelerde, yerel yönetimlerimizin olduğu yerde hissedilir. En fazla orada hayata geçirilmesi gerekiyor. Artık sorunların merkezden çözümü, merkezden atamalarla yapılan yaklaşımlar da bir kenara bırakılmalı. Yerellerden, sokaklardan demokrasimizi inşa etmemiz gerekiyor.
Kent barışı yurttaşın eşit haklara, eşit fırsatlara sahip olması anlamına geliyor
Yerel demokrasi aslında özü itibariyle kent hakkı ve kent barışı demektir. Sadece bildik klasik işler değil. Kent barışı yerelin yargı sopasıyla hapsedilmemesidir. Kent barışı sadece yargısal, siyasi boyutlarıyla değil, sınıfsal boyutlarıyla da artık bundan sonra bizim gündemimizde olmalıdır. Türkiye ekonomisi zaten çok iyi bir yolda değil. Ciddi bir ekonomik buhran yaşıyoruz. Muhtemelen burada oturan birçok arkadaşımız da bunu yaşıyor. Nedenlerinden birisi gelir ve servet dağılımındaki adaletsizliktir. Ciddi bir uçurum var. Kentlerimiz neredeyse iki ayrı dünyayı yaşıyorlar. Dün Bağcılar'daydık. Yani Bağcılar'ın birçok yerinde başka bir dünya yaşanıyor. Bir tarafta yoksulluk içerisinde yaşayanlar, bir tarafta da refah içerisinde yaşayan küçük bir azınlık var. İşte kent barışı tam da yurttaşın eşit haklara, eşit fırsatlara sahip olması anlamına geliyor. Onun için belediyelerimiz, yerel yönetimlerimiz bütün yurttaşlara eşit haklar ve fırsatlar sunmalıdır. Zengini zengin yapan, zenginin mahallesini daha güzelleştiren, yoksulun yoksullaşmasına sebebiyet veren merkezi politikalar karşısında alternatif geliştirmeyip o yoksulluğu devam ettiren yaklaşım yerine elindeki olanaklarla birlikte bu eşit haklara, eşit fırsatlara sahip olmasını sağlayacak bir yol bulmalıdır. Biz de bu konuda öz eleştiri veriyoruz. Yani 99'dan hatta Edip Solmaz'dan başlarsak daha uzun bir süredir yerel yönetimler elimizdedir. Yurttaşların eşit haklara ve fırsatlara sahip olması konusunda özeleştiri veriyoruz. Bir çaba içerisinde olduk ama yeterince bunu belirgin kılamadık. Dolayısıyla bu konuda önümüzdeki dönem yerel yönetimlerimizin bunu da esas alarak bir çalışma yapması gerekiyor. Eşitsizliği gideren, ortadan kaldıran bir noktada durması gerekiyor. Bu konuda örnekler yaratması gerekiyor. Paketler dağıtmak, yoksullarla dayanışmak ayrı bir şeydir. Ama onların kendisinin üretime katılmasını sağlayacak, gelir elde etmesini sağlayacak, yerel yönetimlerin olanaklarından yararlanmalarını sağlayacak bir esası da artık ortaya koymamız gerekiyor. Bu sebeple bizler hem yerel yönetimler üzerindeki vesayetle mücadele edeceğiz ki ediyoruz eksiklerine rağmen, hem de kent barışını, kent hakkını sağlayacak yoğun bir çalışma ve çaba içerisinde olmamız gerekiyor.
Geri çekilmeyle kayyım atanmasına gerekçe olan sopa ellerinden alındı
En son geri çekilme ile birlikte aslında Türkiye'de tarihi bir dönüşümün önü açıldı. Yani tırnak içerisinde örgüt ve silahı bir sopa olarak kullananların, kayyım atanmasına, irade gaspına gerekçe yapanların elindeki o sopa geri çekilme ile birlikte alındı. Bu tarihi bir adımdır. Bunu önemsemek lazım. Bu süreci yüksek sesle dillendirmek ve sahip çıkmak gerekiyor. Şimdi Ahmet Türk’e artık örgüt üyesi diyemeyecek. 82 yaşındaki Ahmet Türk örgüt yöneticiliği ile yargılanıyor. Ya üyelik de olsaydı insan der 82 yaş devrimciliğe bakmaz. Yani insanlar 90'ında da devrimcilik yapıyor ama artık herhalde yöneticilik de yargılanmayacak. Biraz işleri zorlaştı. Önümüz dönemi nasıl gerekçelerle davranacaklarını çok tahmin etmiyoruz ama ellerindeki bir sopa da alınmış oldu.
Son bir yıldır sürecin ilerlemesi için elimizden gelen bütün çabaları ortaya koyduk
Bu bir yıl içerisinde çok mücadele ettik. Bu sürecin ilerlemesi için elimizden gelen bütün çabaları ortaya koyduk. Ama çok zorluklarla da karşılaştık. Yani bir yıldır bir biçimiyle bu süreci anlatmamıza rağmen bu süreç tam nedirin karşılığını oluşturamadık. Biraz bizimle ilgili olabilir. Tabii bunu en başta söyleyerek devam edelim. Ama birileri ısrarla bu sürecin bir al ver süreci olduğunu söylüyor. Bunun üzerinden hiçbir okuma yapmadan, yani bu süreci derinlemesine incelemeden peşin hükümlerde bulunuyor. Birileri de iktidarla anlaştığımızı söylüyorlar ama biz Tele1'e kayyım atanınca gidip orada duruyoruz, direniyoruz, açıklama yapıyoruz. İstanbul İl Örgütü büyük bir abluka altındayken ben ve Tülay Başkan ilk oraya gidendik, o ablukayı yaran, orada dayanışma açıklaması yapandık.
Bu süreç çatışmaların sonlandırılması süreci olduğu kadar yerel demokrasinin kazanılması sürecidir de
Bu konuda bizim durduğumuz yer çok kıymetlidir, çok değerlidir. Biz başka bir parti değiliz. Başka partilerin dediğini yapan değiliz. Bizim değerlerimiz bir yerde bir hukuksuzluk varsa orada durmayı bize emrediyor. Onun milliyetini, onun inancını, onun hangi siyasi partinin üyesi ya da belediyesi olduğuna biz bakmayız. Biz değerler partisiyiz diyoruz ya en önemli değer budur. Ve bu konuda ben sizlere teşekkür ediyorum. Elimizden gelen çabayı da ortaya koyuyoruz yetersizliğine rağmen, ama bir türlü bunu bir değiştiremedik. Bence direkt barış karşılığı yapma yerine bu tür algılarla bu sürece dönük yaklaşımlarını ortaya koyuyorlar. Bu doğru değil. Bu süreç çatışmaların sonlandırılması süreci olduğu kadar yerel demokrasinin kazanılması sürecidir de. Eşit yurttaşlık, kent hakkının tanınması sürecini de içeriyor. Biz en azından öyle okuyoruz. Bu sürecin menzili demokrasidir. Bu konuda kimsenin kuşkusu olmasın. Pusulası da adalettir. Başka bir şey değil. Dolayısıyla dostları mı barış karşıtları mı çok bilmiyorum ama lütfen bu toplumu yormasınlar. Aklıyla, zihniyle oynamasınlar. Bu zemin adaleti, hakkı, hukuku savunur. Bu zemin demokrasiyi savunur. Bu zemin yerel demokrasinin olması için 30 yıldır büyük bedeller ödüyor. Geçmişte de vardık. Birçok arkadaşımız bu uğurda katledildi.
Sürecin kalıcı olması için artık somut adımlar atılmalıdır
Bu sürecin kalıcı olması için artık somut adımlar atılmalıdır. Bir de böyle bir basınçla karşı karşıyayız. En haklı basınç budur. Bir yıldır tek taraflı çok tarihi adımlar atıldı. En son verilen geri çekilme kararı geleceğimiz açısından en büyük adımlardan biridir. Onun için bir an önce geçiş yasaları çıkarılmalıdır. Geçiş yasaları çıkarılmadığı müddetçe de bu tür tartışmalara zemin hazırlamış oluyoruz. Sonrasında da hak ve özgürlüklerin genişletilmesi gerekiyor. Tweet atanın, düşüncesini belirtenin, aynı düşünmeyenin artık yargılanıp hapsedilmemesi gerekiyor. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerekiyor. Yerel yönetimleri güçlendirme yerine daha merkezleştiren, daha merkeze bağlayan bir pozisyonda da kimse olmamalıdır. Bu sürecin kendisine de aykırı bir durumdur. Türkiye demokrasisi hastadır. İlacı yerel demokrasidir dedik. Dolayısıyla buradan yürümek gerekiyor.
AK Partili yurttaşlar da irade gaspına ses çıkarmalıdır
Her kentin kendine özgü ihtiyaçları var. Ben de Siirt'te Belediye Eşbaşkanlığı yaptım. Yani Siirt'in, Esenyurt'un ya da Silivri'nin birbirine benzemeyen sorunları var. Artık buraları merkezden belirleyen, merkezi bir mantıkla sorun çözülmesini emreden bu yaklaşımın ortadan kaldırılması gerekiyor. Merkezden dayatılan tek tipçi yaklaşımların artık son bulması yerel yönetimlerin neyi yapacağını, nasıl yapacağını, ne zaman yapacağını, neyi önceleyeceğini bütün Türkiye'nin sesli bir şekilde dillendirmesi gerekiyor. AK Partili yurttaşlara da söylüyorum. Hiçbir şey yapamıyorsanız "Seçimle gelen seçimle gitsin" deyin. Hani milletin iradesi, hani halkın iradesi, ağzınıza plesenk ettiğiniz ama bir türlü buna uygun bir yaklaşım görmediğimiz bu durumun ortadan kaldırılmasına AK Partili yurttaşlarımızı da davet ediyorum. İtiraz edin. Bu halk ne yapacağını bizden çok iyi biliyor. Bu halk halk iradesini gasp edenleri tarihin tozlu raflarına kaldırmıştır. Çok iktidar geldi. Çok yönetenler geldi. Ama bizim andığımız Terzi Fikri’dir. Fikri Sönmez ve benzerleridir. Bunun tek bir sebebi var. Halk kendisi için iyi yapanı, hizmet edeni, demokratik değerleri savunanı ve bunun için kendisini ortaya koyanları ebedi unutmayacaktır.
Barış bir hediye değil bir inşa sürecidir, en büyük görev de yerel yönetici arkadaşlarımıza düşüyor
Şimdi bir sürü bürokrat var. Emin olun. 2 ay 3 ay sonra gittiklerinde belki adlarını hatırlamayacağız. İhtiyaç var. Barışa ulaşacağımıza inanıyorum ben. Çünkü biz Türkiye'de değerleri savunan ciddi bir zemin olduğuna inanıyoruz. Bu antidemokratik uygulamalara sessiz olsa dahi rıza vermeyen büyük bir çoğunluğun olduğuna inanıyoruz. Hep birlikte bunu da görüyoruz. Demokratik birlik temelinde ortaklıklar kurarak, ortaklıklarımızı büyüterek yerel demokrasiye dayanan bir düzeni bu topraklarda inşa edeceğiz. Neslihan Başkan burada. Yani yerine kayyım atandı. Emin olun bir eş başkan gibi anlatıyorlar. Ev ev dolaşıyorlar. Sokak sokak, eylem eylem, etkinlik etkinlik dolaşıyorlar. Görevde olmamalarına rağmen gerçekten ikna etmeye, anlatmaya, olumsuz algıyı ortadan kaldırmak için çok ciddi bir çaba içerisindedir. Barış bir hediye değil, bir inşa sürecidir. En büyük görev de yerel yönetici arkadaşlarımıza düşüyor. Yerel demokrasi bu ülkenin geleceğidir. Bu gelecek için yan yana omuz omuza mücadele ederek bu ülkeyi demokrasiye güzel günlere ulaştıracağımıza olan inançla hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Başarılar diliyorum.
2 Kasım 2025
