Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, Tekirdağ’da partimiz tarafından düzenlenen Ekmek ve Adalet Buluşmasına katıldı. Buluşmaya çok sayıda kurum temsilcisi ile işçi, emekçi, emekli katıldı. Burada konuşan Bakırhan, şunları söyledi:
Merheba hûn bi xêr hatin, li ser seran li ser çavan hatin. Ji we hemûyan re silavên xwe pêşkêş dikim, hûn her hebin, îro coşeke mezin li vê salonê heye. Yên ku keda wan derbas bûye ez ji wan re jî spas dikim. Mala wan ava be. Em ji bo kampanyaya Nan û Dadê derketin rê. Hûn jî dizanin heya dad tunebe nan jî tuneye. Welatekî ku tê de dad hebe nan jî heye. Welatekî wekî vî welatê ku em tê de dijîn dad tunebe nan jî tuneye kar jî tuneye. Lewma wekî Kadriye ana jî got em Tirk, Kurd, Ereb, Çerkes, Laz Elewî gelê vî welatî em bi hev re têkoşîneke mezin bidin. Ji bo zarokên xwe, ji bo welatê xwe, ji bo demokrasiyê, ji bo azadiyê, ji bo nan. Lazim e em têkoşîn bikin. Ez bawer im li vî welatî tecrubeyên mezin hene, me pir berdêl dan ez bawer im em ê rojekê têkoşînê bi ser bixin. Cardin hûn bi xêr hatin li ser seran li ser çavan hatin.
Narin’in katillerinin bir an önce bulunması ve hesap vermesi için elimizden gelen bütün çabayı göstereceğiz
Değerli kadın arkadaşlar, Tekirdağ’dan, Çorlu’dan, Çerkezköy’den ve diğer ilçelerden buraya gelen çok değerli Türk, Kürt emekçiler, hepiniz hoş geldiniz. Çok anlamlı bir kampanya yürütüyoruz. Emin olun adaletin olmadığı hiçbir ülkede ekmek eşit paylaşılmıyor. Adaletin asgari düzeyde işlediği ülkelerdeyse ekmek daha adil ve eşit bir şekilde dağıtılıyor. Onun için adalet bu ülkede yaşayan 85 milyon insanın tamamı için en gerekli meselelerden biridir. Emin olun su, hava kadar büyük bir ihtiyaçtır. Ekmeğimiz olsun istiyorsak, insanca yaşayalım diyorsak, burada bu salonda bulunan çocuklarımızın huzurlu, mutlu bir ülkede iş ve aş bularak kendi kimliğiyle eşit bir yurttaş olarak yaşamasını istiyorsak adalet mücadelesi bizim için önemlidir. Adalet olmadığı için Çorlu tren kazasında yaşamını yitirenlerin hesabı bir türlü sorulamadı, 19 gündür aranan 8 yaşındaki Narin yaşamını yitirdi. Bu ülkede eğer kadınları ve çocukları katledenler gerekli cezaları alsaydı bugün Narin yaşamış olacaktı. Bu vesileyle Narin’i katleden o vahşilerin, katillerin bir an önce açığa çıkarılması ve hesap sorulması gerekiyor. Narin bu ülkenin kendi geçmişiyle yüzleşmesi için önemli bir meseledir. Biz de DEM Parti olarak Narin’in katillerinin bir an önce bulunması ve hesap vermesi için elimizden gelen bütün çabayı ortaya koyacağız. Narin'i rahmetle anıyorum, bir daha kadınların, Narinlerin vahşi bir şekilde katledilmedikleri bir Türkiye için elbirliği ile hep birlikte mücadelemizi yükselteceğiz.
Bu ülkede milyonların dertleri aynıdır, talepleri ortaktır, mücadele de ortak olmak zorundadır
Değerli arkadaşlar çok önemli bir yürüyüş başlattık. Türkiye’nin dört bir yanını dolaştık bu bir kaç aylık Ekmek ve Adalet Buluşmalarında. Emin olun Kars’ta hayvan pazarına gittiğimizde aynı feryad ve figanı duyuyorsunuz. Van’a gittiğimizde aynı. Mardin’e gittiğimizde mercimek ve buğday üreticileriyle oradaki emekçilerin çığlıkları aynıdır. Torbalı İzmir’de biber eken, seracılık yapan, tarımla uğraşanların dertleri de talepleri de aynıdır. İzmir’deki ekolojistlerin mücadelesinde, biraz önce burada Ergene'de zehir soluduğumuzu belirtten ekolojist arkadaşımızın derdi de aynıdır. Emekli-Sen’den arkadaşımızın sunduğu düşünceler aslında hepimizin katıldığı düşüncelerdir. Bu ülkede adalet olmadığı için, demokrasi olmadığı için çevre kırımı var, ekokırım var. Bu ülkede sermayenin sınırsız kar elde etmesi için zemin hazırlayan bir iktidar olduğu müddetçe Ergeneler çoğalacaktır. Emin olun nefes alamayacağız. Bu ülkede demokrasi ve adalet olmadığı için asgari ücretle geçinen insanlarımız geçinmek için çırpanacaktır. Emekliler kirasını ödeyerek kalacakları ev bulamayacaklardır. İşte bu ülkenin temel sorunu sorunu adalettir, demokrasidir. Ekmek mücadelesi ile adalet ve demokrasi mücadelesini asla birbirinden ayrı göremeyiz. Dün Kürt illerinde ikili bir hukuk uygulayan bu sistem artık Trakya, Ege ve Karadeniz'de aynı sistemi uyguluyor. İşte daha dün Hopa’da ormanımıza, toprağımıza, çayımıza dokunmayın diyen bir yurttaşımız oradaki vahşi kapitalist sistemin bir temsilcisi tarafından katledildi. Velhasıl Kars'ta yaşayanla Amed'de yaşayanın, Sinop'ta yaşayanın, Tekirdağ ve Edirne’de yaşayanın artık birbirinden farkı yok. Ya bir arada birlikte olacağız Kadriye annenin dediği gibi Kürt annelerinin barış çığlıklarına hep birlikte kulak kabartıp destek vereceğiz. Ya da Ergene çayının zehir saçan o havasını soluyup bu ülkede hastalıklı bir şekilde yaşamaya devam edeceğiz.
Kürt kendi evinden, işçi fabrikasından çıkmasın istiyorlar
Bu ülkenin büyük çoğunluğu bizleriz. Bakın bu ülkenin değerlerini, bütçesini, artı değerini sömürenlerin yüzdesi yüzde 5 değil. Yüzde 80’i bizim gibi eziliyor. Bizim gibi feryat figan ediyor. Peki sizlere soruyorum. Yüzde 80’in ezildiği bir ülkede dert yanmak gerçekten bir çare midir? Büyük çoğunluğu oluşturan bizler bir araya gelmediğimiz müddetçe ürünümüzün hakkını istemediğimiz müddetçe, alın terimizin değerini almadığımız müddetçe, bu ülkenin kaynakları sermayeye, savaşa harcanmasın demediğimiz müddetçe 12 bin lira ile geçinmeye, 17 bin lira açlık sınırın altında bir ücretle ailemize, çocuğumuza bakmak, çocuklarımızı okutmak için kesinlikle büyük bir çaba harcamak zorunda kalacağız. Onun için Ekmek ve Adalet Buluşmamız çok kıymetlidir. Bu buluşmamızdan sonra başta iktidar partisi olmak üzere küçük ortağın bize söylemediği hakaret kalmadı. Ne istiyorlar biliyor musunuz? Diyorlar ki Kürt kendi evinden çıkmasın, işçi fabrikasından çıkmasın, Türkiye’deki emekçilerle Kürtler, ezilenler bir araya gelerek ortak mücadele etmesin. İşte Çerkezköy’den buraya gelen arkadaşlarımızın 3-4 defa GBT’ye takılmasının, önlerinin kesilmesinin sebebi tam da budur. Kürtler ve emekçiler buluşmasın, kader birliği etmesin. Bu sömürücü, ezen, yok sayan, inkar eden, yoksullaştıran, ekokırım yapan iktidar karşısında seslerini ortaklaştırmasınlar istiyorlar. Onun için bunların tam da bize reva gördüğü bu yaşamın dışında bir seçeneğimiz var. Bir arada olacağız, Cudi’de yanan ormanla İzmir Akbelen’de kesilen ağacı kardeş olarak göreceğiz. Emine Şenyaşar’ın adalet mücadelesiyle Çorlu tren kazasında yaşamını yitiren insanların davasını aynı göreceğiz. Bu davaları oradaki ağaçla canlıyı eşit görmediğimiz müddetçe, Hopa’daki nehirle Kars’taki Aras Çayı'nı eşit gören bir yaklaşım ortaya koymadığımız müddetçe sermaye kazanacak, biz küçük bir ücretle yaşamımızı sürdürmek zorunda kalacağız.
İktidar Kürtlerle savaşacağına barışsaydı Trakya bölgesinde üreticiler, ürünlerini değerinde satacaktı
Bize susun diyorlar. ''Niye emeklilerle buluşuyorsunuz'' diyorlar. Tam da biraz önce vekilimizin dediği gibi bizim varlık gerekçemiz emekçilerdir, ezilenlerdir, yoksullardır, alın terinin ücretini alamayanlardır. Amacımız adalet arayanların mücadelesini sonucuna ulaştırmaktır. Bizim amacımız Kürdün, Türkün, emekçinin, yoksulun, ezilenin bu ülkede demokratik bir zeminde eşit yurttaş olarak yaşamasıdır. Hangi ülkede yolun üzerine Kürtçe önce yaya pêşî peya yazdığı için yargılanıyor? O yazı sanki vatan savunması gibi her gün karalanıp silinip üzerine hakaretler yazılıyor. İşte bizler Kürt illerindeki iki kelimeye, Kürtçeye tahammül etmeyen bu sisteme karşı ortak mücadele etmediğimiz sürece Ergene zehir saçacak, bizler bu yoksulluk sınırı altındaki ücretle geçinmeye devam edeceğiz. Açlık sınırının 21 bin olduğu bu ülkede 17 bin lirayı bize reva gören bu iktidar adaletsizlik haksızlık yapmıyor mu? Bize gelince Emekli-Sen'deki arkadaşın dediği gibi kaynak yok diyorlar. Emekliye gelince kaynak yok diyenler, savaşa kaynak buluyorlar. Türkiye’nin Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, dünyanın başka ülkelerinde ne işi var? Türkiye’nin Suriye’deki paramiliter güçlere, oradaki çetelere harcadığı, oraya gönderdiği para ile Tekirdağ’da aç ve açıkta kimse kalmaz. Bugün Kürdistan bölgesinde 80 tane üs kurulmuş. Kürtlerle savaşacağına eğer barışsaydı oraya harcayacağı paralarla emin olun Trakya bölgesinde üreticiler, ayçiçeği üretenler ürünlerini değerinde satacaklardı. Türkiye’de yaşayan 85 milyon insan olarak sorunlarımızı beraber hissetmedikçe bizi ayırmaya, bölmeye, aramıza yüksek duvarlar örerek bizleri sömürmeye devam edecekler. Tam da DEM Parti bu sömürü düzenine, aramıza örülen bu duvarlara karşı mücadele etmeye, bir araya gelmemizi ortak bir zeminde mücadele etmemizi sağlayan bir parti olarak mücadelesine devam ediyor.
İktidar çiftçinin düşmanı, hakkını arayanın düşmanı ama sermayeye dost
Torbalıya gittik, biberler ve domatesler tarlada çürüyor. Niye toplatmıyorsunuz dediğimizde diyorlar ki zaten ekerken dünya kadar masraf ettik, şimdi ürettiğimiz bu sebze ve meyveyi toplarsak onu maliyetine bile satamıyoruz, zarar ediyoruz. Çiftçinin ürünü tarlada çürüyor, çiftçi ürettiği ürünü toplayamıyor, beyefendilerin verdiği taban fiyat komik bir fiyat. Kızıltepe'de buğdayın maliyeti neredeyse 8 TL’dir, Ofis 8 liraya çiftçinin ürettiği buğdayı almaya çalışıyor. Yahu zararına kimse ürün üretir mi? Prim vermesi, düşük kredi vermesi gerekirken, desteklemesi gerekirken köstek oluyor. Niye, istiyor ki ekmeğimizi, samanımızı, etimizi, suyumuzu dahi dışarıdan ithal edelim. AKP-MHP iktidarı bizi dışarıdan mal ve hizmet ithal eder ülke haline getirdi. Hani tarım ülkesiydik, hani kendimize yetiyorduk, hani dünyanın en büyük tarım tarım ve su hafızasıydık? Hepsini batırdılar bitirdiler. Su gördükleri her yere birer tane HES yaptılar. Her gördükleri ağacı keserek imara açtılar. Nerede bir dağ gördülerse sermayeye maden aramak için peşkeş çektiler, ağaç bırakmadılar, dere bırakmadılar, su bırakmadılar. En önemlisi demokrasi ve özgürlük bırakmadılar. Ülkeler, insanların açtığı fabrikalar ve iş sahalarıyla anılırken bizim adalet bakanı her gün dünyanın en büyük adalet sarayını yapacağız, şu kadar cezaevi yapacağız diyor. Bir ülkede fabrikadan çok eğer cezaevi yapılıyorsa emin olun orada arsızlık var, yolsuzluk var, adaletsizlik var. Orada işçi ve emekçiyi düşünen bir akıl yok. Sermaye dostu bir iktidar var. İşte Türkiye’deki iktidar sizin bizim dostumuz değil. Çiftçinin düşmanı, dilin düşmanı, kültürün düşmanı, tarımla uğraşanın düşmanı, hakkını arayanın düşmanı. Ama sermayeye dost. Bu düzen böyle gitmez. İnşallah hep birlikte 31 Mart'ta olduğu gibi bir arada durarak bizi yoksullaştıran, ürünümüzü tarlada bırakmamıza neden olan bu düzene kaybettireceğiz. Umudumuzu kaybetmiyoruz.
Onlar yüzde 5 gibi küçük bir azınlık iken biz Türkiye’nin yüzde 80’nini oluşturuyoruz. Tek bir sorunumuz var. Muhalefet olarak iyi bir muhalefet yapmıyoruz. İktidar yönetemiyor. İktidar Türkiye’yi büyük bir kriz içerisine koydu. İktidar fabrika yerine cezaevleri, adalet sarayları yapmakla övünüyor. Ama bizler ne yapıyoruz, kendi içimizde iktidar ve koltuk mücadelesiyle uğraşıyoruz. Tekirdağ’dan muhalefete de çağrımızdır. Lütfen parti içi iktidar mücadelenizi erteleyin. Bu halkın gerçek gündemiyle ilgilenin. Bu halkın gerçek gündemi iştir, aştır, asgari ücretin artırılması, ekokırımın durdurulması, derelerin ve çayların sermayeye peşkeş çekilmemesi için mücadele edilmesidir. Bu ülkenin gerçek gündemi Narin’i katledenleri bulmak yargı önüne çıkarmaktır. Bu ülkenin gerçek gündemi kendi dilini konuşamayan Kürtlerin, inancını özgürce konuşamayan Alevilerin eşit yurttaşlık taleplerini savunmaktır. İşte DEM Parti olarak Ekmek ve Adalet buluşmalarını bu zemini güçlendirmek için yapıyoruz. Lütfen nerede ekmek ve adalet çalışması görüyorsanız katılın. Bu sadece DEM Parti'nin çalışması değil. Türkiye’nin gerçek geleceğinin kampanyasıdır. Geleceğimize ve ekmeğimize sahip çıkmadığımız müddetçe çocuklarımızı okula göndermekte zorlanacağız. Geçmişte okullar açılırken biz de çocuktuk, heyecan duyardık. Babamız annemiz elimizden tutar kırtasiyeye götürürdü, renkli defterler kitaplar alırdı. Akşam eve döndüğümüzde büyük bir heyacanla o kitapların üzerinize ismimizi yapıştırırdık. Şimdi anneler ve babalar kara kara çocuğun çantasını nasıl alacağının, nasıl ayakkabı alacağının, kitabını nerede bulacağının derdine düşmüş. İşte böyle bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Bu iktidarın sorunu değil tercihidir, iktidar bilerek bunu yapıyor.
Kızıl Elma'yı bırak çocuklarımız çürük elma yiyemiyor
Biraz önce bir arkadaşımız söyledi garantili geçişle ihale verilen firmalardan vergi almıyor ama asgari ücretten maşallah vergi alıyor, emekliden yoksuldan vergi alıyor. Onun kazancından vergi almıyor ama içtiğimiz çaydan vergi alıyor. Böyle bir adaletsiz sistemle karşı karşıyayız. Bir de utanmadan Kızıl Elma Kızıl Elma diye çıkıp söylüyorlar. Türkiye’yi doyurdular, Orta Asya'ya kadar yayılıp oradaki insanları da bir arada tutma mücadelesi verecekler… Yahu Kızıl Elma'yı bırak çocuklarımız çürük elma yiyemiyor be utanmazlar. Biraz vicdanlı olun, biraz adaletli olun. Üniversitede okuyan gençler yurt bulamadıkları için üniversiteyi donduruyor. Onların umrunda değil çünkü onların çocukları iyi okullarda okuyor. Onların umrunda değil, çünkü çocukları okumasa da zaten en güzel işlere yerleşiyorlar. Emekliye 12 bin lirayı çok gören bu zihniyet, THY’de müdürlük, amirlik, yöneticilik yapanlara 1 milyon 600 bin TL maaş veriyor. Böyle bir adaletsizlik var. Hani kardeştik? Hani bu yıl emekliler yılıydı? Emekliler yılı dediler ama emekliye haram ettiler. Bakın Recep Tayyip Erdoğan daha geçen gün diyor ki bizim dönemimizde yokluk ve yoksulluğun olduğu eski günler geride kaldı. Bazen insan gerçekten nasıl bir ülkede yaşadığını merak ediyor. Size soruyorum Allah aşkına? Yoksulluk, yokluk geride mi kaldı? Siz geçiniyorsunuz da biz mi yanlış söylüyoruz? Ya da biz doğru söylüyoruz da bu sadece başını saraya koyan insanlar dönüp halkının nasıl geçindiğine bakmıyor mu? Emin olun sanki başka bir coğrafyada yaşıyor Cumhurbaşkanı? Yokluk ve yoksulluk eski günler geride kalmış! İnsanlara eski günleri aratır hale getirdiniz. Sizler batırdınız, bitirdiniz. Belki sizler saraydan başınızı uzatıp bakmadığınız için insanlarımızın hangi halde olduğunu bilmiyorsunuz ama buradaki emekçiler ne yaşadıklarını çok iyi biliyorlar. İşte bunlar böylesine riyakar, yalancı, manipülasyon yaparak bu toplumu uyutacaklarını düşünüyorlar.
Önümüze koyulacak ilk sandıkta adaletsizlik ve hukuksuzluk yapanlara gerekli olan dersi vereceğiz
Çocuklar okula gidiyor, beslenme çantası hazırlanıyor. Onu bile veremiyorlar. Birçok çocuk karnını doyuramıyor. Hadi yokluk ve yoksulluk geride kaldı diyen cumhurbaşkanına sesleniyoruz. Buyur her gün bir öğün okuyan çocuklara sıcak yemek verin. O zaman diyelim vallahi helal olsun, öğrenci dostudur, emekçi dostudur. Çocukları ve geleceğimizi düşünüyor diyeceğiz. Ama bunu yapmazlar. Sermayeye vergi indirimi yaparlar, ucuz kredi verirler, vergilerini affederler, yolsuzluk, hırsızlık yapan çete ve mafyaları mahkemelerden salıverirler, Figen Yüksakdağları, Selahattin Demirtaşları, Leyla Güvenleri cezaevinde tutarlar. Bunların adaleti budur. Türkiye’yi talan edenler bırakılıyor, soyan soğana çevirenler bırakılıyor ama Kürtleri, muhalifleri, devrimcileri cezaevinde çürümeye terk ediyorlar. Buna izin vermeyeceğiz. İnşallah ilk önümüze koyulacak sandıkta bu adaletsizlik ve hukuksuzluk yapanlara gerekli olan dersi vereceğiz.
Orta vadeli masalın içinde yoksul, ezilen, katledilen canlılar, orman yok
Bir de utanmadan enflasyon düşme eğiliminde diyorlar. Enflasyonun düştüğünü hisseden var mı? Bir ay önce aldığınız bir mal ve hizmeti bugün daha ucuza alan var mı içinizde? Bunlar hangi kafayı yaşıyorlar, nerede, nasıl yaşıyolar? Emin olun biz de bazen şaşırıp kalıyoruz. Utanmadan kemer sıkma ha kemer sıkma. Bir de İngiltere’den bir bakan getirdiler. Buraları bilmez etmez. Batmanlı'dır ama Batman halkının, kardeşlerinin ne yaşadığının farkında değil. İkide bir kemer sıkın diyor. Bizde artık kemer sıkacak yer kalmadı ki kemer sıkalım. İnsanların artık beli kalmadığı için kemeri kaldırıp atıyorlar. Bunlar diyor ki Hz. Muhhamed gibi aç karına taş basın. Bize onu öneriyorlar. Emin olun utanmasalar taş koyun kaynatın çocuklarınıza çorba içirin diyecekler. Bunu bile diyorlar. Bir ara diyorlardı ya domatesi neden kiloyla alıyorsunuz, gramla alsanıza. Utanmasalar bunu da diyecekler. Bir de Cevdet Yılmaz Cumhurbaşkanı Yardımcısı önceki gün hep beraber izledik, orta vadeli bir program açıkladı. Orta vadeli bir program değil, orta vadeli bir masal açıkladı. ama o masal yalan bir masal. O masalın içinde emekçi, yoksul, ezilen, katledilen canlılar, orman, dere yok. Hopa’daki nehir yok. O masalın içinde yine ezilen biz, sömürülecek olan biz, ürününü alamayacak, toplayamayacak olan biz. Yine çocuğunu okula göndermek için kıvranacak olan bizleriz. Orta vadeli masalın içinde sermaye, rant, vergi indirimi, sermayeye peşkeş çekilen ormanlar, maden sahası olarak açılan dağlar ve ovalar var. Her gün bir program açıklıyorlar ama o programda yandaş ve sermayeye yine büyük olanak ve fırsatlar var. Yine aynı bakan ne diyor? ''Bizim ne bir kur tahminimiz var ne de bir kur hedefimiz var'' diyor. Bu devleti yönetenler döviz kurunun ne olacağını tahmin edemiyorsa Karslı Mehmet Amca nasıl tahmin edecek, Siirt Pervari’de yaşayan Apê Musa nereden bilecek kurun ne olacağını? Senin kur hedefin yoksa biz ne yapacağız? Bizim bir hedefimiz var, bizim hedefimiz bunları göndermektir, iktidardan etmektir, emekçilerin işçilerin iktidarını kurmaktır. Onların hedefleri yok ama bizim hedefimiz onları göndermek olacaktır.
İçinde adalet olmayan o büyük adalet saraylarının kurdelesini çetelere mafyaya kestirin ki kimin için yaptırdığınız anlaşılsın
Adalet Bakanı dün bir müjde verdi biz de merakla bekliyoruz. En büyük adalet sarayını Ankara’da yapacaklarmış. Yahu üstünde adalet yazan içinde adalet yazmayan milyonlarca saray olsa ne yazar. Bari adalet olmayan o sarayların kurdalesini mafyalara, çetelere, rantçılara kestirsinler de o sarayların kimler için yapıldığını görelim. Türkiye’de adalet mi var? Önce adaleti tesis edin sonra sarayını yapın. En büyük adalet bizdedir, dünyanın en adil ülkesi biziz demiyor, en büyük adalet sarayı bizimdir diyor. Bakın övüneceğimiz bir şey varmış! Vallahi başınıza taş düşer.
Türkiye yüzyılı dediler Türkiye’yi kara kışa çevirdiler, merak etmeyin bu kara kışı aşacağız
Değerli arkadaşlar kara kış geliyor aranızda bir çok arkadaş elektriği nasıl kısacağım, kombiyi ne kadar yakacağım, elimdeki mevcut gelirle birlikte aileyi gelecek aya nasıl taşıyacağım derdi çekiyorsunuz. Türkiye yüzyılı dediler Türkiye’yi kara kışa çevirdiler. Türkiye yüzyılı dediler daha çok yoksullaştırdılar. En büyük adalet sarayını açacağız dediler emin olun var olan kırıntıları da ortadan kaldıracaklar. AİHM’i tanımıyorlar, AYM kararlarını tanımıyorlar, bir mahkeme olur da yanlışlıkla ya da biraz vicdanı olan hakim savcı biraz doğru bir karar verdiğinde onu düşman ilan ediyorlar, görevden alıyorlar, sürgün ediyorlar. Böyle bir ülkede yaşıyoruz. Bu kara kışı hep birlikte atlatacağız, merak etmeyin. Belki eziliyoruz belki daha yoksullaşacağız ama eğer inanırsak, bir arada olabilirsek, eğer Türk Kürt Alevi Suni ayırmadan herkesi kardeşlik hukukuna göre eşit sayabilirsek başarmamak için bir sebep yok.
Biz muhalefet bir arada olabilirsek kara kışı yaza, ilkbahara çevirme şansımız var
Bakın artık bu iktidarın kurucuları bile bunlara inanmıyor. Geçen gün bir AKP’li üst düzey yetkili ne dedi biliyor musunuz? ''Siz diyorsunuz ki Kürtlerin iradesine kayyım atanıyor diyorsunuz. Evet doğrudur sizin yerel yönetimlere bir kayyım atanıyor ama en büyük kayyım AKP’ye atanmış o kayyım da MHP’dir'' dedi. Emin olun kendi yandaşları kendi kurucuları bile onlara inanmıyor. Ama sadece biz muhalefet inanmıyoruz kazanacağımıza, bunları göndereceğimize. Bize de siz inandırın. Bizi de bir araya siz getirin bizim bir arada mücadele etmemizi siz sağlayın. Doğru olanın yanında durun, iyi olanın yanında durun. Yanlış yapanı uyarın, ikaz edin, eleştirin. Biz muhalefet bir arada olabilirsek bu kara kışı yaza, ilkbahara çevirme şansımız var. Bunu defalarca bu topraklarda öncülerimiz yaptı. Onların ardılları olarak bizler de yapabilirz. Bu ülkede Denizler, Mahirler, Mazlumlar yaşadı, bu ülkede Seyit Rızalar yaşadı, bu ülkede Pir Sultanlar yaşadı, zulme boyun eğmeyenler, baş eğmeyenler yaşadı. Onların ardılları olarak biz adil, eşitlikçi, alın terinin karşılığını alan, gündüzleri sömürülmeyen, akşamları yatağa aç girilmeyen bir Türkiye yaratabiliriz. Emin olun bunlar zor değil.
Demokratik bir anayasaya varız, ama tekçi ve tek adama bağlı bir anayasanın yanında olmayız
Kim derdi ki AKP 31 Mart'ta elindeki en büyük kaleleri kaybedecek. Bakın kaybettiler eğer biz inanabilirsek onlara büyük kaybettireceğiz. Bu dağların, ovaların, nehirlerin sorumlularının, Çorlu tren kazasında ihmali olanların, Emine Şenyaşar’ın ailesini katledenlerde parmağı olanların, Narin'i katledenlerin hesabını demokratik bir yargı karşısında sorabiliriz. Bu adalet saraylarını kütüphaneye, cezaevlerini iş arayan çocuklarımıza atölye fabrika yapabiliriz. Bu günler uzak değil, biz inandığımız için buradayız, siyaset yaptığımız için buradayız. Sadece eksiklerimizi gidermek ve ortak mücadele etmek gibi bir eksiğimiz var. Şimdi Erdoğan diyor ki Türkiye yeni bir anayasaya hazır. Biz bunu yıllardır söylüyoruz. Türkiye anayasası tekçidir, demokratik değil. Türkiye anayasında kadın yok, Kürtler yok, emekçiler yok, ezilenler yok, gençler hiç yok. Tekçi, milliyetçi, ırkçı bir anayasa artık bu topraklara dar geliyor. Bir anayasa yapalım demokratik bir anaya olsun. 85 milyon insanı eşit gören bir anayasa olsun. Türkiye yeni anayasaya hazır. O zaman biz de Erdoğan’a Tekirdağ Çorlu'dan bir çağrı yapıyoruz. Tam Türkiye hazırsa sen yeni anayasada hangi yetkilerinden vazgeçeceksin, buyur sen söyle. Türkiye’yi tek adam yönetmesin, Türkiye’yi meclis yönetsin, demokrasi yönetsin, demokratik yargı olsun. Kendi yetkilerinden taviz vermeyen, tekçi sisteminden taviz vermeyen bir iktidarın yapacağı bir anayasa 80 anayasasını aratacak bir anayasa olur. Artık Türkiye halklarının boş laflara ve masallara karnı tok. Gerçek samimiyseniz buyurun demokratik bir anayasa yapalım. Aleviler eşit yurttaş olacak mı? Cevap ver. Kürtler iki kelime kürtçe konuştuğunda bilinmeyen dil diyecek misiniz demeyecek misiniz, cevabını verin. Emekçi yoksul insanca geçinecek mi onun cevabını verin. Derelerimizi sermayeye, dağlarımızı maden firmalarına peşkeş çekip çekmeyeceğinizin cevabını verin. Bu ekokırımı durdurup durdurmayacağınızın cevabını verin. Bizim, bu topraklarda yaşayan canlıların katledilmesini durdurup durdurmayacağınızın cevabını verin. Yeni bir anayasaya kimse karşı değil. Ama yetkilerinizi arttıran, bu ülkede her şeyi tek adama bağlayan bir anayasa demokratik değil, DEM Parti olarak biz orada olmayız, Türkiye halkları böyle bir anayasanın yanında olmaz.
Tek gerçek muhalefet partisi DEM Parti'dir
Bunların korktuğu tek şey ortak mücadelemizdir. Bunların en çok korktuğu Trakyalı bir yurttaşımızla bir Kürt yurttaşımızın birlikte hakkımızı istiyoruz demesidir. Bunların en çok korktukları şey Hopa’da doğasını koruyan bir yurttaşımızla Cudi’de Gabar'da ağaçlar yanmasın diyen bir Kürdün ortak ses çıkarmasıdır. Bundan korkuyorlar. İşte biz de bunlar gitsin diyorsak, insanca yaşayacağımız demokratik bir ülke olsun diyorsak onların korkularını gerçeğe dönüştürelim. Kürdü Türkü ile birlikte Alevisi Sunisi kadını genciyle birlikte bu ülkede yaşayan bütün milliyetler ve sınıfları bir araya getirerek ortak bir mücadele yürütelim. Çok zor değil. İnşallah DEM Parti olarak sizlere söz veriyoruz, sizlerin bugüne kadar ödediğiniz emek ve bedellere layık olacağız. Sizlerin yaşadığı yoksulluğun bir daha yaşanmaması için elimizden geldiğince, var gücümüzle mücadele edeceğiz. Takip ediyorsunuz parlamentoda gerçek bir muhalefet var o da DEM Parti’dir. Hayvan hakları denilince vekillerimiz cansiperane oradadır, Narin katledilmesin diye o kürsüde bütün gücüyle direnen, çekinmeden sözünü söyleyen ve muhalefet eden DEM Parti'dir. Hopa’da bir genç katledildiğinde ilk ses çıkaran biziz. Emekçiler, emekliler ezilmesin diye en çok soru önergesi veren, en çok onların eylemlerine, etkinliklerine, direnişine katılan, değer veren siyasi parti biziz. Birlikte mücadele diyen tek parti biziz. Çünkü biz sizinle varız, birlikte varız. Biz Kürdün Alevinin eşit yurttaşlık talebi için mücadele eden bir partiyiz. Biz cezaevlerinin fabrika olmasını, oradaki siyasi tutsakların gelip bizimle birlikte siyaset yapmasını isteyen bir siyasi partiyiz. Biz sermaye dostu değiliz emekçi dostuyuz, biz alın terinin hakkını arayan ve direnen işçilerin emekçilerin dostuyuz. Sadece parlamentoda değil fabrikalarda, nerede bir sorun alanı varsa orada direnen, hakkını arayan bütün Türkiye halklarıyla emekçileriyle birlikte olacağız.
Biz yaşadağımız sürece adaletsizliğe geçit yok
Sizlere söz veriyoruz. Biz yaşadağımız sürece, geleneğinden geldiğimiz partiler devam ettiği müddetçe sömürüye geçit yok, adaletsizliğe geçit yok. İnsanca yaşamak için demokratik bir ülkede yaşamak için direnmeye devam edeceğiz. Bizi ne küçük ortak ne de bütün yetkileri elinde bulundurup bize hakaret eden bu iktidar korkutamaz. Bizler baş eğmeyen Seyit Rızaların geleneğinden gelen bir partiyiz, bizler Türk ve Kürt emekçilerin birlikte oluşturduğu bir siyasi partiyiz. Bizler var oldukça umudunuz olmaya devam edecek. Ama bu umudun bir an önce iktidar olması için, bu adaletsizliklerden, yolsuzluklardan hesap sorulması için biraz daha Partimizin çalışmalarına destek çıkacağız, bölünme yerine birleşeceğiz, bir arada olacağız. Birlikte insanlarımızın onurluca yaşadıkları bir Türkiye yaratacağımıza olan inançla hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu etkinlikte katkısı geçen, o kadar işin gücün arasında pazar gününde dinlenmeyip gelip burada bizimle geçiren sizlere büyük minnet borçluyuz. Sağolun, teşekkür ediyoruz.
8 Eylül 2024