Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı İstanbul’da başladı. Yarın da devam edecek olan konferansın açılış konuşması Eş Genel Başkanlarımız Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan tarafından yapıldı.
Bakırhan, konuşmasında şunları söyledi:
Hûn bi xer hatin. Ser çava re hatin. Konferansa me ser xêre be. Bawer dikim ev du roj wê gelek baş û tije derbas bibe. Ji niha ve serkeftin.
Tarihi bir kavşaktayız
Dünyanın dört bir yanından gelen değerli konuklar, hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden, Mısır'dan, Afrika'dan, Asya'dan, Hindistan'dan, Kafkaslardan buraya geldiniz. Hepiniz hoş geldiniz. Bu salon bugün sadece bir konferans salonu değil; halkların buluştuğu, deneyimlerin kesiştiği, barış iradesinin ete kemiğe büründüğü bir mekândır. Konferansın hazırlanmasında emeği geçen Dış İlişkiler Komisyonumuza ve görevli arkadaşlarımızın tümüne teşekkürlerimi sunuyorum.
Bugün burada dünyanın farklı yerlerindeki barış deneyimlerini paylaşmak ve Türkiye’deki çözüm sürecine uluslararası bir perspektiften katkı sunmak için bir aradayız. Dünya ve Ortadoğu büyük bir değişim içinde. Demokratik çözüm üretmeyen her coğrafya kaostan kurtulamıyor. Türkiye bu karmaşanın tam merkezinde ve 100 yılı aşkın süredir adı konmuş bir meselesi var: Kürt meselesi. Bir asır boyunca dili, kimliği, kültürü inkâr edilen Kürtler, bugün artık inkâr edilmiyor; ancak hakları ve hukuku ile Cumhuriyete tam olarak dahil edilmiş de değiller.
Kürt meselesinin kökeninde bir halkın yüz yıldır hukuktan dışlanması vardır. Kürtler yüz yıldır halk olarak tanınmıyor. Yüz yıldır varlıklarını kanıtlamak, hukukları ve haklarını kabul ettirmek için mücadele ediyorlar. Devlet inkâr ettikçe, biz varız dediler ve binbir bedel ödeseler de geri adım atmadılar. Bu demokratik mücadele sayesinde 2025 yılı itibarıyla Türkiye’de Kürtlerin hukukla Cumhuriyete dahil edilmesi kapsamında barış süreci yaşanıyor. Dünyada kargaşa, Ortadoğu’da şiddet yayılırken, burada barış sürecinin yaşanıyor olması muazzam derecede kıymetlidir. Bu sürecin temel hedefi, Kürtlerin özgürleşmesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesidir. Dört ülkeye yayılan ve 50 milyonu aşan Kürt nüfusunun sorunlarının çözümü hem Türkiye’ye hem de Ortadoğu’ya istikrar getirir. İşte tam da bu yüzden bölge, ülke ve insanlık için önümüzdeki iki gün boyunca barışı ve çözüm yollarını sizlerle konuşacağız.
Deneyimler, çözümsüz görünen sorunların siyasi irade ve toplumsal kararlılıkla çözülebildiğini gösteriyor
Sayın Öcalan sık sık devletin demokratik dönüşümünden, iktidar ilişkilerinin çözülmesinden söz eder. “İkili ilişkilerden başlayarak iktidar zayıflamadıkça hakiki demokrasi mümkün değildir” der. Kapitalist modernitenin kuşattığı bu dönemde tabandan örgütlenme, yerel demokrasilerin güçlendirilmesi hayati önemdedir. Sinn Féin’den, Basklı, Katalan ve Güney Afrikalı dostlarımızın deneyimleri, çözümsüz görünen sorunların siyasi irade ve toplumsal kararlılıkla çözülebildiğini gösteriyor. Tarih bilir ki dün “terörist” denilenler, bugün Nobel ödüllü barış mimarlarına dönüşebilmektedir.
Sayın Öcalan, barışın kurucu aktörü ve mimarıdır
Çatışma gerçeği kararttı; Öcalan’ın gerçekliği de hep karartıldı. Oysa 1993’ten beri barışı ve bunun muhatabını arıyor. Bugün en karşıtları bile onun kurucu bir muhatap olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Sayın Abdullah Öcalan’ın demokratik çözüm paradigması, Türkiye’nin ikinci yüzyılı için köklü bir dönüşüm projesidir. Tıpkı denize ulaşan bir nehrin ana kolu gibi bu sürecin merkezindedir. Öcalan hem düşünür hem eylem insanıdır. Sadece bir tarafın temsilcisi değil; çatışmanın mantığını aşan, düşmanlığı dostluğa, intikamı adalet arayışına çeviren bir aktördür. Savaşarak demokratik toplum inşa edilemez; barışı kurarken demokratik toplumu birlikte inşa etmek gerekir. Çeyrek asırdır tecride rağmen fikir üretmeye, savaşın dilini barışın diline çevirmeye devam ediyor ve bugün açılan barış kapısının en önemli anahtarlarından birini elinde tutuyor. Öcalan’ın çözüm arayışı üç ayak üzerinde yükseliyor: Demokratik toplum, barış ve demokratik entegrasyon. Barış, yalnızca silahların susması değil; hakkın ve hukukun yeniden düzenlendiği, tüm hakların anayasal güvenceye kavuştuğu şiddetsiz bir Türkiye’dir.
Bu anlamda özenle belirtmek isterim ki, devlet yetkilileri ve Meclis Komisyonunun Sayın Öcalan’la görüşmesi, siyasetin üzerindeki korkuyu ve kamburu azalttı. Diyalog kapısı açılınca gökyüzünün çökmediği, umudun güçlendiği görüldü. Halkın, siyasetçilerin, yazar ve akademisyenlerin Öcalan’la doğrudan görüşmesi gerekir. Çünkü o sürecin mimarıdır, onsuz kalıcı barışın temeli eksik kalır.
Bu süreç Türkiye ve bölge halklarının kurtuluşunun başlangıcıdır
Sözlerime son verirken çözüm modelimizi kısaca paylaşmak istiyorum. Ortadoğu’da ulus-devlet krizi derinleşiyor ve Türkiye tercih edeceği demokratik dönüşümle bu krizi aşabilir. Bizce yeni siyasal model Demokratik Ulus ve onun biçimi olan Demokratik Cumhuriyettir. Halklarını zenginlik gören, farklılıkları tehdit değil güç kaynağı sayan, merkeziyetçi değil yerinden yönetimle güçlenen, tepeden inme değil tabandan yükselen, tek tipleştirme değil çoğulculuğu anayasal güvenceye alan bir sistemdir. İkinci yüzyılda ihtiyacımız olan; tüm kimlik ve inançların eşit yurttaş olduğu, kadınların ve gençlerin özgürleştiği, refahın paylaşıldığı bir düzendir. Bu konferansın bu geleceğe önemli bir tuğla koyacağına inanıyorum ve buradan tüm dünyaya sesleniyorum: Bu süreç Türkiye ve bölge halklarının kurtuluşunun başlangıcıdır. Hepinize katılımınız için teşekkür ediyor, selam ve sevgilerimi sunuyorum.
6 Aralık 2025
