Bakırhan: Siyaset aklımız hem çözüm masasında imkan arar hem de meydanlarda adalet

Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, haftalık Meclis Grup Toplantımızda güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bakırhan, şunları söyledi: 

Gazeteci Hakan Tosun’a yönelik saldırı bir an önce aydınlatılmalı

Kadir Bağdu arkadaşımızı anarak başlamak istiyorum. Bağdu, gazete dağıtımcısıydı. O dönem Adana’da IŞİD’liler tarafından katledilmişti. Yine 3 gün önce Esenyurt’ta saldırıya uğrayan Hakan Tosun adlı gazeteci arkadaşımız yaşamını yitirdi. Bağımsız bir gazeteciydi. Meslek hayatının çoğunu, çevre ve ekolojideki tahribatları kamuoyunun gündemine getirmekle geçirdi. Hakan Tosun’a da Allah’tan rahmet diliyorum. Hakan Tosun’a dönük saldırıyı yapanların kim olduğunun ve bu saldırının ne amaçla yapıldığının bir an önce aydınlatılması gerekir. 

Rojin ile ilgili gerçeklerin açığa çıkması için yetkililer harekete geçmeli

Değerli arkadaşlar, Rojin Kabaiş’i hepiniz bilirsiniz. Bir yıl oldu ama henüz failleri ortaya çıkmadı. Bir dosya oluşturulmadı, kimse yargılanmıyor. Neredeyse her gün ailesi sosyal medyada, kamuoyunda Rojin’in katillerinin bulunmasıyla ilgili açıklamalar yapıyor. Biz de Rojin Kabaiş ile ilgili durumun açıklığa kavuşturulması ve gerçeklerin açığa çıkarılması için bir an önce yetkililerin harekete geçmesini bekliyoruz. Ne olduysa bir yıldır her şeyi gören, gözleyen ve kameralar önünde oldu. Kayıp var, günler sonra cenazesi bulunuyor ama neden öldürüldüğünün, neyin buna sebebiyet verdiğinin açıklanmaması bir eleştiri konusu. Rojin’in de Hakan Tosun’un da Kadir Bağdu’nun da katillerinin peşinde olacağımızı ve bu her üç davayı takip edeceğimizi belirtmek istiyorum.

Yüreği yanan ailelerin beklentilerine uygun bir çalışma içerisinde olacağız

Değerli arkadaşlar, çok önemli bir süreçteyiz. Çok önemli gelişmeler oluyor. 1 Ekim'de açılan yeni yasama yılıyla birlikte aslında toplumun gözü kulağı da bu gelişmelerdedir; Meclis’tedir, Meclis’in yapacaklarındadır. Son bir yılda çözüm ve barış adına önemli anlara hep birlikte tanıklık ettik. Bütün bunlar çatışmanın değil siyasetin konuştuğu yeni bir dönemin kapısını araladı. Kıymetlidir. Meclis çatısı altında kurulan komisyon kıymetlidir. Komisyon bu sürecin en önemli zeminlerinden birisidir. Bu komisyon bir asırdır ülke gündeminden düşmeyen ve son 50 yılda büyük acılar yaşatan bir meseleyi konuşuyor, Kürt meselesini konuşuyor. Komisyonda dinlediğimiz tüm davetlilerin farklı perspektiflerden de olsa ortak bir vurgusu vardı: “Çözüm olmalı, ölümler sona ermeli”. Eski Meclis başkanları, umut hakkı ve eşit yurttaşlığın şart olduğunu vurgularken; akademisyenler bu meselede kök nedenlere inilmesi ve zihniyetin değişmesi gerektiğinin altını çizdi. Ekonomik kuruluşlar mevcut eşitsizliğin bitirilmesi gerektiğini belirtirken, hukukçular ise bu dönemin yeni bir toplumsal sözleşme için vesile olması gerektiğini söyledi. Tüm bu taleplerin en net ve acı ifadesi ise yüreği yanan ailelerden geldi. Hemen hemen katılan bütün aileler, "Artık yeter! Çözüm gelsin, barış olsun." dedi. Biz de canı, yüreği yanan bu ailelerin beklentilerine uygun bir çalışma içerisinde olacağız.

Sayın Öcalan ne zaman konuştuysa çözüm ve barış gündeme geldi

İnsanlar artık barış istiyor. Anneler artık evlatlarına kavuşmak istiyor. Çünkü savaş demek veda demek, barış demek kavuşma demektir. Umarım bir an önce aileleri evlatlarıyla buluşturacağımız bir zemine Meclis büyük katkılar sunar. Komisyon dinlemeleri çok kıymetli. Komisyon hemen hemen bu yaşanan son 40-50 yıllık süreçten etkilenen her çevreyle görüştü. İşçi, işveren, yaşamını yitiren kardeşlerimizin aileleri dahil olmak üzere birçok çevreyle görüştü. Ama komisyonun son bir dinleme daha yapması gerekiyor, Sayın Öcalan’ı da dinlemesi gerekiyor. Sayın Öcalan, konuştukça çözümün zeminini güçlendiriyor. Hepimiz şahidiz son 40 yılda. Öcalan ne zaman konuştuysa Türkiye’de çözüm ve barış gündeme geldi, diyalog ve müzakere gündeme geldi. Sayın Öcalan'ın sunduğu barış perspektifiyle süreci aydınlattığına hepimiz şahit olduk.

100 yıllık meselenin çözümünü konuşurken ürkek değil cesur olmalıyız

100 yıllık bir meselenin çözümünü konuşurken ürkek olunmaz. Biraz cesur olmalıyız, önyargılarımızı bir tarafa bırakmalıyız. “Şununla görüşülsün, bununla görüşülmesin. Şuna gidilsin, buna gidilmesin”. 100 yıllık meselenin tartışıldığı bir süreçte ortaya konulması gereken bir yaklaşım değil. Komisyonun Sayın Öcalan'la görüşmesini bir tabuya çevirmemeliyiz. Demokrasiler tabularla değil demokratik müzakerelerle gelişir. Halk Meclis’in dertlere deva, yaralara merhem olmasını bekliyor. Halk, Meclis’ten AİHM kararlarına uyan ve milletin iradesini yansıtan düzenlemeler bekliyor. Demirtaş, Yüksekdağ ve Kobani Kumpas Davasında yargılanan arkadaşlarımızın bırakılması için beklenen adımların atılması gereken bir dönemdir. Kimse unutmasın ki Meclis’in omuzlarında bir yılın değil 100 yıllık geleceğin tarihi sorumluluğu duruyor. Bu yılın meclisi ilk meclis kadar önemlidir. Çünkü demokratik müzakereyle, demokratik cumhuriyeti inşa etme göreviyle meclisimiz karşı karşıyadır. Türkiye'nin yüzde 95'inden fazlasını temsil eden Meclis’e sesleniyoruz: Bu yıl herhangi bir yıl değil; gelin, bu yasama yılını Türkiye tarihinin çözüm yılı yapalım.

DEM Parti’nin sözü sadece bir bölgeye, bir kesime değil tüm Türkiye’yedir

Bize hep soruyorlar. Parti ne istiyor, DEM Parti’nin çözümü nedir diye. Çok açık ve sade bir dille tekrar anlatmaya çalışacağım. DEM Parti’nin sözü sadece bir bölgeye, bir kesime değil tüm Türkiye'dir. Tüm Türkiye'nin sözü ve sesidir DEM Parti. Bu ülkede yaşayan her yurttaş için adaletin, özgürlüğün ve eşitliğin temel taşlarını inşa etmeye uğraşıyor DEM Parti. DEM Parti'nin somut talepleri de şunlardır: Herkese aynı nazardan bakan ve herkesi kapsayan anayasal bir yurttaşlık istiyoruz. Keyfilik rejimi değil hukukun üstünlüğünü talep ediyoruz. Kayyımların değil iradenin esas alınmasını istiyoruz. Sözün, basının ve örgütlenmenin özgürce nefes alabildiği kamusal bir alan olsun istiyoruz. Anadilinde eğitim hakkı istiyoruz. Yerelin sözünün duyulduğu, kararın yerelden filizlendiği bir demokrasi istiyoruz. Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve İnfaz Yasası başta olmak üzere temel yasalarda acilen düzenlemeler yapılsın istiyoruz. Hakikat, adalet ve onarım eksenli bir geçiş dönemi yasasıyla yola revan olalım istiyoruz. Hasta ve siyasi tutsakların bırakılmasını, cezaevlerinin rahatlatılmasını istiyoruz. Siyasi sebeplerle sürgünde olan yol arkadaşlarımızın bir an önce kendi topraklarına dönmesini istiyoruz.

Şimdi sizlere soruyorum: Şu ana kadar saymış olduğumuz taleplerin hangisi abartılı, hangisi uçuk, hangisi maksimalisttir? Emin olun hiçbiri değil. Çünkü biraz önce saydığım taleplerin tamamı, çoğu asgari demokrasinin olduğu bütün ülkelerde aslında sorun olacak meseleler değil. 

Diyarbakır’da anadili özgürlüğü neyse İstanbul’da adil yargı güvencesi odur

Peki, DEM Parti bu düzenlemeleri kim için istiyor? Bütün Türkiye için, 86 milyon için istiyor. Diyarbakır'da anadili özgürlüğü neyse, İstanbul'da adil yargı güvencesi odur. Trabzon'da ifade özgürlüğü neyse, Hakkari'de yerel kararlara katılım hakkı odur. Bunlar ayrı değil, aynı özgürlük ağacının dallarıdır. Bir dal kırılırsa tüm ağaç yara alır. Mardin’deki kayyımın İstanbul’a nasıl sıçradığını hep beraber gördük. Bugün Kürt'e, Süryani'ye, Alevi'ye, Ermeni'ye yapılan ayrımcılık yarın gelir herkese döner. Bu yüzden yerel demokrasi güçlendiğinde özgürlükler artmıştır. Sadece bir bölge değil tüm ülke kazanır. Kürtlerin hukuku tanındığında Türkiye demokratikleşir, Ortadoğu istikrara kavuşur. Hukukta eşitlik sağlandığında sadece bir grup değil, herkes rahat nefes alır. Farklılıklara saygı kök saldığında toplumun tamamı özgürleşir. Bunun mücadelesini yürütüyoruz. Evet, DEM Parti ne istiyor diye soranlara yanıtımızı verdik.

Siyaset aklımız hem çözüm masasında imkan arar hem de meydanlarda adalet

Bir de DEM Parti kimin tarafında sorusuna sürekli muhatap oluyoruz. Ya işte henüz öğrencilik dönemimiz demek ki bitmedi. Bizim dışımızda da bu kadar soruya muhatap olan başka bir siyasi parti var mı? Onu bilemiyorum. Umarım artık bu soruların cevaplarını bundan sonra tekrar etmeyiz. Evet, DEM Parti kimin tarafında sorusuna da yanıt vermeye çalışacağım. Çözüm konuşulunca birileri bizi iktidardan taraf göstermeye çalışıyor. İşte şimdi olduğu gibi. Seçim dönemlerinde ise birileri bizi başka bir partinin payandası olarak göstermeye çalışıyor. Sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: Biz halktan, emekçiden ve ezilenlerden yanayız. İki siyasal kutba sıkıştırılmak istenen toplumun nefesiyiz, sesiyiz, Üçüncü Yoluz. Siyaset aklımız hem çözüm masasında imkan arar hem de meydanlarda adalet talep eder. İkisi de gereklidir, ikisi de meşrudur, ikisi de haklıdır. Biz hem konuşmayı hem de haksızlıklara karşı durmayı bilen bir gelenekten geliyoruz. Hem Diyarbakır'da hem İstanbul'da kayyım atanan belediyelerin önünde halk iradesini savunan bizlerdik. Meclis kürsüsünde arkadaşlarımızla birlikte barış yasalarını savunan da biziz. İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesine karşı en önde yürüyen kadın yoldaşlarımızın arkadaşları da biziz. Başörtüsüyle kamusal alanda var olmak isteyen kadınların mücadelesini de dün biz savunduk. Cudi'den Soma'ya, Munzur'dan Kazdağları’na uzanan biziz. 

Demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten ve adaletten yana olan herkesle konuşuruz

Bize sıkça soruyorlar: “DEM Parti hangi ittifakın içinde olacak?” Cevabımız nettir ve yine samimiyetle söylüyoruz. Demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten, adaletten yana olan herkesle konuşuruz. Yönümüzü koltuklar değil ilkeler belirler. İttifakımız demokrasiye ve adalete adanmış herkesledir. “Ya onun yolu ya bunun yolu” diyenlere karşı biz iki tarafın da düşünmediği Üçüncü Yoluz.  Üçüncü Yol nedir? Otoriterliğe evet demeden, statükoculuğa teslim olmadan halkların hakkını aramak ve özgürleşmesini sağlamaktır. Üçüncü Yol, Kürtleri oy deposu olarak görenlere de Kürtleri kol gücü olarak görenlere de aynı mesafede karşı durmaktır. Peki, nerede üçüncü yoluz? Barış konusunda biz üçüncü yoluz.  Kürt meselesini güvenliğe, terör parantezine sıkıştırmadan anlatmaya çalışan Meclis’teki tek partiyiz. Ekonomide üçüncü yoluz. İktidar diyor ki her şey iyi gidiyor, ana muhalefet diyor ki biz iktidara gelince her şey düzelir. Biz de diyoruz ki koltuktaki kişi değişince ekonomi düzelmez. Politikalarda değişim olmadan ekonomi düzelmez, bunu da ancak DEM Parti yapar. Demokrasi anlayışımızda üçüncü yoluz. İktidar "Millet iradesi biziz" diyor; ana muhalefet "İktidar değişir, sorunlar çözülür, demokrasi gelir" diyor. Peki, biz ne diyoruz? İktidar değişse bile rejimin karakteri değişmeden dönüşüm olmaz. Çünkü Türkiye'de çok iktidar değişti ama aynı karakterle rejim devam etti. Güçler ayrılığı, bağımsız yargı, ifade özgürlüğü ve yerel demokrasi olmadan değişim olmaz diyoruz.  Dış politikada da üçüncü yoluz. İktidar diyor ki milli çıkarlarımız için sınır ötesine de gideriz ki gidiyorlar da bazen. Muhalefet de suskunlukla bunu izleyerek destekliyor. Biz diyoruz ki bölgesel barış ancak demokratik müzakereyle ve barış diplomasisiyle olur.

Ne iktidarın gölgesinde siyaset yaparız ne de başka partilerin yedeğiyiz

Ne iktidarın gölgesinde siyaset yaparız ne de başka partilerin yedeğiyiz. Biz halkımızla omuz omuza özgürlüklere, barışa, demokrasiye yürüyen gerçek bir yoluz. Evet, yürüdüğümüz bir yol var. Bu yol kolay değil. Bu yolun yolcuları cezaevlerinde, sokaklarda, direnişte vazgeçmeden devam ediyorlar. Ama biz bu yolun kazandıracağını biliyoruz. Umudumuz büyük, inşallah kazancımız da büyük olacaktır. Bu vesileyle, Üçüncü Yolun adı olan HDK ve HDP'nin kuruluş yıldönümünü de kutluyoruz. 15 Ekim bu geleceğin kuruluş yıldönümüdür. Bu onurlu mücadelede bugüne kadar hayatını kaybeden yoldaşlarımızı saygı ve minnetle anıyorum. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Kobani Kumpas Davasında yargılanan arkadaşlarımız ile şu anda cezaevinde bulunan tüm arkadaşlarımıza da grup toplantımızdan selam, sevgi ve saygılarımı gönderiyorum.

Gazze’de kalıcı barış için adil ve kapsamlı bir çözüm şarttır

Hem ülkemizin hem dünyanın ve Ortadoğu'nun önemli gündemlerinden biri de Gazze'dir. Önemli gündemlerin başında Gazze'deki büyük acılar ve barış umudu geliyor. Gazze'de uzun ve acı bir kabusun ardından bir ateşkes ilan edildi. On binlerce sivilin, binlerce çocuğun hayatını kaybettiği bu büyük trajedi de insanlık tarihine kara bir leke olarak yazıldı. Ateşkes elbette önemlidir. Her ateşkeste hayatlar da kurtuluyor. Ama hepimiz biliyoruz ki ateşkes tek başına barış değildir. Kalıcı barış için adil ve kapsamlı bir çözüm şarttır. Barışın kalıcı olabilmesi için de Filistin halkının haklı ve meşru talepleri karşılanmalıdır. DEM Parti olarak Filistin halkının meşru haklarını sonuna kadar savunduk, savunmaya devam edeceğiz.

10 Mart Mutabakatı Suriye’de demokratik çözüm için önemli bir adımdır

Değerli arkadaşlar, son aylarda yine hem iktidar hem muhalefet hem de kimi medyada sıkça şu sözleri duyuyoruz. Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi 10 Mart Mutabakatına uymuyormuş. Biz öyle bilmiyoruz ama onlar öyle diyor. Ama şimdi gerçek tabloyu birlikte konuşalım. 10 Mart Mutabakatı Suriye'deki tarafların demokratik çözüm için attıkları önemli bir adımdır. Maddeleri de açık ve net bir şekilde ortadadır. Bir, ortak güvenlik mekanizmalarının kurulması gerektiği söylenmişti. Ademimerkeziyetçi sistemin oluşturulmasını işaret etmişti. Eşit temsil ve katılımı içeriyordu. Aynı zamanda başta Kürtler, Aleviler ve Dürziler için de anayasalar güvenceler istiyordu. Peki, sizlere soruyorum: Kim 10 Mart Mutabakatına uydu, kim uymadı? Kim gereğini yerine getirdi, kim getirmedi? Biraz akıl, biraz vicdan! Suriye Geçiş Hükümeti böyle bir mutabakat varken tek başına bir anayasa taslağı açıkladı. İçinde Kürt yok, Alevi yok, Dürzi yok, Hıristiyan yok, diğer halklar ve inançlar yok. Bir kabine belirledi, maşallah hep kendisiyle geçmişte birlikte savaşta yer alan bir kabine. Yine farklılıklar yok. Geçici bir anayasa taslağı açıkladı. Hiç kimsenin düşüncesini almadı. En sonunda da kendisinin seçtiği 6 bin delegeyle bir seçim yaptı. Şimdi bu mudur mutabakat? Bu mudur mutabakata uymak? Bu mudur mutabakata saygı göstermek? Biraz akıl, biraz vicdan!

Yapıcı adımlara ve girişimlere Şam da yapıcı yanıtlar vermelidir

Ortadoğu'da siyaseti çözüm olarak gören tek yapı Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimidir. Bu görülmeli ve böyle bilinmelidir. Bakın Mazlum Abdi’nin cuma günü yaptığı açıklama son derece önemlidir. “SDG’nin askeri heyeti yakında Şam’a gidecek, Suriye Bakanlığı ile entegrasyon sürecini görüşecek” dedi. Gitti mi, gitti. Görüştü mü, görüşüyor. Görüşecek mi, görüşecekler. Henüz oradaki görüşmelerin içeriğini tam olarak bilmiyoruz ama SDG kaynaklarının açıklamasına göre görüşmeler henüz devam ediyor. Görüşmelerin sürmesi önemlidir. Umarım bu görüşmeler başta Kürtlerin, Alevilerin, Dürzilerin Suriye'de temel haklarına kavuştukları bir zemine de yardımcı olur.

Şimdi bu açıklama, Kuzeydoğu Suriye'nin çözüm iradesini ve yapıcı duruşunu bir kez daha ortaya koymuştur. İşte bu sorumluluk dilidir. İşte bu çözüm dilidir. İşte bu siyaset dilidir. SDG’nin yaptığı, General Mazlum Kobani'nin yaptığı. Bizim beklentimiz de şudur. Suriye Geçiş Hükümeti Kürtlerin bu yapıcı ve pozitif tutumuna denk düşen bir pozisyonda olmalıdır. Şimdi sıra Şam'dadır. Bu yapıcı adımlara, bu yapıcı girişimlere artık Şam da yapıcı yanıtlar vermelidir. Ayrıca Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye Yönetimi ile doğrudan siyasi temaslarda bulunmalıdır. Geçici Şam hükümeti ile görüşüyorlar. Bugün buradan bu talebimizi bir kez daha yineliyoruz: Türkiye siyasi olarak Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile de görüşmelidir. Sadece bununla kalmamalıdır, Nusaybin Sınır Kapısını da açarak tarihsel bir adım atabilir. Bu Türkiye'ye olan güveni de pekiştirir. Sadece Türkiye değil komşu ülkeler ve bölgesel aktörler de Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile Şam arasında müzakerelerde yapıcı bir rol oynamalıdır. Yapıcı bir rol oynamalarını bekliyoruz. Oradaki bu müzakereleri yürütenlere kolaylıklar diliyorum. Bu müzakereler sonucunda halkların ve inançların kazanacağı bir zemin oluşmasını da tekrar diliyorum.

İnsanlar kesedekini tüketti, birikimler uçup gitti, hayallerini bile yedi

Hepimizi yakından ilgilendiren, mutfağımızı ve cebimizi yakan ama gazımızı kısan, elektriğimizi kısan ekonomi meselesi üzerinde de durup konuşmamı bitireceğim. Türkiye'de barış, Suriye'de demokrasi, Ortadoğu'da istikrar en çok kime yarar bilir misiniz? Türkiye ekonomisine yarar. Türkiye ekonomisinin bunlara ihtiyacı var. Üç gün sonra 17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günü. Ne acıdır ki 100 yıllık cumhuriyet tarihinin en yakıcı yoksulluğunu bugünlerde yaşıyoruz. Biraz önce, bölgeden gelen Belediye İş Sendikası yöneticisi arkadaşlarla konuşurken onlar da aynı belirlemeyi yapmıştı. İnsanlar keselerindekini tüketti, birikimleri uçup gitti, maaşlar yetmiyor artık. İnsanlar hayallerini bile yedi. Yoksulluk öyle bir seviyede ki bir ülke düşünün asgari ücret 22 bin lira ama açlık sınırı 28 bin liraya dayanmış. Ve mutluymuşuz, refah içinde yaşıyormuşuz. Şimdi bu ülkede adaletten, eşitlikten, huzurdan, mutluluktan, umuttan bahsedebilir miyiz? Ya da bahsedenler doğruyu söylüyor mu?

Bir evde 4 kişi asgari ücretle çalışsa dahi yoksulluk sınırını geçemiyor

Yoksulluk sınırına bakıyorsunuz 91 bin lira. 91 bin liranın altında ücret alan insanlara yoksul diyorlar. Yani bir evde 4 kişi asgari ücretle çalışsa dahi yoksulluk sınırını geçemiyor. Böyle bir ekonomik ortamda yaşıyoruz. 3 milyon aile elektrik desteği almasa elektriklerini yakamayacak. Öğrenciler akşam ödev yapamayacak. 700 bin aile destek alamazsa mutfağında çorba kaynatamayacak, tencerenin altını yakamayacak. Gelir dağılımı adaleti iyiden iyiye bozuldu. Bunu hepimiz biliyoruz, görüyoruz. İktidarın da görmesi gerekiyor. Türkiye gelir eşitsizliğinde Avrupa'da 1. sırada. Her 10 kişiden ikisi yoksul, 6 kişi de borçlu yaşıyor. Artık Türkiye'de zengin olmayan herkes yoksuldur. Yani o iki kişiden olmayan herkes yoksuldur. Biz DEM Parti olarak barış diyoruz ama en önemli barışlardan birinin de ekonomik barış olması gerektiğinin altını kırmızı çizgilerle çiziyoruz. Ekonomik barış tüm barışların altyapısıdır. Ekonomik barışın yolu da aynen siyasi barışta olduğu gibi eşitliği ve adaleti sağlamaktan geçer. 

Barış mümkündür, yeter ki irade, cesaret ve samimiyet olsun

Değerli arkadaşlar, bugün burada anlattığımız konuların tamamı tek bir ufka akıyor. Nereye? Barışa, demokrasiye ve adalete akıyor. Türkiye'de demokratik çözüm mümkün. Suriye'de eşit haklar mümkün. Gazze'de kalıcı barış mümkün. Ekonomide adil paylaşım mümkün. Fakat bize bugüne kadar hep imkansızlık masalları anlattılar. Biz bu imkansızlık masallarına inanmayacağız. Bu mümkün olanları, sokakta mücadele ederek, emekçi ve ezilenle dayanışarak değiştireceğimize dair sözümüzü bir kez daha yineliyoruz. Yeni dönem için her zamankinden daha fazla umutluyuz. Umudu olmayan mücadele etmesin. Bizi bugüne getiren umuttur. Hazırız. Bütün yapımızla hazırlanıyoruz. Halklar hazır. Sokak hazır. Kapıyı çalan tarih dünden beri hazır. İnşallah hep birlikte mücadelemizle başaracağız. Bu tarihi kapıdan hep birlikte demokratik cumhuriyete adım atacağımız günler uzak değil. Barış mümkündür, yeter ki irade, cesaret ve samimiyet olsun. Yolumuza hep birlikte kararlılıkla devam edeceğiz. Hepinize şükranlarımı sunuyorum. Hepinize serkeftin, serkeftin, serkeftin diyorum.

14 Ekim 2025