Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde Nöro-Çeşitliler ve Eşit Yurttaşlık Çalıştayı Sonuç Bildirgesi

22 Kasım'da Diyarbakır’da gerçekleştirilen Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde Nöro-Çeşitliler ve Eşit Yurttaşlık Çalıştayının sonuç bildirgesi:

22 Kasım 2025 tarihinde Diyarbakır’da; Eskişehir, İzmir, Şırnak, Van, Ankara, İstanbul, Diyarbakır, Kanada ve Gürcistan’dan konuşmacıların, engelli derneklerinin, otistiklerin ve ailelerinin, gazetecilerin, akademisyenlerin, milletvekillerimizin, belediye meclis üyelerimiz ve belediye eşbaşkanlarımızın,  Amed Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanımız Serra Bucak ve Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları’nın katılımıyla 22 Kasım'da Diyarbakır’da gerçekleştirilen Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde Nöro-Çeşitliler ve Eşit Yurttaşlık Çalıştayının sonuç bildirgesi.22 Kasım'da Diyarbakır’da gerçekleştirilen Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde Nöro-Çeşitliler ve Eşit Yurttaşlık Çalıştayının sonuç bildirgesi. gerçekleştirdik.

Bu çalıştay; otizm alanında örgütlü derneklerin, otistiklerin ve bu alanda emek vermiş akademisyenlerin sağlamcılığa karşı yürüttüğü mücadelenin görünür kılınması, DEM Parti Engellilik Manifestosu’nun nöro-çeşitlilik perspektifiyle geliştirilmesi ve başta yerel yönetimlerin sağladığı hizmetler başta olmak üzere otistiklere yönelik kamusal hizmetlerin erişilebilirliğinin tartışılması amacıyla yapılmıştır. Katılımcıların sunumlarından ve yürütülen tartışmalardan yola çıkarak elde ettiğimiz sonuçlar aşağıda özetlenmiştir:

Otizmin bir “bozukluk” olarak tanımlanmasının doğrudan bir ayrımcılık biçimi olduğunu biliyor, yılın 365 günü bunu yaşıyoruz. Otistik varoluşa ve düşünme biçimlerine “bozukluk” üzerinden yaklaşmak; işkenceyi, kötü muameleyi ve eziyet pratiklerini meşrulaştırmaktadır. Bozuk olan otistikler değil, engellilere yönelik iktidar politikalarıdır. Düzeltilmesi gereken; sağlamcı politika, söylem, uygulama ve kurumlardır.

Bizler; otizmi tıbbi-patolojik bir durum olarak değil, nöro-çeşitliliğin bir parçası olarak görüyor, kabul ediyoruz. Tüm engellilere yönelik tıbbi ve geleneksel modelleri; ayrımcılığı ve sağlamcılığı yeniden ürettiği, toplumun, kamu hizmetlerinin eksikliklerini ve aksaklıklarını engelli öznelerde aradığı için reddediyoruz. Engellileri haneye bağımlı kılan anlayışa karşı, öznelerin erişilebilir bir toplumda bağımsız ve onurlu bir yaşam sürdürebileceğini savunuyoruz. Ayrı kurumlar ve hizmetler öneren politikalar ve uygulamalar yerine; denkleştirme ilkesi üzerine kurulu birlikte, kapsayıcı bir yaşamı esas alıyoruz. Bu kapsamda mevcut 2023-2030 Otizm Eylem Planı’nda kullanılan dil ve yaklaşımı eksik buluyor ve reddediyoruz. Yaşamın ve düşünmenin çoğul varoluşlarını tek tipçi normlar üzerinden tanımlayan; kabul yerine önyargıyı yeniden üreten bu yaklaşımı kabul etmiyoruz.

Otistikler adına söz kurma, karar alma ve politika üretme hakkı otistiklerin ve ailelerinindir. Bu iradeyi dikkate almadan alınacak her karar yanlı, yanlış ve sağlamcı olma riskini barındırmaktadır.

Hem nöro-çeşitlilere hem de fizyo-çeşitlilere yönelik yaşanan “büyük kapatılmaya” karşı, herkesi eşitlikçi bir yerden söz kurmaya ve eyleme geçmeye çağırıyoruz.

Türkiye’de otistikler başta olmak üzere engellilerin özel eğitim süreçlerinde yaşadığı sorunlar, tekil aksaklıkların değil; eğitimden çok bakım anlayışına sıkışmış, sağlamcı, piyasa merkezli ve parçalı bir sistemin sonucudur. Eğitim politikalarının yokluğu ya da yetersizliği, kaynaştırma/bütünleştirme eğitimlerinin kâğıt üzerinde kalması, yeterli ve nitelikli öğretmenin istihdam edilmemesi, sınıf mevcutlarının çok fazla olması ve öğretmen yetiştirme programlarının nöro-çeşitlililerin bireysel farklıklarından ve özgünlüklerinden uzak olması; engelli çocukları eğitim hakkından mahrum bırakmaktadır. Ayrıca eğitim süreçlerinde; engellilerin özgünlüklerini hiçe sayan, ayrıştıran tek tip bir uygulama yerine bilimsel, kanıt temelli, okul ve toplum temelli kapsayıcı/bütünleştirilmiş eğitimin ilke ve politikalarına cevap olabilecek birden fazla uygulamaya yer verilmesinin kaçınılmaz olduğunu görüyoruz.

Velilerin ve çocukların dışlandığı, yerel yönetimlerin sürecin dışında tutulduğu ve denetimsizlikler sonucu başta okullar ve bakım merkezleri olmak üzere birçok şiddetin görünmez kılındığı bu yapı; engelliler için erken çocukluktan mesleki yaşama uzanan bütünlüklü bir eğitim ekosisteminin kurulmasına da engeldir. Bu durum engellileri, sonraki kademelerde verilen eğitimden soğutmakta, koparmakta, yaşamın farklı alanlarındaki dirençlerini düşürmekte,  yoksulluğa ve bağımlılığa mahkûm etmektedir. Neoliberal politikalarla destek hizmetlerinin ticarileştirilmesi, eğitimi bir hak olmaktan çıkararak alınıp satılan bir hizmete dönüştürmektedir. Sunulan teşviklerin yetersizliği ise, zaten yoksullukla mücadele eden engelliler için fiili bir hak kaybı yaratmaktadır.

DEM Parti Engellilik Manifestosu’nun perspektifiyle çözüm; sağlamcılığı reddeden, nöro-çeşitliliği ve fizyo-çeşitliliği esas alan, hak temelli ve kamusal bir eğitim sisteminin inşasından geçmektedir. Eğitim; bakımın ve “tedavinin” yerine ikame edilen bir alan değil, engelli bireyin özerkliğini, özgünlüğünü, katılımını ve toplumsal eşitliğini güçlendiren bir süreç olmalıdır. Tüm belediyelerde engelli hizmet birimlerinin geliştirilmesi ve genel eğitime destek birimlerinin açılması gerekmektedir.

“Bilimsel” ve güncel uygulamalara dayalı, öğretmenlerin nitelikli biçimde yetiştirildiği, otistiklerin, ailelerin ve yerel yönetimlerin karar süreçlerine dahil edildiği, eğitimden istihdama geçişin planlandığı bütüncül bir sistem acil bir ihtiyaçtır. Müfredat ve öğretmen yetiştirme programları dahil özel eğitim alanındaki sağlamcılığın azaltılması amacıyla kapsamlı bir çalışma başlatılmalıdır.

Otistikler “davranışları düzeltilmesi gereken bireyler” olarak değildir. Otistiklerin davranış farklılıklarını başta öğretmenler olmak üzere toplum tarafından anlaşılması ve doğru iletişim yönteminin bulunması gerekmektedir. Bunun için öncelikle  toplumsal sistemi dönüştüren özneler olarak nöro-çeşitlileri kabul eden bir yaklaşım gereklidir. Öznelerin bu dönüştürücü yaklaşımı sayesinde; piyasaya değil kamuya, denetime değil güvene, ayrıştırmaya değil eşit yurttaşlığa dayanak oluşturmak daha kolay olacaktır. Otistikleri patolojize eden ve otizmi bireysel bir sorun olarak ele alan her yaklaşım sorunludur. Tüm otistikler için geçerli tek bir ilaç, formül ya da müfredat yoktur. Sadece otistikleri değil farklı düşünen her bireyi tek tip davranışa zorlayan genel ve özel eğitim yaklaşımı sorunludur. Çok açıktır ki tüm toplumun bu eğitim sistemine karşı durma, kolektif dayanışmaya ve eyleme geçme zamanı gelmiştir.

Erişilebilir olmayan kentler; savaş, göç, yoksulluk ve afet koşulları, otistikler ve tüm engelliler üzerinde çok daha yıkıcı etkilere sahiptir. Rutinlerin bozulması, belirsizlik ve şiddet ortamı nöro-çeşitli bireyler için hayati riskler yaratmaktadır. Kriz ve afet durumlarında, nöro-çeşitli bireylerin özgün ihtiyaçlarını gözeten acil ve kamusal eylem planları hazırlanmalıdır.

Modern kentsel yaşam; fizyo-çeşitli ve nöro-çeşitli bireyler yok sayılarak inşa edilmektedir. Işıklandırma, seslendirme/gürültü yönetimi, başvuru mekanizmaları, hastane ve okul gibi yerlerin mevcutlu sayısı, kamusal hizmet süreçleri, toplu taşıma sistemleri ve eğitim ortamları “herkes için insan hakları” perspektifine aykırıdır.

Erişilebilirlik yalnızca fiziksel düzenlemelerle sınırlı değildir. Dijital, duyusal, iletişimsel ve düşünsel erişim boyutları da erişilebilirliğin asli parçalarıdır. Gürültü, yoğun ışık, kalabalık ve öngörülemezlik; otistikler için ciddi engeller yaratmaktadır. 10 milyon engellinin, ailelerinin ve on binlerce engelli hakları savunucusunun ortak talebi; erişilebilir, adil ve herkes için yaşanabilir kentlerdir. Kentlerin, yaşam ve öğrenme alanlarının yeniden inşasında evrensel tasarım ilkesi esas alınmalı, tüm öğrenme ve yaşam alanları engellilere açılmalıdır.

Otistiklere yönelik önyargılar, korkular ve ezberlenmiş davranış ve iletişim kalıpları en büyük iletişim ve erişim sorunudur. Doğru iletişimi esas alan, uygun mesafelenmeyle yapılan, önyargısız muhataplıkla ve stim davranışlarını engellemeyen bir yaklaşım; gerçek erişilebilirliğin temelidir. Kabul, anlaşılmanın, anlamanın ve erişilebilirliğin ön koşuludur.

Herkesin kendisini ifade etme ve anlaşılma hakkı için alternatif ve destekletici iletişim sistemlerine (ADİS) erişim mekanizmaları geliştirilmelidir. Bilindiği üzere insanlık var olduğundan bu yana, farklı iletişim yöntemleri de deneyimlemiştir. Sözlü iletişim; değerli, üstün ve tek yöntem olarak nöro-tipiklerin bir dayatmasına dönüşmüş durumdadır. Sağır kültürünün anadili olan işaret dili de dahil sözsüz iletişim yöntemleri bulunmaktadır ve her iletişim biçimi en az sözlü iletişim kadar değerli ve özeldir. Bu nedenle ADIS bilincinin ve uygulamalarının yaygınlaştırılması bir eşit yurttaşlık hakkı olarak ele alınmalıdır.

Otistiklerin, diğer tüm nöro-çeşitlilerin ve hatta tüm engellilerin özgürleşmesi; demokratik, eşitlikçi ve barışçıl bir toplum mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu mücadelede yardım değil hak, merhamet değil adalet, norma uydurma değil kabul talep ediyoruz. Farklılıklarımız bir tehdit değil, kimliğimiz ve doğal olarak varoluşumuzdur. Önyargılarla örülmüş zihniyetlerin dönüşümü için sağlamcılıktan arınmaya, nöro-tipik düşünme kültürünü sorgulamaya ve birlikte, demokratik, eşitlikçi ve herkesi kapsayan toplumsal barışla taçlanmış  bir yaşam için gerçek bir dönüşüme davet ediyoruz.

Otistikler İçin Yeni Bir Yaşam Mümkün!

24 Aralık 2025