Çocuk Komisyonumuz: Türkiye Çocuk Hakları Sözleşmesine koyduğu şerhleri kaldırmalı

Çocuk Komisyonumuz, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin Genel Merkezimizde basın toplantısı düzenledi. Açıklama yapan Çocuk Komisyonu Eşsözcümüz Beritan Güneş Altın, şunları söyledi: 

20ê Mijdarê Roja Mafên Zarokan a Navneteweyî ji mafên zarokan zêdetir mafên ku hatine binpêkirin tînê bîra me 

Îro, 20ê Mijdarê Roja Mafên Zarokan a Navneteweyî ye. Îro ji mafên zarokan zêdetir mafên ku hatine binpêkirin tînê bîra me û di heman demê de jî berpirsiyariyên me tîne bîra me. Em ê îro hewl bidin ku hem berpirsyariyên xwe hem berpirsyariyên Tirkiyeyê hem jî berpirsyariyên ku ji ber îmzeyên ku li peymanên mafên zarokan hatine avêtin dubare bînin bîra wan. Ji bo ku cîhan ji bo zarokan bibe cihekî jiyanê em berxwedana xwe didomînin. Li pêşiya me pêvajoyek heye ku bi Bangewaziya Aştî û Civaka Demokratîk hatiye honandin. Em îro dixwazin di salvegera 36emîn îmzekirina Peymana Zarokan de di vê pêvajoyê de kar û barên me ji bo avakirina jiyaneke xwedî maf çi ye em dubare bînin ziman. Di vê rojê de li çar aliyê cîhanê ji bo zarokan bang tê kirin. Em dixwazin banga ku li cîhanê ji bo zarokan tê kirin ji bo zarokên Tirkiyeyê û Kurdistanê dubare bikin. Em dizanin her binpêkirina mafê zarokan ne tenê îstatîstîkek e, ew her yek jiyanek e û ji ber vê yekê jî îro em dixwazin careke îradeya xwe ya guhertina rewşa şer, xizanî, îstîsmar, karkerkirina zarokan, bêewlehî û bêedaletî bînin rojevê. 

Şerhên ku li peymanên mafên zarokan hatine danîn rakin û pêşiya perwerdeya bi zimanê dayikê vekin

Di salvegera 36emîn îmzekirina Peymana Zarokan a Gerdûnî de em bang li tevahiya dinyayê, bang li rayedarên Dewleta Tirkiyeyê dikin ku êdî şerhên ku li peymanên mafên zarokan hatine danîn rakin û pêşiya perwerdeya bi zimanê dayikê vekin. Li dijî karên zor yanê karkerkirina temenbiçûkan pêwîst e ku mekanîzmayên çavdêriyê bên avakirin û cezayên giran li dijî kedxwarî û karkerkirina kesên temenbiçûk werin dayîn. Divê polîtîkayên ku rê li ber koçberî û bêxwedîmayîna zarokan a ji ber şer û pevçûnan digirin, werin pêşxistin. Em ê avakirina welatekî azad, di nav ewlehî û aştiyê de ji xeyalbûnê derxin û hem pêşeroja zarokan û hem jî pêşeroja civakê bi aramî û aştiyê saz bikin. 

Muhammed'in katlediliş biçimi devlet mekanizmalarının çocukları nasıl hedef aldığını gösteriyor 

Bugün Dünya Çocuk Hakları Günü. 36. yıldönümüdür bugün aynı zamanda. Hem 20 Kasım'a, hem 20 Kasım'dan bir gün önceye 19 Kasım'a, hem de 21 Kasım'a gidersek eğer Türkiye'de ve Kürdistan'da yaşayan çocukların mevcut durumuna dair bir özetleme yapma şansımız olur. Bizler 19 Kasım'a yani düne 20 Kasım'dan bir gün öncesine gidecek olursak, Urfa'dan gelen acı habere bakacak olursak, Mesem öğrencilerinin ve Mesem öğrencileri şahsında Türkiye'de işçileştirilmiş çocuk gerçekliğine biraz daha yaklaşabiliriz diye düşünüyorum. Urfa Bozova Yavuz Selim Mahallesi'nde bulunan bir marangoz atölyesinde çırak olarak çalıştırılan 15 yaşındaki Muhammed K., 20 yaşındaki kalfası H. A ve arkadaşı tarafından yüksek basınçlı bir kompresörle hava verilerek işkenceye maruz bırakıldı. Ne yazık ki uzun bir süre boyunca yaşam mücadelesi vermiş olmasına rağmen dün vefat ettiğini hep birlikte öğrenmiş olduk. Bu acı haberi almış olduk. Muhammed'in katledilişine ve katlediliş biçimine bakacak olursak devletin çocuklar için var ettiği mekanizmaların çocukları nasıl hedef aldığını ve çocukların yaşam hakkını nasıl ihlal ettiğini görebiliriz. 

Cizre Anadolu Lisesi Müdür Yardımcısı Burak Ercan'ın yargılanmasında çocuk adalet sisteminin çöktüğünü görebiliriz 

Eğer bugün yani 20 Kasım'a ve 20 Kasım'da çocuk gündemine bakacak olursak yine çocuk hakları gününün aslında ne kadar sembolik kaldığına hep birlikte şahitlik edebiliriz. Şu dakikalarda Şırnak'ta Cizre'de görülen bir davadan bahsetmek istiyorum. 48 çocuğa cinsel istismarda bulunduğu gerekçesiyle yargılanan Cizre Anadolu Lisesi Müdür Yardımcısı Burak Ercan'ın ne yazık ki 2019 yılında çok cüzi bir ceza alarak serbest kalması üzerine kadın örgütleri, Eğitim-Sen ve kentte bulunan hak örgütleri müthiş bir dayanışma ve mücadele göstermekteler. Bu dosya bugün şu saatlerde yeniden Cizre Adliyesi'nde görülmeye başlandı. Bu davanın sembolik bir değeri taşıdığını, bu dava sürecinde Türkiye'deki çocuk adalet sisteminin ne ölçüde çöktüğünü, aynı zamanda çocuğa yönelik suçlarda cezasızlık ile tüm bu suçların çocuklara her an bir risk oluşturma zemininin nasıl açıldığını hep birlikte görebiliriz.

Uğur Kaymaz ve devlet dersinde katledilen bütün çocukları saygıyla anıyoruz

20 Kasım'dan bir gün sonraya bakalım. Yani 21 Kasım'a gidelim. Eğer 21 Kasım'a gidecek olursak orada 12 yaşındayken 13 kurşunla katledilen Uğur Kaymaz'ı ve babası Ahmet Kaymaz'ı görürüz ne yazık ki. Savaşın çocuklar üzerindeki yaşamsal tehdidine hep birlikte tanıklık ederiz. Bu vesileyle yarın katledilişinin 21. yıldönümü olan Uğur Kaymaz'ı ve devlet dersinde katledilen bütün çocukları saygıyla anmak istiyorum ve anıları önünde de mücadele sözümüzü bir kez daha yenilemek istiyorum. Uğur'un katledildişi Dünya Çocuk Hakları Günü'nün ertesi günü olması sebebiyle katledilen çocuklar bağlamında sembolik bir anlam ifade ettiğini, devletin çocuğu koruma yükümlülüklerini yerine getirmeyi bırakın, aksine doğrudan faili olarak karşımıza çıktığının açık kanıtı niteliğindeki Uğur Kaymaz'ın dosyasını ve sembolik değerini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bu sebeple sembolleşmiş ve Türkiye'deki çocukların mevcut durumunu özetleyen bu üç çocuk şahsında yani 17 Kasım'da katledilen Muhammed şahsında yoksulluğu, yoksunluğu ve Mesem’lerde iş cinayetlerinde katledilen çocukları, 20 Kasım'da Cizre'de istismara uğrayan 48 çocuk şahsında çocukların her yerde istismara açık bir hâle geldiğini ve cezasızlık ile faillerin korunduğu gerçeğini, 21 Kasım'da Uğur şahsında devletin katlettiği tüm çocukları bir kez daha ifade ederek Türkiye'deki çocukların en önemli hak ihlallerini ve problemlerini aslında bu 3 günde görebileceğimizi kamuoyuna da deklare etmek isteriz ve bugünü Uğur'a, Muhammed'e ve istismara uğrayan tüm çocuklara atfetmek istediğimizi de ifade etmek istiyorum.

Çocukların sömürülmediği, güven ve huzur içinde oldukları, barış içerisinde bir ülke için elimizden geleni yapacağız 

Biz DEM Parti Çocuk Komisyonu olarak çocuklara karşı işlenen suçlarda yukarıdaki örneklerde de yerleşik hale getirilmeye çalışılan cezasızlık politikalarını, çocuk adalet sistemi içerisinde çocuk tanımını değiştirmeye girişen akıldan ne yazık ki bağımsız görmüyoruz. Bunlar aynı paradigmanın farklı iz düşümleri ve tezahürleridir. Bu sebeple iş cinayetlerinde katledilen çocukların davalarını da istismara maruz bırakılan çocukların davalarını da sonuna kadar takip edeceğiz. Takip etmekte ısrarcı olacağız. Esas muradımız olan çocukların sömürülmediği, güven ve huzur içinde oldukları, barış içerisinde bir ülke ve dünya idealimiz için de durmadan çalışacağımızı ve mevcut tabloyu dönüştürmek için elimizden geleni yapacağımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum. 

2024 yılında en az 777 çocuk önlenebilir sebeplerle hayatını kaybetmiştir

Mevcut tabloyu daha yakından görmek için maalesef her biri çocuk olan soğuk rakamlara da bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Önlenebilir çocuk ölümleri ve ihlal edilen yaşam hakkı başlığımızda Türkiye'deki tüm hakların en temeli olan ve bağlayıcılığı esas olan yaşam hakkı devletin pozitif ve negatif yükümlülüklerini yerine getirmediği için ne yazık ki her gün sistematik bir biçimde ihlal edilmektedir. 2024 yılında en az 777 çocuk önlenebilir sebeplerle hayatını kaybetmiştir. Bu çocuklardan en az 59'unun hayatı devletin negatif yükümlülüklerini, 716'sının hayatı ise devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği için sonlanmıştır. Bunun yanı sıra sadece devletin negatif yükümlülükleri arasına dahil edilmeyecek kadar mühim trajik diğer bir boyut ise bizzat asker polis kurşunuyla, zırhlı araç çarpmasıyla veyahut da savaş mühimmatlarının yaşam alanlarına gelişi güzel bırakılmasıyla katledilen çocuklardır. 

İsrail'in Gazze'deki soykırımında 64 binden fazla çocuk katledildi

Barışın en temel hak olduğu bu anda, küresel bir alt üst oluşun yaşandığı günümüzde dünyada, Ortadoğu'da, Türkiye'de, Kürdistan'da küresel ve bölgesel emperyal güçlerin savaş politikalarından en çok etkilenenler ne yazık ki çocuklardır. Nitekim Gazze'de yürürlüğe giren ateşkes sonrasında dahi İsrail'in fiili ihlallere ve insanlık suçu işlemeye devam etmesi sebebiyle Birleşmiş Milletler Özel Raporörlüğünün bilgilendirmesi dolayısıyla Gazze şeridinin yarısının insani yardım girişine kapalı tutulduğu bilinmektedir. İsrail'in Gazze'deki soykırımı nedeniyle UNICEF Gazze'de 64 binden fazla çocuğun katledildiğini veya yaralandığını belirlemiş ve bu çocukların yaklaşık 4'te birinin kalıcı yaralanmalar yaşadığını açıklamıştır.

Türkiye Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 3 maddesine koymuş olduğu şerhleri kaldırmalı 

Türkiye'de çocukların en temel haklarına dahi erişemediği, en temel hakkı olan yaşam ve güvenlik hakkı ihlali ile sık sık karşılaştığımız bilgisiyle çocuk haklarını savunmak her zamankinden daha acil görev ve sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır. Nitekim Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 1989'da Birleşmiş Milletler tarafından kabul edildiği gün olan 20 Kasım'da barınmadan beslenmeye, sağlıktan güvenliğe, anadilinde eğitimden inanç özgürlüğüne ve kültürel haklara kadar birçok temel hakkı içeren ve 193 ülke tarafından imzalanan bu sözleşmeye Türkiye 1990'dan beri taraf olsa da sözleşmede yer alan anadili ve kültürel haklara vurgu yapan maddelere çekince koyarak ilgili maddelerin getirdiği yükümlülükleri yerine getirmemekle birlikte bir bütün olarak çocuk haklarını tanımamakta ve ihlal etmektedir. Bizler Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının yapıldığı ve bir barış ikliminin Türkiye'ye yayılmak üzere olduğu bu günlerde bu şerhleri daha fazla kabul etmediğimizi, Türkiye'nin Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 3 maddesine koymuş olduğu şerhleri kaldırması gerektiğini belirtiyor ve hem anadilinde eğitim ve çocukların kültürel haklarını engelleyen bu şerhlerin kaldırılmasıyla sistematik bir şekilde gasp edilen eğitim hakkını ve kültürel hakların çocuklara 36. yıldönümünde iade edilmesini bir kez daha talep ediyoruz. 

Türkiye’de çocuklar çoklu krizi en derinden hisseden toplumsal grupların başında geliyor 

Türkiye nüfusunun dörtte birini oluşturan çocuklar bugün ekonomik, siyasal ve sosyal haklar konusunda çoklu krizi en derinden hisseden toplumsal grupların başında gelmektedir. Temel besinlere dahi erişemeyen çocuklar bugün derin yoksullukla ve yoksunlukla, evlilik adı altında çoklu istismarlarla, Mesem'lerle, mevsimlik tarım ve daha türlü yöntemlerin sonucunda işçileştirilmeyle, iş cinayetleriyle, evde, okulda, sokakta istismarla, şiddetle, anadilinde eğitim almamakla, 100 yıldır asimilasyonla, anneleriyle beraber hapsedilmeyle, savaşların ve çatışmaların neticesinde zorla yerinden edilmeyle, çatışma ortamlarında hayatını kaybetmeyle, mültecileştirilmeyle, özel savaş politikalarının sonucunda madde bağımlılığıyla karşı karşıya bırakılmaktadır. 

Çocuk yoksulluğu aynı zamanda sosyal devletin bilinçli bir biçimde işlevsizleştirilmesinin sonucudur

19 Eylül 2025'te açıklanan, Dünya Bankası ve TÜİK'in ortaklaşa gerçekleştirdiği iller bazında beşeri sermaye 2021-2023 araştırmasına göre 6,7 milyon çocuk günde bir öğün et, tavuk, balık, yumurta yiyememektedir. Türkiye çocuk yoksulluğunda ekonomik işbirliği ve kalkınma yani OECD'nin üyesi 37 ülke arasında Kostarika'dan sonra 2. sırada yer almaktadır. TÜİK’in gerçekleştirdiği Türkiye'de Çocuk 2025 Araştırmasının resmi sonuçlarına göre Türkiye'de toplam 7.039.000 çocuk Afrika ülkeleri düzeyinde açlık çekmektedir. Çocuk yoksulluğu ve çocuk yoksunluğu yalnızca ekonomik eşitsizliklerin değil, sosyal devletin bilinçli bir biçimde işlevsizleştirilmesinin sonucudur. Yetersiz beslenme, nitelikli eğitime erişememe, barınma sorunları ve sosyal hizmetlerin yokluğu her geçen gün toplumu daha fazla çökerten bir çürüme sarmalı yaratmaktadır. Çocukların yaşam şartları, içinde bulunduğumuz toplumsal düzenin adaletsizliğini en çıplak biçimde ortaya koymaktadır. 

Meclis’te çocuklar için araştırma komisyonu kurulmasını olumlu bir adım olarak görüyoruz

Son aylarda en çok konuştuğumuz şey çocuklara adalet sistemi içerisinde yetişkin gibi muamele etme çabalarıdır. Bu yönlü yapılması planlanan düzenlemelerle çocuklar adeta çocukluktan çıkarılmak istenmektedir. Halbuki biz çocukların kanunla ihtilaflı hale gelmesinin önüne geçmenin yolunun daha fazla hapsetmek değil koruma, önleme ve onarma üçlüsünü esas almaktan geçtiğini biliyoruz. Bu vesileyle dün parlamentoda kurulan çocukların kanunla ihtilaflı haline gelmesinin kök nedenlerinin, çocukların suçla ilişkilenmesinin önünü açacak mekanizmaların araştırılması için kurulan araştırma komisyonunun, çok geç dahi olsa sivil toplum kuruluşlarının, DEM Parti Çocuk Komisyonu'nun ve çocuk hak inisiyatiflerinin çabasıyla kuruluyor olmasını olumlu bir adım olarak görüyoruz. Bu sürecin çocuklar başta olmak üzere alanında çalışan sivil toplum kuruluşları, hukukçular, akademisyenlerle beraber yürütülmesi ve orta akıl ile çocuk adalet sisteminin sil baştan düzenlenmesi gerektiğini de hatırlatmak istiyoruz. 

Çocukları öğüten bir sisteme dönüştürülen MESEM’ler kapatılmalıdır

Bir yandan yoksullaştırılan çocuklar, bir yandan da iktidarın sermaye yanlısı politikaları nedeniyle MESEM’lerde işçileştirilen ve bu nedenle yaşamını kaybeden çocuklar gerçeği, toplumsal çürümenin en acı göstergesi olarak karşımızda duruyor. Sadece bu yıl içerisinde yani şimdiye kadar en az 78 çocuğun iş cinayetinde yaşamını kaybettiği, her ay neredeyse 7 çocuğun işçileştirildiği için hayatını kaybettiğini biliyoruz. Sadece geçtiğimiz bir hafta-10 gün içerisinde basın yoluyla kamuoyuna yansıyan haberlere hep birlikte bakalım. 8 Kasım'da Kocaeli Dilovası'nda bir parfüm deposunda meydana gelen yangında 4857 sayılı iş kanununa çocuk ve genç işçilerin çalıştırılması usul ve esasları hakkındaki yönetmeliğe ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası çalışma örgütü ILO'nun sözleşmelerine açıkça aykırı olacak bir şekilde 16 ve 17 yaşında işçileştirilen çocuklar ne yazık ki yanarak hayatlarını kaybettiler. 13 Kasım'da Mersin Anamur'da 16 yaşındaki Alperen Uygun, Türkiye'nin ilk mesleki eğitim merkezi olarak açılan Rüştü Kazım Yücelen MESEM programında çalıştırıldığı asansör firması ile birlikte gittiği inşaatta asansör boşluğuna düşerek ne yazık ki hayatını kaybetti. MESEM'lerle ilgili anlatabileceğimiz çocukların hikayeleri ne yazık ki her geçen gün artıyor. Bugün yani 20 Kasım'da çocuk haklarını konuştuğumuz bu günde MESEM’lerin çocukları öğüten bir sisteme dönüştürüldüğü ve bu sistemin çocuğun emeğini, yaşam hakkı ve eğitim hakkı gibi pek çok hakkını aynı anda gaspeden bir sisteme dönüştüğünü belirtiyor, MESEM’lerin kapatılması gerektiğinin ve çocukların yaşam ve eğitim hakkının güvence altına alınması için çalışmalar yapılması gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyoruz.

İstismar, çocukları her gün tehdit eden bir meseledir

Çocuk istismarı ise yine Türkiye'deki bütün çocukları ilgilendiren ve güncel bir risk olarak her çocuğu her gün tehdit eden bir mesele olarak karşımızda duruyor, bunu rakamlarla da ifade etmek istiyoruz. Türkiye İstatistik Kurumu'na göre 2023 yılında güvenlik birimlerine giden veya görüntülenen mağdur 242.875 çocuğun %12'ye yakınının cinsel istismara maruz kaldığını bize gösteriyor. Bu oran yaklaşık 29.000 çocuğa denk geliyor ve yine 29.000 çocuğun %85'inden fazlasının kız çocukları olduğunu biliyoruz. TÜİK doğum istatistikleri 2024 verilerine göre 2024'te 15 yaşın altında 122, 15-17 yaş arasında 5.952 çocuğun doğum yaptığını söylüyor. 6 Ekim 2025'te basına yansıyan haberlerle birlikte Zonguldak'ın Çaycuma ilçesinde 16 yaşındaki bir kız çocuğunun şiddetli karın ağrısıyla başvurduğu hastanede hamile kaldığı ortaya çıkıyor. Son olarak da Adana'da bir kolejde görev yapan bilişim teknoloji öğretmeninin 2019 yılından bu yana kadın öğretmenlerin ve öğrencilerin tuvaletlerine gizli kamera yerleştirip görüntüleri internete sattığı ortaya çıkarken okul yönetiminin durumdan haberi olduğu ve herhangi bir adım atmak yerine öğretmenlere baskı yaptığı ileri sürülüyor.

İstismar vakalarındaki artışın en önemli sebebi uygulanan cezasızlıklardır 

Çocukların evlerinde, kaldıkları yurtlarda, okullarda kimi kez ebeveynleri, kimi kez öğretmenleri, kimi kez de en yakınları tarafından uğradıkları istismar vakalarındaki artışın en önemli sebebi mahkeme süreçlerinde uygulanan cezasızlık mekanizması ve iktidarın "bir kereden bir şey olmaz" yaklaşımıdır. Siyasi erkin dolaysız, yargı erkinin ise dolaylı yoldan istismarcılara yönelik koruyucu tavrı çocukları güvenceden yoksun bırakmaktadır. Bugün Cizre'de görülen davanın sonuçlarının, orada faile verilecek olan cezanın bir kez daha cezasızlığı onaylamamasını umut ediyoruz. Okullarda çocukları istismara açık bırakan risk dahi olsa çocuklar ve istismarcıları aynı ortamda tutan mekanizmanın çocuk istismarını artıran en önemli sebep olduğunu da bir kez daha vurgulamak istiyoruz.

Kürt çocuklar, uygulanan özel savaş politikalarından kaynaklı farklı sorunlarla da karşı karşıya kalmakta

Kürt çocuklardan bahsetmeden geçmenin doğru olmayacağını düşünüyoruz. Çünkü Kürt çocuklar Türkiye'deki diğer tüm çocuklarla aynı sorunlara sahip olmakla beraber Kürdistan'da uygulanan özel savaş politikalarından kaynaklı farklı sorunlarla da karşı karşıya kalmaktadır. 20 Kasım 1989'da imzalanan Çocuk Hakları Sözleşmesi'nde olan ancak Türkiye'nin yıllardır uygulamadığı anadilinde eğitim hakkına Kürt çocuklar ve anadili Türkçe olmayan çocuklar hala erişememektedir. Bu salt pedagojik bir sorun olmanın ötesinde farklılıkların reddiyesi, tekliğin methiyesi anlamına gelmektedir. Bu sözleşmenin 36. yılında daha fazla şerhler ile çocuk ihlallerinin yapılmaması çağrısını bir kez daha yinelemek istiyoruz. Yüzyıllardır hemen tüm alanlarda uygulana gelen tekçi politikalar nedeniyle Türkçe dışında yapılacak eğitimin önüne engeller konulmaktayken sembolik düzeyin ötesine geçmeyen seçmeli derslerin ise öğrenciler ve veriler tarafından seçilmesi, öğretmen yetersizliği başta olmak üzere idarecilerin türlü bahaneleriyle ne yazık ki engellenmektedir. 

Bağımlılık sorunu toplumsal bir krize dönüştü

Bağımlılık ve çocuk başlığımızda Türkiye'deki çocukları hedef alan bir başka toplumsal kırılma alanı olan madde bağımlılığı yer alıyor. Derin yoksulluk, cezasızlık politikaları, sosyokültürel ve psikososyal destek mekanizmalarının yokluğu nedeniyle bağımlılık sorununun toplumsal bir krize dönüştüğü görülmektedir. Sorunlar karşısında çocukları ve gençleri korumaya dönük kapsamlı ve sürekli çalışmalar yürütülmemekte, toplumsal hayatı derinden etkileyen bir çöküş tablosuna sebep olmaktadır.

Deprem bölgelerindeki çocuklar ihtiyaçlarını karşılayamıyor 

Ve deprem ve çocuk başlığımızda; 6 Şubat depreminin üzerinden 3 çocuk hakları günü geçmiş olmasına rağmen deprem bölgelerindeki çocukların deprem ihtiyaçlarının karşılanmadığı, temel haklarına erişemediklerini söylemek gerek. Her yıl tekrar ve tekrar yerinden edilen çocuklar ve depremden etkilenen yurttaşlar önce çadırlara, çadır kentlere, daha sonra konteyner kentlere, şimdi ise kentin çeperlerine inşa edilen daha büyük konteyner kentlere yerleştirilmektedirler. Bu durum çocukların sosyalleşme alanlarının, okullarının değişmesini gerektirirken çocuklar için büyük mağduriyetlere sebep olmaktadır. Depremin üzerinden 3 yıla yakın zaman geçmiş olmasına rağmen hala en temel ihtiyaç ve hak olan barınma hakkına bile erişilememesini düşündüğümüzde iktidarın deprem bölgesini 3. kez sınıf tekrarı ettiğini söyleyebiliriz. 

Barışın varlığı çocukların anadilinden mahrum edilmemesi demektir

Sonuç olarak iç açıcı olmayan bu tabloyu önümüze koyduğumuzda çocuklar için çocuklarla beraber eşit, adil, özgür bir ülke inşa sorumluluğumuzu bir kez daha hatırlatıyoruz. Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin en çok da çocukların yaşamında olumlu değişikliklere sebep olacağına olan inancımızla mücadele azmimizin arttığını ifade etmemiz gerekiyor. Barışın varlığı demokratik toplumun inşası demektir. Çocukların işçileştirilmemesi demektir. İş cinayetlerinde yaşamını yitirmemesi demektir. Anadilinden mahrum edilmemesi demektir. İstismarla, ihmalle yüz yüze bırakılmaması demektir. Yoksullukla, yoksunlukla baş başa kalmamasının gerekliliklerini oluşturmak demektir. Bu sebeple Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı altında 36. yılını karşıladığımız Çocuk Hakları Sözleşmesinin her bir maddesi Türkiye'deki her bir çocuk için uygulanıncaya dek bu süreci büyüteceğimize, mücadele edeceğimize, çocuklarla birlikte barışı ve demokratik toplumu inşa edeceğimize olan inancımızı bir kez daha vurgulayarak bütün çocukları saygı ve sevgiyle selamladığımı ifade etmek istiyorum.

20 Kasım 2025