Doğan: Kent benimdir diyen herkesi kent uzlaşısı ile beraber kazanmaya davet ediyoruz

Parti Sözcümüz Ayşegül Doğan, Genel Merkezimizde yaptığı basın toplantısında batı illerine ilişkin seçim stratejimizi ve MYK toplantımızda alınan kararları açıkladı. Doğan, şunları söyledi: 

Maraş katliamının üzerinden 45 yıl geçti ama failler açığa çıkarılmadı

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Çapemeniya rêzdar, şopdarên ezîz, gelên hêja, dildarên DEM Partiyê hûn bi xêr hatin, li ser seran û li ser çavan hatin. Ez we hemûyan bi hezkirin û bi rêzdarî silav dikim. Gündemimiz MYK kararları ve MYK toplantımızda gündem başlıkları olarak ele aldığımız konulara ilişkin yapacağım bilgilendirme. Ama buna geçmeden önce bugün bize nasıl bir atmosferde seçimlere hazırlandığımızı hatırlatan bazı tarihsel anlara gidelim birlikte. Bugün 19 Aralık. Bugün Maraş Katliamının yıldönümü. Üzerinden tam 45 yıl geçti. 1978’in 19 Aralık’ında başladı ve 7 gün sürdü. Yüzlerce Alevi cana kıyıldı, binlercesi olduğu yerden sürüldü. Üzerinden 45 yıl geçen, yani neredeyse yarım asırdır üstü örtülen, aydınlatılmayan, unutturulmak istenen, hatta anma etkinliklerine dahi tahammül edilmeyen, izin verilmeyen bir kıyımdan bahsediyoruz. Oysa gerçekleri açığa çıkarmak, failleri bulmak, siyasi sorumluları açığa çıkarmak devletin sorumluluğudur. İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı işletilemez; failler mutlaka yargılanır, hesap verir ve ceza alır. Maalesef Türkiye’de böyle olmuyor. 

19 Aralık için etkili bir soruşturma yürütülmedi

1978’den 19 Aralık 2000’e gelelim. Takvimlerin bu gününde, bu ayında Türkiye’de hep zulüm, acı, hak ihlali var. 19 Aralık 2000’de F Tipi cezaevlerine geçiş ve ağır tecrit koşullarını protesto etmek için açlık grevi yapan onlarca mahpusun “hayata dönüş” denilerek hayatları söndürüldü. Yüzlercesi yaralandı ve bir daha asla eski hayatlarına geri dönemediler. Hiçbirisi için yaşam eskisi gibi olmadı. Üzerinden tam 23 yıl geçti. Birsen Kars, hatırlıyoruz o fotoğraf karesini, geçen yıl hayata veda etti. Birsen Kars ambulanstan çıkarıldığında elleri, yüzü, saçı, gözü her yeri yanmış vaziyetteydi. “Diri diri yaktılar” diyerek bize olanları anlatmaya çalışıyordu. Devlet envanterinde bulunmayan silahların kullanıldığı ifade edildi ama buna dair etkili bir soruşturma yürütülmedi. Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, “Cezaevlerinde devlet otoritesini sağlamaya çalışıyoruz” demişti.

Adeta katliamlarla gücümüz sınanıyor

İşte “otoriteyi sağlamaya çalışan” güvenlik güçlerinin kendileri de “Devletin envanterinde olmayan silahlar kullanıldı” diye anlattı. Buna rağmen yaşananlarla ilgili, adalet arayışında olanlarla ilgili hiçbir şey yapılmadı, sorumlular açığa çıkarılmadı. Olayın üstü örtülmeye çalışıldı. Cezasızlık politikasıyla yanına yenileri eklendi. Tam 15 yıl sonra 19 Aralık 2015’te tüm bunların yanına Taybet Ana eklendi. Taybet İnan Silopi’de evinin önünde katledildi, keskin nişancılar hedef aldı ve gelen 10 kurşunla katledildi. Evinin önünde kaldırımın üstünde 7 gün boyunca cenazesi alınamadı, defnedilemedi. Oğlu gitti almak için ama ateş açıldı, yaralandı. Eşi gitti almak için ama ateş açıldı, yaralandı. Bu ölümler hukukun uygulandığı, bırakalım hukuku kanunların uygulandığı hiçbir ülkede hiçbir yurttaşın aklının ve yüreğinin sınırlarının alabileceği ölümler değil, katliamlar değil. 1978, 2000, 2015… İşte üçünün de yıldönümü bugün. Adeta sabrımız, gücümüz, dayanıklılığımız sınanıyor.

Her şeye rağmen haklılığımızdan ve mücadelemizden vazgeçmiyoruz

Biz burada bu katliamları tekrar hatırlatırken, bir yandan da Kobanî Davası görülüyor Sincan’da. Biz Kobani’ye kumpas davası deyince, niye kumpas davası diyorsunuz diye soranlara söyleyelim. İşte bu bellekle kumpas davası diyoruz. İşte bu katliamları hatırlayarak kumpas davası diyoruz. Bir önceki dönemde eş genel başkanlığımızı yapmış olan Figen Yüksekdağ bugün yargılanıyor. Bugün yargılanıyor ve bugün o beyanlarda bulanacak. Birkaç gün önce Sebahat Tuncel yapıyordu savunmasını, ondan önce de Demirtaş ve bu böyle sıralı bir şekilde gidiyor. Tüm bunlara rağmen başka bir Türkiye, başka bir yarın, başka bir gelecek dedirtecek çok geçerli nedenlerimiz var. Tarih bizi haklı çıkarmaya devam ediyor. Ver her şeye rağmen haklılığımızdan ve mücadelemizden vazgeçmiyoruz. Neden, çünkü kalbimizin kuyusunda yaralarımız yan yana bir arada duruyor. Bu katliamlarda öldürülenleri saygıyla anıyorum bir kez daha. Onları unutturmayacağımızı bir kez daha sizin aracılığınızla ifade etmek istiyorum. 

Kayyım rejimini sandıklara gömeceğiz, bunun için tüm hazırlıklarımızı yapıyoruz

Tam böyle bir atmosferde, böyle bir bellekle yerel seçimlere hazırlanıyor Dem Parti. Bizim için yerel seçimler sadece bir belediye seçimi değil çok daha fazlası. Tüm bu yaşananları ve öfkemizi unutmadan ve unutturmadan, onarıcı adalet talebimizi yükselterek, birlikte başarmak için umutla ve kararlılıkla yola devam ediyoruz. Dolayısıyla sonuçları itibariyle önemli siyasi etkiler yaratabileceğini düşündüğümüz bir yerel seçime hazırlanıyoruz. PM’miz 15-16 Aralık tarihlerinde toplandı ve daha önce MYK’mızın burada benim açıkladığım eğilimi üzerine, yani Türkiye’nin her yerinde aday çıkarma tartışmalarına dair iki gün süren kapsamlı değerlendirmeler yaptı. Ardından kamuoyuna bir yazılı açıklama yapıldı. Akabinde dün daha önce de açıkladığımız DEM Parti’nin kendi adayları ve listeleriyle kent yönetimlerinde yer alma eğilimi MYK’mızda tekrar ele alındı ve değerlendirildi. Tekrar etmek isterim ki öncelikle bizden zorla alınanı geri alacağız. Bu konuda son derece kararlıyız. Yani kayyım rejimini sandıklara gömeceğiz ve bunun için tüm hazırlıklar yapılıyor. Kayyım atanan bütün belediyelerimizi yeniden halk iradesiyle buluşturacağız ve yalnızca onunla yetinmeyeceğiz.

Batıda aday çıkaracağımız yerler: Akdeniz, Esenyurt, Didim, Çorlu, Dilovası…

Bunun yanı sıra daha önce yönetiminde bulunmadığımız birçok il, ilçe ve beldede yeni kazanımlar elde edeceğiz. Bu hedeflerimize ulaşmak için partimiz adımızla çeşitli istişareler, müzakereler ve güç birlikleri kurarak ilerleyeceğiz. Bu çerçevede dün toplanan MYK toplantımızda Türkiye’nin batısında ilk etapta aday göstereceğimiz bazı yerleri, Merkezi Seçim Koordinasyonumuz ile Yerel Yönetimler Kurulumuzun çalışmaları ve sunumları doğrultusunda belirledik. Onları paylaşmak istiyorum. Türkiye’nin batısında ilk etapta aday göstereceğimiz yerleri sizlerle paylaşacağım. Şu ana kadar çalışmaları yapılmış ve bitirilmiş olan yerleri. Adana’nın Ceyhan, Seyhan ve Yüreğir ilçeleri; Antalya’nın Kepez ilçesi; Mersin’in Akdeniz, Toroslar ve Tarsus ilçeleri; İstanbul’da Esenyurt, Sancaktepe, Adalar ve Sultanbeyli; Aydın’da Didim, Efeler, Germencik ve Söke; Konya’da Cihanbeyli ve Kulu; Kocaeli’de Dilovası; İzmir’de Torbalı, Bayraklı ve Menemen; Manisa’da Gölmarmara, Turgutlu ve Yunusemre; Çanakkale Gökçeada; Tekirdağ Çorlu ve Çerkezköy. Bunlar dediğim gibi ilgili komisyonlarımızın Türkiye'nin batısında ilk etapta aday göstereceğimiz yerler olarak belirlediği yerlerdir. Bu konuya dair kurullarımızda çalışmalar sürüyor. Aşama aşama bunlar netleştikçe sizlerle paylaşacağız. Tabii ki adaylar ve aday belirlemeye dair görüşmeler, bu konuda yaptığımız istişareler de devam ediyor olacak bir yandan. Buna ilişkin gelişmeleri de sizinle bilgiler netleştikçe paylaşacağız.

Kent benimdir diyen herkesi kent uzlaşısı ile beraber kazanmaya davet ediyoruz

Yerel demokrasi için güçlü ve kararlı bir adım atıyoruz. Kent uzlaşısıyla kentleri halklar yönetecek diyoruz. Peki, ne demek istiyoruz? Kentleri var edenlere sesleniyoruz. Kadınlara sesleniyoruz, gençlere sesleniyoruz. Emekçilere, öğrencilere, engellilere, işçilere sesleniyoruz. Demokratik ve ekolojik kentler yaratmak isteyen herkese sesleniyoruz. Aslında kent uzlaşısı bir çağrıdır. Sivil toplum örgütlerine, odalara, barolara, demokratik kitle örgütlerine, yani bir kenti var eden tüm sosyal ve siyasal dinamiklere, tüm toplumsal dokulara çağrımızdır. Gelin kentlerimizi birlikte onaralım, iyileştirelim, inşa edelim. Yıllardır yaralı olan kentleri özgürleştirelim. Bu, aynı zamanda bizim yerel yönetimler anlayışımızı, demokratik yerel yönetimler anlayışımızı tüm toplumsal katmanlara ve kesimlere ulaştırma çabasıdır.

Kent uzlaşısı için çağrı yapıyoruz: Bu buluşmalar demokrasi kavşağına dönebilir

Kent hakkı ortak bir haktır, kolektif bir haktır. O yüzden tüm kent kolektiflerine sesleniyoruz. “Kent benimdir” diyen herkesi kent uzlaşıyla beraber kazanmaya davet ediyoruz. Kentte sesi duyulmayan, temsil edilmeyen; iradesinin, sözünün, sesinin yönetimlere yansımadığını düşünen; ezilen ve dışlanan; kentin banliyölerini değiştirme iddiası ve hedefi olan herkesi eşit, yaşanabilir, demokratik bir yönetim hakkına davet ediyoruz. Kent hakkı aynı zamanda bir demokratik dönüştürme ve değiştirme hakkıdır. Gelin birlikte kazanalım, birlikte güçlenelim ve kent uzlaşısıyla buluşalım. DEM Parti kendisini mücadele partisi olarak tariflerken, bir de müzakere partisi olarak tarif ediyor. Dolayısıyla kent uzlaşısı ile halklar kazanacak diyoruz. Kent uzlaşısında kentin bütün dinamiklerini ortaklaştırma fırsatı var. Nasıl bir kent için? Yaşanabilir, demokratik, ekolojik, özgür kentler için. Kent uzlaşısı işte bir böyle buluşmadan oluşan bir demokrasi kavşağına dönüşebilir. Yeni karşılaşmalar ve yeni buluşmalar için bir fırsat olabilir. Bu yerel seçimlere bir yandan çözülmemiş bir Kürt meselesiyle, bir yandan da Sayın Öcalan'a yıllardır uygulana bir tecrit gündemiyle, öte yandan sayısız süren kovuşturma ve yargılamalarla ve çözülemeyen bir demokrasi meselesiyle gidiyoruz. O yüzden DEM Parti için yerel seçimler yalnızca bir belediye seçiminden ibaret değildir. O nedenle kent uzlaşısı ile yeni karşılaşmalar yaratarak, yeni buluşmalarla daha da güçlenerek ve çoğalarak bir demokrasi kavşağında buluşabiliriz. 

Kent uzlaşısı ile Türkiye’nin her yerine nefes olmak istiyoruz

Kent uzlaşısının çatısı bizim için bir toplumsal sözleşmedir aynı zamanda. Bu çatı altında bizimle yan yana, omuz omuza durmak isteyen herkes ile özgürlük ve demokrasiye giden yolda birlikte ilerleyebileceğimizi buradan yineliyoruz. Kent uzlaşısı merkezin kontrolü altında ezildiğini düşünen ve ezilmek istemeyen, kendi kaderini belirleyen halkın iradesini güçlü kentler aracılığıyla yerel demokrasiye yansıtan yeni bir dönemin habercisi. Kent uzlaşısı, demokratik yerel yönetimlerle geleceği birlikte şekillendirmemize olanak sunacak ve zemin sunacak bir yaklaşım. Dolayısıyla biz diyoruz ki yeni bir rüzgarla giriyoruz yerel seçimlere, gelin bu rüzgarı birlikte estirelim ve yepyeni bir başlangıç yapalım. Buradan başta kayyımlar olmak üzere bugüne kadar bizi kuşatan baskıcı rejime güçlü bir yanıt vererek, güçlü bir başlangıç yaparak güçlü bir başarı ve sonuçla çıkalım. Kent uzlaşısı ile aslında Türkiye’nin her yerine demokratik bir nefes ve soluk olmak istiyoruz. Çünkü epeydir nefessiz ve soluksuz kaldık. Hepimizin soluk almaya, soluklanmaya, yeni bir nefese ihtiyacı var.

Bu sadece bir belediye seçimi değil; kentimize ve kendimize sahip çıkmanın zaferi olacak

Onun için 31 Mart seçimleri demokratik yerel yönetimler anlayışımızı Türkiye’nin aynı zamanda her tarafına ulaştırma seçimidir. Bu sadece bir belediye seçimi değil. Kentimize ve kendimize, gücümüze sahip çıkmanın da zaferi olacak. Bu sadece bir belediye seçimi değil; bu aynı zamanda kimlik, dil, kültür, inanç ve kaynaklarımıza sahip çıkma seçimidir. Bir bilgilendirme daha yapmak istiyorum. O da aday adayı başvurularına ilişkin. Öncelikle ve tekrar ederek gösterdiğiniz ilgi, alaka ve teveccüh için çok teşekkür ederiz. Aday adayı olan, bizimle birlikte değiştirmek ve dönüştürmek isteyen herkese teşekkür ederiz. Başvuru tarihlerimizi de uzatıyoruz. İkinci uzatma bu. 20 Aralık’a kadar uzatmıştık daha önce. Şimdi beş gün daha uzatıyoruz. Aday adayı başvurularını tüm Türkiye’de 25 Aralık’a kadar uzatıyoruz. Bizimle birlikte yol almak isteyen, yan yana durmak isteyen, demokratik yerel yönetimler anlayışımızı bizimle beraber yaymak ve farklı kesimlere ulaştırmak isteyen herkese bir kez daha çağrımız ve davetimizdir. Gelin birlikte kazanalım, kent uzlaşısı ile kentlerimizi halklar yönetsin.  

Kent uzlaşısı derken herhangi bir siyasi partiye çağrı yapmıyoruz

SORU: Abdulkadir Selvi, CHP ile görüşmelerde Esenyurt ve Sultanbeyli’de anlaşıldığını yazmış. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Abdülkadir Selvi’nin iddia ettiği şekilde bir pazarlık söz konusu değil. CHP’ye destek verecek misiniz diye sordunuz. Biz bir siyasi partiyiz ve Parti Meclisi Sonuç Bildirgesinde de açıklandığı üzere her siyasi partinin seçimlere kendi adayları ve listesiyle girmesi en tabii hakkıdır. Sanırım bu normal görülmesi gereken bir haktır. Biz hazırlıklarımızı bu yönlü yapıyoruz. CHP Genel Başkanı ve heyeti, Eş Genel Başkanlarımız Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan’ı ziyaret etti. Bir nezaket ziyareti olmasının yanı sıra Türkiye’nin gündemlerinden bağımsız değerlendirilebilecek bir ziyaret değil. Siyasetçiler buluştuklarında Türkiye’nin siyasi gündemini konuşurlar. Konuştukları konulardan biri de mutlaka yerel seçimler. Nasıl bir siyasi atmosferde gittiğimizi tarihsel bağlamıyla da az önce hatırlattım. Bunlar gündeme gelmiştir ama her iki siyasi parti tarafından açıklanan ve ilgili kurullar tarafından yapılan bilgilendirmeler ve açıklamalar dışındakilerin tamamının spekülatif ve algı yaratmaya yönelik olduğunu sizler aracılığıyla duyurmak isterim. “Kent uzlaşısı ile halklar kazanacak” derken biz aslında herhangi bir siyasi partiyi işaret ederek çağrı yapmıyoruz. Buradan çağrımız lütfen öyle anlaşılmasın. Siyasi partileri aşan bir toplumsal dinamiğe çağrı yapıyoruz. Kentleri var eden ve kent hakkının ortak bir hak olduğunu düşünen kentin tüm dinamiklerine çağrı yapıyoruz.

Sorunlar çözülmeden demokratik bir yerel yönetim anlayışından bahsetmek zor

Dolayısıyla çağrımız tüm dinamikler içerisinde yer alan siyasi partilere, meslek örgütlerine, kadınlara, gençlere, öğrencilere, emeklilere, engellilere, işçilere ve burada belki ismini sayarken unuttuğum bütün kesimlere. Gelin birlikte kazanalım diyoruz ve bazı ilkeler koyuyoruz. Bu ilkelerin başında tabii ki Kürt meselesinin çözümü, demokratikleşme, Sayın Öcalan’a dönük yıllardır süren tecrit var. Bunlar esaslı ve asıl gündemlerimiz. Çünkü bu meseleler çözülmeden tam demokratik bir yerel yönetimler anlayışından da bahsetmek çok zor, bir kayyım rejiminin sonlandırılmasından da bahsetmek çok zor. O yüzden çağrımız herkese. Bu ilkeler etrafında buluşabileceğimiz herkesle tabii ki görüşebiliriz ama özel olarak bir siyasi partiye değil çağrımız.

Soru: Ahmet Türk’ün Mardin adaylığı konuşuluyor. Başvuru yaptı mı?

Şimdi adaylık başvuruları için açıklama yapmak için henüz erken. Henüz kendisinin Mardin Büyükşehir Belediyesi için benim bildiğim bir başvurusu yok. Çok şey yazılıp çiziliyor. Bunların çoğu spekülatif, tabii sürprizler olabilir. Adaylarımız netleştikçe de hiç zaman kaybetmeden, algılara yer vermeden açık ve şeffaf bir şekilde sizlerle paylaşacağız.  

Pirs: Li Kurdistanê stratejiya we ya hilbijartinê çi ye? Derbarê gotara Abdulkadîr Selvî de gotinên we çi ne? 

Spas dikim. Stratejiya me ya Kurdistanê jixwe me berê jî daxuyaniyek dabû derheqê wê de. Em dixwazin di serî de qeyûman ji wê derê bişînin. Bi awayekî wisa em wan qeyûman bişînin ku bila careke din nikaribin vegerin. Ji bo vê jî divê em bihêz bin, divê em biqewet bin, divê em tifaqeke navxweyî jî çêkin. Ev tifaqa navxweyî ji bo me li her derê pêwist e. Li taxan ji me re pêwist e, li bajaran ji me re pêwist e, li kolanan ji me re pêwist e. Ji ber vê yekê jî em gelek qedr û giraniyê didin tifaqa Kurdistanî. Wekî min gotî em dixwazin destkeftinên xwe bi hevdu re mezin bikin. Bangawaziya me ji bo temamê Tirkiyeyê ye. Em destkeftinên xwe tenê ne li Kurdistanê û ne li derveyî Kurdistanê li hemû deran em dixwazin mezintir bikin. 

Ew kesê ku gotiye CHP û DEM Partî dixwazin lihevhatinek bi hevdu re bikin, em tiştekî welê nabêjin. Em dibêjin em bangawaziyê dikin ji bo lihevhatina bajaran ava bikin. Bangawaziya me ev e. Em lihevhatinekê di nava bajaran de digerin. Yanê li Stenbolê jî ev lihevhatin ji bo me giring e, li Amedê jî giring e dema em namzedên xwe diyar bikin. Ji ber vê yekê bangawaziya me ne tenê ji bo partiyeke siyasî ye, ji bo hemû kesên ku dixwazin bi dengê xwe, bi rengê xwe, bi çanda xwe, bi zimanê xwe, bi hebûna xwe, bi nasnameya xwe di rêveberiya bajarekî de cih bigire bangawaziya me ji bo wan hemû kesan e. Em wan kesan ji vê derê careke din vedixwînin, bila werin em bi hevdu re destkeftinên xwe mezin bikin, em bi hevdu re encamekê bistînin, em bi hevdu re di destpêkê de qeyûman bişînin, dawiyê qeweta xwe li hemû derên Tirkiyeyê nîşanî her kesî bidin. 

Ez dixwazim navên van bajarên ku em ê namzedên xwe derxin dîsa bibêjim. Em niha haziriyekê welê dikin ku li Esenyûrt û li Sûltangazî namzedan derxin. 

Em li Edeneyê navçeyên Ceyhan, Seyhan ve Yuregirê, li, Antalyayê navçeya Kepezê, li Mêrsînê navçeyên Akdeniîz, Toroslar ve Tarsûsê, li Stenbolê Esenyûrt, Sancaktepe, Adalar, Sultanbeyli, li Aydinê navçeyên Didim, Efeler, Germencik ve Soke, li Konyayê Cihanbeyli û Kulu, li Kocaeliyê Dilovası, li Îzmîrê Torbalı, Bayraklı, Menemen, li Manîsayê Golmarmara, Turgutlu, Yunusemre, li Çanakkaleyê Gokçeada, li Tekirdag Çorlu û  Çerkezkoyê em ê namzedên xwe derxin. Ev ne lîsteya dawî ye. Em dem bi dem xebatên xwe yên komîsyonan bi raya giştî re parve dikin. Ev jî beşa ewil a vê xebatê ye. Ev ciyê ku min ji xwe re parve kir ew cî ne ku xebatên wan xelas bûne. Em ê beş bi beş bi we re parve bikin. Ez dixwazim careke din bangawaziya serlêdanan jî bikim. Me wextê serlêdanan heta 25’ê Berfanbarê dirêj kir. Heta 25’ê mehê hûn dikarin werin serlêdanên xwe li Partiya DEM’ê bikin û bajar û bajarokan bi hevdu re biguherînin. 

Em dayika Taybet jî komkujiya girtîgehan jî ya Maraşê ji bîrnakin

Ez gelek spas dikim ji bo we. Ez dixwazim du mijaran jî bi Kurdî bi we re parve bikim. Îro salvegera qetilkirina dayika Taybet e. Li Silopyayê 2015’an de 19’ê Berfanbarê hate qetilkirin. Bedena wê 7 roj û 7 şevan li ber çavên malbata wê li ber çavên zarokên wê li erdê ma. Çima li erdê ma? Ji ber ku nehiştin yadê Taybet bê veşartin. Çima nehiştin yadê taybet bê veşartin? Gotin qedexekirina kolanan heye. Di ser re evqas sal derbas bûn lê hîn jî êş û kul û kesera wê di dilê me de ye. Em wê bi rêzdarî bi bîr tinin. Em dibêjin em wê nadin jibîrkirin. Weke qetlîama Mereşê em wê jî nadin jibîrkirin. Wekî ku 23 sal ewil sedan kes hatin birîndarkirin nêzikê 30 însanan hatin kuştin. Niha jî girtî ji ber mafên xwe di greva birçîbunê de bûn. Em wan jî nadin jibîrkirin. Kesên ku niha li girtîgehan ji bo rûmeta mirovahiyê li ber xwe didin em wan jî ji bîr nakin. Em hemû kesên ku di van qetliaman de hatine kuştin nadin jibîrkirin û bi rêzdarî bi bîr tinin.

19 Aralık 2023