Halide Türkoğlu: Bireysel silah kullanımını önleyecek politikaların eksikliği kadınların yaşamından çalıyor

Kadın Meclisi Sözcümüz Halide Türkoğlu, Genel Merkezimizde kadın gündemine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Türkoğlu, şunları söyledi:

Ekranları başında bizleri izleyen sevgili kadınlar, halklarımız, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama katledilişinin 32. yılında DEP Milletvekili Mehmet Sincar’ı saygı ve özlemle anarak başlamak istiyorum. Mehmet Sincar’a sıkılan her bir kurşun bizler açısından aynı zamanda barış, eşitlik ve özgürlük talebine sıkılmıştı. Çünkü Mehmet Sincar, Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesinin temsilcisiydi. Bunun mücadelesini yürütürken dönemin karanlık güçleri tarafından saldırıya uğrayarak katledildi. Gerçek failler ise hiçbir zaman yargılanmadı. Ülkenin yakın tarihi, maalesef sadece faili meçhul cinayetlerin değil; faillerin ve karanlık güçlerin nasıl korunduğunun, dosyaların nasıl kapatıldığının da tarihidir.

Öcalan’ın çağrısı aynı zamanda kadınlarla barışın çağrısıdır

İşte bugün Sayın Öcalan tarafından yapılan Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı aynı zamanda, bu tarihle yüzleşmenin de çağrısı olmuş ve yıllardır hak ve adalet arayan başta Cumartesi Anneleri, Barış Anneleri olmak üzere tüm kesimlere umut olmuştur. Kadınlar olarak, çağrının yapıldığı ilk günden itibaren bu umudu büyütmek için, gerçek ve onurlu bir barışın inşa edilmesi için çalışmalarımızı yürütüyoruz. Çünkü bizler şunu çok iyi biliyoruz ki Kürt sorununda demokratik çözümün yolu aynı zamanda hakikatlerle yüzleşmekten geçer. Bu acıların tekrar yaşanmaması için Sayın Öcalan tarihi bir fırsat sunmuş ve önemli bir eşiğin kapısını aralamıştır. Bu çağrı, sadece taraflar arasındaki savaşın bitmesi değil, yürütülen savaşın sonuçlarının ve yaşanan acıların bir daha tekrar edilmemesi için neler yapılması gerektiğinin de çağrısıdır. Nitekim bugün, Meclis çatısı altında kurulan komisyon bu gerçekliklerin tamamını görerek hareket etmelidir. Barış Annelerinin, Cumartesi Annelerinin, kayıp yakınlarının bu komisyonda dinlenmesi elbette ki önemlidir, ancak sadece dinlemeyle olmayacağı da aşikardır. Bunun için gerekli adımların atılması için çalışmalar geciktirilmeden başlamalıdır. Kadınların nasıl bir barış istediğini görmezden gelerek bir çalışma yürütülmesine izin vermeyeceğiz. Bu süreç, erkeklerin kendi aralarında barışması değildir. Bu yalnızca Türkiye’deki Kürtlerle değil, tüm Kürtlerle barışın çağrısıdır; kadınlarla barışın çağrısıdır. Kuzey ve Doğu Suriye’de kadınlar öncülüğünde inşa edilen yeni yaşamla barışmanın çağrısıdır. Kürt halkının haklarına ve kazanımlarına yönelik saldırıların durdurulması ve saygı gösterilmesi çağrısıdır. Anadillerle barışmanın çağrısıdır. Savaş siyasetinin tezahürü olan kayyım siyasetine son vermenin, barışın siyaseti olan yerel demokrasiyi güçlendirmenin çağrısıdır.

Rojava’da kadınlar öncülüğünde inşa edilen devrim Türkiye için bir tehdit değildir

Kapitalist erkek egemen güçlerin bugün Ortadoğu’da yürüttüğü iktidar ve paylaşım savaşlarının bölge ülkelerini ve Ortadoğulu kadınların yaşamlarını karanlığa sürüklemek istediği açıktır. Taliban rejimi tarafından Afganistanlı kadınların haklarına ve kazanımlarına yönelik saldırılar devam etmektedir. Kadın kuaförlerinin yasaklanması, siyah burkanın dayatılması ve kadınların yattıkları odada pencere bulunmamasına kadar varan uygulamalarla Afganistan’da kadınların nasıl nefessiz bırakıldığını görüyoruz. Yine İran’da faşist Molla rejiminin Pexşan Azizi, Werişa Muradi, Şerife Muhammedi’ye verdiği idam cezaları bunun göstergesidir. İsrail’in Gazze’de kadınlara ve çocuklara, insanlığa karşı işlediği suçlar küresel emperyal güçlerin yürüttüğü savaştan bağımsız değildir. Ve bugün Suriye yönetimine bağlı çetelerin Suveyda’da ve Lazkiye’de Alevi ve Dürzi kadınlara yönelik katliama varan saldırıları sürerken, kadınlar öncülüğünde gerçekleşen Rojava Devrimine ve inşa edilen özgür, eşit yaşama yönelik saldırıları asla kabul etmeyeceğiz. Afganistanlı, Filistinli, İranlı, Suveydalı, Lazkiyeli tüm kadınlarla dayanışmayı büyüterek, Rojava Devrimini savunmaya devam edeceğiz. Bir kez daha söylüyoruz: Kuzey ve Doğu Suriye bu ülke için tehdit değildir. Rojava’da kadınlar öncülüğünde inşa edilen devrim bu ülke için tehdit değildir. Bu ülke için asıl tehdit, Suriye’de Alevi ve Dürzi kadınları katleden çetelerdir. Bu ülke için asıl tehdit, bu çetelerin işlediği suçlara sessiz kalmak ve bu çeteleri kollamaktır. Barışın önündeki en büyük tehdit, iki gün önce bir düğünü basıp iki genç kadını kaçıran çetelerdir. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetiminin yaptığı her açıklama, Suriye’de barışın tesisine ve farklılıklarla bir arada ortak yaşamın güçlendirilmesine yöneliktir. Yapılması gereken, Kuzey ve Doğu Suriye’de inşa edilen yeni yaşama saygı duymaktır. Suriye halklarının iradesine saygı duymaktır.

Bireysel silah kullanımını önleyecek politikaların eksikliği kadınların yaşamından çalıyor 

Kadınlara karşı nerede bir suç işlenirse işlensin, iktidar tarafını kadınlardan yana değil bu suçu işleyenlerden yana seçiyor. Bu ülkenin adaleti de yargısı da Diyaneti de el birliğiyle bunu nasıl destekleyeceğinin derdine düşüyor. Bakın, sadece Ağustos ayında 23 kadın öldürüldü. 44 kadının ise ölümü “şüpheli ölüm” olarak kayıtlara geçti. Bu ölümlerin temelinde erkek egemenliğini destekleyen politikalar vardır, bireysel silah kullanımının yaygınlaştırılması vardır. 18 yaş altı erkek çocukların çeteleşmesi, bu ülkede yürütülen kadın düşmanı politikalardan bağımsız değildir. Boğaziçi Üniversitesi kampüsünde ateşli silahla öldürülen 15 yaşındaki Hilal Özdemir cinayeti bunun göstergesidir. Yine Mersin’in Akbelen Mahallesinde bir otomobil içerisinde cansız bedeni bulunan, ateşli silahla katledildiği belirlenen 16 yaşındaki Hiranur Nilgün Aygar cinayeti bunun göstergesidir. 2024’te yapılan bir araştırmaya göre bu ülkede ruhsatlı silah sayısı 4 milyon, ruhsatsız silah sayısı ise 36 milyon. Bu rakamlar şaka değil gerçek. 36 milyon ruhsatsız silahın bulunması, en az 36 milyon kadın ve kız çocuğunun yaşamının tehlike altında olması demektir. 2024 yılında katledilen kadınların yüzde 44’ü ateşli silahla katledilmiş. Bireysel silah kullanımını önleyecek politikaların eksikliği kadınların yaşamını çalmaya devam ediyor.

Soruyoruz: Çeteleşmenin önüne geçmek için bu iktidar ne yaptı?

Yine 18 yaş altı erkeklerin çeteleşmesinden bahsediyoruz. Okul önlerinde, mahalle ve parklarda alenen çeteleşmeler yaşanıyor. Erkek çocuklar bu çetelere katılmaları için teşvik ediliyor;  çocuklar ve gençler suç işlemeye yönlendiriliyor. Soruyoruz: Bu çeteleşmenin önüne geçmek için bu iktidar ne yaptı? Hiçbir şey yapmadı sevgili kadınlar. Ama bu çeteleri besleyen zihniyeti güçlendirmekten ve politikaları büyütmekten başka bir şey yapmadı. Kadına karşı suç işleyen failleri ise cezasızlık politikalarıyla ödüllendirmekten başka bir şey yapmadı. Acısı hepimizin yüreğinde ilk günkü gibi sıcaklığını koruyan Rabia Naz olayında olduğu gibi. Evet, 7 yıldır Rabia Naz için adalet dedik. 7 yıl sonra AYM’nin “dosyada ihmal kararı var” demesi, adaletin geldiği noktayı göstermektedir. Bu karar, Rabia Naz’ın faillerinin 7 yılı aşkın süredir korunduğunun da bir göstergesidir. İşte adalet düzeni budur!

Kadın katliamı dosyalarının rafa kaldırılmasına izin vermeyeceğiz

Yine Erzincan’da bir rafting turuna katılan Dilan S., turu düzenleyen M.A tarafından fiziki tacize uğruyor. Karakola gidip şikâyette bulunuyor, ancak şikâyet işleme alınmıyor. Bu nedenle darp raporu da alınamıyor. “Adli Tatil” gerekçesiyle taciz failinin ifadesi üç hafta sonra alınıyor ve tutuklanmasının hemen ardından “delilleri karartma şüphesi yoktur” denilerek serbest bırakılıyor. İşte bu ülkede kadınlar için adalet bu şekilde işletiliyor, failler bu şekilde cesaretlendiriliyor. Bizler, bu adaletsizliklere ve kadına yönelik suç işleyen faillerin korunmasına asla izin vermeyeceğiz. Rojin Kabaiş’in faillerinin korunmasına izin vermeyeceğiz. Kadın katliamı dosyalarının rafa kaldırılmasına izin vermeyeceğiz. Rojin’in üzerinde iki erkeğe ait buluntular tespit edilmesine rağmen tek bir açıklama yapmayan erkek yargının, erkek adaletin karşısında mücadelemizi yükselteceğiz. İyi bilinsin ki bu dosyanın peşini bırakmayacağız, Rojin’in hesabını soracağız.

Diyanet, inancı istismar ederek kadınlara karşı suç işliyor 

Bu ülkede kadınların yaşamlarını hedef alan her türlü saldırıya örgütlülüğümüzü büyüterek yanıt vereceğiz. Tıpkı siyasi iktidarın politikalarını Cuma hutbelerine taşıyarak kadınların haklarını, yaşamlarını, kazanımlarını gasp etmeyi meşrulaştırmak isteyen Diyanet’i teşhir ettiğimiz gibi. Bu kurum kadın düşmanlığını kendine yol edinmiştir. Diyanet, kadınlara karşı suç işliyor ve inancı istismar ederek kadınları hedef gösteriyor. Kadınların kazanılmış hakları Cuma hutbelerinin konusu değildir. Kadınların nasıl giyinecekleri, nasıl konuşacakları, eşit miras hakkı Cuma hutbelerinin konusu değildir. Bu kurum aracılığıyla yapılmak istenen şey kadınları evlere kapatmaktır; kadınları susturmak, yaşamın dışına itmektir.

Kız çocuklarının geleceğini erkek egemen aklın insafına bırakmayacağız

Adeta tüm bakanlıkların iş birliğiyle bu süreç yönetilmektedir.  Adına “Aile Yılı” diyerek kadınları yok sayan ve kadın kazanımlarının gaspını meşrulaştıran bu düzeni asla kabul etmeyeceğiz. Bakanlıklar iş birliğiyle iktidarın erkek egemen ve kadın düşmanı ideolojisini anbean kurumsallaştırmaya çalışıyor. İşte yeni eğitim öğretim yılı başlarken Millî Eğitim Bakanlığı eliyle yürütülen politikalar da bunun bir parçasıdır. Göreve geldiği ilk günden beri cinsiyetçi aklıyla karma eğitime karşı olduğunu söyleyen bakan bu görüşünü peyderpey hayata geçiriyor. Milli Eğitim Bakanlığının toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gidermek, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak, kız çocuklarının okumasının önündeki engelleri kaldırmak ve bilimsel eğitim politikalarını hayata geçirmek yerine 8 tane kız ortaokulu açması bu durumun açıkça göstergesidir. Açıkça söylüyoruz: Bu uygulama toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve ayrımcılığı pekiştiriyor, karma eğitimi yok etmeyi hedefliyor. Kız çocuklarını eğitimden uzaklaştırmanın bir adımıdır bu uygulama. Yine kadın eğitim emekçilerinin, kız öğrencilerin nasıl giyineceğine dair genelgelerle eril ve cinsiyetçi eğitim modelinde ısrar ediliyor. İl Milli Eğitim Müdürlükleri bünyesinde yürütülen projelerle, kız çocuklarına yönelik suç işleniyor. İyi bilinsin ki bizler bu cinsiyetçi modeli kabul etmeyeceğiz. Bulunduğumuz her yerde bu politikaları teşhir ederek, bunun karşısında mücadelemizi yükselteceğiz. Kız çocuklarının bugününü ve geleceğini bu erkek egemen aklın insafına bırakmayacağız. Toplumun, kadınların, çocukların ruh ve beden sağlığıyla oynamanıza izin vermeyeceğiz. Çünkü bizler şunu çok iyi biliyoruz ki bu politikaların tamamı bütünseldir. Cinsiyetçi eğitim, cinsiyetçi sağlık politikaları birbirinden beslenmektedir.

Kadınların sağlık hizmetine erişmesindeki engellerin nedeni erkekliği besleyen sistemdir 

Konya Meram Devlet Hastanesi’nde kendisine “doktor” diyen bir erkeğin, kız çocuğunun kıyafetini beğenmediği gerekçesiyle muayene etmeme hadsizliği bunun göstergesidir. “Hekimin hasta seçme hakkı var, teşhircileri muayene etmiyorum” diyen Hasan Hüseyin Uysal kadınlara karşı suç işlemiştir, topluma karşı suç işlemiştir. Hakkında soruşturma açılan bu kişi derhal görevden alınmalıdır. Kadınların sağlık hizmetine erişmesindeki engeller her geçen gün artarken, bu hizmetten faydalanmak isteyen bir kadına bu şekilde keyfi bir tutumun sergilenmesi sağlık politikalarının nasıl yozlaştırıldığının göstergesidir. Bu keyfi tutumu sergileyen kişi elbette ki bu cesareti siyasi iktidarın erkek egemen politikalarından alıyor. Erkekliği besleyen bu sistemden alıyor. İyi bilinsin ki, bu olayın peşini bırakmayacak ve bu kişinin hak ettiği cezayı alması için sürecin takipçisi olacağız.

İfşa bir suç duyurusudur, bu sese kulak verilmeli ve dayanışma büyütülmelidir

Sevgili kadınlar, iş yaşamında cinsel şiddet ve taciz var. Son günlerde kültür ve sanat alanında yaşanan ifşalar bir kez daha biz kadınların sistematik olarak her alanda şiddet ve tacizin hedefi olduğumuzu göstermektedir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin devlet kurumlarında ve toplum içinde derinleşmesine ve erkek şiddetine karşı kadınların bulunduğu her alanda örgütlenmesine ve dayanışmasına ihtiyaç var. İfşanın kendisi bir suç duyurusudur. Bu sese kulak vermeli, dayanışma büyütülmelidir. İfşadan ifşaya bekleyen bir kadın mücadelesi yerine, etkin politikaların hayat bulması için, değişim ve dönüşümün her iş alanında yaşanması için bir özsavunmaya, örgütlülüğe ve inşaya gitmeliyiz. 

İşyerinde taciz ve cinsel şiddetin önlenmesi için devlet ve özel sektör İLO 190’u imzalamalıdır

İşte bu yüzden, değişim ve dönüşümün teminatı olan İLO 190’ın devlet kurumları ve özel sektör tarafından imzalanması için bu mücadeleyi hep birlikte büyütmeliyiz. Ancak böyle kalıcı çözümler bulabiliriz. İşyerinde taciz ve cinsel şiddetin önlenmesi için devletin ve sektörlerin İLO 190’ı imzalamasına ve etkin uygulamasına gidecek yolu bizler hep birlikte açabiliriz. Tüm bu saldırılar aynı zamanda mücadelemizi yükselttiğimiz alanlardır. Eğitimden sağlığa, adaletten yoksulluğa, iş yaşamında şiddet ve tacize kadar her türlü haksızlık, hukuksuzluk ve cinsiyetçiliğin filizlendiği yerden kadın özgürlük mücadelemize olan inancımızla direnişimizi büyütmeye devam edeceğiz. 

Mücadelemizi büyütecek, onurlu barışı kadınlar öncülüğünde inşa edeceğiz

Kadınlar, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı etrafında kenetlenerek nasıl mücadele edeceklerine karar vermiştir. Bizlerin kararı savaştan değil onurlu barıştan yanadır. Kararımız, kadın yoksulluğuna ve işsizliğine karşı mücadeleyi büyütmektir. Tekçi ve cinsiyetçi eğitim politikaları karşı, eğitimde fırsat eşitliğini ve bilimsel eğitimi savunmaktır. Kürt sorununda demokratik çözümün sağlanmasında, özgür ve eşit yaşamın inşasında kararımız nettir. Bu inanç ve kararlılıkla Çanakkale’den Balıkesir’e, İzmir’den Gökçeada’ya kadın buluşmalarımızla çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Toplumsal barışın inşasında kadınların kurduğu her sözü, her talebi Meclis çatısı altında kurulan komisyonda dile getireceğiz. Taleplerin yasallaşması, Sayın Öcalan’ın özgür koşullarda çalışmalarını sürdürmesi için mücadelemizi büyütecek ve onurlu barışı kadınlar öncülüğünde inşa edeceğiz. Yaşasın Kadın Dayanışması! Jin Jiyan Azadi!

4 Eylül 2025