
Kadın Meclisimiz, Genel Merkezimizde toplandı. Toplantının açılış konuşmasını yapan Kadın Meclisi Sözcümüz Halide Türkoğlu, şunları söyledi:
Çerkes Soykırımının tanınması için mücadele edeceğiz
Hepinizi saygıyla selamlıyor, hoş geldiniz diyorum. Değerli arkadaşlar, konuşmama başlamadan önce bugünün tarihi öneminden bahsetmek istiyorum. Bugün, Çerkes Soykırımının yıldönümü. Bizler Çerkes halkının ve kadınların yanındayız. Soykırımın tanınması için mücadelemizi büyüteceğimizi belirtmek isterim. Çünkü Çerkes Soykırımı ile insanlar yaşam alanlarından, topraklarından sürgün edildi. Bu sorunlar, hemen hemen bütün egemenlerin yaşadıkları topraklardaki halkları ve farklılıkları tanımamasından kaynaklı olarak bir sistem haline geliyor.
NADA’nın kongre kararlarının hayata geçirilmesi için birleşik mücadelemizi yükselteceğiz
Değerli arkadaşlar, tam da işte kadınların bu sistemlere karşı mücadelesinde özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde oluşturulan kadın koalisyonu, 15-17 Mayıs arasında Süleymaniye’de “Kadın Devrimine dayalı Demokratik bir Topluma Doğru” şiarıyla 1. kongresini gerçekleştirdi. Bu kongreyi selamlıyorum. Eş Genel Başkanımız da kongredeydi. Elbette ki oradaki deneyimleri ve tartışmaları da bugün bize aktaracaktır. Ama bu kongrenin önemi büyük bizim açımızdan. Çatışma ortamının, kadına yönelik şiddetin her geçen gün kadın kırımı haline geldiği ve aslında kadınlara yönelik bir savaşın olduğu bir coğrafyada, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kadınlar bir araya gelerek eşit ve özgür bir toplumun olanaklarını konuştular. Bu kongrenin kararları çok tarihidir. DEM Parti Kadın Meclisi olarak da Türkiye’de kadın mücadelesi yürüten tüm kesimler olarak da bu kararların hayat bulması için dayanışmayı ve mücadeleyi büyüteceğimizi belirtmek isterim.
Barışta en çok ihtiyaç duyulan şeylerden biri kayıpların akıbetinin ortaya çıkmasıdır
Yine hepinizin bildiği gibi, 17-31 Mayıs, Uluslararası Gözaltında Kayıplar Haftası. Bu ülkenin hakikatle yüzleşmediğinin kanıtıdır kayıplarımız. Cumartesi Anneleri ve Barış Annelerinin hakikat çığlığıdır kayıplarımız. Elbette ki unutturmayacağız, hakikati ve adaleti barış mücadelesiyle birlikte oluşturacağız. Hele ki barışın konuşulduğu böylesi bir dönemde, en önemli meselelerden biri hakikatin kendisini oluşturmak ve adaletin ortaya çıkmasıdır; Barış Anneleri, Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınlarının bu mücadelesinin çığlığının duyulmasıdır.
Berfo Ana’ya verilen sözün yerine getirilmesidir. Kayıplar Haftası vesilesiyle bir kez daha başta Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri olmak üzere tüm kayıp yakınlarının mücadelesini selamlıyorum. Mücadeleleri mücadelemizdir. Çünkü bizler bu topraklar da onurlu barış için yürütülen her mücadelenin parçasıyız. Kendi hakikatimiz, kendi yaşanmışlıklarımız, kendi deneyimlerimizdir aynı zamanda.
Barışı ve demokratik toplumu inşa etmek için girmedik sokak, çalmadık kapı bırakmayacağız
Barışa dair umudumuzu diri tutarak hakikatleri açığa çıkarmayı yol eyleyen kadınlarız. Bu inanç ve kararlılıkla, Sayın Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı etrafında kenetlendik. Evet, sevgili kadınlar, 27 Şubat çağrısı biz kadınlar açısından barışın ve özgürlüğün çağrısıdır; demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmanın çağrısıdır aynı zamanda. Yok sayılan kadın emeğinin özgürleşmesinin çağrısıdır. Kadın yoksulluğunun, kadına yönelik şiddetin son bulmasının çağrısıdır. Özgür ve eşit yaşamın çağrısına biz kadınların, dün olduğu gibi bugün de vereceği cevap nettir. Barışı ve demokratik toplumu inşa etmek için daha fazla çalışacağız. Girmedik sokak, çalmadık kapı bırakmayacağız. DEM Parti Kadın Meclisi olarak her planlamamızı, her çalışmamızı demokratik toplumu inşa etmek için yapmaya devam edeceğiz.
Kadınlar bu tarihi sürecin de onurlu barışın da yükünü en güçlü şekilde omuzlamaktan geri durmayacak
Böylesi tarihi süreçlerin yükü de sorumluluğu da ağırdır. Ancak biz kadınlar bu tarihi sürecin de onurlu barışın da yükünü en güçlü şekilde omuzlamaktan geri durmayacak bir geleneğin mirasçılarıyız. Bu uğurda binbir emek ve bedel ödeyen mücadelenin ardıllarıyız. Devraldığımız kadın mirası, aynı zamanda bu süreci en güçlü şekilde nasıl inşa edeceğimizin deneyimleriyle doludur. Biz kadınlar barışın da demokratik toplumun da nasıl inşa edileceğine dair güçlü bir deneyime sahibiz. Bu deneyimlerle de şunu söylemekten geri durmayacağız: Sayın Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı aynı zamanda toplumsal değişimin ve dönüşümün çağrısıdır. İçerisinde kadınların katledildiği, şiddet gördüğü, yok sayıldığı, işsizlikle ve yoksullukla sınandığı bir toplum değil, şiddetsiz ve sömürüsüz bir toplum için mücadele ediyoruz. İşte biz buna demokratik toplum diyoruz.
Meclis çatısı altında kurulacak komisyonda kadınlar özne olmalıdır
Sayın Öcalan, çağrısıyla bunun önünü açmıştır. PKK 12. Kongresini gerçekleştirerek çağrının gereğini en güçlü şekilde yerine getirmiştir. Sürecin tek taraflı ilerlememesi için iktidar da kendi sorumluluğunu derhal somut adımlarla yerine getirmelidir. Bu anlamda Meclis çatısı altında kurulacak bir komisyon elbette ki önemlidir, kıymetlidir. Meclis çatısı altında kurulacak komisyon hiçbir kesimi dışarıda bırakmamalıdır. Kadınların içerisinde özne olacağı bir komisyon inşa edilmelidir. Çünkü bu ülkede onurlu barışı inşa edecek öncü güç kadınların gücüdür, kadınların sesidir, kadınların sözüdür, mücadele deneyimidir. Oluşturulacak komisyonu en güçlü şekilde yönlendirecek olan da kadınların barış deneyimidir, demokrasiye olan inancıdır, uğruna mücadele ettiği değerleridir.
Demokratikleştirmeyi getirecek toplumsal dönüşümü sağlamak için çalışacağız
Elbette ki bizler için bir diğer esaslı mesele çağrının toplumsallaşmasıdır. DEM Parti Kadın Meclisi olarak, ilk günden beri çağrının toplumsallaşması, her kadına ulaşması ve sahiplenilmesi için çalışmalarımızı yürüttük, yürütmeye devam ediyoruz. Kadınların ve gençlerin bu çağrıyı neden sahiplenmesi gerektiğini anlattık ve anlatmaktan da geri durmayacağız. Toplumsal dönüşümü sağlamak bu açıdan kıymetlidir. Bu dönüşüm demokratikleşme temelinde olmalıdır. Sadece barışla yetinmeyeceğiz, aynı zamanda beraberinde demokratikleştirmeyi getirecek bir toplumsal dönüşümü sağlamak için de çalışacağız.
Kadın cinayetlerindeki yargı kararları kadınların yaşam hakkının nasıl yok sayıldığının göstergesidir
Kadına yönelik şiddet ve katliamların son bulması için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Kadınların katledilmediği, şiddete uğramadığı, can güvenliğinin sağlandığı eşit ve özgür bir yaşamın inşasıdır amacımız. Sadece Nisan ayında 29 kadın cinayeti gerçekleşti, 14 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Bu ülkede yargının geldiği nokta, boşanma aşamasında şiddet gören Seda Eker kararıdır. Seda Eker’i darp eden ve ölümle tehdit eden Hebun Eker’e mahkeme kararıyla Seda Eker’in yaşadığı evde ev hapsi verilmesidir. Bu skandal karar, yargının kadın cinayetlerine ve kadına yönelik şiddete yaklaşımındaki ciddiyetsizliği göstermektedir. Bu kararı veren yargı mensupları kadın cinayetlerinden sorumludur. Pınar Gültekin davasında verilen “saldırganca duyguyla hareket edilmediği” kararı, kadınların yaşam hakkının nasıl yok sayıldığının ve faillerin nasıl aklandığının göstergesidir. Bu ülkedeki toplumsal değişim, kadın cinayetlerini önlemek üzerinden de şekillenmek zorundadır. Kadınların yoksullukla ve işsizlikle sınandığı bir yaşamı asla kabul etmedik, etmeyiz. Üretimin her alanında emeğimizin özgürlüğüyle ve var olduğumuz bir yaşamı inşa etmenin inancıyla hareket edeceğiz.
Kaç çocuk doğuracağına da nasıl doğum yapacağına da kadınların kendisi karar verir
“Aile Yılı” adı altında hayata geçirilen politikalar kadınları yine eve ve şiddet gördüğü aileye hapsetme politikalarıdır. Bu ülkede her 10 kadından sadece 3’ü çalışma hayatındadır. Kadınların çalışmasına ve eğitim, barınma, ulaşım ve sağlık alanlarına teşvik yapılmalıyken, evliliğe yapılmaktadır. Ev içi emeği yok sayılarak yaşamın dışına atılan, her türlü emek sömürüsüyle karşı karşıya kalan kadınların çalışma ve emeklilik hakkına kavuşması için bir teşvik yok. Kadınların ve çocukların sağlığı üzerinden bir teşvik, girişim yok. Düğün kredilerinden, sinema ve uçak biletlerinden bahsediliyor. Bu politikalarda ısrar etmek kadınların yaşam hakkından ve emeğinden çalmaktır. Kadınların sağlığa ücretsiz erişimini sağlayacak politikalar derhal hayata geçirilmelidir. Biri der “3 çocuk yapın”, öteki der “3 çocuğu yapana memuriyet hakkı tanınsın”. Tüm bunlar, erkek egemenliğinin geldiği sınırı ve hadsizliği göstermektedir. Kadınların sabrını taşırmayın. Tekrar ediyorum: Kaç çocuk doğuracağına da nasıl doğum yapacağına da kadınların kendisi karar verir. Haddinizi bilin.
Gülizar Biçer görevini yürütsün, kadın siyasetçileri hedef almaktan vazgeçin
Bu iktidar sağlığa yönelik yaklaşımını, kadınların sağlığı için çalışmalar yürüten Doktor Ayşe Uğurlu’ya memuriyetten çıkarma cezası verilmesiyle bir kez daha ortaya koymuştur. Ayşe Hoca’ya, Ankara Tabip Odası Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Komisyonu temsilcisi olarak Ankara Kadın Platformunun basın metnini okuduğu için bu ceza verilmiştir. Buradan yetkililere sesleniyoruz. Ayşe Uğurlu hakkında bakanlıkça verilen hukuksuz ve keyfi ihraç kararını kabul etmiyoruz. Sokaklarda ve meydanlarda kadınların demokratik haklarına saldıranlar, bu hukuksuzluklarını Meclis’te de sürdürmektedirler. Meclis Başkanvekili Gülizar Biçer’in yönetme hakkı gasp ediliyor. TBMM Başkanı, kadın siyasetçilere yönelik ayrımcılık yapmaktadır. Hem de kadınlar AYM kararı uygulansın dedikleri için görevlerinden uzaklaştırılmaktadır. Bizler kadınların anayasal hakkı olan TBMM’yi yönetme hakkının keyfi bir şekilde gasp edilmesine karşıyız. Gülizar Biçer görevini yürütsün, kadın siyasetçileri hedef almaktan vazgeçin!
Kadına karşı suç işleyenler değil kadına yönelik şiddetle mücadele edenler sindirilmek isteniyor
Aile Yılı olarak ilan ettikleri 2025 yılının ilk 5 ayında kadınlara ve gençlere yapmadıklarını bırakmadılar. Her türlü kısıtlama, engelleme, susturma ve sindirme politikası devrede. Zihniyetiyle zehir kusan, çocuk istismarını meşrulaştıran, kadınların çalışmasını fuhuşa hazırlık olarak gören Nurettin Yıldız’ı protesto eden Boğaziçili öğrenciler tutuklanıyor. Bu kararla bir kez daha görülmüştür ki bu ülkede kadına karşı suç işleyenler değil kadına yönelik şiddetle mücadele edenler, istismarın karşısında olanlar susturulmak ve sindirilmek isteniyor. Boğaziçili öğrencilerin talebi meşrudur. İstismarı savunan zihniyetin her zaman karşısında olacağız. Öğrenciler derhal serbest bırakılmalıdır.
Toplumsal cinsiyet kavramını tehlikeli görerek yasaklayan genelgenin amacı cinsiyetçiliktir
Dünya literatüründe yer edinmiş olan toplumsal cinsiyet kavramı bu iktidarın bakanlığının hedefi olmuştur. Kadın Meclisimiz toplumsal cinsiyet kavramına oldukça hakim olduğu için toplumsal cinsiyet kavramını açmayacağım. Bakanlığın da toplumsal cinsiyet kavramının ne olduğuna oldukça hakim olduğu için bu saldırıları gerçekleştirdiğini biliyoruz. Toplumsal cinsiyet kavramını tehlikeli görerek yasaklayan bir genelgenin amacı cinsiyetçiliktir, kimlikleri yok saymaktır. Bu eşitsizliği meşru gösteren genelgenin il müdürlüklerine gönderilmesi asla kabul edilemez. Toplumsal cinsiyet kavramını hedef almak, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini savunmaktır; nefret suçlarını körüklemektir. Bu genelge insanların yaşamlarını hedef almanın önünü açmaktır. Nereden tutarsanız elinizde kalacak bu genelge derhal geri çekilmelidir. Bakanlığın, toplumsal cinsiyet konusunda yapması gereken kavrama saldırmak değil, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldıracak politikaları hayata geçirmektir. Bizler var olduğumuz sürece toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin karşısında olmaya devam edeceğiz. Tıpkı bakanlığa geldiği ilk günden beri karma eğitimi hedef alan Yusuf Tekin gibi zihniyetlerle mücadele ettiğimiz gibi. “Aileler kız çocuklarını karma okullara göndermek istemiyor” diyerek kız okullarının açılması gerektiğini belirten zihniyeti çok iyi tanırız. Bu söylemlerin temelinde cinsiyetçilik vardır. Bu söylemlerin temelinde erkekliği beslemek vardır. Kız çocuklarının eğitimi için bir şey yapılacaksa o da kız-erkek ayrımı yapılmaksızın çocukların eğitim hakkına erişimin önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanacağı politikaların hayata geçirilmesidir. Cinsiyetçiliği beslemek değildir.
Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının etrafından kenetleneceğiz
Sevgili kadınlar, konuşmamı bitirmeden önce şunları özellikle belirtmek istiyorum. Bizler için hiçbir dönem kolay olmadı. Savaşın, baskının, gözaltı ve işkencelerin gölgesinde kadın özgürlük mücadelemizi büyütmekten bir an olsun vazgeçmedik. Barış süreçlerinin hep öncü gücü olduk. Bugün de yine tarihi bir dönemeçte, barışın ve demokratikleşmenin konuşulduğu bir dönemde tarihsel sorumluluklarımızla bu toplantıyı gerçekleştiriyoruz. Bu uğurda çokça arkadaşımızı yitirdik. Onların mücadelesini omuzlayarak bugünlere geldik. Barışın ve demokratik toplumun inşasında hiç olmayacak kadar geniş bir zeminin içerisindeyiz. Her bir mücadele alanımızın bu zemini en güçlü şekilde kullanmasının, barışın ve demokratik toplum inşasının yolunu açacağı bir an olsun unutulmamalıdır. Kaybettiğimiz yoldaşlarımıza ve mücadelemize olan bağlılığımızla Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının etrafından kenetleneceğimizin sözünü yineliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yaşasın Kadın Dayanışması. Jin Jiyan Azadî!
21 Mayıs 2025