Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları, Engelliler Komisyonumuzun Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde düzenlenen Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde Nöroçeşitliler ve Eşit Yurttaşlık Çalıştayı’na katıldı. Hatimoğulları burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Böyle önemli bir toplantıda sizlerle birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde Nöroçeşitliler ve Eşit Yurttaşlık Çalıştayı sanırım Türkiye’de ve bölgede ilk kez gerçekleşiyor. Bu anlamıyla bu çalışmayı gerçekleştiren, toplumda en ihtiyaç duyduğumuz bir konuda bizleri farkında olmaya iten ve hep birlikte bu sorunları konuşacağımız deneyimi oluşturan siz değerli arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum.
Engellilik konusu DEM Parti Engelliler Manifestosu açıklanana kadar eşit yurttaşlık bağlamında tartışılmamıştı
Ev sahipliğinden dolayı da Amed Büyükşehir Belediyemizi canı gönülden kutluyorum. Gerçekten tarihi ve çok önemli bir çalışma. Bu çalışmaya partimiz ve yerel yönetimlerimiz adına ev sahipliği yaptığı için Amed Büyükşehir Belediyesini yürekten kutluyorum. Değerli arkadaşlar bizler bugün burada sadece bir çalıştay yapmayacağız. Türkiye’nin uzun zamandır konuşmaktan kaçındığı, görmezden geldiği, ötekileştirdiği, ötekileştirdikçe sorunlarının ağırlaştığı bir hak mücadelesini konuşacağız. Engelli yurttaşların onurlu bir yaşam hakkı için herşeyden önce mevcut engellilik kültürünün dönüşmesi gerekiyor. Ülkemizde engellilik konusu, DEM Parti Engelliler Manifestosu açıklanana kadar eşit yurttaşlık bağlamında tartışılmamıştı. Bunun altını özellikle çizmek isteriz. Bu kıymetli çalışmayı hazırlayan Engelliler Komisyonumuza ve komisyonumuzun eşsözcüsü sevgili Hatice Betül Çelebi ve emek veren bütün arkadaşlarımıza sonsuz teşekkürlerimizi sunuyorum.
Manifestomuz denkleştirme ilkesini temel alan özgürlükçü, demokratik ve eşitlikçi bir paradigma sunuyor
Komisyonun yapmış olduğu çalışmalarda partimizde büyük bir farkındalık olmaya başladı ama yeterli midir, hayır. Yaşamın her alanında eksikliklerle karşılaştığımız aşikar. Bu anlamda bir farkındalık ve bilinç oluşturma çalışması ne yazık ki yeterli ölçüde yapılmıyor. Komisyonun başlatmış olduğu bu çalışma hem biz partillere hem de bütün topluma engellilerin yaşamları, bu konuda farkındalık, sağlamcı ideoloji, hesaplaşma bakımından çok önemli adımlar attırmaktadır. Bir kez daha tekrar ediyorum, DEM Parti Engelliler Manifestosu sadece bir politika belgesi değildir. Yıllardır tıbbi modele sıkıştırılmış, acıma ve yardım ilişkisine hapsedilmiş engellilik algısını kökten değiştiren yeni bir toplumsal sözleşmenin çağrısıdır. Toplumsal barışı konuştuğumuz bugünlerde 10 milyon engelli yurttaş ve ailesini gören bir yerden hareket etmek zorundayız. Manifestomuz engelliliği bireyin kusuru olarak değil toplumsal örgütlenmenin eksikliği olarak tanımlayarak, sağlamcı ideolojinin reddettiği farklılıkları zenginlik olarak kabul eden, denkleştirme ilkesini temel alan özgürlükçü, demokratik ve eşitlikçi bir paradigma sunuyor. Engelli yurttaşları, yaşamları ve hakları üzerinde temel özne olarak gören politikamız yerel yönetimlerden kamusal politikalara, dilden kültüre kadar geniş bir dönüşümün çağrısını yapıyor. Barışı, demoratik katılımı, eşit yurttaşlığı engellilik mücadelesinin tam da merkezine yerleştiriyor.
Nöroçeşitli bireylerin özne olduğu bir politik hattın örülmesi şarttır
Bizler bu manifestonun perspektifi ile hareket ederek, Amed’de, Van ve Mardin Büyükşehir Belediyelerimizde Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Daire Başkanlığını kurduk. Daha önce verilmeyen hizmetler verilmeye başlandı. Tüm belediyelerimiz için engellilik tutum belgesini hayata geçirmeye çalışıyoruz. Bu sürece nasıl yaklaşılması gerektiğine dair güçlü bir yönetmelik hazırladık. Yerel yönetimlerimiz bu yönetmelik çerçevesinde çeşitli çalışmalar yürütüyor. Bu yönüyle manifestomuz bugünkü çalıştayın ve hem de önümüzdeki yıllarda aynı zamanda politik anlamdaki yol haritamazın da ta kendisidir. Bugün yapılacak olan Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde Nöroçeşitlilik ve Eşit Yurttaşlık Çalıştayı Türkiye’de bu bağlamda ilk kez gerçekleşiyor. İlk kez otistik bireyler, anneler, babalar, uzmanlar, aktivistler yerel yönetimlerde aynı masada bilgi ve deneyim paylaşacaklar. Bugünün sonunda ulaşacağımız sonuç ve öneriler otizm başta olmak üzere nöroçeşitlilik politikalarımızı belirleyecek, aynı zamanda bu politikamızla mücadele hattımızı hep birlikte güçlendirmeye çalışacağız. Bu nedenle bu çalıştay bizim için sadece bir etkinlik değil tüm engelliler için yeni, eşitlikçi, adil bir yaşamın mümkün olduğunu ve yeni bir yaşamı birlikte kurabileceğimizin iradesini ortaya koymaktır aynı zamanda. Bu ülkede engellilik, nöroçeşitlilik hala bir yardım alanı, acınacak bir durum ve bir tıbbi kusur olarak görülmektedir ne yazık ki. Biz bu yaklaşımı kökten reddediyoruz. Sorun bireyde ve bedende değil. Sorunun kaynağı toplumun, devletin ve dolayısıyla kamu hizmetinin örgütlenme biçimindedir. Yani toplumun, devletin, resmi ideolojinin algısının ta kendisindedir. Bu eşitsizlik ve sağlamcı ideoloji de uygulanan politikalardan ciddi anlamda beslenmektedir. Engellilik bir eksiklik ya da bir kusur değil. Bir toplumsal kimlik ve bir varoluştur. Toplumsal barışın, dayanışmanın, erişilebilir bir yaşamın, demokrasinin kurumsallaştığı bir yerde bu sağlamcılığa, eşitsizliğe asla yer verilmemelidir. Tam da bu nedenle tüm engellilerin ve bugünkü bağlamda nöroçeşitli bireylerin özne olduğu bir politik hattın örülmesi şarttır.
Barış olmadan eşit yurttaşlıktan bahsetmek mümkün değildir
Değerli engelli yoldaşlarım, değerli Türkiye yurttaşları, barış olmadan demokratik erişim olamaz. Barış olmadan eşit yurttaşlıktan bahsetmek mümkün değildir. Barış olmadan özgür bir yaşamdan bahsetmek mümkün değildir. Barış ve nöroçeşitliliği neden aynı cümlenin içinde kullanmayı tercih ediyoruz bizler? Çünkü biliyoruz ki savaşın da, çatışmanın da, şiddetin de, belirsizliğin de, depremin de, ekonomik krizin de, yoksulluğun de en ağır yükünü engelliler yaşıyor. Nöroçeşitli bireyler ve aileleri bunun en ağır bedelini ödüyor. Bölgemizde yaşanan savaşların, mayınlı alanların, topluma yönelik katliam girişimlerinin yüz binlerce insanımızı engelli bıraktığını biliyoruz.
Bütçe sosyal politikalardan kısılarak savaşa ayrılmaya devam ediliyor
Bugün Türkiye'de yüz yılı aşkındır devam eden bir sorun var. Kürt sorunu. Kürt sorunu yaklaşık 40 yılı aşkın bir süredir bu ülkede çatışmanın ne yazık ki merkezinde. Ve bizler Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemle çözülmesini talep ederken savaşların bitmesi, çatışmanın bitmesi, bombaların patlamaması, güvenlikçi politikalardan uzaklaşılması ve Türkiye'deki başta bütçe olmak üzere ekonomik paylaşımların bu anlamıyla engelli yurttaşlarımıza, yoksullara, işsizlere, emekçilere ve kadınlara yönlendirilmesi için çok ciddi bir mücadele yürüttük. Bu mücadeleyi yürütmeye de devam ediyoruz. Bakın savaş ve güvenlik politikaları çerçevesinde halkın bütçesi ne yazık ki sosyal politikalardan kısılarak ki bu bir siyasal tercihtir, savaşa ve özel harp politikalarına ayrılmaya devam ediliyor. Yine çoklu krizlerin derinleştiği çatışmaların rutininin devam ettiği zamanlarda bunun en ağır bedelini çocuklar ödüyor, gençler ödüyor, yetişkinler ödüyor ama en çok da engellilerin bunun bedelini ödediğini aklımızdan hiçbir zaman çıkarmamalıyız. Ve sevgili kadınlar, bakın sağlamcı ideoloji saldırgan bir ideolojidir. Ve bundan en fazla olumsuz olarak etkilenen engelli kadınlardır. Engelli kadınlar çoklu ve derin bir ayrışmayla karşı karşıya kalıyorlar. Hem cins ayrımcılığı hem engellilik üzerinden ayrımcılığın birleştiğini düşünün. O ayrımcılığın, o ötekileştirmenin, o yok sayılmanın engelli kadınlar için ne kadar derin olduğunu hepimiz tahmin edebiliyoruz. Yaşayan kadınlar da bunları en iyi bilenlerdir. Sağlamcı ideoloji; cinsiyetçilik, ırkçılık gibi söylemlerde ve eylemlerde inşa edilen bir ideolojidir. Engelsizin engelli üzerinde tahakküm kurması kabul edilemez. Hele ki engelli birey bir kadınsa bu tahakkümün katlanarak arttığının hepimiz farkındayız.
Engellilere bütçede %1,2 reva görülüyor
Sağlamcı ideoloji engellilerin temel haklarına ve bedenine saldıran, sistematik bir ideolojiyi besleyen, rejimi besleyen bir ideolojidir. Bunu kabul etmiyoruz. Bakın daha geçen gün Manisa'da otistik bir öğrenciye idareci tarafından yapılan saldırı. Bu saldırıyla ilgili yapılan açıklamalarda velilerin açıklamaları, toplumun ve iktidarın bu konuya yaklaşımları gerçekten irdelenmesi, üzerinde yoğunca değerlendirme yapılması gereken bir konu. Bakım evlerinde, okullarda ve yaşamın birçok alanında engellilere yönelik şiddet olanca şiddetiyle ne yazık ki devam ediyor. Siyasi iktidar, eğitim, sağlık, tüm kurumsal hizmetlerin altyapısını ranttan ve sermayeden yana kuruyor. Ve bakın şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Türkiye'nin 2026 Bütçesi görüşülüyor. Bu bütçenin görüşmeleri komisyon aşamasında ama son günlerine de yaklaştı. Aralık ayında 14 gün devam edecek bütçe görüşmeleri genel kurula gelecek ve 2026'nın bütçesi kesinleşecek. Ve 2026 bütçesinde engellilere ayrılan pay sadece % 1.2. Yani 10 milyon engelliye ve ailesine reva görülen budur. DEM Parti olarak bizler gerek komisyon aşamasında, gerekse genel kurulda her zaman olduğu gibi buna karşı çıkacağız, çıkmaya devam edeceğiz.
Mutlaka her yıl en az 20 bin engellinin resmi ataması gerçekleşmelidir
Ve bu çalıştaydan somut talebimizi bir kez daha bütün Türkiye kamuoyunun, bütün engelli yurttaşlarımızın duymasını isteriz. % 1.2'lik bir bütçe ayrımını asla kabul etmiyoruz. Engellilere dönük ciddi anlamda ve yeter ölçekte bir bütçenin ayrılmasının şart olduğunun altını bir kez daha çiziyoruz. Engellilerin çok ciddi bir istihdam sorunu var. Bununla ilgili devletin belirlemiş olduğu kamusal anlamda kotalar olmasına rağmen yeterince uygulanmadığının, o kotaların da son derece eksik ve yetersiz olduğunun altını çizmek isteriz. Ve bir kez daha şunu belirtmeliyim ki mutlaka her yıl en az 20 bin engellinin resmi ataması gerçekleşmelidir. Erişilebilirlik mevzuat 2025 yılından bu yana hiçbir şekilde uygulanmadı, uygulanmıyor. Ve Türkiye Birleşmiş Milletler Engelliler Sözleşmesine imza atmış olmasına rağmen bunun gerekliliklerini yerine getirmemedeki ısrarını ne yazık ki devam ettiriyor. Bu yıl da bunların derhal yaşama geçmesi için sunduğumuz bütçe önerileri ne yazık ki AKP ve MHP'nin oylarıyla reddedildi.
Barış aynı zamanda bir nöroçeşitlilik politikasıdır
Bizler Kürt sorununun çözümü ve Türkiye'nin demokratikleşmesi temelinde eşit yurttaşlığı savunduğumuz gibi engellilerin de geç kalınmış, yaşama geçirilmemiş tüm haklarının gerçek bir toplumsal barış içinde yaşam bulmasını gerekli görüyor ve bunun mücadelesini veriyoruz. Bu nedenle barış talebimiz sadece bir politik talep olarak ele alınmamalı. Barış talebimiz bir eşitlik talebidir. Bir hak talebidir ve bunun mücadelesidir. Ve bu mücadelenin içinde engellilerin de nöroçeşitlilerin de eşit yurttaşlık hakkını savunmayı merkezimize alıyoruz, almaya devam edeceğiz. Barış olmadan demokratik erişim olamaz. Barış olmadan eşit yurttaşlık olamaz. Barış olmadan özgür ve engelsiz bir yaşam kuramayız. Biz bu çalıştayda bir kez daha ilan diyoruz ki, barış aynı zamanda bir engellilik politikasıdır. Barış aynı zamanda bir nöroçeşitlilik politikasıdır. Ve bunun hayata geçmesi için elimizden gelen her türlü çalışmanın ve çabanın içinde olacağız.
Devleti engellilere dönük ayrımcı politikalardan vazgeçmeye çağırıyoruz
Biz bu sorunların yerelden çözülmesini kesinlikle çok önemsiyoruz. Burada yerel yönetimlere çok önemli görev ve sorumluluklar da düşmektedir. Ama yerelden çözülmesi derken tek başına belediyelere, yerel yönetimlere yıkılacak bir mesele olmadığının da gayet iyi farkındayız. Bunun merkezi planlamasının merkezi hükümet tarafından yapılması, bütçenin merkezi hükümet tarafından ayrılması ve bu planlamaya uygun olarak yereldeki bütün kamusal kurumların bu konuda üzerine düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmesi acildir, elzemdir. DEM Parti olarak ayrı okullar, ayrı sınıflar, ayrı tatil köyleri gibi uygulamalarla toplumu açık bir şekilde ayrıştırmadır ve bu ayrımcılık yaklaşımlarını da kabul etmiyoruz. Devletin de bu politikalardan vazgeçmesi gerektiğini vurguluyoruz. Bunların hiçbiri eşitlik olarak adlandırılamaz. Yaşamı, tüm renkleriyle bizler yeniden ve hep beraber kuracağız. Ve DEM Parti olarak şunu bir kez daha açıklıkla ifade etmek isteriz ki eşitlik farklılıkların yok sayılmasıyla değil, farklılıkların gözetilmesiyle sağlanır. Bedenleri değil, toplumu eşitleyeceğiz. Bu herkesin bir ana ilkesi haline gelmelidir.
Eşit yurttaşlık lüks değildir, herkesin kendi hakkıdır
Ve bugün burada Türkiye'nin dört bir yanından bu çalıştaya gelen, hep birlikte bugün bu güzel çalıştayı gerçekleştirecek olan akademisyenler, engelli yurttaşlarımız, arkadaşlarımız, otistik bireylerin, sağır otistiklerin, dağılmış gençlerin, nöroçeşitli kadınların hayatına dokunacak yeni bir yerel yönetim çalışmasını ve anlayışını bugün hep beraber konuşacak, hep beraber tartışacağız. Bizler buradan bir kez daha diyoruz ki: "Eşit yurttaşlık hiç kimsenin lüksü değildir. Herkesin kendi hakkıdır, var oluş sebebi olmalıdır. Ve bizler bu mücadeleyi hiç kimseyi dışarıda bırakmadan, herkesin onuruyla, kimliğiyle, farklılığıyla, eşit yurttaşlık hakkı temelinde, engelsiz bir hayatı hep beraber kuracağız. Bunun çalışmasını hep birlikte yürüteceğiz.
Komisyonun İmralı ziyaretinin 86 milyona armağan edebileceğimiz bir sonuca vesile olmasını diliyoruz
Sözlerimin sonlarına yaklaşırken izniniz olursa bir konuya daha değineceğim. Dün Türkiye tarihinde çok önemli bir gelişmeye bütün Türkiye ve dünya kamuoyu olarak birlikte tanıklık ettik. Ondan da kısaca bahsederek sözlerimi tamamlayacağım. Biliyorsunuz dün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Kürt sorununun çözümü, barış süreci ile ilgili oluşmuş olan Komisyon tarihi bir karara imza attı. Nedir bu tarihli karar? İmralı ziyaretini gerçekleştirme kararı. Bu karar gerçekten tarihi bir karar. Ama üzülerek ifade etmeliyim ki bizler Komisyona üye olan bütün milletvekili ve siyasi partilerle birlikte bir konsensüsle, bir oy birliğiyle bu karara varmak isterdik ama öyle olmadı. Oy çokluğuyla bu karar çıktı ve belirlenen Komisyon önümüzdeki günlerde adaya giderek Sayın Abdullah Öcalan'la görüşme gerçekleştirecek ve Sayın Öcalan'ın yapmış olduğu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısıyla ilgili görüşmeler yapacak. Bu ülkenin yüz yıllık sorunu olan Kürt sorununun çözümüne dair Sayın Öcalan'ı dinleyecekler. Bizler bu kararın bütün Türkiye halklarına barışın tesis edilmesine ve 86 milyon yurttaşımıza armağan edebileceğimiz bir sonuca vesile olmasını diliyoruz.
Barış siyasi partilerin dar manadaki çıkarlarından daha evladır
Ama Cumhuriyetin kurucu partisinin adaya gitmekten imtina etmesi ve bu sürece olan yaklaşımı bizler tarafından üzüntüyle karşılanmıştır. Yine üzülerek ifade ediyoruz ki yüz yıllık inkarcı ve imha siyasetinin yarattığı kodlar yeniden ve yeniden diriliyor. Oysa bizim bu dönemin özgünlüğünde yaratmak istediğimiz şey bu kodları ortadan kaldırmak, cesareti güçlendirmek, cesaretin bulaşıcılığını en yüksek seviyeye taşımaktı. Bu dönemde yine en büyük amacımız ezberlerin bozulmasıydı. Ve bu ezberlerin bozulmasıyla birlikte somut adımların atılmasıydı. Bizler hangi partiye mensup olunursa olunsun, hangi ideolojiden besleniyor olursak olalım Kürt sorununun çözümü, barış ve demokratik toplum inşasını en ön plana koymak gibi tarihi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıyayız. Hep söyledik, söylemeye devam edeceğiz. Bu süreç hiç kimsenin ve hiçbir siyasi partinin dar manada çıkarlarına ya da iktidarlarını korumalarına ya da iktidar olmalarına araç haline dönüştürülecek bir süreç değildir. Bu süreç tarihi bir süreçtir ve bugüne kadarki bütün deneyimlerden farklı olarak son derece özgün ilerlemektedir. Barış siyasi partilerin dar manada çıkarlarından daha evladır. Ve buradan hareket edilmelidir.
Elimize geçmiş bu fırsatı barışla taçlandırmak zorundayız, kimsenin bundan kaçma lüksü yoktur
İster dolaylı ister doğrudan barış ve çözüm karşıtlığı yapanlar asla bundan siyaset devşiremezler. Bundan barış çıkaramazlar. Buradan demokratik bir Türkiye yönetimi çıkaramazlar. Dönem barışa ve çözüme odaklanma dönemi. Bölgesel, küresel ve Türkiye siyasetini doğru okuma dönemi. Dönem tarihin doğru sayfasında yer alma dönemi. Ve bununla ilgili bizler, ayak sürüyenlere, ayak direyenlere, çözüm sürecine kökten karşı gelenlere, yekten karşı gelenlere ya da dönemsel anlamda buna katkı vermekten imtina eden her kesime buradan bir kez daha sesleniyoruz. Ne olursa olsun elimize geçmiş bu tarih fırsatı, onurlu bir barış ve demokratik bir çözümle taçlandırmak zorundayız. Hiç kimsenin bundan kaçma lüksü ve hakkı yoktur. Ve bizler bir kez daha bu kararın kalıcı bir barışa vesile olmasını ümit ediyoruz. Yüz yıllık inkar ve imha siyasetiyle derinleştirilen Kürt sorununun çözülmesi ile ilgili herkesi olanca gücüyle katkı vermeye bir kez daha davet ediyoruz. Ben bu duygu ve düşüncelerle hepinizi bir kez daha selamlıyorum. Yine bu çalıştayda emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimizi sunuyorum partimiz adına. Bu çalıştayın son derece verimli geçeceğine inanıyorum. Hepinize başarılar diliyorum. Emeğinize, yüreğinize sağlık.
22 Kasım 2025
