Hatimoğulları: Gençler demokratik toplum inşasının motor gücüdür

Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları, Van’da Demokratik Öğrenci Birliği tarafından düzenlenen "Barış ve Demokratik Toplum" paneline katıldı. Burada konuşan Hatimoğulları, şunları söyledi: 

Gençler demokratik toplum inşasının motor gücüdür

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Gençlerle gerçekleştirdiğimiz bu buluşma bizlere de çok iyi geliyor. Türkiye’nin dört bir yanında emek-meslek örgütleri, muhalefet partileri, inanç kurumları, kadın hareketi ve her kesimle bu görüşme ve buluşmaları gerçekleştirdik. Yine bu buluşmalar kapsamında 3 milyon haneyi hedefleyen ev ziyaretlerimiz olacak. Bu çağrının özü itibariyle bir demokratik toplumun inşasının en önemli motor gücü olan siz gençlerin de bu çalışmaların içinde olması çok önemli ve anlamlıdır. Bundan dolayı sizleri ayrıca kutluyorum, başarılar diliyorum.

Dün 1 Mayıs’tı. Ne yazık ki dün 1 Mayıs’ta özellikle Taksim’de çok ciddi baskılar ve şiddetle polisler 409 genç arkadaşımızı gözaltına aldı. Gençliğin kararlı bir duruşu vardı. Taksim çağrısı yaptı devrimci ve yurtsever gençlik hep birlikte. Gözaltına alınanların bir kısmının bırakıldığı bilgisini aldık. Biz buradan bir kez daha gözaltına alınların tümünün derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz. 1 Mayıs’ta yitirdiğimiz bütün yoldaşlarımızı burada sizlerin huzurunda bir kez daha anıyorum. Önümüz de 6 Mayıs. 6 Mayıs, Denizlerin idam edildiği gün. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan. Türkiye devrimci hareketine çok önemli kazanımlar sağlamış ve bizlerin devrimci olmasının önünü açmış insanlardı. Bir çoğumuz onların kitaplarıyla büyüdü. Onların mücadele tarihlerini okuyarak bugünlere geldi. 6 Mayıs’ta yitirdiğimiz Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını anıyorum. 

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının mücadelesi şimdi yürüttüğünüz mücadele açısından da anlamlı 

Hem yurtsever gençlik hem Türkiye devrimci ve sosyalist gençliği açısından aynı zamanda da önemli bir köprüdür. Sizlerin şimdi yürüttüğü mücadele açısından da anlamlı olduğunu düşünüyorum. Deniz’in idam sehpasına giderken söylediği sözleri bir kez daha anımsayalım isterim. “Yaşasın tam bağımsız Türkiye, yaşasın Türk ve Kürt halklarının tam bağımsızlık mücadelesi! Kahrolsun emperyalizm! Yaşasın işçiler, köylüler!” Siz genç yoldaşlarımızın verdiği mücadelede, genç yoldaşlarımızın motor güç olduğu her mücadelede özellikle gençlerin çok ağır bedel ödediğini biliyoruz. Ben yine sizlerin huzurunda Aydın Erdem, Şerzan Kurt ve Kemal Kurkut’u saygı ve minnetle anıyorum. 

Böylesi tarihsel dönemeçlerde halklar örgütlenirse yaşanan bu gerilimleri kendi lehimize çevirme şansımız olur

Barış ve demokratik toplum konusuna gelmeden biraz da dünyada yaşanan krizlerden bahsetmek istiyorum. Çünkü Sayın Abdullah Öcalan’ın yapmış olduğu bu açıklamanın, küresel ölçekteki siyasal gelişmelerin bir yansıması ve bunun bir okuması olduğunu biliyoruz. Dünyadaki bu gelişmeleri en iyi şekilde idrak ederek aslında bu çağrının ne anlama geldiğini daha fazla bilince çıkarabiliriz. Bu çağrının hem Türkiye’deki Kürt sorununun çözümü için hem dört parça Kürdistan için hem yanı başımızdaki Suriye ve Rojava için oldukça büyük bir önemi var. Ama biz şunu bilmeliyiz ki Irak, İran, Suriye ve Türkiye’deki gelişmelerin, hatta daha geniş ölçekte Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki gelişmelerin tüm bunlarla bağı sıkı sıkıyadır. Yine aynı şekilde Hindistan-Pakistan ve Çin-Tayland arasındaki gerilim ile Rusya-Ukrayna arasında devam eden savaş yine küresel ölçekte yaşanan krizlerin sonucudur. Hepimiz biliyoruz ki 2008’de küresel sermaye çok derin bir buhran içine girmiştir. En son Trump’ın yaptığı açıklamalar ve getirdiği yeni ticari yaptırımlarla ticaret savaşları başka bir boyuta taşındı. Şunu biz gayet iyi biliyoruz ki özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra dünya tek kutuplu olarak yapılandı. Fakat Çin ekonomisinin büyümesi ve Asya sermayesinin yükselmesiyle çok kutuplu bir dünyadan bahsettiğimiz bir dönem yaşamaktayız. Şimdi bugün bütün dünya ölçeğinde kapitalizmin yaşadığı krizden sermaye bir çıkış arıyor ama kendi çıkarı çerçevesinde bir çıkış arıyor. Dünya ölçeğinde milyonlarca işçiyi ve emekçiyi ezerek, gerektiği yerde savaş çıkararak kendi krizlerini aşmaya ve yönetmeye çalışıyor. Yapay zeka ve yeni sanayi devrimi diye niteleyebileceğimiz teknolojik gelişmeler de yeni dönemde üretim ilişkilerine ve biçimlerine, sermaye birikimine yeni bir boyut katmaya başlamıştır. Dolayısıyla bütün bu gelişmeleri göz önünde bulundurduğumuzda, aslında yepyeni bir uygarlığın yeniden oluşmaya başladığını görebiliriz. Böylesi dönemler, tarihsel kırılma anlarıdır. Böylesi dönemlerde halklar örgütlenirse; işçi, emekçi, gençlik ve kadın örgütlenirse bu gerilimleri pozitif olarak kendi lehimize dönüştürme şansına sahip oluruz. O bakımdan da Sayın Abdullah Öcalan bu dönemi bence çok iyi okuyan önemli bir lider. O yaptığı bu okumalarla aslında Ortadoğu ve Türkiye’ye de yepyeni bir perspektif sunmaktadır. 

Bir yandan kendi iç örgütlenmemizi gerçekleştirmeli, bir yandan da enternasyonalist mücadeleyi büyütmeliyiz

Kapitalist sistemin içinde bulunduğu bu krizde, savaşları ve çatışmaları kışkırttığını ve ekolojik yıkımı artırdığını biliyoruz. Aynı zamanda, dünya ölçeğinde ırkçılığın, milliyetçiliğin ve erkek egemen sistemin sömürü ağlarının daha fazla arttığını görüyoruz. Mesela 1789’da Sanayi Devrimi gerçekleştikten sonra sistem yepyeni bir boyut kazandı. Bununla birlikte, aynı zamanda Avrupa kendi mücadelesini vererek ve çok ağır bedel ödeyerek insan hakları konusunda önemli kazanımlar elde etmiştir. Ancak şimdi küresel sistemin içinde bulunduğu bu krizde, bütün bu demokratik kazanımlarımızın tek tek elimizden alınmaya başlandığı bir evreden geçiyoruz. O bakımdan sorun çok global, çok büyük. Bu nedenle de bir yandan kendi iç örgütlenmelerimizi gerçekleştirmeli, bir yandan da enternasyonalist mücadeleyi büyütmeliyiz. Bu çok önemli. 

Alternatif olan demokratik toplumdur, demokratik toplum için örgütlenmektir

Birazdan sohbetimiz sizlerin soru ve cevaplarıyla zenginleşecek. Ama Sayın Öcalan ile heyet olarak yaptığımız görüşmede kendisi şunun üzerinde durmuştu. Artık ulus devlet yapılanma biçiminin miadını tamamladığını ve tarihsel kırılma anlarının yaşandığı bu dönemde ulus devlet anlayışının yıkılmaya mahkum olduğunu söylemişti. Bunu yıkabilmek için de alternatifini yaratmanın gerektiğini belirtmişti. Peki, alternatif nedir? Alternatif, demokratik toplumdur; demokratik toplum için örgütlenmektir. Bunun yanı sıra demin söylediğim enternasyonalist mücadele de Sayın Öcalan’ın söylediği çok temel bir şeydi. Sayın Öcalan, eğer bu silahsızlanma dönemi somut bir biçimde ilerler ve bu konuda bir yol alınırsa, en büyük hayalinin bir enternasyonalist siyasi oluşum olduğunu da söylemişti. 

Örgütsüz olduğumuz dönemlerde kendimizi yalnız hissederiz


Biz demokratik topluma adım atarken neyi hedefleyerek bunları yapacağız? Sayın Öcalan’ın sözünden bir alıntı yapmak isterim. “Yalnız birey yoktur. Toplumu yıkılmış birey olabilir ama en azından bu birey de yıkılmış bir toplumun anılarıyla birliktedir”. Yani bireyi toplumsuz düşünemeyiz. Örgütsüz bir toplum içinde birey kendisini zaman zaman yalnız hissedebilir. Eminim sizin de böyle hissettiğiniz anlar oldu. Kapitalist sistemin bizi paralize etmeye çalıştığı, toplumdan, örgütlülükten ve mücadeleden koparmaya çalıştığı dönemlerde ya da örgütsüz olduğumuz dönemlerde kendimizi yalnız hissetmişizdir. Ama ne zaman ki örgütlü mücadelenin içine girdik, yoldaşlaştık ve paylaşım içinde olduk; işte duygumuzu da düşüncemizi de eğitim çalışmalarımızı da yediğimiz bir parça ekmeği de içtiğimiz sigarayı da paylaştığımız zaman kendimizi bir yere ait hissettik, kendimizi örgütlü mücadelenin parçası olarak hissettik, daha iyi ve mutlu olduk. Bu mutluluğun bir kaynağı paylaşımdır ama en önemli kaynak topluma ve halka sağlanan katkıdır. O bakımdan gençlik örgütlenmesi gerçekten muazzam önemdedir. 

Gençliğin demokratik toplum örgütlenmesinin önünü açmasının yolu örgütlülüktür 

Gerek Türkiye gerek dünya ölçeğindeki mücadele tarihlerine, devrimci mücadele tarihlerine dönüp baktığımızda, karşımıza hepsinin motor gücü olarak gençler çıkmıştır. Bakın Türkiye’de ve dünyada 68 kuşağı hala çok önemli bir kuşaktır. Henüz o kuşağı aşmış yeni kuşaklar çıkmasa da her daim 68’liler, 78’liler vardır. Kürt özgürlük hareketinin örgütlenme tarihine baktığımız zaman Sayın Öcalan da bizzat oradaydı. Yani yine gençlik var. Türkiye’deki işçi hareketlerine ve 89 bahar eylemliliklerine bakın, tekel direnişlerine bakın, Gezi’ye bakın. Yine orada motor gücün gençlik olduğunu görebiliyoruz. Gençlik örgütlenmesi demokratik toplumun örgütlenmesinde, sisteme karşı verilecek güçlü örgütlenme mücadelesinde elbette çok önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle de gençlik ne zaman örgütlenmeye kalksa, ne zaman varlık göstermeye kalksa ne yazık ki sistemin en ceberut çehresiyle karşılaşır. Gözaltı, işkence ve tutuklamalar, sizi ailenizle karşı karşıya getirmeler, aile bağları üzerinden etkilemeye çalışmalar… Daha da ince çalışma yürütüyorlar teknolojik takiple. Sevdiğiniz insanlarla sizi vurmaya çalışmak, sevgiliniz üzerinden sizleri vurmaya kalkışmak. Buna karşı çok güçlü bir mücadele yürütmenin yolu da ciddi anlamda eğitim ve ideolojik donanım. Bunlara biz sahip olursak sistemin tüm bu saldırıları sert bir kayaya çarpmışçasına geri gider. O bakımdan, gençliğin, demokratik toplum örgütlenmesinin önünü açabilmesinin ve buna öncülük edebilmesinin temel yolu örgütlülükten, eğitim çalışmalarından, bilinç yükseltme faaliyetlerinden ve ideolojik donanımı güçlü bir biçimde içselleştirmekten geçer. 

Sayın Öcalan’ın gençlerden beklentisi büyük

Bu konuda Sayın Öcalan’ın gençlikten beklentisinin ne kadar büyük olduğunu sizler çok daha iyi biliyorsunuz. Eminim onun bu konuda yazdığı yazıları da okumuşsunuzdur. Neden demokratik toplumu yürütecek ve örgütleyecek olan gençlerdir diyoruz? Bir kere kültürün devamı için, anadilin devamını sağlamak için, kendi kültürümüzü yaşatabilmek için. Bu konuda gençlikte bir kesinti oldu mu bilelim ki sonraki kuşaklara bir şey kalmaz. Bir dilin varlığını, bir halkın kendi geleceğini koruması bakımından oldukça önemli. Lenin’in bir sözünü sizlerle paylaşmak istiyorum. Bütün mücadele alanlarında en temel dinamik gücün gençlik olduğunu söyledik. Lenin de buna işaret etmiş ve şöyle demiş: “Tüm toplumlarda sınıf çıkarlarının ve siyasi çıkarların gelişmesini en bilinçli, en kararlı, en değerli biçimde gençlik yansıtır”. Bizim şu an Türkiye’de içinde bulunduğumuz bütün mücadele alanlarında motor güç olarak sizin olmanızın sağladığı böyle çok önemli bir katkı var.  

Herkesin kendi öz örgütlenmesini sağlaması, kendi öz örgütlenmesiyle toplumu dönüştürmesi ve demokratikleştirmesi gerekiyor

Türkiye’de bir otoriter rejim var. Bu otoriter rejimin akademiye nasıl saldırdığını hepimiz biliyoruz. Öğrenci gençlik mücadelelerine saldırıyor. Üniversitelere ciddi saldırı var. Emek alanına çok büyük saldırı var. Emek alanına olan saldırılardan dolayı Türkiye’de çok büyük bir beyin ve emek göçünün olduğunu biliyoruz. Bu, gelecekte bütün Türkiye’yi, 85 milyonu etkileyecek olan bir konu. Belki de gençlik bu anlamda önemli bir çalışmayı da yürütebilir. İkinci değineceğim konu akademiye gerçekleşen saldırılar. Biliyorsunuz, akademisyenler Kürt sorununun barışçıl çözümü için bir bildiri imzalamıştı. Aslında Türkiye’de otoriterleşen sistem, bu bildirinin imzalanmasını gerekçe göstererek KHK’larla ilk saldırıları akademiye yaptı. “YÖK’ü kaldıracağız” diyerek gelen AKP, YÖK’ün hem kendi nizamını korudu hem daha beterini yaptı. Üniversite, ortaokul ve lise öğrencilerinin hepsinin örgütleneceği en temel alanlardan biri aynı zamanda bilimsel ve anadilinde eğitim. Bizim bunu zorlamak dışında bir seçeneğimiz yok. Bu dönemde birazdan detaylarını konuşacağımız Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının anlamı itibariyle de faşizme karşı birleşik ve demokratik gençlik mücadelesini yürütmek bugün hem Kürt halkı için hem bütün halklar için hayati öneme sahiptir. Çünkü gençlik dinamiktir. Çünkü gençliğin örgütlendiği yerlerden sonuç alınıyor, gençliğin eylem ve bilinç hattından sonuç alınıyor. Sayın Abdullah Öcalan’ın bu çağrıda ifade ettiği de herkesin kendi öz örgütlenmesini sağlaması, kendi öz örgütlenmesiyle toplumu dönüştürmesi ve demokratikleştirmesidir. Bu anlamıyla, genç arkadaşlarımıza çok büyük görev ve sorumluluk düşüyor. Kendi teorimizi ve bilincimizi geliştirmek ve bu bilinçle aynı zamanda pratik hattı örgütlemek gibi bir görev ve sorumluluğumuz var. Ben buna olan inançla, gençliğin dinamizmine olan güvenimizle hepinizi selamlıyorum. Teşekkür ederim.  

2 Mayıs 2025