
Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları, haftalık Meclis Grup Toplantımızda güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Hatimoğulları, şunları söyledi:
Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Hoş geldiniz, baş göz üstüne geldiniz. Siirt'te önceki dönemde eşbaşkanlığımızı yapan ve partimizin, mücadelemizin birçok merhalesinde aktif emek veren değerli yoldaşımız Faruk Sağlam’ı kaybettik. Ölüm kapımızda ve son zamanlarda ne yazık ki çok fazla arkadaşımızı, yoldaşımızı kaybettik. Faruk Sağlam şahsında hepsini bir kez daha saygıyla ve minnetle anıyorum.
Kuzey Afrika Bölgesel Demokratik Kadın Koalisyonunun kongresine katıldık
Geçen hafta Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne bağlı Süleymaniye kentindeydik. Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesel Demokratik Kadın Koalisyonunun kongresindeydik. “Kadın devrimiyle demokratik topluma doğru” şiarıyla toplanan kongreye 19 ülkeden delegenin katılımı vardı. Dünya düzeni yeniden şekillenirken, özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da devam eden savaş ve çatışmaların kadınlar üzerinde ağır etkileri devam ederken, böyle bir konferansın yapılması önemi ve anlamlıdır. Bölgede kadınların yaşadığı yoğun şiddeti, erkek egemen sistemin ceberut veçhelerini, Siyasal İslam’ın kadın yaşamına ve topluma etkilerini konuştuk. Kaçırılan ve katledilen Êzidî kadınların ve benzer bir kaderi yaşayan Arap Alevi kadınların çektiği acıları konuştuk, neler yapabileceğimize baktık. Özgürlük isteyen Afgan kadınların konferans boyunca yüzleri maskeliydi. Kürsü konuşmalarını yüzlerindeki maskeyle yaptılar. Bunun nedeni neydi? Çünkü bu çalışmalara katıldıkları için Taliban’ın hedefi haline geliyorlar. Ya cezaevlerine atılıyorlar ya da suikastlarla katlediyorlar. İşte Ortadoğu'da kadınların neler yaşadığını Afgan kadınların o maskeli halinde bir kez daha gördük. Bütün zorluklara rağmen kadın devrimini gerçekleştiren Rojavalı kadınlar oradaydı. Onlar da Ortadoğu’daki kadın gerçeğinin, kadınların örgütlü ve bilinçli mücadelesiyle değişebileceğinin en canlı örneğiydi, simgesiydi. Kadınların özgürlüğü ve kurtuluşu için bölgenin barışı ve demokratik toplum inşası yolunda çok başarılı tartışmaların yapıldığı ve kararların alındığı bir konferans oldu. Kadın, yaşam, özgürlük; mara, heya, hırriye; jin, jiyan azadi şiarıyla toplanan bütün Ortadoğulu ve Kuzey Afrikalı kadınların selam ve sevgilerini getirdim size.
Uluslararası toplum Çerkes Soykırımıyla yüzleşmelidir
Tarihi acılarla dolu coğrafyamızda yarın tarifi imkansız bir acının yıldönümü. 21 Mayıs 1864’te bu coğrafyanın gördüğü en büyük soykırımlardan biri yaşandı. Kafkas Dağları’ndan zorla sürgün edilen kadim Çerkes halkından yüz binlerce kişi hayatını kaybetti. Uluslararası toplum bu soykırımla yüzleşmelidir. Aramızda Çerkes dostlarımız var. Biraz önce grupta onlarla sohbet ettik. 24 Mayıs’ta Samsun’da Kafkas Dernekleri Federasyonunun büyük bir etkinliğinin olacağını paylaştılar. Ben bir kez daha grubumuza hoş geldiniz diyorum. Değerli Çerkes kardeşlerim, acınız acımızdır; bütün halkların acısı, hepimizin ortak acısıdır. Bu elim günde hayatını kaybeden tüm Çerkes kardeşlerimi rahmetle anıyorum, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.
Cumartesi Anneleri sadece kayıplarını değil hakikati ve barışı da arıyor
Ne yazık ki yaşadığımız coğrafya o kadar acılarla yoğrulmuş bir coğrafya ki acılarımızı konuşmadan bir grup toplantısını yapamıyoruz. Bildiğiniz üzere Mayıs, kayıpların ayıdır. Yazarın dediği gibi, “Mayıs, ayların gülüdür. Taze bir çiçek dalıdır. İçerim ateş doludur”. Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftasındayız ve içerimiz ateş doludur. Arjantin’de “Canlı olarak geri getirin”, Galatasaray Meydanı’nda “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” ve dünyanın her köşesinde “Sevdiklerimiz nerede?” sloganıyla evrensel bir çağrı olarak yankılanmaya devam ediyor. Berfo ana sesi oğlunun ismini söylerken hiç titremedi. Sakine Arat evlat acısıyla yaşarken bile barış için çalıştı gece gündüz. Onlar bizim vicdanımızdır. Sadece kayıplarını değil hakikati de barışı da aradılar. Mücadeleleri bize kalan en değerli mirastır. Hakikat olmadan adalet olmaz, adalet olmadan barış olmaz ve barış olmadan bu topraklar huzura kavuşmaz. Hatırladığımız kadar güçlü, unuttuğumuz kadar da suçluyuz. Bu hüzün haftasında tüm kayıplarımızı saygıyla anıyorum. Dünyanın en uzun ve en kararlı eylemlerinden biri olan Cumartesi Annelerinin gerçekleştirmiş olduğu eylemler tarihi anlamlar taşır. Sizlerin huzurunda onları yürekten selamlıyorum, adalet mücadeleleri önünde saygıyla eğiliyorum. Bu adalet yolundan bizler asla dönmeyeceğiz. Barış, adalet ve demokrasi asla vazgeçemeyeceğimiz; gece gündüz bedeli ne olursa olsun uğrunda mücadele edeceğimiz değerlerdir. Bu mücadelede yaşamını kaybeden, yargısız infazlarda katledilen, kaybedilen bütün canlarımızı da bir kez daha saygıyla ve minnetle anıyorum.
Hükümet hukuki, siyasi ve kültürel adımları atmalıdır
Değerli Türkiye yurttaşları, 27 Şubat’ta Sayın Abdullah Öcalan'ın yaptığı çağrı, asrın çağrısıdır ve tarihin çok önemli bir sayfasıdır. Bu çağrı ülkemizde 50 yıllık çatışmayı bitirmek için eşsiz bir fırsattır. PKK de 12 Mayıs'ta kongre kararını duyurarak bir devri kapatıp yeni bir çağı açtığını açıkladı. PKK’nin 12 Mayıs açıklaması da bir milattır. Demokratikleşme ve barış ortamı için alınmış en önemli karardır. Bütün Türkiye ve Ortadoğu halkları için de büyük bir şanstır. Yaptığımız halk toplantılarında, ziyaret ettiğimizde kurumlarda ve partilerde şu sorular geldi bize: Türkiye'de demokrasi nasıl gelişecek? Kürtlerin hakkı hukuku ne olacak? Bütün kimlikler, inançlar nasıl eşit ve özgürce yaşayacak? Bu soruların yanıtını bulmak elbette çözümün kendisidir. Bunu bulabilmek için daha fazla ortak paydada yan yana gelmeye ihtiyacımız var. Çözümün, barışın ve demokrasinin kapısını ardına kadar açarsak biz bu soruların yanıtını bulmuş oluruz. Şiddet ve çatışma gerekçesiyle ertelenen adımlar için artık herhangi bir engel kalmamıştır. 86 milyon yurttaşımızın geleceği için hükümetin pratik adımlar atması artık tarihi bir anlam taşımaktadır. Hukuki, siyasi, kültürel adımlar atılmalıdır. Türkiye, klasik güvenlikçi aklın kelepçesinden mutlaka ama mutlaka kurtulmalıdır. İşte şimdi onurlu bir barışı hep birlikte inşa etmenin vaktidir. Yarım asırdır şiddet ve kanla yazılan sayfaları kapatmanın tam da vaktidir. Ortak vatanda eşit yaşamı inşa etmenin ve onu demokratik cumhuriyetle taçlandırmanın tam da vaktidir. Bu ülkenin her köşesinde, her dağında, her ovasında adalet ve özgürlük için barışın bembeyaz sayfasını, özgürlüğün masmavi mürekkebiyle yazmanın tam da vaktidir. Kaybedecek vakit yok. Vakit barışın vaktidir. Vakit demokrasinin vaktidir. Vakit adaletin vaktidir. Barış, barış, barış! Adalet, adalet adalet!
Bu barış ve demokratikleşme süreciyle karanlık tabloyu değiştirme olanaklarına sahibiz
Bir yandan barış ve çözümü konuştuğumuz için gerçekten çok mutluyuz ve umutluyuz. Ama öte yandan halkımız aç ve mutsuz. Halkı düşünen yok çünkü. Halk için çalışan bir iktidar anlayışı yok çünkü. Halkın yaşadığı yoksulluğu ve açlığı düşünen ve buna çare üretecek bir ekonomik planlama yok çünkü. Bakın, iki yıldır Şimşek programı var. Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar bekliyorlar. Ama sonuç her seferinde daha beter olmaktadır. İnsanlar açlıktan ve yoksulluktan kan ağlıyor. Şimdi barış süreciyle birlikte ekonomide yeni sözler söylemeye ihtiyacımız var. Bu sözleri de cesurca söylemeliyiz. Çatışmaların bedelini, eksilen lokmalarımızda, küçülen ekmeğimizde ve yoksulluğumuzda gördük. En son Cumhurbaşkanı Yardımcısı bu sürecin maliyetini 2 trilyon dolar olarak açıkladı. Bu çok büyük bir rakam. Bu rakam savaşa ve güvenlikçi politikalara, İHA-SİHA’lara harcanmamış olsaydı, işçinin ve emekçinin yoksulluğuyla mücadele için harcanmış olsaydı, şu an bizler bu kadar açlık ve yoksulluk çekiyor olmazdık. Bu ekonomik kaybın bedelini ne yazık ki toplum bir bütün olarak ödüyor. Bakın, sadece dört ayda faize ödenen para ne kadar biliyor musunuz? 725 milyar lira. Peki, 2025’in ilk dört ayında işçi, emekçi, memur ve kamu emekçisi kardeşlerimizin ödediği vergi ne kadar? 736 lira. Yani işçinin, emekçinin, yurttaşın ödediği vergi, olduğu gibi faiz lobilerine gidiyor. İşte bizim halimiz ahvalimiz ne yazık ki budur. Ama zengin şirketlerden vergi alınmıyor. Bu kürsüye her çıktığımızda, adaletsiz vergi sisteminden şikayet ediyoruz ve bu sistemin köklü bir şekilde değişmesiyle ancak kısmi bir adaletin sağlanabileceğini ifade ediyoruz. Şimdi bir kez daha bunun altını çiziyorum. Bakın, sadece bahsettiğim bu büyük zengin şirketler 53 milyar lira vergi ödüyor. Alın size adaletsizliğin ve çürümüşlüğün en tipik örneği. İnsanlar artık temel gıdayı bile borçla karşılıyor. Evine ekmeği, çocuğuna sütü bile insanlar borçlanarak almaya çalışıyor. Türkiye ekonomisi yüzyılın en kötü zamanlarından birini yaşıyor. Türkiye halkları aç, Türkiye halkları yoksul, Türkiye halkları mutsuz. Her iki vatandaşımızdan biri mutsuz olduğunu söylüyor. Ve şimdi bu barış ve demokratikleşme süreciyle birlikte bizler bu karanlık tabloyu değiştirme olanaklarına sahibiz. Borç batağını kurutabiliriz. Ekonomide adaleti sağlayacak bir sistemi pekala hep beraber inşa edebiliriz. Barış gelir, demokrasinin kapıları açılırsa ve kaynaklar doğru kullanılırsa ne olur? Türkiye emekçileri Avrupa ülkeleri içinde en çok çalıştığı halde en yoksul ve en aç yaşayan emekçilerdir.
Barış ekonomisi kurtarıcıdır ve mutlaka hayata geçirilmelidir
Daha az çalışarak ve herkese adaletli bir gelir dağılımıyla bu denge pek hala çok iyi bir düzeye getirilebilir. Bakın, yılın ilk dört ayında 885 milyar açık veren bir ekonomik çöküntü içindeyiz. Şimdi Hazine ve Maliye Bakanı ülke ülke geziyor ve borç para bulmaya çalışıyor. Bu borç para doğmamış olan çocuklarımızın hanesine yazılacaktır. DEM Parti olarak diyoruz ki barış ekonomisi kurtarıcıdır ve mutlaka hayata geçirilmelidir. Çünkü ekmek, barış ve adalet kavramları kardeştir. Biri eksik olursa diğeri olmaz. Açlığın ve yoksulluğun dili, dini, ırkı, rengi yoktur. Barış ekonomisiyle herkes çok derin bir nefes alabilir. Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Çerkes ve diğer bütün farklı halklardan ve inançlardan insanların barış ortamının tesis edilmesi halinde pekala bizlerin sofrasındaki ekmek, ağzımıza giden lokma çok daha fazla büyüyecektir. Bu ülkenin ekonomisi krizden kurtulacaksa adil ve eşit bir dağılımla kurtulacaktır, barış ve demokrasiyle kurtulacaktır. DEM olarak, hem fikirlerimizle hem parti programımızla hem de çalışmalarımız ve emek alanındaki örgütlüğümüzle bunun için çalışıyoruz, çalışmaya da devam edeceğiz. Bunun için DEM'e ihtiyacımız var, mücadelemiz DEM'ini alıyor. Türkiye DEM'e hazır, DEM Türkiye’ye hazır. DEM, bu sorunların çözümünde aktif geliştirici ve ilerletici bir irade ortaya koyma kararlılığındadır. Mücadelemizi sonuna kadar işçi ve emekçi kardeşlerimizle birlikte sürdüreceğiz. Bu da bütün Türkiye halklarına sözümüz olsun.
HDK’li yurttaşlarımız yarınki duruşmada tahliye edilmelidir
Bu barış ve demokrasi sürecine, demokraside gerileme ve hukuksuzluklar gölge düşürüyor. İnsanlar tweet atarken acaba gözaltına alınıp tutuklanır mıyım kaygısı içinde. Seçtiğiniz belediye başkanının yerine kayyım atanıyor. Belediye başkanları ve meclis üyeleri cezaevlerinde. Hukukun ve adaletin olmadığı yerde barış ve demokrasiye inanç nasıl gelişecek? Bunu bilen var mı? Toplum bunu soruyor. Bakın biraz önce söyledim. Yüzlerce halk toplantısı gerçekleştirdik bu süreçte. Toplumun en temel sorularından biri bu. Bu barış süreci, çözüm süreci, adaletin tesis edilmesi ve demokratikleşme süreci nasıl olacak? Elbette bu sorulara yanıt bulmak zorundayız. Hukuk ve demokrasi barış güvercininin iki kanadıdır. Güvercin tek kanatla uçmaz. İki kanadın birbirini tamamlaması lazım. Bu iki kanadı tamamlamak için kimin üzerine sorumluluk düşüyorsa yerine getirmelidir. Yarın Çağlayan’da HDK ve kent uzlaşısından yargılanan arkadaşlarımızın duruşmaları var. HDK’nin dediği gibi kente ortak olmak da HDK’li olmak da suç değil. Tam da bu şiarla mücadele yürüten HDK’li yurttaşlarımız yarın adliyeye çıkarılacak. Buradan yargıya bir kez daha sesleniyoruz ve yarın tahliye kararının çıkması gerektiğinin altını bir kez daha çiziyoruz. Bu sürece hizmet etmesi açısından atılacak adımların öneminin çok büyük olduğunu bir kez daha belirtiyoruz. Yine, Kobanî Kumpas Davasında tutuklu bulunan arkadaşlarımız için bir yıldır gerekçeli karar hala yazılmadı. Bekliyoruz. Zeynep Karaman, Dilek Yağlı, Pervin Oduncu, Ali Ürküt, Alp Altınörs, Bülent Parmaksız, Nazmi Gür, İsmail Şengül, Günay Kubilay, Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş. Onlar da bunu bekliyor. Onların şahsında hapishanede bulunan bütün siyasi tutsaklara, bütün mahpuslara buradan hep birlikte selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz.
Her düzeyde süreci geliştirecek ve topluma güven verecek adımlar atılmalıdır
Değerli arkadaşlar, bugün aynı zamanda vekil dokunulmazlığının kaldırılması utancının 9’uncu yıldönümü. Türkiye bu utançtan da bir an önce kurtulmalıdır. Yargıya güven yerlerde sürünüyor. Uluslararası endekslere baktığımızda, toplumun güven anketlerine baktığımızda, yargıya güvenin adeta yerlerde süründüğünü ve sıfıra yaklaştığını görüyoruz. Bu böyle gidemez. Türkiye’ye yapılacak en büyük iyilik, adaletin ve yargının bağımsızlığını sağlamaktır. Barışın koruyucusu da demokrasinin teminatı da hukuktur. Barışı korumak, demokrasiyi geliştirmek, umudu büyütmek için adaleti ve hukuku tesis etmekten başka bir çaremiz yoktur. Sayın Erdoğan, Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin arkasında olduğunu söyledi. Bu çok önemli. Meclis’teki partiler bu sürece oldukça güçlü bir destek veriyor. Bu çok önemli. Sıra yasama, yürütme ve yargı erkinin sözünü eyleme dönüştürmesindedir. Yargı erki, barışı güçlendirmek için bu sürecin doğasına uygun bir biçimde demokrasi ve hukuktan yana bir tutum almalıdır. Her düzeyde süreci geliştirecek ve topluma güven verecek adımlar atılmalıdır. Toplumun ve bizim en büyük beklentilerimizden biri yasamadan olduğu kadar yargıdandır da aynı zamanda. Nereden başlayabileceğimiz sorusuna verecek o kadar çok net yanıtımız var ki. Aslında çok uzun yanıtlar verebiliriz. Burada birkaçını özet olarak geçmek istiyorum. Çünkü Türkiye’de o kadar çok insan hakkı ihlali var ki bu kürsüden tek tek saymaya kalksak yarın sabaha kadar devam eder. Mesela Barış Akademisyenleri işlerine iade edilebilir, hasta mahpuslar serbest bırakılabilir, kayyımlar geri çekilebilir; siyasetçiler, seçilmişler, gazeteciler, siyasi gerekçelerle cezaevlerinde tutulanlar, infazı yakılanlar bir an önce özgürlüklerine kavuşabilir. AİHM kararları acilen uygulanabilir.
Barışa nefes verelim, demokrasi ve hukuku kardeşliğimizin mührü haline getirelim
Bayrama kadar geniş ve kapsamlı bir infaz düzenlemesiyle hasta mahpusların bırakılmasının önünde bir tek engel dahi yok. Gelin bu düzenlemeleri hızlıca yapalım. Binlerce evde bu bayramı çifte bayram haline getirelim. Bunlar Türkiye’ye nefes aldıracak, vicdanları rahatlatacak önemli adımlardır. Gelin, bu adımları bayramdan önce hep beraber atalım. Gelin, bu parlamento bütün Türkiye halklarına çok önemli bir bayram hediyesi armağan etsin. Demokrasi ve hukuk, barışın nabzının atmasıdır; adalet ve barışın soluk borusudur. DEM Parti olarak diyoruz ki barışa nefes verelim, demokrasi ve hukuku kardeşliğimizin mührü haline getirelim. Bunlar asla ve asla şarta bağlanmamalıdır. Tam tersine toplumun kendisi buna ihtiyaç duyduğu için, demokratikleşmenin kapısını aralayacağı için, aramızdaki hukuki ve toplumsal sözleşmeyi güçlendireceği için bu adımlar atılmalıdır.
Sayın Öcalan’ın vurguladığı üzere kalıcı ve köklü bir barış için büyük emekler vermemiz gereken bir dönemdeyiz
Bu anlamıyla, değerli Türkiye halkları, atılmış mühim adımlar var. Biraz önce bahsettik ve her fırsatta bundan bahsediyoruz. Çünkü Türkiye, tarihinin önemli dönemeçlerden birinden geçiyor. Tarihi kararların güçlü bir biçimde hukukla, siyasetle, parlamentoyla ve yasalarla desteklenmesi gereken bir süreç. Bildiğiniz üzere, PKK’nin 12 Mayıs’ta açıkladığı karar sonucu İmralı Heyetimiz Sayın Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirdi. Sayın Öcalan’ın, Barış ve Demokratik Toplum Sürecine destek veren herkese selamlarını iletiyorum buradan. Sayın Öcalan’ın kısa mesajında vurguladığı üzere, kalıcı ve köklü bir barış için büyük emekler vermemiz gereken bir dönemdeyiz. Bizler de son gelişmeler üzerine siyasi parti ziyaretlerimizin dördüncü turuna başladık. Dün DEVA ve Saadet Partisi ile görüştük. Bugün de CHP ve Yeniden Refah Partisi ile görüşeceğiz. AKP ve MHP dahil diğer siyasi partilerle görüşmeye devam edeceğiz. Bu ziyaretlerde artık barışa dair net bir projeksiyon üzerinde görüş alışverişinde bulunuyoruz. Meclis’in neden önemli olduğunun neden tarihi rolünü oynaması gerektiğinin üzerine oldukça verimli istişareler yapıyoruz. Bu sürecin barışa güç vermesi için herkes tarihsel bir sorumlulukla hareket etmelidir. Herkesi kapsayacak şekilde açık ve şeffaf ilkeler etrafında bizler, kendi adımıza söylüyorum, bu süreci devam ettireceğiz.
Meclis’te barış ve demokratik toplum çalışması yürütecek tam yetkili bir komisyona acilen ihtiyaç var
Buradan iktidara ve devlete çağrımızdır: Sürecin başarısı için çoklu katılım ve toplumsal mutabakat tarihi önemdedir. Bu kapsamda, devlet ve iktidarın tüm siyasi partileri ziyaret ederek istişarelerde bulunması oldukça önemlidir. Görüşmelerimizde de gündemde olan ve Sayın Bahçeli'nin açıkladığı komisyon önerisini son derece değerli bulduğumuzu bir kez daha belirtmek isterim. Yeni sürecin çözüm adresi Meclis’tir. Meclis’te 86 milyonun şahitliği ve temsil gücüyle barışı inşa etmenin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Meclis’te barış ve demokratik toplum çalışması yürütecek tam yetkilendirilmiş bir komisyona acilen ihtiyaç var. Bu komisyonla orta, kısa ve uzun vadede atılması gereken adımlar belirlenebilir. Bu komisyon hızlı ve etkin çalışabilmeli, ortak paydalar üzerinden aldığı kararları yasal zeminlerde hayata geçirmelidir. Bu komisyon, hem barış ve demokratik toplum için yasal zeminler oluşturabilir hem de bu sürecin ilerleyen aşamalarını takip edebilir, tanıklık edebilir. Barış ve demokratikleşme için halk hazır, uluslararası ve bölgesel koşullar son derece hazır. Aydınlar, yazarlar, akademisyenler, meslek örgütleri ve hak örgütleri bir araya gelebilir. Barışı hep beraber daha güçlü bir biçimde toplumsallaştırmak için elbette hepimize çok büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. Toplumsal mutabakat platformlarını, yerellerden merkeze her yerde oluşturabiliriz. Artık boşa harcayacak tek saatimiz bile yok. Milyonlar bizden barışın ve demokratik toplumun inşasını talep etmektedir. Barışa ve demokrasiye ulaşmak boynumuzun borcudur. DEM Parti gece gündüz demeden kapı kapı geziyor. DEM Parti, üç milyon haneye mektuplarımızı ulaştırarak, üç milyon haneyle kısa bir zaman zarfı içinde buluşarak barışı nasıl tesis edebileceğimizin çalışmasını yürütüyor. Bunu yapmaya devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz ki başta Kürt halkı olmak üzere bu topraklarda yaşayan bütün halklara ve inançlara barış borcumuz var, eşit yurttaşlık borcumuz var. Hak, hukuk ve adaleti tesis etme borcumuz var. Kayıp analarına, kayıpları olan ailelere, Cumartesi Annelerine, Barış Annelerine, Çerkes halkına ve bütün halklara borcumuz var. Türkiye’de yaşayan bütün halklar ve inançlar olarak, barışı kendi yaşam alanlarımızda toplumsallaştırmayı başarırsak, bu topraklarda su ve ekmek kadar ihtiyaç duyduğumuz barışı hep beraber tesis edebiliriz. Buna inancımız sonsuzdur.
Tarihin korkularına seslenen psikolojik bariyerleri aşarak hep birlikte biz barışa ulaşacağız
Biz DEM Parti olarak, 86 milyon yurttaşımızın sofrasına barışı, huzuru ve bereketi getirmek istiyoruz. Bugün, kardeşlik duvarını güçlendirme, barış için taş üstüne taş koyma günüdür. “Barış gelirse ülke bölünecek” diyen şirazesini kaybetmiş insanlar da çıkıyor karşımıza. Allah onlara akıl fikir versin. Halkı galeyana getirmekten vazgeçin. Yapmayın bunları. Barışa bu kadar insan gönül açmışken, bunları yapmayın. Ayrıştırma ve kutuplaştırma siyasetine hizmet etmemeniz, tam tersine birleştiren bir yerde durmanız gerekir. Biz bu daveti bu kesime yapıyoruz. Bundan vazgeçin. Gelin, hep birlikte barışın sesi olalım.
Çatışma isteyenler cesursa, provokasyon peşinde olanlar cesursa, biz barış isteyenler onlardan daha cesuruz. Tarihin korkularına seslenen psikolojik bariyerleri aşarak hep birlikte barışa ulaşacağız. El ele vererek, Fırat'ın doğusu ve batısıyla bu ülkenin bütün kentlerinde barışı ve demokrasiyi tesis edeceğiz. Buradan da Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş'a seslenmek istiyorum: Sayın Kurtulmuş, Meclis’i barışın agorası haline getirebilirsiniz. Bir çözüm zirvesine ev sahipliği yapabilirsiniz. Türkiye'nin barış ve demokrasiye ulaşması için çok önemli adımlar atabilirsiniz. Bu çözüm zirvesi, Türkiye'nin ikinci yüzyıl rotasını çizebilir, Türkiye halklarına umut verebilir. Tek ihtiyacımız, daha fazla cesaret ve inançla bu sürece dört elle sarılmaktır.
Bu topraklarda barış güvercini kesinlikle uçacak. Hiçbir karanlık güç, barış güvercininin uçmasını engelleyemeyecek. Bütün halklara bir kez daha sözümüz olsun ki bu topraklarda barışı inşa edeceğiz, demokrasiyi inşa edeceğiz. Sayın Öcalan'ın başlattığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının tamamına ermesi için, bu topraklarda barışı hep birlikte tesis etmek için mücadelemizi sürdüreceğiz.
Barış yeşerecek, demokratik cumhuriyet bu toprakların parlayan yıldızı olacak
Buradan bütün DEM Partililere seslenmek istiyorum: Bu dönem rehavete kapılacağımız bir dönem değil. Bu dönem, bir çalışıyorsak enerji ve emeğimizi beş katına çıkaracağımız bir dönem. Biliyorum ki bütün arkadaşlarımız, parti emektarlarımız, değerli halklarımız, kadınlar gençler ve analar gece gündüz çalışıyor; hane hane dolaşıyor, topluma barışı anlatıyor. Biz bu enerjimizi daha da katlayacağız ve barışın toplumsallaşmasını sağlamak için gece gündüz demeden daha çok çalışmaya devam edeceğiz. Bütün halklarımıza sözümüz olsun ki bu topraklarda barış yeşerecek, demokratik cumhuriyet bu toprakların parlayan yıldızı olacak. Bu duygu ve düşüncelerle hepinize geldiğiniz için teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun.
20 Mayıs 2025