Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları İstanbul’da Ekmek ve Adalet Buluşmaları kapsamında düzenlenen programlara katıldı. Şahintepe Barınma Hakkı Bürosu’nu ziyaret edip burada mağdur ailelerle bir araya gelen Hatimoğulları, daha sonra Şahintepe Halk Dayanışması’nı ziyaret etti.
Daha sonra farklı kesimlerin katıldığı Ekmek ve Adalet Buluşmasına katılan Hatimoğulları, şunları söyledi:
Birleşe birleşe kazanacağız
Değerli arkadaşlar hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Bu salonda söz kuran ve belki de sürenin yetersizliğinden dolayı sözünü kullanmadığı halde salonda bulunan tablo Türkiye’nin gerçek tablosudur. Türkiye’deki işçilerin, emekçilerin yansıması bu salonda, ezilen ve sömürülenlerin yansıması bu salonda. Ben bu buluşmada emeği geçen il örgütümüze, katılım sağlayan kurumlara, sendikalara ve değerli işçi kardeşlerime, analara, kadınlara hepinize partim adına sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Birleşe birleşe kazanacağımızı da bu salonda göstereceğiz bütün Türkiye’ye.
Hiçbir mermi, hiçbir kelepçe, hiçbir gaz hatta tankları, topları bu topluma biat ettiremez
Adaletsizliğin en büyüğünü bu iktidar bize yaşatıyor bu dönemde ve biliyorsunuz ki Sultangazi ilçe örgütümüze bir silahlı saldırı gerçekleşti. buradan biz bir kez daha bu saldırıları kınıyoruz. Bu saldırıların münferit saldırı olmadığını, partimiz ve muhalefetin üzerindeki sistematik bir baskı olduğunu çok iyi biliyoruz. Ama şundan da çok eminiz, kendileri de emin olsunlar. Hiçbir baskı, hiçbir mermi, hiçbir kelepçe, hiçbir gaz hatta tankları, topları bu topluma biat ettirmedi. 80 Askeri Cunta Dönemi'nde bile bu toplum biat etmedi. Bizler de geçmiş dönem geleneğimizden aldığımız direnç ve umutla asla biat etmeyeceğiz, işçinin, emekçinin, Kürdün, Alevinin, kadının, doğa ve insan hakları savunucularının, barış annelerinin, ezilen her kesimin yanında, ekmek mücadelesi verenin yanında, adalet mücadelesi verenin yanında sonuna kadar yer almaya devam edeceğiz, dayanışmamızı da buradan büyüteceğiz, bu da onlara dert olsun.
Kanal İstanbul’un etrafındaki mahallelerin zenginlere peşkeş çekilmesine razı değiliz
Bu sabah yine Ekmek ve Adalet Buluşmalarımız kapsamında Şahintepe’de idik. Şahintepe’de barınma sorunu yaşayan değerli halkımızla buluştuk. Orada oldukça güzel ve bütün Türkiye'ye örnek olacak mücadeleci insanlarla buluştuk. Biz orada Barınma Hakkı Meclisi ile, halk dayanışması ile buluştuk. Aslında bütün Türkiye’nin çok önemli bir sorunu olan ve özellikle İstanbul’da kümelenmiş olan çok önemli bir sorunu konuştuk. Kanal İstanbul sadece İstanbul'un problemi değil. Kanal İstanbul bütün Türkiye’nin problemi. Özellikle yeni depremi yaşamış, çok can kaybı, çok yıkıma tanıklık etmiş bir Türkiye toplumu olarak İstanbul’da böyle bir tehdidin asla kabul edilmemesi gerekiyor. Biz Kanal İstanbul Projesi'ne ve bu proje kapsamında Kanal İstanbul’un etrafındaki bütün mahallelerin zenginlere peşkeş çekilmesi için sistematik bir şekilde oradaki insanların evlerinin bir biçimiyle istimlak edilmesine asla razı değiliz. Rezerv alan ilanını asla kabul etmiyoruz ve bizler bütün İstanbul halkıyla birlikte Kanal İstanbul'a karşı mücadele edeceğiz. Depremin tetikleyicisi ihtimali olan bu projenin, ekolojik yıkımın en önemli projelerinden olan bu projenin uygulanmasını engellemek için elimizden geleni yapacağız. Şahintepe halkı ve Kanal İstanbul'un etrafındaki bütün mahallelerimizle birlikte bu dayanışmayı sürdüreceğimizin sözünü sizlerin huzurunuzda veriyoruz.
İktidar inşaat işçilerinin sırtından ekonomik büyümeyi açıklıyor
Ekmek ve Adalet Buluşmalarımızda Eş Genel Başkanımız değerli Tuncer Bakırhan ile birlikte, MYK ve PM üyelerimizle birlikte yani partimiz bir bütün olarak günlerdir, haftalardır, aylardır alanlardayız. Zaman zaman tarlalara gittik, domates işçileriyle buluştuk, biber tarlalarına gittik. Ben buraya gelmeden önce Antep’teydim, fıstık tarlalarına gittik, oradaki insanlarla buluştuk. Kağıt toplayıcılarıyla buluştuk, inşaat, turizm, hizmet sektöründe çalışan bütün emekçi kardeşlerimizle buluştuk. Ev emekçisi kadınlarla buluştuk. Gerçekten her yerde ifade ettiğimi burada da söylemek istiyorum. Bir dokun bin ah işit. Bugün Türkiye'de yüzyıllık cumhuriyet tarihi boyunca, 1939’lu yılları göz önünde bulundurduğumuzda o dönemin aynısını yaşadığımız ve ender yaşanan bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Evet bu kriz sermayenin krizi. Bu kriz kapitalizmin krizidir. Ama aynı zamanda bu yapısal krizi derinleştiren mevcut iktidarın kötü yönetimidir. Bu iktidar Kanal İstanbul Projesi başta olmak üzere inşaat sektörü üzerinden ekonomiyi büyütmeye çalışıyor, attığı adımlarla inşaat işçilerinin sırtından ekonomik büyüme açıklıyor. İnşaat işçilerinin emeğinin sırtından bu ülkenin bir ekonomik büyümesi var, yoksa gerçek bir ekonomik büyüme yok. Bu iktidar 5'li çetesine peşkeş çekti bu ülkenin varlıklarını ve kaynaklarını.
İnsanlar bozulmuş sebzeyi eve götürüyorsa ülkenin geldiği hali siz düşünün
Geriye dönüp baktığımızda Türkiye’de 50 milyona yakın insan açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Biraz önce emekliler konuştu. Emekli 12 bin 500 TL maaş alıyor ama İstanbul'da kiralar minimum 15 bin TL’den başlıyor. Bunun yemesi var, içmesi var, faturası var, gündelik hayatta dışarı çıkıp çay içmesi var. Bunun yemeğini saymıyoruz bile. Böylesi bir hayat dayatılmaktadır Türkiye halklarına, Türkiye’deki işçilere, emekçilere. Bakın Çukurova’daki buluşmamızda 67 yaşındaki bir abimiz şunu söyledi. '' İnanın'' dedi, ''ben 67 yaşındayım bu kadar açlığı yoksulluğu, hareketi, vahşeti ben hiçbir zaman görmedim'' dedi. Bugün bir Çukurovalı bile, yaş sebze ve meyvenin üretildiği yer olan Çukurova'da bile insanlar açsa, orada bile insanlar halin önünde geçmiş dönemde hayvanlarına götürdükleri bozulmuş sebze ve meyveyi şimdi evlerine götürüp tencerede kaynatıyorsa, çocuklarına yediriyorsa bu ülkenin geldiği hali varın siz düşünün, varın hep birlikte biz düşünelim. Değerli arkadaşlar bakın İstanbul’da 2020’de 4 kişilik bir aile 7 bin TL ile geçinirken bu dönemde 70 bin TL’ye dahi geçinemiyor. Sadece İstanbul’da her gece 1 milyona yakın insan yatağına aç giriyor. Bu düzen tek kelime bir ganimet düzenidir. Bütün yükü işçinin, emekçinin, yoksulun sırtına yükleyerek bize yaşatıyorlar. 5’li çeteye 128 kez vergi affı getirenler moto kuryenin aldığı bahşişin vergisinin peşine düşmüş. Bu kadar utanmazlar. Kendi yandaşına bu kadar vergi affı getirenler çalışan değerli işçi kardeşlerimizin aldığı bahşişin vergisinin peşine düşecek kadar pespayeleşmiş bir düzen bu düzen.
Bu ganimet düzenini yıkmak bizlerin görevi
Bakın TMSF Başkan Yardımcısı 82 maaş alıyor yakın zamanda medyaya da çok yansıdı, BDDK’nın Başkan Yardımcısının düğünündeki çetelerin, o düğündeki zenginlerin nasıl hediye takmak için sıraya girdiğini gördük. O tablo işte Türkiye tablosu. Merkezi hükümetin AKP-MHP iktidarının yandaşlara yarattığı sermaye olanaklarının ödülünü aslında o düğünde görüyoruz. Aldıkları o düğündeki rüşvette görüyoruz. O düğün bizlere kesinlikle çok şey anlatıyor. Şu bilinmeli ki bu ganimet düzenini yıkmak, ortadan kaldırmak bizlerin görevi. Bu adaletsiz olan sistemi ortadan kaldırıp adaletli bir düzeni kurana denk mücadelemiz sonuna kadar sizlerle devam edecek. İstanbul’da yaşam koşullarının ne kadar zor olduğunu siz İstanbullu'lar bizden çok daha iyi biliyorsunuz. Çeteleşme, kara para aklama, vergisiz büyük ve kaçak işletmeler kurma -ki yandaşsanız bu tür işletmeler kurmanıza izin veriyorlar. Biraz önce bir işçi kardeşimiz buradan ifade etti, midye satan kardeşimiz ifade etti. ''Kadın uyuşturucu ticareti yaparsanız göz yumarız ama tablalarınıza göz yummayız, o tablaları başınıza yıkarız'' diyen anlayışın, İstanbul’daki bu çetevari anlayışının hakimiyeti ortada. Her gün silahlı cinayetler işleniyor, katliamlar gerçekleşiyor, birbirlerini vuruyorlar. Bu çürük düzeni ortadan kaldırmak, elbette İstanbul’u yaşanır hale getirmek Türkiye’de yaşayan işçilerin emekçilerin ve değerli halkımızın ortak mücadelesi ile mümkündür. İstanbul Türkiye’nin yarısı, nüfus olarak da yarısı, hitap ettiği ekonomik alan olarak da yarısı, sahip olduğu ekonomik birikim olarak da yarısı. Dolayısıyla İstanbul çok önemli, İstanbul aynı zamanda mücadelemizin ve kavgamızın kenti olarak da bu ülkenin en önemli kentlerinden biridir. O bakımdan İstanbul’da bir yaprak kımıldasa onu Anadolu'nun Kürdistan’ın dört bir yanında hissederiz. O yüzden İstanbul her bakımından çok önemli ve bunun hakkında daha fazla konuşmamız gerekiyor.
Şimşek programı ve Şimşek, kurtarıcı değil batırıcıdır
Ben mücadele ve görevlerimizle ilgili kısma birazdan geleceğim ama bir iki bilgiyi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Biliyorsunuz Şimşek (Mehmet Şimşek) yaşanan bu ekonomik krizden Türkiye’yi kurtaracak bir kurtarıcı olarak yeniden görevlendirildi. Bu görevlendirildiği zaman enflasyon yüzde 38 idi, şimdi enflasyonun hangi aşamaya geldiğini sizler daha iyi biliyorsunuz. Faiz yüzde 8,5’ti şimdi 50 puana ulaşmış durumda. Şimşek Hazine ve Maliye Bakanı olduğunda dolar 21 TL idi şimdi 34 TL’yi geçmiş durumda, açlık sınırı 10 bin TL idi şimdi 19 bin TL’ye gelmiş durumda. Şimşek programı ve Şimşek, kurtarıcı değil batırıcıdır. Bu sistemin üzerinde tadilatla bu sistemi düzenleyecekleri zannedenler kesinlikle yanılıyor. Bu sistem sömürgeci bir sistemdir, bu sistem alın terimizden geçinen bir sistemdir, bu sistem zenginden vergi almayıp yoksuldan, işçiden, çiftçiden esnaftan vergi alarak, esnafın belini vergi ile bükerek ayakta kalan sömürgen bir sistemdir. Bu sistemle köklü bir biçimde hesaplaşmadığımız sürece ne çıkaracakları Orta Vadeli Programlarla ne bizlere sunacakları yeni sistemle asla ve asla bir iyileştirme olmaz. Tam tersine işçi ve emekçinin sırtına yükü daha da ağırlaştırarak bindirmiş oluyorlar. Bıçak kemikte değil bıçak ilikte, bu kadar acı çekiyor insanlar, yoksulluk derinleşmiş durumda. Dolayısıyla burada köklü ve radikal dönüşümlere ihtiyaç var. Vergi sistemi başta olmak üzere, ücret eşitliği başta olmak üzere çalışan, çalışamayan, işsiz olan insanlara geçimlik ücret verilmek üzere, tarım politikalarında radikal değişiklikler yapılmak üzere adımlar atmak zorundayız. Bizler bu adımları atmazsak biz bu ülkede daha çok açlık ve yoksulluğa maruz kalacağız.
Muhalefete sesleniyoruz, bu mücadele tek başına verilmez
Bakın muhalefete. Muhalefet bütün bu sorun yumağı içerisinde -sistem karşıtı muhalefeti dışında tutarak ifade ediyorum, devam eden bu sömürgeci, bu otoriterleşmiş rejimin bir vagonu olarak ona takılmayı, normalleşmeyi kendinde bir normal görevmiş gibi görüyor. Ben buradan muhalefete de sesleniyorum, tek başına muhalefet yaparak, tek başına mitingler yaparak, bu mücadele tek başına bir şekilde verilmez. Tek başına sandığı bir çözüm olarak göstererek asla çözüm oluşmaz. Burada biz DEM Parti olarak şu teklifte bulunuyoruz, bütün işçi ve emekçilere, ezilen ve sömürülenlere, bütün işçi sendikalarına, bütün emek ve meslek örgütlerine sözümüzdür, biz bu kervanda, bu trende bir vagon olmayacağız. Bizler bunun lokomotifi olacağız ve diyar diyar gezeceğiz. İşçilerle, emekçilerle, kadınlarla gezeceğiz. Bu ülkedeki bütün sorunların çözümü için bizler bir lokomotif görevi görerek bu toplumsal mücadeleyi hep birlikte yürüteceğiz.
Bütçeden hakkımızı söke söke almak için alanlarda mücadele yürütelim
Değerli arkadaşlar bakın önümüzde bütçe görüşmeleri var. Bir ay boyunca komisyonda ve yaklaşık 12 gün boyunca Genel Kurul'da Türkiye’nin 12 aylık kaderi karara bağlanacak. Buradan şimdiden bu davetimizi herkese yapıyoruz. Gelin bütçe görüşmeleri başlamadan önce hazırlıklarımızı yapalım. Türkiye’de işçiler, emekçiler, bütün ezilen ve sömürülenler olarak bütçeden hakkımızı söke söke almak için alanlarda, meydanlarda, eylemlerde, basın açıklamalarında, mitnglerde, kuracağımız stantlarda capcanlı bir mücadeleyi yürütelim. Bu teklifimizi sunarken inanın DEM Parti olarak haftalardır alanlarda dolaşırken, fabrika, tarla, atölye dolaşırken geçmiş dönemde yani 15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra o halkın gözünden alınmış parıltının yerine bir parıltı gelmiş. O üzerimize serpilmiş olan ölü toprağının üzerimizden kalktığını gördük. Bunu nerede gördük? Fıstık işçilerinin eyleminde, domates işçilerinin, çay üreticilerinin eyleminde, moto kurye işçilerinin eyleminde, Polonez işçilerinin eylemlerinde gördük. Direnen bütün işçilere buradan selam olsun diyoruz.
Biriken öfkeyi örgütleyip mücadeleci kanalın içine akıtalım
Değerli arkadaşlar bahsini ettiğimiz bu yeniden gözlerimizdeki ışıltı, yeniden umut bizlere 89 eylemlerinin, tekel direnişlerinin habercisidir aynı zamanda. Ama aslolan bu kadar tepkinin büyüdüğü bir yerde, yoksulluğun bu kadar derinleştiği, yaranın bu kadar acıdığı bir yerde doğallığındandır ki insanlar bu kadar tepki gösterecektir. Türkiye’de çok sayıda irili ufaklı işçi eylemleri, direnişler var. Üreticilerin eylemleri ve direnişleri var. Bize düşen en büyük görev, özellikle sınıf mücadelesi ekseninde yapılması gereken en önemli ödevimiz hep birlikte bu bölük pörçük duran direnişimizin birbirine bakabilmesini sağlamak, birbiriyle dayanışmasını sağlamak, birbirini görmesini sağlamak. İşte önümüzdeki süreçte bunu hep birlikte eminim değerlendireceğiz. Bizim bu buluşma süresince çıkardığımız en temel sonuçlardan biri budur. Bu biriken öfkeyi örgütlemek, mücadeleci bir kanalın içine katabilmek. Elbette seçimler de önemlidir. Bizler seçime giren bir siyasi parti olarak seçimleri önemsiz görmüyoruz. Ama her şey sandıkta değildir. Aslolan mücadelemizdir, alanlarda, meydanlarda yürüteceğimiz toplumsal mücadelenin habercisidir.
Uluslararası güçler İsrail’in sırtını sıvazlamaktan vazgeçsin
Buradan bir konu daha var ki zikretmeden geçemeyeceğim. Savaş. Biraz önce konuşmacı arkadaşlarımızın bir kısmı değindi. Bizler bugün bu salonda bu konuşmayı gerçekleştirirken Gazze’de, Batı Şeria’da insanlar katlediliyor. İsrail-Filistin işgalinde kelimelerle anlatılamayacak kadar zor bir vahşet yaşanıyor. Aynı şekilde İsrail Lübnan üzerindeki saldırılarını da arttırmış durumda. Belli ki İsrail büyük bir bölge savaşı çıkana kadar bu provokatif katliamlarını, işgalci politikalarını devam ettirecek gibi görünüyor. Buradan biz bütün Türkiye’ye, bölgeye ve dünyaya sesleniyoruz. Gelin bu savaşı hep birlikte durduralım. Uluslararası güçler İsrail’in sırtını sıvazlamaktan vazgeçsin. İsrail bu bölgeye şu an savaş açıyor. Bizler savaşı, 40 yıldır ülkemizde de bölgede de devam eden Kürt sorunundan dolayı yakınen tanıyan bir partiyiz. Bu savaşın ne acılara gebe olduğunu, geçmiş dönemde bizlere neler yaşattığını en iyi biz biliriz. Bugün Rojava’da mücadele eden Kürt halkının mücadelesinin kazanımla sonuçlanması, bölgede adaletin sağlanması için de en önemli adımlardan biridir. Bugün Erdoğan BM Güvenlik Konseyi'nde mesaj verdi ve İsrail'e çağrı yaptı. Biz de aynı çağrıyı Erdoğan’a yapıyoruz. Ey Erdoğan İsrail’e yaptığın çağrının benzerini Kürt halkı için biz sana yapıyoruz. Bugün bölgede iki kanayan yara varsa biri Kürt halkının kanayan yarası Kürt sorunudur, öteki Filistin halkının kanayan yarasıdır. Ve bu iki halkın kurtuluşu, iki halkın özgürlüğünün sağlanması, bölgenin barışına en iyi şekilde hizmet edecektir. Bu çağrımızı buradan kendilerine yapıyoruz.
Haramilerin saltanatını hep birlikte yıkacağız
Değerli arkadaşlar bu süreçte son bir yılı aşkın bir süredir devam eden bombardımanda kaybettiğimiz bütün canlarımızı buradan saygıyla anıyoruz. Filistin halkı yalnız değildir. Filistin özgürleşene dek mücadelemiz onlarla ilgili dayanışmamız devam edecek. Sözlerime son verirken yine İstanbul’a döneceğim. Kavganın şehir olan İstanbul'a, mücadelenin şehri olan İstanbul'a, şairin sözlerine döneceğim. ''Boşuna çekilmedi bunca acılar, büyük ve sakin Süleymaniye'nle bekle, parklarınla, köprülerinle, meydanlarınla, binbir yürekli Haliç'inle, adalarının baharıyla bekle bizi İstanbul''. Haramilerin saltanatını hep birlikte yıkacağız ve bizler zafer şarkılarını İstanbul'un alanlarından, sokaklarından, bütün Türkiye ve Kürdistan'a hep birlikte yayacağız. Bunu yapabiliriz, umudumuz büyük, direncimiz büyük. Yeter ki kararlılığımızdan ve mücadelemizden ödün vermeyelim.
29 Eylül 2024