
Toplumsal Barış ve Özgürlük Buluşmalarımız devam ediyor. Şimdiye kadar çok sayıda merkezde düzenlenen buluşmalar, bugün de İstanbul 1. Bölge, Siirt, Bitlis, Kars-Ardahan, Adıyaman, Kocaeli-Sakarya-Düzce-Bolu, Konya, Mersin ve Bursa’da gerçekleştirildi.
İstanbul’daki buluşmaya Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları, Siirt’teki buluşmaya DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, Bitlis’teki buluşmaya DTK Eş Başkanı Berdan Öztürk, Mersin’deki buluşmaya Sezai Temelli ve Denizli’deki buluşmaya Saruhan Oluç katıldı. Kars-Ardahan, Kocaeli-Sakarya-Düzce-Bolu ve Konya’da gerçekleşen buluşmalara ise milletvekillerimiz ile MYK ve PM üyelerimiz katıldı. Binlerce kişinin katıldığı buluşmalarda çözüm ve barış arayışları ile bu çabaları toplumsallaştırmanın yolları tartışıldı.
Buluşmalar yarın da Mardin, Muş, Erzurum, Yalova, Muğla, Antalya-Isparta-Burdur, Ankara ve Eskişehir’de devam edecek.
İstanbul’daki buluşmada konuşan Hatimoğulları, şunları söyledi:
Hatimoğulları: Yargıtay’ın Pınar Gültekin kararı kadın cinayetlerinin önünü açıyor, kabul etmiyoruz
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Toplumsal Barış ve Özgürlük Buluşmaları kapsamında bugün Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanında halk toplantılarımıza devam ediyoruz. 10 Şubat’a kadar devam edecek toplantılarımız. 42 merkezde bu çalışmaları tamamlamış olacağız. Bu çalışmanın gündemine doğrudan girmeden önce bir noktaya değinmek istiyorum.
Pınar Gültekin, Cemal Metin Avcı tarafından diri diri yakılarak katledildi. Kadın cinayetlerine kurban giden binlerce kadından biriydi. Yargıtay, ağırlaştırılmış müebbet cezası alan katil için bozma gerekçesi olarak, Pınar’ın canlı canlı yakılarak öldürüldüğü cinayetin canavarca bir hisle işlenmediğini belirtti ve bu kararı bozmak üzere itirazda bulundu. Yargının bu şekilde taraf tutmasını, cezasızlık sistemiyle kadın cinayetlerinin önünü açan bir yöntemi izlemesini biz kadınlar kabul etmiyoruz. Kadın yaşamın her alanında vardır. DEM Parti olarak, Türkiye’deki kadın hareketi ve Kürt kadın hareketiyle birlikte, bütün dünyaya mal olan “Jin Jiyan Azadî” şiarıyla mücadelemize devam edeceğiz.
Öcalan’ın gönderdiği mesajları değerlendireceğiz
Toplumsal Barış ve Özgürlük Buluşmaları kapsamında bugün gerçekleştireceğimiz toplantıda dünya, Ortadoğu ve Türkiye’yi değerlendireceğiz. Küresel sistemin bu çerçeve içerisindeki değişim ve dönüşümünü, yeni yapılanmasını ve bunun bölgemize yansımalarını hep beraber değerlendireceğiz. Bunun yanı sıra İmralı görüşmeleri ve oradan çıkan sonuçlara, önümüzdeki yol haritasının nasıl olması gerektiğine dair sizlerle görüş alışverişinde bulunacağız. Özellikle Sayın Öcalan’ın bizlere ve bütün topluma gönderdiği mesajları bugün değerlendireceğiz.
Dünya iki büyük savaşı geride bıraktı, şimdi ise üçüncü bir dünya savaşıyla karşı karşıyayız. Geçen iki dünya savaşında, dünya ölçeğinde kapitalist sistemin yaşadığı krizin aynısını küresel düzen bir kez daha yaşamaktadır. Emperyalist güçlerin paylaşım savaşına yine bu dönemde özellikle Ortadoğu, Afrika ve Kafkasya merkezli devam eden savaşlarda tanıklık etmekteyiz. Altını çokça çizdiğimiz önemli bir konu da bugün bir dünya savaşıyla karşı karşıya kalırsak, bunun insan ölümleri ve yıkım açısından geçtiğimiz iki cihan savaşından daha ağır bedeller ödeteceğidir. Çünkü bütün dünyada ileri düzeyde silahlanmanın yaşandığı bir zamandayız. Neredeyse herkesin nükleer silaha sahip olmaya çalıştığı bir dönemde yaşanacak bir savaş sonucunda yeryüzü yok olmayla karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle sadece Türkiye ya da Ortadoğu nezdinde bir barış hareketini değil, uluslararası büyük bir barış hareketini örgütlemeye ihtiyacımız var. Böyle bir dönemden geçiyoruz.
Türkiye demokratik bir Suriye’nin inşası için adım atmalı, dış siyasetini buna göre belirlemelidir
İsrail-Filistin savaşı, Lübnan’a ve Yemen’e kadar çeşitli saldırılar, Irak’ta denklemin yeniden kurulmaya çalışması, İran’ın savaşa çekilmeye çalışılması ve Suriye’de yaşanan rejim değişikliğiyle ortaya çıkan yeni tablo. Bu tablonun içinde Ortadoğu’nun büyük bir savaş içerisinde olduğunu söylersek abartı olmaz. Rusya-Ukrayna savaşının da devam ettiğini hatırlatmak isterim. Suriye’deki gelişmeler bizim önemle üstünde durmamız gereken gelişmelerdir. Suriye’de HTŞ dediğimiz örgüt yönetimi ele geçirdi ve HTŞ’den beklenen pozisyonda bir ilerlemenin kaydedilmediğini görüyoruz. Değişime dair bir adım atılmadığını görüyoruz. Rejim değişikliği sırasında yaptığımız açıklamada şöyle ifade etmiştik. Demokratik bir Suriye’nin inşa edilmesi gerekir. Suriye’de yaşayan bütün farklı halkların ve inançların ortak temsiliyetiyle bir yönetimin oluşturulması, bu ortaklığın da demokratik bir anayasayla taçlandırılması gerektiğini ifade ettik. Türkiye’nin, Neo-Osmanlıcı, yayılmacı ve Kürt düşmanı bir politika yerine, demokratik bir Suriye’nin inşası için adım atması ve dış siyasetini buna göre belirlemesi gerektiğinin altını çizdik. Geldiğimiz noktada, SMO ismiyle teşkil ettikleri çeteler tarafından saldırılar devam ettiriliyor. Tişrin Barajında bir yandan barış nöbeti tutulurken, diğer yandan oraların İHA ve SİHA’larla vurulduğunu ve sivil insanların katledildiğini ne yazık ki görüyoruz. Bu saldırılar hala devam ediyor. Bu çetevari örgütlenmeler üzerinden Suriye’de yaşayan Kürt halkına, Rojava halkına yönelik saldırılar bir an önce son bulmalıdır.
Suriye için şu noktaya da vurgu yapmak zorundayız. HTŞ’nin nazarıyla devam ettirilen yönetimde, kadınların ve Alevilerin katledildiğine tanıklık ediliyoruz. Hıristiyanların ve Alevilerin kutsal mekanlarına saldırı yapıldığına tanıklık ediyoruz. Bunu asla kabul edemeyiz. Demokratik bir Suriye için desteğimizi ve mücadelemizi elbette devam ettireceğiz.
Kürt sorununun çözülmemesinin bedelini bütün toplum ödüyor
Sayın Öcalan, yapılan görüşmelerde bahsettiğimiz konularda detaylı değerlendirmeler yapmış. Şunu bilmenizi isterim ki Sayın Öcalan Suriye ve Ortadoğu'daki gelişmeleri, küresel güçlerin buradaki paylaşım savaşlarını, bunun halklara yansımasını, bunun karşılığında halkların ortak iradesiyle oluşturulması gereken demokratik yönetimleri en ince ayrıntısına kadar çalışmış ve bu konuda proje üretmiştir. Önerilerini bu konuda sunmaktadır. Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmemiş olmasının ağır bedellerini sadece Kürtler değil, Türkler, Araplar, Ermeniler, Lazlar, Çerkesler; ezcümle bu ülkede yaşayan bütün farklı halklar ve inançlar olarak ödüyoruz. Çünkü demokratikleşmenin önündeki en temel engel budur. Bunun yansımalarını her alanda görüyoruz. Rejimin bütün özgürlüklere sert saldırılar gerçekleştirdiğini görüyoruz. Hapishaneler siyasi tutsaklarla dolmuş taşmış durumda. Hasta tutsakların ısrarla cezaevlerinde tutulması yapılacak en büyük işkencelerden biridir. Bir yandan barışın sözü edilirken, diğer yandan belediyelerimize kayyım atanmaya devam edilmesi bizlerin kabul edeceği bir şey değildir. Daha geçtiğimiz günlerde Siirt Belediyemize kayyım atandı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını ikide bir ifadeye çağırıyorlar. Kiminin parasını keserek, kimisinin belediyesine haciz koyarak, kimini adliye koridorlarında ifade vermeye zorlayarak engelliyorlar. Bunu hepimiz yaşıyoruz ve biliyoruz.
Sayın Öcalan’ın barış için çalışabilmesi için fiziki özgürlüğünün sağlanması gerekiyor
Sayın Öcalan, “Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesinin yolu Türkiye’nin demokratik bir dönüşüm yaşamasıyla doğrudan bağlantılıdır” diyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi için her türlü adımın atılması gerektiğiyle ilgili mesajlarını bize iletmiş durumda. Sayın Öcalan, “Çözüme dair yoğun bir çalışma yürütmek istiyorum” diyor. “Tecritte olduğum halde yoğun bir şekilde bu çalışmaları devam ettiriyorum ama barış için daha çok çalışabilmemin yolu bu tecridin kalkması ve çalışma koşullarımın oluşturulmasıdır” diyor. Buradan yüksek sesle haykırıyoruz: Sayın Öcalan’ın barış için çalışabilmesi için fiziki koşullarının, sağlık koşullarının, rahatça birçok heyetin gidip gelebileceği koşulların sağlanması elzemdir. Bu bölgesel gelişmeler içerisinde, Türkiye’nin halkların barışı ve geleceği için barıştan başka bir seçeneği olmadığının altını çizmiştir Sayın Öcalan. Bu sürecin adına barış veya çözüm süreci demediğimizi hepiniz biliyorsunuz. Bu sürecin adını koyamadık hep birlikte. Bu gelişmelerle birlikte bizlerin üzerinde estirilmek istenen çeşitli olayların olduğunu biliyoruz. En önemlisi de kullandıkları dil. Ana akım medyanın dilini kabul etmek mümkün değil. Başta Sayın Öcalan olmak üzere, bu süreci yürütenlere yönelik bir siyasi itibar suikastı yürüttüklerini görebiliyoruz. Aynı zamanda, özel harp yöntemi olarak kitlede beklenti yaratma, moralsizlik yaratma ya da moralleri en yükseğe çıkarıp birden yere çakma gibi amaçları var. Dolayısıyla bu manipülasyona ve psikolojik harbe karşı güçlü durmamız gereken bir dönem. Üstünde önemle durmak istediğimiz noktalardan biri şudur. Evet, bazı görüşmeler var ve bu görüşmelerin nereye evrilebileceğine dair henüz yeterince fikrimiz yok. Sayın Öcalan hazır olduğunu söylüyor. Bir müzakere ve diyalog partisi olarak biz de hazırız ama şu ana kadar daha hükümetten, icra makamı olan yürütmeden ortaya çıkan bir çözüm programı yok. Attıkları bir somut adım yok. O nedenle biz buradan çağrımızı yineliyoruz. Güven artırıcı, güven verici adımlar atılmalıdır.
Bir yandan barış deyip bir yandan kayyım atarsanız barışı darbelemiş olursunuz
Biz bunları söyledikçe kayyım atarsanız, güven artırıcı adımlar atmak yerine barışa olan umudu darbelemiş olursunuz. İktidar mutlaka bu sözümüze kulak vermelidir. Dün Esenyurt'ta miting gerçekleştirirken insanların o duygusunu hepimiz hissettik. Biz barış istiyoruz. Bedel ödedik; çoğumuz hapishanelerde, yakınlarımız hapishanelerde, annelerin gözyaşı dinmedi, değer ailelerinin gözyaşı dinmedi. “Gerçekten barışı canı gönülden istiyoruz. Ama asla boynumuzu eğdiren değil. Bir kandırma-kandırılma hikayesine hiç kimse gelmemelidir” diyor toplum. Kürt halkı bunu açık şekilde ifade ediyor.
Türkiye’deki demokrasi güçleriyle ve parlamentoda temsili bulunan siyasi partilerle de görüşmeler yaptık. Herkesin şöyle bir kaygısı var: Acaba bu süreç başarıya ulaşır mı? DEM Parti olarak bu sürecin başarıya ulaşması için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ama bu yetmez; iktidar ve devletten de somut adımların gelmesi gerekiyor. Bu nedenle güven artırıcı adımların atılması gerektiğini ısrarla vurguluyoruz. Sonuç ne olursa olsun, biz barış için çalışmaya devam edeceğiz.
Oturup beklemeyeceğiz, barışı toplumsallaştıracağız
Barışın gelmesi için daha çok çalışmak üzere yola koyulmanın vaktidir demek için bu toplantıları yapıyoruz. Bu toplantılarda birbirimizi bilgilendireceğiz, görüş alışverişinde bulunacağız. Bu süreçte asal rehavete kapılmayacağız, asla yerimizde oturup bekleyen pozisyonda olmayacağız. Barışın toplumsallaşması için her evde ve iş yerinde çalışacağız. Bu ülkede yaşayan farklı halkların ve inançların, muhalefetin, herkesin sahiplenmesini sağlamak için dün bir çalışıyorsak bugün beş çalışacağız. Sizden bir ricamız da bulunduğunuz yerlerdeki bütün yöre derneklerini ve kurumları tek tek ziyaret edip barışı konuşmanız ve onları bu konuda bilgilendirmeniz. İkincisi de mahalle mahalle halk toplantıları yapılması ve barışın anlatılmasıdır. Halkı barış için seferber etmek. Bu toplantılardan çıkaracağımız en önemli sonuçlardan biri de budur.
Akan kan artık dursun, barışı inşa edelim
Bizler barış için bugün çalışmaya başlamadık. Bizler Kürt sorununun demokratik çözümü için bugün çalışmaya başlamadık. Demokratik Türkiye’yi ve demokratik bir cumhuriyeti inşa etmek için bugün yola koyulmadık. On yıllardır bu mücadelemizi sürdürüyoruz. Demokrasi güçleri, sosyalistler, devrimciler ve yurtseverler olarak on yıllardır ağır bedeller ödüyoruz. Varsa bir kandırma da bu süreci nasıl göğüsleyeceğimize tarihsel birikim ve deneyimlerimize dayanarak bakalım, birbirimize güvenelim. Halkımızın faydasına yapacağımıza dair birbirimize sonsuz güven duymalıyız. Bu süreci barışla taçlandırmak için gereken deneyime ve birikime sahibiz. Bunun kendi gücümüz ve örgütlüğümüzle olacağını da asla unutmamalıyız. Bugün bu gelişmeler oluyorsa bilin ki verdiğiniz örgütlü mücadelenin ürünüdür. Dolayısıyla kendimize güveneceğiz. Bu güveni büyütmek için de daha çok örgütlenecek ve mücadele edeceğiz. Barışı mutlaka bu topraklarda tesis edeceğiz. Akan kan artık dursun, barışı inşa edelim. Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Serkeftin.
3 Şubat 2025