Hatimoğulları: Şekersiz çay, katıksız ekmek iktidarın bu ülkeye layık gördüğü sefalettir

Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları, 2024 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerine TBMM Genel Kurulunda konuştu. Hatimoğulları, bütçe görüşmelerinin açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri ve ekranları başında bizleri izleyen Gençler, Kadınlar, Türkiye Halkları; hepinizi saygıyla, sevgiyle ve hürmetle selamlıyorum. Düşüncelerinden dolayı, partisinde mücadele yürüttüğünden dolayı, siyasi görüşünden dolayı, basında özgürce kalemini kullanmak istediği için cezaevinde olan bütün arkadaşlarımıza, dostlarımıza buradan selam ve sevgilerimi iletiyorum. Aynı şekilde sürgüne gitmek zorunda kalan yol arkadaşlarımıza da buradan selam ve sevgilerimi gönderiyorum. 6 Şubat’ta çok ağır bir acı yaşadık. Sanırım yeryüzünde görülebilecek en büyük acılardan birini yaşadık, deprem felaketini yaşadık. Buradan depremde sağ kurtulup yaşam mücadelesi veren bütün depremzede kardeşlerime de selam ve sevgilerimi iletiyorum.

2024 yılı bütçesi 36 gün boyunca komisyonda görüşüldü. Başta partimiz olmak üzere muhalefetin diğer partilerinin verdiği bütün önergeler AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Ortaya çıkan bütçe taslağı yine AKP-MHP oylarıyla muhtemelen onaylanacak. Bütçe sadece rakam değil siyasi tercihtir. Ne yazık ki AKP, iktidara geldiği günden bugüne uyguladığı neoliberal politikalarla, tercihlerini halktan yana değil de sermaye ve yandaşlardan yana yaptı. Bütün yurttaşların eşit hakkı olması gereken Beytül-Mal’ı parça parça yandaşlarına, aile çevrelerine, fonculara ve sermayeye peşkeş çekiyorlar. Onlar zevkusefa ve şatafat içinde saraylarda, konaklarda yaşarken, yurttaşlarımız ne yazık ki ekmek alamıyor evlerine. İşte 2024 bütçesi tam da budur. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında bu bütçe bu şekilde tarihe geçecek.

Şunu gayet iyi biliyoruz ki küresel ölçekte özellikle ABD’de mortgage kriziyle birlikte, bütün dünyayı bir kriz kapladı ve şimdi her tarafı sarmış durumda. Neoliberalizmin sardığı çoklu krizler ve sorun yumağı gittikçe büyüyor. Çin ekonomisiyle birlikte emperyalist güçlerin rekabeti daha da kızıştı. Bugün artan savaşların nedeni budur. “Tek kuşak” projesine karşı G20 ülkeleri Yeni Delhi'de yaptıkları toplantıda Hindistan-Ortadoğu-Avrupa ekonomik koridorunu oluşturdular. Emperyalist güçler dünyayı parça parça yeniden paylaşmaya çalışırken işçinin, emekçinin, kitlelerin ve milyarlarca insanın payına açlık ve yoksulluk düşüyor. Emperyalist güçler bu ekonomik dağılımı ve krizi yönetebilmek için dünyada sağcı ırkçı popülist erkek yönetimleri hakim kıldığını görüyoruz. Bu bir tesadüf değildir.

Dünya Ekonomik Forumunda, “Bizler bu krizi yönetmeye çalışırken itirazlar yükselebilir. Bu itirazları dünya ölçeğinde nasıl yönetmeliyiz?” sorusu üzerinde durmuşlar. İşte bugün AKP’nin burada sopayla toplumu yönetmeye çalışmasının bir nedeni de emperyalizmin bu kararını Türkiye’de hayata geçirmesidir. Buradaki yurttaş diyor ki “açım ben, yoksulum, barınamıyorum”, onlar diyor ki “sen teröristsin, sesini çıkaramazsın, aç uyuyacaksın.” Sendikacı diyor ki “grev hakkımı kullanmak istiyorum”, onlar diyor ki “otur yerine, sen teröristsin, grev hakkını kullanamazsın.” Bu faşizan sürecin dünya ölçeğinde nasıl ilerlediğine baktığımızda Rusya-Ukrayna savaşı, Afrika’daki savaşlar ve çatışmalar, Dağlık Karabağ, Yemen, Suriye ve Irak... Tüm bunlar bunun sonucu. İsrail’in Gazze’ye yönelik yürüttüğü operasyon ve savaş da bunun ürünüdür. Şu an Gazze’de çok büyük bir vahşet yaşanıyor. Bu parlamentonun çok temel gündemlerinden biriydi ama ne yazık ki bu iktidar üzerine düşeni yapmadı, sadece mesaj verdi. Kendini muhalefet zannederek sadece çıkıp şu kürsülerden ya da uçakta açıklama yaptı, ateşkes çağrısında bulundu. Oysa siz muhalefet değilsiniz; iktidar sizsiniz, yetki sizin elinizde. Muhalefet size İsrail ile bütün askeri ve ticari anlaşmaları feshedin çağrısı yaptı. Buradan bir kez daha bu çağrıyı yineliyoruz. Yürütmeden gelen gücünüzü kullanın ve bir yaptırım uygulayın diye çağrımızı yineliyoruz. İsrail’e de çağrımız şu; acil bir ateşkesin ilan edilmesi gerek.

Filistin gibi ateş hattında olan çok daha başka yerler de var. Bizler Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak, bu kürsüde çok sık ifade ettik. Kuzey ve Doğu Suriye’de devam eden savaş ve çatışmalar. Rojava yıllardır iktidarın emriyle bombalanıyor, sivil insanlar katlediliyor. Sivil insanların yaşam alanları, hastaneleri, okulları, içtikleri su şebekeleri paramparça ediliyor. İHA ve SİHA’larla suikastlar düzenleniyor. Biz bunu kabul etmedik, etmeyeceğiz. Rojava’da Kürt halkı Arap halkıyla birlikte IŞİD gibi dünyanın başına bela olmuş bir örgüte geri adım attırmayı başarmıştır. Onurlu bir mücadele yürütmüşlerdir. AKP iktidarı ve ortağı, İsrail’in zalimliğini anlatarak kendi zulmünü örteceğini zannediyor ama yanılıyor.

Bakın Kürt sorunu çözülsün dedik, ülke bölünür dediniz. Oysa ülke daha çok güçlenir. Kürt sorunu çözülseydi neler olabileceğini çok konuştuk. Şunun altını kalın kalın çiziyoruz. Filistin sorunu da Kürt sorunu da statü ve eşitlik sorunudur. Bu konuda bu parlamentoya çağrımızı yineliyoruz. Gelin bu sorunların çözümü konusunda kanallar açalım, masalar kuralım, diyalog kuralım. Kürt sorunu demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmelidir. İmralı tecridi kalkmalıdır. Şimdi tecridin kalkması için cezaevlerinde devam eden açlık grevleri var. Açlık grevleri ağır bir tabloya dönüşmeden Kürt sorununun çözümü konusunda adım atılmalıdır, tecrit ortadan kaldırılmalıdır. Türkiye, Kürt sorununu çözebilen bir pozisyona gelirse bütün Ortadoğu’ya, Afrika’ya örnek olacak barış hareketinin başını çekebilir. Hani diyor ya “Filistin sorununun çözümünde garantör olabiliriz”, işte o zaman bu garantörlük teklifiniz halklar nezdinde de ülkeler nezdinde de bir karşılık bulur. Kürt sorunu çözülürse savaşa ve mermiye ayrılan kaynakların yerine aç insanların karnı daha fazla doyar. Bu ne zordur ne de hayaldir. Yeter ki bu konuda hep birlikte niyet edelim.

Bir utanç tablosu çizelim denilirse hakikaten AKP iktidarının uyguladığı neoliberal politikalar sonucunda açığa çıkardığı bütçeleri anlatabiliriz. 2024 bütçesi de bunlardan birisidir. Bakın sadece seçim sonrası şekere 11 kez, çaya 4 kez zam yapıldı. Şekersiz çay, katıksız ekmek iktidarın bu ülkeye layık gördüğü sefalettir. Türkiye’de işsizlik ve baskılardan dolayı tarihin en büyük göçü yaşanıyor. Asgari ücret yoksulluğun 4 kat aşağısındadır. Toplumun yüzde 70’i geçinemiyor. AKP Genel Başkanı dedi ki asgari ücrete tek bir defa zam yaparız. Ama sanıyorum ki ne AKP sıralarında oturanlar ne de AKP Genel Başkanı bu gerçekleri biliyor. Gıdadaya, kiraya, yol ücretlerine ayda 3 defa zam geliyor ama beyefendiler “yılda bir defa asgari ücrete bir iyileştirme yaparsak insanları kandırırız” diye düşünüyor. Aç olan insan sizin sözünüze kanmaz. Kanmıyorsa bu durumu değiştirebiliriz. Ekonomi ve siyaset birbirinden ayrılamaz. Bunun için radikal ve güçlü değişimlere ihtiyacımız var. Demokratik ekonomi programımızla; enflasyon, işsizlik, gelir dağılımı, adaletsizlik, yoksulluk, barınma sorunu üzerine çok detaylı çalışma yürüttük parti olarak. Acil önlemler kapsamındaki önerilerimizi burada sizlerle paylaşıyorum.

● Her haneden en az bir kişiye “temel gelir güvencesi” adı altında bütçe sağlayacağız.

● Asgari ücreti yoksulluk sınırının yarısından fazla olarak belirleyeceğiz.

● En düşük emekli maaşını asgari ücret düzeyine çıkaracağız.

● Çalışan kadınlar için eşit işe eşdeğer ücret sağlayacağız.

● Her haneye ihtiyaç sınırında aylık ücretsiz elektrik, doğalgaz ve su sağlayacağız.

● Zaruri malların fiyatlarını geçici olarak donduracağız.

● Çocukların beslenme ihtiyaçlarını karşılayacağız, işsizlere gelir desteği sağlayacağız.

En önemli işlerimizden biri de esnafın da bütün yurttaşların da belini büken vergidir. Vergi sistemini değiştireceğiz; azdan az, çoktan çok vergi almaya yönelik sistemi oturtacağız. Bunu yapabiliriz. Türkiye tarihinde iktidarların hortumlamaları çoktur. Sanırım burada oturan bütün vekiller bu tarihi iyi bilirler. Ama itiraf edelim, bu konuda en başarılı olanı Cumhur İttifakıdır. Devasa hırsızlıklar ve şatafat düzenine son verirsek bunu başarabiliriz. İktidar Türkiye’yi bir uyuşturucu, kadın, insan ve organ ticareti merkezi, mafya sisteminin adeta üssü haline getirdi. Hem kara parayı burada aklıyorlar hem de İstanbul gibi yerlerde korunaklı villalar tutmuşlar. Söz veriyoruz Değerli Halkımız; bu düzen ortadan kalkacak ve kayıtsız bir kuruş bile bu ülkeye giremeyecek. AKP’nin bitirdiği tarımı yeniden canlandıracağız. Sudan'a gidip tarla kiralamışlar. Biz Sudan’a gidip orada tarla kiralamayacağız; Çukurova’nın bereketli toprakları var, Ege’nin ve Urfa’nın bereketli toprakları var. Anadolu ve Mezopotamya'nın bu verimli topraklarında iktidar bizi ithalatçı pozisyona getirdiyse de biz yeniden ihracatçı pozisyona geçebiliriz. Yeter ki sağlıklı bir tarım politikasını başarabilelim. Ülkenin kaynaklarını betona ayırdılar, çünkü en büyük vurgunu betonda yapıyorlar. Bizler bu işlere son vereceğiz ve halkın talep ettiği ve ihtiyacı olan hizmeti sağlayacağız. Yine reel alanda bir üretim yok. Cumhurbaşkanı adına biraz önce konuşma yapan hatip, ekonomik büyümeden bahsetti, rakamlardan bahsetti. İktisatçılar da diyor ki bu büyüme gerçek değil hormonlu bir büyümedir, çünkü reel sektöre dayanmıyor, şantiyelere dayanıyor ve geçicidir. Bizler reel üretime geçiş yapacağız. Varlık fonlarına devrettikleri ve aileleriyle birlikte yedikleri bütün kamu iktisadi kuruluşlarını kamulaştıracağız. Her kentte o kentin özgünlüğüne ve üretim biçimine göre fabrikalar kuracağız. Böylece dışa bağımlılıktan ve işsizlikten kurtulacağız, ürettiklerimizle karnımız doyacak.

Bu bütçede kadının adı yok! Çünkü bu iktidarın gücü yetse kadın ismini sözlükten silecek. Bunu istiyorlar. Bu çürümüş egemen düzende her gün kadınlar katlediliyor, her gün kadınlar yoğun şiddete maruz kalıyor. İşsizlik türlerinin en yüksek olduğu kategori, yüzde 30’larla geniş tanımlı kadın işsizliğidir. Meclis’te kadın temsil oranı -ki onu da bizim partimiz yükseltiyor- yüzde 20 oranındadır ve oldukça düşük. Yerel yönetimlerde sırf kadın özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik yerel yönetim modellerini, eş başkanlık ve eşit temsiliyet modelini hayata geçirdik diye onlarca kadın eş başkanımız gözaltına alınıp tutuklandı. Kayyım atanan belediyelere gelen kayyımların ilk icraatları da kadın kurumlarını kapatmak oldu.

2023 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksinde Türkiye 146 ülke içerisinde 129’uncu sırada. Ve kalkıp şu kürsülerde övünüyorlar biz kadınların önünü açtık diye. Bu tabloya baktığımızda kadınların önünü siyasette, sosyal yaşamda, kamusal alanda nasıl kapattığınızı siz de çok iyi göreceksiniz. Merkezi bütçede kadın sorunlarının çözümü ve her türlü şiddetin engellenmesi için özgün bir bütçe ayrılmadı. Toplumsal cinsiyete dayalı bir bütçeyi talep ettiğimizde ne söylüyorlar biliyor musunuz? Erkekler bıyık altında gülüyor. Oysa biz bunu talep ediyoruz ve söz veriyoruz Sevgili Kadınlar; Kadın Bakanlığı kuracağız ve diğer bakanlıklar gibi bütçesi özgün bir şekilde görüşülecek. Bu bizim şiddetle mücadele etmemize, bu bizim toplumsal değişim ve dönüşüme katkı sunmamıza hizmet edecek. Kadın istihdamını güçlendireceğiz, güçlendirmeliyiz. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Yerel yönetim deneyimlerimize bakın, yerel yönetimlerdeki en belirgin hizmetlerimizden biri kadınlara yönelik istihdam ve danışmanlık konusunda verdiğimiz hizmettir. Yerel de bu başarılara imza attıysak pekâlâ merkezi siyasette de hep beraber imza atabiliriz.

Sevgili Kadınlar; yine bu iktidar bizleri başörtümüz ve eteğimizin boyu üzerinden birbirimize düşürmek ve ayırmak istiyor. Başı kapalı ya da açık, eteği uzun ya da kısa, hangi inançtan olursak olalım ortak bir paydamız var. Kadın haklarını savunuyoruz, özgürlük ve eşitlik istiyoruz. Buradan çağrımız bütün kadınlaradır: Bizi bölmek isteyen erkek egemen sisteme karşı gelin hep birlikte kadın dayanışmasını ve mücadelesini güçlendirelim ve örgütlenelim.

Bütçe görüşmelerinde en can alıcı gündemlerden biri deprem olmalıdır. 2024 bütçesi planlanırken depreme ayrılan bütçenin nasıl harcanacağı halka açıklanmalıdır. Ama depremin olduğu ilk günden beri buraya çıkıp “biz ilk gün oradaydık, halkın yaralarını sardık” filan diyorlar. Hepsi yalan! Yaralarımızı sarmadıklarını defalarca bu kürsülerden anlattık. Burada depremi yaşayan vekillerimiz var. O yaraların sarılmadığını buradaki bütün vekil arkadaşlarımız gayet iyi biliyor. Halkımız bizden daha iyi biliyor. İktidar depremi de “Allah’ın lütfu” olarak gördü. Hem rant hem de kentlerin demografik yapısını değiştirmek için depremi kullanmakta bir beis görmedi. Şimdi “Afet Yasası” altında bir rezerv alan ilanıyla karşımıza çıktılar. Bakın AKP Genel Başkanı her konuda diyor ya “bir gece ansızın, bir gece ansızın”, sürekli bir nakarat gibi tekrar ediyor. Evet bu afet yasasıyla, rezerv alan ilan etme yasasıyla bir gece ansızın herhangi birinin evine çökebilirler, mahallerimize çökebilirler. Biz burayı rezerv alan ilan ettik, hadi toplayın pılınızı pırtınızı gidin diyebilirler. Nitekim depremin yaralarını en ağır şekilde yaşayan kentlerimizden Antakya’da 50 bin insanın yaşam alanını rezerv alan ilan ederek toprağına kayyım atanmış oldu. Bu, büyük vurgunu sistemidir. Bunu yarın öbür gün İstanbul’a ve diğer şehirlere de uygulayacaklar. Buradan çağrımızı yineliyoruz: Bu yasa acilen iptal edilmelidir. Bu bütçenin planlanmasında deprem konutları sözde değil özde bir proje ile halka sunulmalıdır. Acil Eylem Planının birinci maddesi deprem konutları ve depremzedelerin barınma sorunu olmalıdır. Depremzedelerin konutlarını satmaya hazırlanıyorlar, bu iktidar satmak istiyor. Biz buna kökten karşıyız. Depremzedelere evleri ücretsiz bir şekilde verilmelidir. Değerli depremzede kardeşlerim; sizleri asla unutmadık, unutmayacağız, acınız bizim acımızdır, yüreğimizin en derininde hissediyoruz. Bu kürsüde, alanlarda, meydanlarda depremzedelerin sorunlarını dile getirmeye devam edeceğiz.

Türkiye’nin çok temel ve önemli gündemlerinden birisi de yerel seçimler. Yerel seçimler için elbette her parti kendi çalışmalarını yoğunlaştırmış durumda. Bizler de Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak Türkiye’nin dört bir yanında değerli halklarımızla, il ve ilçe örgütlerimizle birlikte çalışmalarımızı başlatmış durumundayız. İlk işimiz kayyımları Saray’a geri göndermek. “Valileri bile seçimle getireceğim” diyen bu iktidar, başta Kürtler olmak üzere insanların seçme ve seçilme hakkını elinden alan bir yöntem izliyor. Türkiye’nin en çok övündüğü noktalardan biri erken dönemde seçme ve seçilme hakkına kavuşulmuş olmasıdır. Ancak Kürt'ün elinden bu hakkı alınıyor ve Kürde deniliyor ki sen kendi kendini yönetemezsin, benim Saray’dan atayacağım kadroyla yönetileceksin. İlk işimiz bu kayyım sistemini ve rejimini ortadan kaldırmak ve az farkla kaybettiğimiz belediyelerin tamamını yeniden kazanmaktır.

Değerli Arkadaşlar, Eş Genel Başkanımız kayyımlarla ilgili oldukça uzun ve değerli bir değerlendirme yaptı. Gaspçı, darbeci kayyımları bir gün bile oralarda tutmayacağız. Aldığımız belediyelere yeniden kayyım atanmasını engellemek üzere değerli halkımızla beraber halkımızın evi olan belediyeleri sarıp sarmalayacağız. Zannetmeyin ki elinizi kolunuzu sallayarak aynı şeyi yapabileceksiniz. Biz sadece kayyımları göndermekle kalmayacağız. Partimizin seçmeninin bulunduğu her yerde, Türkiye’nin dört bir yanında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisine gönül veren, oy veren tüm yurttaşlarımız müsterih olsun. Kendi yerel yönetim anlayışımızın, o yerelde temsil edilmesini sağlayacak sistemi Türkiye’nin dört bir yanında kuracağımızın sözünü buradan bir kez daha veriyoruz.

Her yerde adaylık başvuruları başlamış durumda. Buradan özellikle kadınlara, gençlere ve engelli kardeşlerime seslenmek istiyorum. Lütfen bizi siyasetten uzaklaştırmaya çalışan erkek egemen zihniyete karşı en yakın Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi il ve ilçe örgütüne gidin ve adaylık başvurularınızı yapın. İnancımız güçlü, moralimiz yüksek, direncimiz büyük. Bu yerel seçimlerde bizler dosta düşmana da bir kez daha halkımızın iradesini göstereceğiz.

Dünya siyaset sahnesinin yeniden şekillendiğini başlarken de ifade ettik. Sermaye düzeni kendini yeniden yapılandırırken milyarlarca insanın payına açlık, yoksulluk, savaş ve çatışmalar, göç düşüyor. İklim krizi başta olmak üzere sermayenin kar hırsı nedeniyle yaşanan ekolojik yıkım onarılmaz bir hal almış durumda. Küresel ölçekteki sermaye savaşında birbirlerini nükleer silahla tehdit ediyorlar, dünya şu an nükleer tehdit altında. Biz bunları bilim kurgu filmlerinde izliyoruz ama ne yazık ki hayata geçmesi de an meselesidir. Bahsini ettiğimiz bütün bu konularda küresel önlemler alınmalıdır elbette ama bu önlemlerin fiili uygulayıcılarının tek tek devletler olduğunu da unutmayalım. Sağcı, ırkçı, faşist, otoriter rejimlerin ne açlık ne yoksulluk ne savaşlar ne sefalet ne ölümler ne yıkımlar ne sel felaketleri ne de deprem umurunda. Kendi karları ve sermayelerini korumak dışında bir şeyi umursamıyorlar. Dünyadaki milyarlarca insanın yaşadıklarını ne umursuyorlar ne de farkındalar. Hani bir sinek sizi rahatsız ettiğinde elinizle şöyle bir itelersiniz ya; işte bu zengin kesim, bu burjuva ve sermaye sınıfı ve onları koruyan otoriter faşist rejimler için Türkiye ve dünya halkları sinek gibi kovalanacak varlıklar. Asla çözümü onlardan beklemedik, beklemiyoruz. Toplumsal muhalefeti bastırmak ve düzenlerini devam ettirmek için hakikaten hayati bir iş yürütüyorlar şu an. Çünkü içinden geçilen ekonomik krizde kitlelerin uyanmasından, itiraz etmesinden çok korkuyorlar. Biraz önce bahsettim, merkezi toplantılarında bunun üzerinden çalışmışlar. Şu bilinmelidir ki; baskılar, zulüm, açlık, yoksulluk arttıkça ezilen ve sömürülenlerin öfkesi büyüyor. Dünya ve Türkiye tarihindeki deneyimlerle sabit olan budur. Halkın, işçinin, emekçinin, yoksulun iradesi ayağa kalktıkça bu denklem değişir. 89 bahar eylemlerini burada hatırlatmak isterim. Filistinli Şair Mahmud Derviş şöyle tanımlar böylesi süreci:
Ena min karyetel Mensia (Ben unutulmuş bir köydenim)
Şeveriğa bila isim (Sokakları adsız)
Xafu min cuği va min ğadabi (Kork benim öfkemden ve açlığımdan).

Açların, yoksulların, emeği sömürülenlerin, barınamayanların, emeklilerin, esnafın, işçinin, çiftçinin, kadının, gencin öfkesi Mahmud Dervişlerin öfkesi kadar büyük. Bu öfke ne kadar büyürse, otoriter rejimlerin korkusu da bir o kadar büyük olur. Bunu bastırmaya kalkarlar. Türkiye’de bastırdıkları gibi. Şu an Türkiye’de yargı sistemini bu şekilde kullanıyorsa bu iktidar, nedeni budur. Bugün insanlar bir tweet attığı zaman, bugün insanlar “İsrail’e siz çelik gönderiyorsunuz, bunu AKP’li üst yöneticilerin ailelerinin ticaret gemileriyle yolluyorsunuz” dediğinde hemen o tweetlere engel getiriyorsa nedeni budur. Açım diyen insana “terörist” yaftasını vurmanızın da nedeni budur. Motokurye işçilerini hatırlayın. Eylem yaptıkları zaman neyi yaydı bu iktidar ve onun anlayışı? “Kürtler terörist, motokurye işçileriyle Türk işçisi yan yana durmasın”. Buradan ben Türkiyeli işçi kardeşlerime sesleniyorum: Bu yalanlara artık karnımız tok olmalıdır, bizi etnik grubumuzdan dolayı ayırmaya çalışanlara inat. Bizler işçiler, emekçiler, kadınlar olarak el ele tutuşup daha güçlü mücadele vermeliyiz. Bu sermayeye ve düzene karşı alnımız açık şekilde ekmeğimizin hakkını savunmalıyız.

Değerli işçi kardeşlerim, emekçiler, yoksullar, başı açık kapalı bütün kadınlar, gençler, doğa ve insan hakları savunucuları, Kürt halkı, Aleviler, bütün halklar ve inançlar; gelin hep birlikte bu ceberut rejime karşı güçlü bir sahneyi hep birlikte alalım. Yolumuz meşakkatli, farkındayız. Çünkü bütün kolluk kuvvetlerini, medyayı önümüze diziyorlar. AKP’nin bu düzeni sağlamak için ilk başa geldiği zaman medyayı nasıl ele geçirdiğini de biliyoruz. “Askeri vesayet rejiminden kurtulacağım” diye başlattığı operasyonlarda askere de farklı alanlara da nasıl Saray’ın vesayetini dayattıklarını biliyoruz. İşte böyle bir sistem kurdukları için yolumuzun meşakkatli ve zor olduğunun farkındayız. Ancak bize dayatılan bu insanlık dışı hayatı kabullenmemeliyiz. Demokratik bir yaşamı inşa etmek ortak davamızdır. Bu davayı güçlü bir şekilde sahiplenmeliyiz. Cumhuriyetin ikinci yüzyılının bütçesi ne yazık ki bundan uzak. Bizler Demokratik Cumhuriyeti inşa edecek, demokratik ekonomi programımızı hayata geçireceğiz.

Daha büyük bir cesarete, daha büyük umuda ve sistematik bir mücadeleye ihtiyacımız var. Hepimiz bunun farkındayız. Çok olan biziz, yeter ki bu ölü toprağını üzerimizden atalım. İnancımızı, bilincimizi, cesaretimizi birleştirerek kesinlikle başarabiliriz. Başaracağımıza olan inancımız sonsuz. Başarıya olan inancımızla; adalete, eşitliğe ve özgürlüğe olan inancımızla, bütün ödediğimiz bedellere rağmen asla geri adım atmayacağız ve savunduğumuz değerleri savunmaya devam edeceğiz. Böylesi bir düzeni kurana dek mücadelemiz devam edecek. Yolumuz açık olsun, hepimize başarılar.

11 Aralık 2023