Hatimoğulları: Siz Bitlis’te Kürtçe tabelayı tutmayıp biz Kürt’ün kardeşiyiz diyebilir misiniz?

Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları Bitlis İl Kongremize katıldı. Burada konuşan Hatimoğulları, şunları söyledi:

Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Hoş geldiniz, baş göz üstüne geldiniz. Sevgili Barış Anneleri, değerli kadınlar, bu mücadelenin en çok emektarı olan sizleri de sevgiyle selamlıyorum. Bu mücadelede sizlere çok şey borçluyuz. Medeniyetlere, ilime, bilime, felsefeye ve siyasete tanıklık etmiş bir coğrafyadayız, Bitlis’teyiz. Böylesi köklü bir tarihe, ilime, irfana önem veren bu ilimiz değerlidir. Buraya gelirken cezaevindeki arkadaşlarımızın selamlarını da getirdik. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel ve Gültan Kışanak şahsında cezaevindeki arkadaşlarımıza Bitlis’ten selam ve sevgilerimizi iletiyoruz. 

Mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz

Bitlis’teyiz ve Bitlis’in bu mücadelede ağır bir bedel ödediğini iyi biliyoruz. Ağır bedellere rağmen, yargısız infazlara rağmen hiçbir zaman geri adım atmayan, davasından geri durmayan Bitlis halkının bugün bu salonda iradesini bir kez daha görüyoruz. Bu kongreye kadar emek veren arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Bundan sonra görev alacak arkadaşlarımıza da başarılar diliyoruz. Çok işimiz var. Yeni yöneticiler bilsin ki çok çalışacağız, daha çok çalışacağız. Halkın hakkının ve hukukun avukatlığını yapmış olan Şevket Epözdemir’in ve Özgür Gündem muhabiri Ferhat Tepe’nin burada katledildiğini biliyoruz. Onları saygıyla anıyoruz. Ruhları şad olsun. Sevgili Şevket’in oğlunun röportajındaki bir alıntıdan çok etkilendim. Demiş ki “Bizler ölümü, hayatımızın anlamının kılavuzu haline getirmek zorunda bırakıldık. Onunla kendimizi ve yitirdiklerimizi anlamaya çalışıyoruz”. İşte bu kadar ağır bedel, bu kadar şehadet, bu kadar can kaybı var. Ancak bu bedellere rağmen asla vazgeçmeyeceğiz, mücadelemiz sonuna kadar devam edecek. Şehitlerin ruhu şad olsun!

Partimizin önüne sarı torba bırakanlar hakkında acilen işlem başlatılmalı

Önceki gün Roboski’deydik. Roboskili anaların da selamını getirdim sizlere. 19’u çocuk 34 canımızı Türk Silahlı Kuvvetlerine ait uçaklar bombalayarak katletti. Bazıları 7-8 yaşındaydı. Sınırın öte yanından belki bir paket, bir karton sigara alıp getirecek ve kardeşine harçlık verebilecekti. Böylesi çocukların canına kıydılar. Analar acılar içinde kıvranırken, aradan 12 yıl geçmesine rağmen sanki zaman anda kalmış gibi taptazeyken, Cumhurbaşkanlığına bağlı Kariyer Planlama Müdürlüğünde çalışan bir akademisyen bir tweet attı Roboski’nin yıldönümünde. Hiç birimizin hafızalarından silinmeyecek Roboski halkının omuzlarındaki 34 naaşın fotoğrafını hatırlayın. O fotoğrafı paylaşmış ve altına “Bu görüntü çok güzel, daim olsun” demiş. İşte bunların ruhu, vicdanı, adaleti bu kadar kurumuş. Bununla ilgili olarak gerekli hukuki işlemleri başlattık. 

Partimize dönük kapatma davaları açıyorlar. En son HEDEP ismine bile tahammül edemediler. Halkımızın çok sevdiği bir isim olduğu için, halkla hızlıca bütünleştiği için ona tahammül etmeyip ismimizin kısa haline yasak getirdiler. Biz de DEM Parti olduk. Mücadelemiz demlene demlene, devrimci sosyalist mücadele, yurtsever mücadele demlene demlene onların sonunu getirecek. Hep beraber onların iktidarına kesinlikle son vereceğiz. 

Bununla da yetinmiyorlar. Daha birkaç gün önce Genel Merkezimize gelmeye kalktılar, sarı torba bırakmaya kalktılar. Aynı şeyi burada Bitlis İl Örgütümüze yapmaya kalkmışlar. Bunları asla kabul etmiyoruz. Buradan bir kez daha apaçık suç işleyenler hakkında yetkilileri işlem yapmaya davet ediyoruz. Genel Merkezimiz başta olmak üzere parti binalarımıza gelip sarı torba bırakma cesaretini gösteremeyeceklerini görmeliler. Bizler bu konudaki irademizi ortaya koyduk. Buna pabuç bırakmayacağımızın mesajını en güçlü şekilde Genel Merkezimizde verdik. Ama aynı zamanda Bitlis’ten de çağrı yapıyoruz. Yetkililer derhal görevlerini yapmalıdır. Bu sarı torba bırakanlar hakkında acilen işlem başlatmak zorundalar. Bu çağrımızı yineliyoruz. 

Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünün kapılarının açılması gerekiyor

Demokratik siyasete tahammülleri yok. Demokratik siyasette bizleri yenemedikleri için, biat ettiremedikleri için; bu faşist tekçi zihniyete bütün Türkiye halklarını biat ettiremedikleri için demokratik zeminde yürüttüğümüz çalışmaların üzerini örtmeye çalışıp toplum nezdinde sözde etkisizleştirmeye çalışıyorlar. Onlar partimiz hakkında kapatma davaları açtıkça, açtığımız her yeni parti çok daha güçlü şekilde yoluna devam etti. Bu yol ve yöntemlerle bizimle baş edemezler. Baş edemediklerini mücadele tarihimiz defaatle göstermiştir. Olması gereken Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünün kapılarının açılmasıdır. Bunun için de 3 yılı aşkın süredir İmralı’da Sayın Öcalan üzerinde ağırlaştırılan tecrit derhal kalkmalıdır. Kürt sorununun barışçıl çözümü için derhal diyaloga çağırıyoruz. Devletin ve kendilerinin karanlık zihniyetlerini değiştirmeye çağırıyoruz. Hem Sayın Sayın Öcalan’a yönelik tecridin kalkması hem de Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için 106 cezaevinde açlık grevi başlamış durumda. En son aldığımız bilgiye göre Sevgili Sebahat Tuncel de açlık grevine başladı. Bu demokratik talepler için açlık grevinde olan mahpuslara buradan selamlarımızı iletiyoruz. Umut ediyoruz ki tablo ağırlaşmadan sonuç alırız.  

Bitlis’te bir fabrika açmadılar ama Ahlat’ta 100 milyonluk saray yaptılar

Ülkemizin sorunları çok, Kürdistan’ın sorunları çok, Türkiye’nin sorunları çok. Bakın daha iki gün önce Maltepe’de bir AVM’de bir insan intihar etti. “Benim çocuğum aç. Ben açım. 15 bin lira borcum var” dedi. Çocuğunun karnını doyuramadığı için, borcunu ödeyemediği için intihar etti. Ama Saraydakiler asgari ücreti 17 bin lira yaparak zannettiler ki insanları kurtardılar. Oysa o 17 bin lira, gelecek ay hiçbir şey alınamayan bir paraya dönüşüyor. Çünkü zamlar durmuyor, hayat pahalılığı durmuyor. İnsanların barınma sorunlarına köklü çözüm getirilmiyor. Bakın Bitlis’te bir tane fabrika kurmaya yeltenmediler. Ancak Erdoğan Beştepe’deki 1100 odalı sarayı kendisine yetmiyormuş gibi; aynı zihniyetin devamını burada yaşatmak için, otoriter krallık padişahlık kültürünü Anadolu ve Mezopotamya topraklarında yaygınlaştırmak için Ahlat’ta 100 milyonluk saray yaptı. Oysa Ahlat’ın ihtiyacı bu saray değildir. Yılda bir kez ya gelecek ya gelemeyecek ama sizin bizim hakkımız olan 100 milyon lirayı oraya Ahlat’taki saraya gömdüler. Lüks ve şatafat için gömdüler. Oysa Ahlat'ta fabrika yapsaydılar, Kürt gençleri göç etmek zorunda kalmayıp burada çalışabilseydiler ne olurdu? Gençler maaşlı bir fabrikada çalışabilseydi ne olurdu? Ama Kürt’e bunu hak olarak görmüyorlar. Fabrikaları burada o yüzden kurmuyorlar. Gençlerin burada iş edinmesini istemiyorlar. Gençleri işsiz bırakmak istiyorlar. Ama buradaki Kürt gençleri onurlu duruşlarını sergilemeye tabii ki devam ediyor. Bunlara da pabuç bırakmıyor. 

Bütçede tek muhalefet partisi bizmişiz gibi çalışan milletvekillerimize teşekkür ediyorum

Parlamentoda bütçe görüşmelerini tamamladık. Burada sizlerin huzurunda neredeyse tek muhalefet partisi gibi çalışan milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Çok başarılı bir bütçe süreci geçirdik. Bütçe sadece para demek değildir. Bütçe demek barış demektir. Bütçe demek demokrasi demektir. Bütçe demek hukuk demektir. Bütçe demek Türkiye ve Kürdistan’da bir tane insanın aç kalmamasının planlanması demektir. Oysa bunlar Türkiye’nin bütün varlıklarını kendi yandaşlarına peşkeş çekmeye; savaşa, İHA’lara, SİHA’lara, bombalara, mermilere para vermeye devam eden bir bütçe açığa çıkardılar. 

Zannediyorlar ki güvenlik politikalarına para ayırarak Kürt sorununun üzerini örtecekler

Daha bu hafta Rojava’da bombalamadıkları fabrika, bombalamadıkları tekstil atölyesi, hastane kalmadı. Ve Dışişleri Bakanı bütçe görüşmelerinde demişti ki bize göstersinler biz bir tane sivil katlettik mi diye. Biz buradan gösteriyoruz. O tekstil atölyelerinde siviller çalışmıyor mu? O hastanelerde siviller tedavi olmuyor mu? Doktorlar, hemşireler sivil değil miydi? İşçiler sivil değil miydi? Tek suçları Rojava’da yaşıyor olmaları, Kürt olmaları. Ve zannediyorlar ki İHA’lara ve SİHA’lara bu kadar para ayırarak, Kürdistan’da özel harp politikalarına, güvenlik politikalarına para ayırarak Kürt sorununun üzerini örtecekler. Oysa buraya yatırım yapmadıkça Kürt sorununun çözülmediğini, daha derinleştiğini hepimiz görüyoruz. Türkiye’nin sınırlarının nasıl daha güvensiz hale geldiğini, IŞİD ve El Nusra’ya nasıl açıldığını hepimiz görüyoruz. Sınırlar hallaç pamuğuna dönmüş durumda. Şu anda Türkiye’nin sınırları 100 yıllık tarihi boyunca hiç olmadığı kadar güvensiz. Çünkü IŞİD ve El Nusra elini kolunu sallayarak sınırlardan geçiyor. Sınır kentlerinde yaşayan halk bunu çok iyi biliyor, görüyor. 

Ahlat’taki sarayı yapanlar bizden değildir, çünkü 50 milyon aç yatarken bunlar tok yatıyor

Bu iktidar her konuda zalimliğini sürdürüyor. Bunu ne yazık ki İslami değerleri kullanarak yapmaya çalışıyorlar. Hz. Muhammed S.A.V der ki komşusu açken tok yatan bizden değildir. Bakın o saraydakilerin, Ahlat’ta sarayını kuranların hiçbiri bizden değil. Çünkü sadece komşuları değil Türkiye’de 50 milyon insan açken bunlar tok yatıyor. Ellerinde bu imkanlar olduğu halde savaşa verdikleri parayı insanların ekmeklerine vermedikleri için bunlar çok daha fazla haramzadedir. AKP iktidarı dini istismar ederek, küçük ortaklarıyla birlikte dini istismar ederek bu bölgede siyaset yapmaya kalkıyor. Oysa bu ülkede gerçekten mütedeyyin olanlar, gerçekten yüreğinin ve bilincinin derinliklerinde İslam’ı idrak edenler bu iktidarın ne mal olduğunu çok iyi bilir. Buna da en güçlü onlar karşı koyar, koymalıdır. Burada bu tavrın konulduğunu çok iyi biliyoruz. 

 

2014’te kazandığımız belediyeleri tek tek geri alacağız

Bizim önümüz şu an yerel seçim. En temel gündemlerden biri önümüzdeki yerel seçimler olacak. Kürdistan’da belirlediğimiz strateji ortadadır. Kayyım atanan bütün belediyelerimizi tek tek geri alacağız. Az farkla kaybettiğimiz bütün belediyelerimizin hepsini yeniden alacağız. Bakın kayyım Kürdistan’a neler getirdi? Türkiye tarihinde görülmediği kadar yolsuzluk, hırsızlık getirdi. Bunları kayyım eliyle gerçekleştirdiler. Tatvan’da AKP belediyeyi yönetiyor. Sayıştay raporlarında Tatvan’daki yolsuzluğa baktığımızda, AKP’nin seçimle kazandığını iddia ettiği yerlerde bile kayyım zihniyetinin nasıl devam ettiğini görüyoruz. 2019’da AKP Bitlis’te iktidara geliyor ve yaptığı ilk icraat Kürtçe tabelaları kaldırmak oluyor. Kürtçe tabelaları kaldıran anlayış kayyımcı anlayıştır. Siz Bitlis’te Kürtçe tabelayı tutmayıp biz Kürt’ün kardeşiyiz diyebilir misiniz? Kürtçeyi yasaklayarak bunu diyebilir misiniz? Kürtlüğünü inkar et, hakkını talep etme, yerinde otur, biz senin yerine konuşuruz diyen bu zihniyete -ben Bitlis halkına soruyorum- önümüzdeki seçimlerde yol verecek miyiz? Yol vermeyeceğiz. Bu seçimlerde 2014’teki ruhu yeniden yaratacağız. 2014’te nasıl o belediyeleri kazandıysak, emeklerimizle 2024’te de o belediyelerimizin hepsini tek tek geri alacağız. Çalışmalarımız ve motivasyonumuz bu yönde. Türkiye’nin dört bir yanında bizler kazanmak üzere yola çıktık. Seçim startımızı da yeni vermedik. Biz 2 aydır alanlarda, sokaklarda seçim çalışmalarımıza zaten başlamış durumdayız. Buradan Bitlis halkına çağrımızı bir kez daha yapıyoruz. Lütfen yeni yönetimimizle beraber gitmedik ev, çalmadık kapı, sıkmadık el bırakmayalım. İl ve ilçe örgütlerimiz zaten seferberlik halindedir biliyorum ama daha çok emek vereceğiz. Gecemizi gündüzümüze katarak alacağımız seçim sonuçlarıyla Türkiye'ye güçlü bir mesajı Bitlis’ten vereceğimize hiç şüphem yok. Ben şimdiden kolaylıklar diliyorum. Çok çalışacağız çok. 

Barışın tesis edilmediği yerde İslam’dan ve insanlıktan bahsetmek mümkün değil

Burada bizi en derinden yaralayan bir konu daha var. Parlamentoda da bu konuda çok konuştuk. Vicdan ve adalet yoksunu olan bu anlayış, Xerzan Mezarlığında iş makinalarıyla 282 cenazeyi plastik kutulara doldurarak Kilyos kaldırımlarının altına gömdü. Ortadoğu’da kaldırımın altına bir şeyi gömmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyorsunuz. İnsanlar üzerinden yürüsün geçsin diye yaparlar. Mesela Lübnan’da açık hava savaş müzesi var. Savaşta hayatını kaybedenleri bu şekilde gömmüşler ve bunun bir anlamı var. Ölüye saygı göstermeyen, dini ve kültürel değerlere saygı duymayan, gerçek mütedeyyin olmaktan uzak olan bu anlayışı kınıyoruz. Bizim kültürümüzde, inancımızda ölüye saygısızlık diye bir şey olamaz. Cenazelere saldırmak, mezarları kırmak, cenazelerin dini vecibeleri yerine getirilerek gömülmelerini engellemek ya da ambulans vermemek, bunların inancımızda ve kültürümüzde yeri yoktur. Bu kadar acımasız, bu kadar yürekleri kurumuş onların. Önceki dönemde Halklar ve İnançlar Komisyonumuzun -o zaman HDP’ydik elbette- İslam Masasının yürüttüğü bir çalışma vardı: “İslam’da Emek Barış ve Adalet”. Orada aslında çok güçlü bir mesaj verilmiştir. Onu buradan paylaşmak istiyorum. Barışın tesis edilmediği, adaletin insanlar arasında eşit bir şekilde uygulanmadığı bir yerde İslamdan ve insanlıktan bahsetmek mümkün değil. İşte bu iktidarın İslam’ından ve insanlığından bahsetmek mümkün değil. Çünkü acımasızlar, çünkü ölümüze bile saygıları yok. 

Sözlerime son verirken kibrin, gururun, sefaletin, cehaletin, zalimliğin hükümranlığını kuran Nemrut'a karşı nasıl İbrahim’in ruhu bu topraklarda mücadele ettiyse; bizler de 21'inci yüzyılın Nemrut'una karşı, bu iktidara, faşizme ve otoriterleşmeye karşı aynı ruhla mücadele edeceğiz. Bir kez daha diyoruz ki kayıplarımızı tek tek kazanacağız, tek tek alacağız. İbrahim’in ruhuyla zalimlere karşı mücadele edeceğiz. Zalim Dehak’a karşı Demirci Kawa’ların 21’inci yüzyılda sesi, soluğu, ruhu olacağız. Yolumuz açık olsun.

30 Aralık 2023