Hatimoğulları: Tarihi anın şafağındayız, bu tarihi an zafer ya da yenilgi değildir; 86 milyon yurttaşımızın tarihi başarısıdır

Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları Meclis Grup Toplantımızda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi üyelerinin de katıldığı grup toplantısında konuşan Hatimoğulları, şunları söyledi: 

Barış sürecinin başarıya ulaştırılması yitirdiğimiz on binlere karşı olan tarihsel sorumluluğumuzdur

Sevgili kadınlar, değerli konuklar hepiniz hoş geldiniz. Bugün sözlerime başlarken MSB’nin yaptığı açıklama ile bir mağarada metan gazına maruz kalan 12 askerin yaşamını yitirdiğini üzülerek öğrendik. Bütün ailelerine, sevdiklerine başsağlığı dileklerimizi iletiyorum yaralılara da acil şifalar diliyorum. Toplumsal barış ve demokratik çözümü geliştirerek yaşam hakkını tesis etmeyi en önemli hedefimiz olarak görüyoruz. Barış sürecinin başarıya ulaştırılması her şeyden önce yitirdiğimiz on binlere karşı olan tarihsel sorumluluğumuzdur.

Çorlu tren kazasında yitirdiğimiz bütün canlarımızı saygıyla anıyorum 

Bu süreci başarıya ulaştırarak gencecik bedenlerin toprağa düşmesine engel olmak ve kerpiç evlere cenazeler gitmesini engellemek için en güçlü şekilde mücadelemizi yürütmeye devam edeceğiz. Ve yine değerli arkadaşlar, değerli halklarımız bugün büyük bir katliamın yıl dönümündeyiz. 7 yıl önce bugün ihmaller sonucu gerçekleşen ve 25 yurttaşımızı kaybettiğimiz Çorlu tren faciasını yaşadık. 7 yıldır yaşamını yitirenlerin yakınları hak ve hukuk örgütleriyle beraber omuz omuza adalet mücadelesi vermeye devam ediyor. Fakat bir kez daha cezasızlık politikası hayata geçti ve adalet yerini bulmadı ne yazık ki. Çorluk tren kazasında yitirdiğimiz bütün canlarımızı burada bir kez daha saygıyla, minnetle anıyorum. 

Suruç katliamında yitirdiğimiz 33 yoldaşımızı unutmayacağız

Ve değerli arkadaşlar grup toplantısına gelmeden önce değerli Suruç Aileleri bizleri ziyaret etti. IŞİD saldırısıyla yıkılan Kobanî'de yaşayan çocuklara oyuncak ve fidan götürmek isteyen sosyalist gençlerin yürüttüğü bir kampanya vardı. Hafızalarımızda taptaze bu kampanya. Suruç'ta IŞİD’in gerçekleştirdiği katliamda 33 sosyalist genç hayatını kaybetti. Bu katliam sonrasında çok büyük acılar yaşandı ve ne yazık ki adalet gerçek anlamda yerini bulmadı. Ben buradan grubumuza gelerek Suruç Anmasının Türkiye’nin önemli bir gündemi olarak altını çizen değerli ailelerimize bir kez daha hoş geldiniz diyorum. Suruç’ta yitirdiğimiz yoldaşlarımızı saygıyla anıyorum. Onları asla unutmayacağız. 

Ormanlar yanarken kılınızı kıpırdatmadınız, peşkeş çekmeye ise hiç erinmediniz

Türkiye yanıyor. Bazen mecazen kullanılır bu söz ama gerçekten yanıyor. Cudi’den İzmir’e, Bursa’dan Hatay’a ormanlarımız cayır cayır yanıyor. İhmal ateşiyle kavruluyoruz. Bakan açıklama yapıyor diyor ki; ''sebep elektrik hatları''. Biz bu açıklamayı yapan yetkililere ve Bakan’a buradan bir kez daha soruyoruz. Elektrik şebekelerini özelleştiren kim? Bu tellerle ilgili denetlemeyi yapmayan kim? Bütün bu ihmalleri baş müsebbibi kim? Kesinlikle sizsiniz. Yaz dönemi başladığı için vekillerimiz çok sayıda soru önergesi verdi. Bütün önergelerimiz cevapsız kaldı. Bu konudaki ihmallerin sonucu Türkiye’nin dört bir yanında ne yazık ki ormanlar cayır cayır yanıyor. Sizin yüzünüzden canlarımızı yitirdik, ormanlarımızı yitirdik. Kılınızı bile kıpırdatmadınız. İş bu ülkeyi maden şirketlerine peşkeş çekmeye gelince hiç erinmediniz. Gece gündüz çalıştınız parlamentoda bu kararları çıkarmak için. Ama mevzu bir felaket olunca ona seyirci kalmakla yetindiniz ve kesinlikle bu felaketin sorumlusu bu iktidarın uyguladığı politikaların ta kendisidir.

Yangın bölgeleri acil bir şekilde afet bölgeleri olarak ilan edilmelidir

Bakın depremde, sel ve yangında yardımımıza kim koşuyor? Biz koşuyoruz birbirimizin yardımına, halk koşuyor birbirinin yardımına. O halde burada sormazlar mı, devlet neden var? O halde burada sormazlar mı, yurttaş vergisini neden ödüyor? Ödediğimiz vergiler niçin kullanılıyor, nereye gidiyor? Bütün bu soruları burada bir kez daha soruyoruz. İktidara çağrımız nettir. Yangın bölgeleri acil bir şekilde afet bölgeleri olarak ilan edilmelidir. Yangınların önlenmesi için bir programın hayata geçirilmesi şarttır. Doğa bizim bütün canlılarla birlikte. Biz doğamıza sahip çıkacağız. Bütün canlılara sahip çıkacağız. Ağacımıza, toprağımıza, havamıza, suyumuza sahip çıkmaya devam edeceğiz. 

Kadınların özgürlük mücadelesi aynı zamanda barışta ısrarcı olmamızın mücadelesidir

Kadınlarla yaptığımız her grup bambaşka güzel, coşkulu oluyor. Ve bugün grup toplantımızı kadınlar öncülüğünde gerçekleştiriyoruz. Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifinin çağrısıyla, çok kıymetli taleplerle kadınlar Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya geldiler. Salonumuzun darlığı sebebiyle hepsi buraya gelemedi ama o eylemden çıkıp gelen kadın arkadaşlar şimdi bu salonda. Ben hepinize bir kez daha hoş geldiniz diyorum sevgili kadınlar. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile birlikte sürecin asli özneleri olan kadınlar her türlü baskıya şiddete rağmen barış mücadelesini yürütmekten bir an olsun geri durmadı. Dünyanın neresinde olursa olsun savaş ve çatışmaların en ağır bedelini biz kadınlar ödüyoruz. Savaşın yarattığı yoksulluğu, şiddeti, işsizliği, sömürüyü, tacizi, tecavüzü iliklerine kadar biz kadınlar hissediyoruz. Bu yüzdendir ki biz kadınların özgürlük mücadelesi aynı zamanda barışta ısrarcı olmamızın mücadelesidir. Bugün farklı kentlerden yüzlerce kilometre yol kat ederek, farklı mücadele zeminlerinden ortak bir amaç için binlerce kadın Ankara’da meydanlardaydı. Bu barış mücadelesi yürütücüsü kadınlara, onurlu kadınlara bir kez daha buradan selam ve sevgilerimizi iletiyoruz.

Siyasete düşen görev kadınların taleplerine kulak vermektir 

Evet sevgili kadınlar Kürt sorununda demokratik çözüm diyerek sorunun hukuki ve yasal bir zeminde çözülmesi için Meclis’i göreve çağırdınız bugün. Şimdi siyasete düşen görev kadınların bu taleplerine kulak vermektir, bu talepleri yerine getirmektir. Demokrasinin önündeki engelleri kaldırarak barış içinde yaşamın önünü açmak, kadınların sesine ses vermektir. Haklarımız, hayatlarımız ve kazanımlarımız her yerde ve her alanda çok yoğun saldırı altında. İstanbul Sözleşmesi’nden resmi olarak çekilmenin üzerinden 4 yıl geçti. Sadece 2024 yılında 315 kadın erkekler tarafından katledildi. İstanbul Sözleşmesi Yaşatır diyerek eylem yapan kadınlar gözaltına alındı, tutuklandı. Kadın katilleri iyi hal indirimleriyle serbest bırakılırken barış isteyen, bunun siyasi mücadelesini veren kadınlar şu anda hapishanelerde esir olarak tutuluyorlar. Ben  burada cezaevinde bulunan bütün kadınlara Figen Yüksekdağ, Leyla Güven, Ayşe Gökkan, Çiğdem Mater şahsında selam ve sevgilerimi iletiyorum. Özgür günlerde mutlaka yan yana olacağız.

Barış kadınların haklarına ve kazanımlarına yönelik saldırıların son bulması demektir

Sevgili kadınlar Kürt kadınları üzerinden özel savaş politikaları yürütüldüğünü her an ve her yerde görüyoruz. Kadınların  tarih boyunca mücadele vererek kazandıkları nafaka hakkı, Kürtaj hakkı, mirasta eşitlik hakkının gasp edilmeye çalışıldığına tanıklık ediyoruz. Toplumsal cinsiyet kavramına kitaplarda eğitimde daha fazla oralarda yer açılması gerekirken bu kavram şimdi kitaplardan çıkarılıyor. Onur Yürüyüşüne saldırılar, tutuklamalar ile nefret suçları körükleniyor. Bir yandan çözüm ve müzakere süreci konuşulurken diğer yandan kadınların haklarına ve kazanımlarına yönelik saldırıların devam etmesi çok büyük bir çelişkidir. Barış şiddetle inşa edilemez. Silahların susmasının yanı sıra eşitsizliklerin, ayrımcılığın, cinsiyetçiliğin son bulduğu bir demokratik zeminin inşa edilmesiyle gerçek anlamda barışı tesis edebiliriz. Barış kadınların haklarına ve kazanımlarına yönelik saldırıların son bulması demektir. Kadın cinayetlerinin durdurulması demektir. Geçtiğimiz günlerde Şırnak’ta katledilen Gülizar Yıldız, Hatay'da kızıyla birlikte öldürülen Feryal İşçimen ve Antalya’da katledilen Nazife Ateş şu an burada bizimle olabilirlerdi. Ama değiller, toprağın altındalar. Barış kadınların eşit ve özgür yaşayacağı bir düzeni, cinsiyetçi ayrımcı politikaların son bulacağı bir yaşamı kurmakla mümkün. İşte bu yüzden kadınların sesi, sözü bu sürecin dışında tutulamaz.

Ankara’da kadınların yükselttiği talepler bütün kadınların ortak talebi ve bizim de talebimizdir

Meclis çatısı altında kurulacak komisyonda kadınların yer alması, deneyimlerini ve çözüm perspektiflerini bu komisyonla paylaşmaları hayati öneme sahiptir. Bugün barışı konuşuyorsak, bu uğurda ağır bedeller ödenmesine rağmen barış demekten asla vazgeçmeyen Cumartesi Annelerinin, Barış Annelerinin, kadın hareketinin emeği çok büyüktür. Binlerce kez selam olsun. Binlerce kez selam olsun Cumartesi Annelerine. Yine vurgulamak isterim ki Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifinin çağrısı ile Ankara’da kadınların yükselttiği talepler bütün kadınların ortak talebi ve bizim de talebimizdir. Aynı şekilde sevgili kadınlar Dünya Kadın Yürüyüşü, Antakya Yürüyüşü, Kadınlar Birlikte Güçlü ve Yurttaş Birlikteliği tarafından barışın inşası için çok kıymetli bir çalışma daha gerçekleşecek Türkiye'de. 12 Temmuz’da Antakya’da, 13 Temmuz’da Samandağ’da sınırın sıfır noktasında kadınlar barış diyecekler. Dünya kadınları savaşın, katliamların, sömürünün sona ermesi ve bölge barışının tesis edilmesi talebiyle etkinlikler düzenleyecekler. Buradan onların da yürüttüğü enternasyonalist mücadeleyi selamlıyoruz, yanındayız, bir aradayız.

Özgürlük talep eden bütün kadınlar bu süreci daha güçlü sahiplenmeli 

Sevgili kadınlar, ne kadar konuşsak az kalıyor çünkü çok sorun yaşıyoruz. Bakın İsrail ve İran arasında yakın zamanda yaşanan savaşta kadınlar bir kez daha zorunlu bir biçimde göç yolunu tutmak zorunda kaldılar. Bölgemizde yaşanan savaş ve çatışmaların en ağır bedelini Suriye'de Aleviler kaçırılarak, tecavüze uğrayarak, katledilerek ödüyorlar. Yine aynı şekilde Dürzi kadınlar ve Kürt kadınları. Savaşın en ağır bedelini bu topraklarda kadınlar ödüyorlar. Bizler özellikle barış derken bu sürecin seyircisi değil doğrudan müdahili olmak durumundayız ve oluyoruz da kadınlar olarak. Bu sürece müdahil olmak çok önemli. Şiddetsiz bir yaşam, barış, demokrasi ve özgürlük talep eden bütün kadınların bu süreci daha güçlü sahiplenmesi çok önemli ve buradan bir kez daha davetimizi yineliyoruz. Gelin barış mücadelesine hep beraber sahip çıkalım. Bu coğrafyanın özlediği barışı bu topraklarda kalıcı bir şekilde yoğuralım ve barışı hep beraber inşa edelim. Çünkü bizim yaşam felsefemiz Kadın Yaşam Özgürlük, Mara Haya Hiriye, Jin Jiyan Azadî. 

Askeri harcamaların artmasıyla ekmeğimiz daha çok küçülecek, silaha ayrılan pay daha fazla büyüyecek

Dünya çok derin bir yoksulluk, ekonomik durgunluk, eşitsizlik, jeopolitik krizler sebebiyle yepyeni bir silahlanma yarışına girmiş durumda. Stockholm Uluslararası Barış araştırmaları Enstitüsü verilerine göre soğuk savaştan bu yana en yüksek askeri harcama artışlarının yaşandığı günlerden geçiyoruz. NATO’nun son toplantısında askeri harcamaların, gayri safi yurtiçi hasılanın %5i olarak sağlanması kararlaştırıldı. Bu demektir ki geçmiş dönemdeki harcamaların 2.5 katı kadar ek harcama yapılacak silahlara. Yani ekmeğimiz daha çok küçülecek, silaha ayrılan pay daha fazla büyüyecek.  Ortadoğu’da Tahran’dan Gazze’ye uzanan cephede savaşın fragmanı yaşanıyor. İran'da başörtüsü takmak istemeyen psikiyatri hastanelerine götürüyorlar, orada zorla başörtüsü takmakla ilgili ikna çalışmaları yapılıyor. Kürt kentlerinde şiddetle güven sağlamaya çalışıyorlar, oysa güven şiddetle değil barışla sağlanır. Irak'ın petrol bütçe kavgaları ve merkezileşme çabaları kırgınlığı derinleştirilmiş durumda. Suriye'de tek kimlik dayatması, etnik ve kimlik kırımının ve katliamının büyük bir istikrarsızlığa sebebiyet verdiğini bir kez daha belirliyoruz. İsrail'in egemen güç olmak için yaptığı saldırılar ve bunlarla kendi iç siyasetini konsolide etme çabası bölgeyi ve kendi ülkesini kan gölüne çevirdi. Ne yazık ki İran-İsrail savaşı çok kötü bir deneyim olarak tanıklık ettiğimiz bir süreç oldu. 

Bu siyasi operasyonlar barış umuduna gölge düşürüyor

Ne yazık ki biz bu Ortadoğu tablosunun kaba halini ifade etmeye çalışırken kendi ülkemiz Türkiye bu tablodan ari değil. Muhalefeti tasfiye, belediyeleri hedef alma, medyaya baskı tam gaz devam ediyor. Bu durum ekonomiyi daha dibe götürüyor, toplumsal fay hatlarını gittikçe tetikliyor. Türkiye barışının en geniş demokratik mutabakatla sağlanmaya çalışıldığı bir dönemde bu siyasi operasyonların barış umuduna gölge düşürdüğünü belirtiyoruz. Bakın Adıyaman'da hala konteynırlarda insanlar yaşarken ve ona çözüm bulunması gerekirken Adıyaman Belediye Başkanı gözaltına alındı ve şimdi adliyede karar bekliyorlar. Barış yanlısı sevgili Tunç Soyer tutuklandı. Adana, Antalya, Adıyaman Belediye Başkanları yolsuzluk iddiasıyla gözaltına alındı ama bu çözüm değil. Gözaltına alıp tutuklamak çözüm değil. DEM Parti olarak çağrımızı daha önce de yaptık bu kürsüden yineliyoruz. Türkiye’nin geneline demokrasi herkese nefes aldırır, barış umutlarını büyütür. Bu sebeple siyasi baskılardan vazgeçin. 

Gün hesaplaşma günü değil, toplumsal birlik ve demokratik ortaklığı büyütme günüdür

Derdiniz yolsuzluksa bağımsız heyetler oluşturalım, başta kayyımlar olmak üzere tüm belediyeleri ve kamu ihalelerini araştırsın. Bundan ötesi var mı? Gelin herkesi araştıralım diye öneriyoruz. Oysa bu iktidarın tercih ettiği yöntem, muhalefet belediyelerine bir siyasi operasyon yaparak onu farklı kılıflarla kamuoyuna aksettirmektir. Biz bunu yapamaz ve başaramazsak gerçekten ne yerel demokrasi ne seçimler kalır ne seçme ve seçilme hakkı kalır ne seçime inanç kalır ne de bu ülkenin demokratikleşeceğine dair bir inancı bu topraklarda büyütebiliriz. Bu nedenle diyoruz ki siyasi gerilimler artık bir rekabeti aşmış durumdadır. Toplumsal ayrışmanın ve gerilimlerin kaynağı olmaya başlamış durumdadır. Gün hesaplaşma günü değildir. Toplumsal birlik ve demokratik ortaklığı büyütme günüdür. Gün Adana'nın bereketli Çukurova'sına, Antalya'nın portakal bahçelerine, Olimpos'una, Adıyaman'ın tarihi dokusuna, konteynırlarda yaşayan yurttaşlarımıza barışı anlatma, demokrasiyi anlatma günüdür. Gün bu süreci onlarla paylaşma ve ortaklaşma günüdür. Muhalefet belediyelerine yönelik bu furya çok acil bir şekilde son bulmalıdır. Şimdi gözaltında olan ve daha önce tutuklanmış bütün belediye başkanları ve bu anlamda gözaltına alınıp tutuklanmış her kesimin serbest bırakılması şarttır. Bunun dışında gerçekten Türkiye’nin bir seçeneği yok. Barış, özgürlük ve demokrasi diyorsak bunların hayata geçmesi şarttır. 

3-5 kişi milyoner olurken 20 milyondan fazla insan ekmeğe ve yardıma muhtaç

Bakın biz bu tabloyu konuşurken Türkiye’de yaşanan antidemokratik uygulamalar, bölgemizde yaşanan savaşlar, kadınlar olarak yaşadığımız bir çok sorunu biz konuşurken aynı zamanda bu ülkenin yoksulluğunun derinleştiğini asla unutmuyoruz unutmayız unutamayız da. Çünkü bu ülkede yaşayan 86 milyon yurttaşımızın evinde tenceresi kaynayamıyor. Evine sıcak bir ekmek götüremiyor insanlar. Kirasını faturasını ödeyemiyor. Bu iktidarın sunduğu reçeteler bu ülkenin derinleşen ekonomik krizine bir çare bulamıyor. Bakın küresel servet raporuna göre Türkiye dolar milyoneri sayısını en fazla artıran ülke. Şimdi bazı toreller çıkıp ''ne iyi işte milyonerlerimiz artıyor'' diyecekler. Ama Türkiye’de 3-5 insan milyoner olurken 20 milyondan fazla yurttaşımız ekmeğe ve sosyal yardımlara muhtaç. Bu troller bunu görsün. 3-5 milyonerin nasıl milyoner olduğunu hepimiz biliyoruz. Siz değerli yurttaşların cebinden çıkan para ile milyoner oluyorlar. Bizim yaşamımızı devam ettirmemiz için gereken parayı cebimizden hortumladıkları için milyoner oluyorlar. Faiz, savaş, kamu rantından beslenen 3 asalak grup milyonlarca yurttaşımızın hakkını yemiştir. Bakın asgari ücret daha yılın ilk yarısında 4 bin TL azalmıştır. Daha yılın ilk yarısında. Düşünün ki bu asgari ücretle siz bir yılı tamamlayacaksınız. 

Gelin emeklilerin maaşını yoksulluk sınırına çıkaralım

Bu büyük adaletsizliğe çanak tutan iktidarın politikalarıdır. Emrindeki TÜİK gibi kurumların sonucudur. Sarayda belirlenen TÜİK rakamları enflasyonu düşük göstererek maaşlara daha az zam yapılmasına neden olmuş ve milyonlarca insanı bir kez daha sefalete mahkum etmiştir. Yazıktır, günahtır. Yetimin, yoksulun, emekçinin hakkına girmeyin. Yaptığınız hukuksuzluktur. Yaptığınız suçtur. Gelin Mecliste görüşülecek olan kanuna bir ek yapalım ve düşük emekli maaşını yoksulluk sınırına yakın bir rakama çekelim, bunu başaralım. Bizler DEM Parti olarak dün olduğu gibi bugün de işçinin emekçinin yoksulun emeklinin yanındayız. Biz biliyoruz ki sizler mücadele ettikçe, bizler buradan mücadele ettikçe, alanlarda, meydanlarda bir oldukça, beraber oldukça, hakkımızın peşine düştükçe, örgütlendikçe emeğimizin ve ekmeğimizin hakkını kazanabiliriz. Bunun için örgütlenmek dışında, dayanışmak dışında bir çaremizi yoktur. Sesiniz soluğunuz olmaya devam edeceğiz DEM Parti olarak.

Parlamentonun görev ve sorumluluğu 86 milyon yurttaşımıza kalıcı onurlu bir barışı armağan etmektir

Değerli yurttaşlarımız, çok önemli bir süreçten geçtiğimizi her fırsatta ifade ediyoruz. Barış sürecinin toplumsallaşması için Türkiye’nin dört bir yanında DEM Parti olarak çalışmalarımızı en yoğun bir şekilde sürdürüyoruz. Merkezi komisyonlarımız, il ve ilçe komisyonlarımız 7/24 gece demeden, gündüz demeden sahadalar, hane hane dolaşıyorlar. Ve barışı anlatıyorlar, demokratik süreci anlatıyorlar. Barışı topraklarımızda, bu süreçte bu tarihi dönemeçte nasıl inşa edebileceğimizi, nasıl barışı toplumsallaştıracağımızı konuşuyorlar, müzakere ediyorlar. Bu süreci başarıya ulaştırmak için Türkiye’nin sokaklarından, meydanlarından Ankara’nın siyasi koridorlarına uzanan köprüleri inşa ediyoruz. Demokratik toplumu inşa ederek özgürlükçü, laikliğe, demokrasiye ve hukuka dayanan demokratik bir cumhuriyeti istiyoruz. Bu vesileyle bir kez daha Barış ve Demokratik Toplum komisyonunun meclis kapanmadan acil bir biçimde kurulması gerektiğinin altını çiziyoruz. Bu komisyon yaz boyunca önümüzdeki yasama dönemi başlayana kadar gece gündüz çalışarak bu konudaki hazırlıkları olgunlaştırma konusunda emek vermelidir. Parlamanto artık rant adına doğayı, zeytinlikleri talan eden, maden ve inşaat şirketleri için çalışmamalı. Parlamentonun bu dönemeçte en önemli görev ve sorumluluğu Barış ve Demokratik Toplumun inşası için elinden gelen her türlü çabayı sağlaması ve 86 milyon yurttaşımıza kalıcı onurlu bir barışı armağan etmektir. Bu da parlamentonun tarihi bir görev ve sorumluluğudur. 

Tarihi haftanın en iyi şekilde geçmesiyle demokratik dönüşüm ve barışın kapılarının ardına kadar açılmasını istiyoruz

DEM Parti İmralı Heyetimiz silahsızlanma ile ilgili gelişmeleri ve bölgemizde yaşanan kritik gelişmeleri Sayın Abdullah Öcalan ile gerçekleştirdiği görüşmede değerlendirmiştir. Bu vesile ile heyetimizin bizlere ulaştırdığı Sayın Abdullah Öcalan’ın selam ve sevgilerini, kadınlara, gençlere ve bütün halklara iletiyoruz. Süreç kapsamında atılacak adımlarla birlikte Türkiye’nin genel demokratikleşmesine ve barışına ulaşması için hepimize çok büyük görev ve sorumluluk düşüyor. Sayın Öcalan bu görüşmede bunun altını özellikle çizmiştir. Biz de bu sürecin başarıya ulaşmasıyla Türkiye'de demokratik dönüşüm, hukuk ve özgürlüklerin kapısının ardına kadar açılması gerektiğini düşünüyoruz. İmralı Heyetimiz dün Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir görüşme gerçekleştirdi. Barış ve Demokratik Toplum sürecinde tarihi bir haftaya girdik. Heyetimiz ziyaretinde sürecin bugüne kadar geldiği aşamayı ve bundan sonra yapılması gerekenleri Sayın Cumhurbaşkanı ile karşılıklı bir şekilde istişare etmiştir. Bu tarihi haftanın en iyi şekilde geçmesi ile Türkiye'de siyasi ve hukuki engellerin kalkmasını, demokratik dönüşüm ve barışın kapılarının ardına kadar açılmasını canı gönülden istiyoruz. Türkiye halklarının bu sürece desteği ve umudu her zamankinden daha büyük. Bunun farkındayız. Fakat bu destek ve umuda denk düşecek şekilde güveni artırmak şarttır. Bu tarihi günler tali günlere dönüştürülmemelidir. Biz DEM Parti olarak bunun için elimizden gelen her türlü çaba içindeyiz ve bu çabamızı sürdüreceğiz. Bu anlamda daha fazla çalışacağız. 

Tarihi anın şafağındayız, bu tarihi an zafer ya da yenilgi değildir; 86 milyon yurttaşımızın tarihi başarısıdır

Barış ve Demokratik Toplum sürecinde en kritik haftaların birindeyiz. 27 Şubat Çağrısı, 12 Mayıs Kongre kararı ile başlayan süreçte önümüzdeki 100 yılın kaderini çizecek anlardan biri geldi çattı. Bu an hepimizin özlemini duyduğu barışın merasimi olacak. Gazeteciler, siyasi partiler, emek ve demokrasi güçleri, kadın örgütleri hepsi bu tarihi anı izleyecek. Hepimiz bu tarihe tanıklık edeceğiz. Bu tarihi an zafer ya da yenilgi kazanma ya da kaybetme değildir. Bu başarı 86 milyon yurttaşımızın tarihi başarısıdır. Büyük başarısıdır. Demokratik bir ülke, halkların ve inançların ilişkilerinin eşitlik temelinde güncellenmesi Türkiye’nin barışının sigortasıdır. Tarihi günlerin şafağındayız, bunun hepimiz farkındayız. Bu konuda kendimize güveniyoruz. Kendimize barışa olan inancımızdan dolayı güveniyoruz. Demokrasiye olan inancımızdan, demokrasi ve eşitliği bu topraklarda birlikte inşa edeceğimize dair inancımızdan dolayı biz kendimize güveniyoruz. Büyük mücadele ettik, büyük bedeller ödedik, mutluluklarımız yaşamlarımız yarım kaldı, birçok yaşam, birçok genç düştü toprağa. Artık yeter, artık barışı inşa etmenin zamanı. Tam da böylesi tarihi bir dönemeçten geçerken bu duygunun bu fikrin beynimizi ve yüreğimizi kapmalası lazım. Hem de herkesin. Hiç kimsenin buna mesafe koymaması lazım. Hepimizin yüreğini beynini bu duygu bu düşünce bu fikir bu yaklaşım derinlemesine kaplamalı, derinlemesine işlemelidir. 

Barış ve demokrasinin yolu açıktır yeter ki mücadeleye devam edelim

Barışın eşiğindeyiz. Barışı demokratik bir zeminde inşa etmeli, kalıcılaştırmalıyız. Böylece herkesin gerçek barışını sağlamış oluruz. İzleyen, dar manada çıkar bekleyen değil Türkiye halklarının geleceği için barış zeminini kuran özneler olmalıyız. Bu görev ve sorumluluk herkesindir, hepimizindir. Barışın ve demokrasinin yolu açıktır, yeter ki biz mücadele etmekten inanmaktan vazgeçmeyelim. Bu hafta gerçekleşecek silah bırakma merasimi ve sonrasındaki süreçte bu ülkeyi gerçek anlamda barışla buluşturmak, onurla bir barışla buluşturmak, gerçek manada Türkiye'nin demokratikleşmesi için somut adımlar atmak, bunlara ihtiyaç var. Bu adımlar bir yanıyla toplumsal ayağı olduğu gibi öte yanıyla önemli bir ayağı var ki o da parlamentodur, alacağı kararlardır. Demokratikleşmeyle ilgili alınacak kararlardır. Bu konuda ciddi bir biçimde yol yürüyebileceğimiz bir evreye geçtiğimizi düşünüyoruz. Bu anlamıyla ciddi bir biçimde yol alabileceğimiz inancıyla hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

8 Temmuz 2025