Hatimoğulları: Yaratılan mağduriyetler ortak hukuk ve adalet mücadelesiyle aşılabilir

STK ve Siyasi Partilerle İlişkiler Komisyonumuz ile Emek Komisyonumuz, Barış ve Demokratik Toplum Buluşmaları kapsamında KHK ile ihraç edilen emekçilerle bir araya geldi. Ankara’da gerçekleşen ve çok sayıda KHK’linin katıldığı buluşmanın açılış konuşmasını yapan Hatimoğulları, şunları söyledi: 

Sürecin bütün mağduriyetleri gidermesi için yoğun çaba içindeyiz

Haksız ve hukuksuz bir şekilde, bazen bir gece ansızın bazen sabaha karşı yayımlanan bir KHK ile ihraç edilen emekçi kardeşlerimizle bugün hem KHK’nin yarattığı mağduriyeti konuşacak hem de Barış ve Demokratik Toplum Çağrısını ve sürecin birbiriyle etkileşimini istişare edeceğiz. Karşılıklı görüş alışverişinde bulunacağız. Türkiye’nin dört bir tarafında çok sayıda toplantı gerçekleştirdik, halklarımızla yerellerde çok sayıda toplantı yaptık. Aynı şekilde Türkiye’deki bütün mağdur kesimlerle; KHK’lilerle, işçilerle, emekçilerle, kadınlarla, doğa ve insan hakları savunucularıyla, gençlerle, inanç örgütleriyle, mütedeyyinlerle, Alevilerle bu toplantıları gerçekleştirdik. Çünkü içinden geçtiğimiz süreç gerçekten çok önemli. Bugün Türkiye’nin barışını konuşuyor olması oldukça kıymetli. Türkiye’de yaşayan 86 milyon insanı yakından ilgilendiren bu sürecin birçok mağduriyetin çözümüne katkı sunması için biz de yoğun çaba içindeyiz. Bu çabalarımız ne kadar sonuç verecek önümüzdeki dönemde göreceğiz. 

Barış ve demokratikleşme KHK’lilerin mağduriyetlerinin giderilmesiyle taçlanır

Bu ülkenin emek alanında yaşadığı ağır tahribatlar aynı zamanda Kürt sorunundaki çözümsüzlük siyasetiyle de bağlantılıdır. İktidarın kamuda yarattığı ve OHAL KHK’leriyle sürdürdüğü bu hukuksuzluk rejiminin en belirgin örnekleri hasta tutsakların ölüme terk edilmesi, cezaevindeki antidemokratik uygulamalar, üniversitelerden atılan öğrenciler, kayyım gaspıyla halkın iradesine el konulması ve seçilmiş belediye eşbaşkanlarının hapishanelerde olmasıdır. Bunlar antidemokratik rejimin hepimize yönelik uygulamalarının en belirgin örnekleridir. Kürt halkının demokratik çözüm talebine 100 yıl boyunca kulak tıkandı, bu sorun hasır altı edilmeye çalışıldı. Yüz yıldır tekçi ve ırkçı anlayış bu ülkeyi yönetmeye devam etti. Barış ve demokratikleşme KHK’lilerin mağduriyetlerinin giderilmesiyle elbette taçlanır. Biz bu konuda elimizden gelen her türlü çabanın içinde olmaya devam edeceğiz. Ancak mağduriyetler parçalı çözümlerle sonuca ulaşmaz. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının en temel vurgusu, bütün kesimlerin kendi öz örgütlenmelerini en güçlü şekilde inşa etmeleridir. Emekse emek, KHK’liyse KHK’li, doğa savunuculuğuysa doğu savunuculuğu, yani aklımıza gelebilecek bütün toplumsal ve siyasal alanların kendi öz örgütlenmelerini sağlamaları, talep ve seslerini en güçlü şekilde dile getirmeleri çok önemlidir. 

KHK zulmü nedeniyle çok büyük acılar yaşandı

Bu salonda çok farklı halklardan, inançlardan, düşüncelerden ve ideolojik yapılardan insanlar var. KHK’liler ve KHK platformu bütün bu farklılıkları bir ortak zeminde buluşturdu. Bu ortak zemin KHK’lilerin mağduriyetlerinin giderilmesi için atılmış bir adımdır. Bu mağduriyetleri sizler yaşadınız. Biz ne kadar sayarsak sayalım dile getirmiş, bütün kamuoyu tarafından sahiplenilmesini sağlamış oluruz. Biz sizin yaşadıklarınızı yüreğimizin en derinliklerinde hissediyoruz ama bunu siz yaşadınız. Bunun acısıyla yüzlerce, binlerce insan yaşıyor. KHK’lilere işsizlik ve yoksullukla boyun eğdirilmek istendi. Aileler, çocuklar aç kaldı, susuz kaldı. Çok büyük psikolojik çöküntüler yaşandı. Çok sayıda KHK’li insan intihar etti. Kendi meslekleri olmadığı halde birçok farklı iş kolunda çalıştıklarını biliyoruz. Çalıştıkları iş yerlerinde iş cinayetlerinde yaşamlarını yitirdiklerini biliyoruz. Birçok KHK’li kadın işsiz kaldı. Ne yazık ki ne sorun yaşanırsa yaşansın kadınlar daima bedelini iki kat daha fazla ödemektedir. Kadınlar evde pişmeyen tencereden de sorumlu tutuldu. KHK’li kadınların üzerindeki şiddetin katlanarak arttığını da biliyoruz. Evdeki bütün bakım yükünün kadınlara yüklendiğini biliyoruz. Sizler, yani KHK’liler, sadece bir grup değilsiniz, bir sayı değilsiniz. Sizler bu toplumun vicdanısınız; haksızlığa hukuksuzluğa uğramış, yasanın düşmanca uygulandığı insanlarsınız. Siz aynı zamanda Türkiye’de düşünce özgürlüğü, bilim, akademi ve kadın emeğisiniz. 

KHK’lileri işten attınız da ne oldu? Bunu iktidara sormak istiyorum. Türkiye’de akademi çoraklaştı. Bugün üniversitelerin içinde bulunduğu durum ortada. Erdoğan, “Türkiye bir zamanlar dünya üniversiteleri sıralamasında ilk 5’te yer alırken şimdi sıralamaya girmiyoruz. Neden?” diye soruyordu. Biz de nedenini buradan açıklıyoruz. Siz en iyi akademisyenleri, en iyi meslek erbabını mesleğinden men ederseniz Türkiye’nin geleceği durum bu olur. Hiçbir üniversite doğru düzgün başarı sergileyemez. 

Yaratılan mağduriyetler ortak hukuk ve adalet mücadelesiyle aşılabilir

Ortak bir demokrasi ve barış siyasetiyle halkların birlikte mücadele etmesi, mağduriyetler için hem kendi alanında hem de yeri geldiğinde ortak bileşkelerle mücadele etmesi önemli ve kıymetlidir. OHAL KHK’lileriyle Anayasa adeta askıya alındı. Komisyona 130 bin KHK’linin başvurusu var ve herhangi bir savunma hakkı tanınmadı. İdari değil otoriter kararnamelerle görevlerinden uzaklaştırıldı insanlar. OHAL Komisyonu mahkeme taklidi bir bürokratik yapı olup aradan 9 yıl geçmesine rağmen 10 binlerce dosyayı sonuçlandırmamış, vatandaşları adaletsizlik içinde bırakmıştır. Bugün gelinen noktada da bir tür hukuk kisvesi altında kalıcı cezalandırma rejimi uygulanıyor. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve AİHS açıkça ihlal edilmiştir. BM, İLO, AİHM kararları bu sürecin kitlesel bir hak ihlali olduğunun altını çizmiştir. Bu durum hukuk, adalet ve toplumsal mücadelenin gücüyle aşılabilir. Peki, bu kadar sürelik mağduriyet bütün siyasal dinamikler tarafından yeterince sahiplenildi mi? Yeterince bir dayanışma örneği gösterildi mi? Yeterince gündeme taşınıp mücadelesi verildi mi? Bu konuda eksik kalınan çok durum olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bizler de kendi eksik ve yetersizliklerimizin tabii ki farkındayız. Adaletin, demokrasinin ve hakikatin toplumsallaşmasını sağlamak ve ihraçların yaşattığı mağduriyetlerin toplumsal hafızaya kazınmasını sağlamak hepimizin görevidir. İhraçlar sadece insanların mesleklerinden men edilmesi demek değildir. Bu aynı zamanda kamu hizmetinin, toplum yararının ve emek güvencesinin ortadan kaldırılması demektir. Bu çalıştayda kamusal alanın yeniden demokratikleşmesi için bir başlangıç çağrısını hep beraber yapabiliriz. 

Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı aynı zamanda emek alanında yaşanan sorunların çözümü içindir 

Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı tam da bu sorunların çözümüne dair oldukça ufuk açan bir çağrıdır. Bu çağrıya çoğu kesim dar bir anlam yüklüyor. İmralı’dan gelen bu çağrı sanki sadece Kürt sorununun çözümü için yapılmış gibi bir algı yaratılmak isteniyor. Bu algı eksiktir. Türkiye’de 100 yılı aşkın bir Kürt sorunu vardır, 50 senedir süren bir savaş ve çatışma süreci vardır. Bu savaş ve çatışma sürecinin her şeyimizi etkilediğinin hepimiz farkındayız. Başta insanların işini aşını etkiliyor. İnsanlar emek mücadelesi verirken, sendikal örgütlenmelerini gerçekleştirirken “terör” yaftası yapıştırılıyor. Demokratik siyaset zemini bu yaftalama ve iltisak kavramlarıyla zayıflatılıyor. Bunun aşılmasının talebidir aynı zamanda bu çağrı. Bu çağrıyı böyle okumak gerekir. 

Bölgede yaşanan gelişmeler barış dışında bir seçeneğin olmadığını gösteriyor

Barış umudunun gerçekleşmesine Cumhuriyet tarihi boyunca emin olun ki en fazla bu dönemde yaklaşılmıştır. Barış umudu gerçekleşebilir. Çünkü bölgenin, Ortadoğu’nun içinden geçtiği dönemi hep beraber değerlendirdiğimizde şu sonucu çıkarırız. İran-İsrail savaşı, Suriye’deki gelişmeler, Şam yönetiminin değişimi, Rojava’da Kürt halkının özyönetiminin geldiği nokta, bütün bunlar aslında bu süreçte barış dışında bir seçeneğin olmadığını gösteriyor bize. Bölge kaynayan kazan. Savaş, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan ibaret değil sadece. Rusya ve Ukrayna savaşına dönüp baktığımızda, savaşın sınırlarının batıya doğru genişlediğini de görebiliriz. İşte böyle bir süreçte barışı dillendirmek çok kıymetli ve değerlidir. Bizler bu bakımdan barışı birçok boyutuyla konuşmalıyız. Barışı emek boyutuyla, işçi ve emekçinin sömürülmesi boyutuyla, Alevilerin yok sayılması boyutuyla, vicdan sahibi mütedeyyinlerin inançlarının suistimal edilmesi boyutuyla, kadınların gördüğü şiddet boyutuyla, gençlerin geleceksizliği ve güvencesizliği boyutuyla konuşmalıyız. Yani ezilen ve sömürülen bütün kesimlerin kendilerinden doğru bir yaklaşımla barış sürecini değerlendirmesi, bu sürecin bir parçası olma konusunda ısrarlı olması büyük bir katkı sağlayacaktır. 

Sürecin başarıya ulaşması için çaba gösteriyoruz

Bir süreç yaşanıyor. Bu sürecin nasıl gittiğini herkes merak ediyor. Kimisi sürecin tıkanıp tıkanmadığını soruyor, kimisi yavaş gittiğini söylüyor. Farklı yorumlar ve yaklaşımlar var. Kısaca şunları ifade edelim. Bu süreç bir şekilde şimdilik ilerliyor. Bu sürecin başarıyla taçlanması için hem DEM Parti olarak biz hem de görüştüğümüz bütün toplumsal ve siyasal dinamikler, bu konuda her birimiz kendi cephemizden oldukça güçlü bir katkı veriyoruz.

AİHM ve AYM kararları uygulanmalı, tutsaklar derhal serbest bırakılmalıdır

Elbette bazı acil adımların atılması gerekiyor. Bu adımlar konusunda devlet ve iktidarın çok yavaş ilerlediğini belirtmek isterim. Acil bir biçimde yasal ve hukuki düzenlemeler yapılmalıdır. Adil bir yargı sistemine kavuşmak Türkiye’nin en acil ve temel ihtiyaçlarından biridir. Terörle Mücadele Kanunu’nun değişimi. Bunlarla ilgili önemli adımlar atılmalıdır. AYM ve AİHM kararları var. Bu kararlar çerçevesinde örneğin Can Atalay, Hatay Milletvekili olarak parlamentoya gelerek çalışmalarını sürdürmelidir. Kobanî Kumpas Davasında yargılanan Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve diğer bütün tutsak arkadaşlarımız ile Gezi’den dolayı tutsak edilmiş olan Osman Kavala serbest kalmalıdır. Sizin alandan doğru AİHM’in aldığı kararların hayata geçmesi de çok önemlidir. 

Meclis’te kurulacak komisyon her alandaki mağduriyetlerin giderilmesini önüne hedef olarak koymalıdır

En temel gündemlerden birisi de parlamento çatısı altında oluşacak olan komisyon. Bu komisyonun kurulmasıyla ilgili somut birkaç adım atıldı ama nihayete ermiş değil. Henüz bu komisyon resmen kurulmuş değil. Bizim en temel önerimiz, bu komisyonun yasayla kurulması ve aktif bir biçimde karar alma yetkisine sahip olmasıdır. Oluşacak alt komisyonların bütün mağduriyetlerle ilişkisini kurmasıdır. Saydığımız bütün siyasal ve toplumsal dinamiklerle iletişim kurması ve o alanlardaki mağduriyetlerin giderilmesi için çalışma yürütmesidir. KHK’lilerin sorunlarının giderilmesi ve mesleklerine iadeleriyle ilgili acil bir şekilde mutlaka bir adım atılmasıdır. Bu, DEM Parti olarak talebimiz olmaya devam edecek. Oluşacak bu komisyonun KHK ile haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç edilmiş bütün kesimlerin mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda adımlar atmasıdır. 

Müzakereyi mücadele ile desteklemek zorundayız; mücadele zayıf olursa alınacak sonuçlar da zayıf olur

Bunlar sadece niyet etmekle, sadece söylemekle olmuyor. Olmadığını deneyimlerimizden hepimiz biliyoruz. Barış ne Kürt halkına ne KHK’lilere ne işçilere ne emekçilere ne Türkiye halklarına altın tepsiyle sunulacak. Bu bizlerin mücadelesine bağlı; vereceğimiz emeğe, örgütlü duruşumuza bağlı. Hangi alanda örgütlüysek kendi öz örgütlenmemizi güçlendirmemize bağlı. Hem kendi mağduriyetlerimizin giderilmesini talep etmekle hem de bunun demokrasi ve barışla bağlarını kurarak Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlamakla mümkün olur. O nedenle bizler yürüyen bu müzakereyi şayet mücadele ve örgütlenmeyle güçlendirmezsek aldığımız sonuçlar zayıf olabilir. Bu nedenle mücadele çok önemlidir. Müzakereyi mücadele ile desteklemek zorundayız. 

Toplumsal mutabakat ve muhalefetin desteği olmadan barış toplumsallaşamaz

Bu salonda olan arkadaşlarımızın da bugüne kadar buluşmalar gerçekleştirdiğimiz birçok kesimin de bu sürece ilişkin çok ciddi kaygıları olduğunu biliyoruz. Bunlar önemli kaygılar. “Bu barışın neresinde olacağız?” sorusu herkesten geliyor. Bütün kesimler Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin tam da kalbinde olmak durumundadır. Bütün kesimler bu sürecin kalbinde yer almazsa, bu süreç ilerlemez ve barış toplumsallaşmaz. DEM Parti olarak verdiğimiz bütün mesajlarımızda şunu önemle vurguluyoruz. Barış süreci muhalefet olmadan olmaz. Barış sürecinin içinde muhalefet mutlaka etkin bir rol almalıdır. Biz böylece etkin bir mutabakata kavuşabiliriz.


Muhalefetin üzerindeki baskıyı kabul etmiyoruz; Türkiye, rotasını barışa ve demokrasiye kırmalıdır

Bugün CHP üzerinde çok farklı versiyonlarla operasyonlar gerçekleşiyor. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu şimdi hapishanede. Bunları asla kabul etmiyoruz, edemeyiz. Demokratikleşme, bütün seçilmişlerin, düşüncelerinden dolayı hapishanede haksız hukuksuz şekilde tutulmuş olan herkesin serbest olmasıyla mümkündür. Yerel yönetimlerdeki seçilmişlere saygı duyacaksınız, parlamenterlere saygı duyacaksınız. Çünkü onlar kendilerinden menkul bireyler değillerdir. Onlar halktır, halkın iradesiyle seçilmişlerdir. Bu sürecin sağlıklı gelişmesi için hiçbir ayrım yapmaksızın bütün muhalefetin üzerindeki baskının bir an önce kalkması gereklidir. Türkiye, rotasını ciddi bir biçimde demokrasi ve barışa kırmalıdır. 

Bu toplantıyı gerçekleştirirken öğretmenlerin yürüyüşü devam ediyor. Özel sektördeki öğretmenler 25 Haziran’da İstanbul’dan Ankara’ya doğru yürüyüşe geçtiler. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi, eşit ücret ve çok sayıda önemli talepleri var. Sizlerin huzurunda arkadaşlarımızın bu yürüyüşünü selamlıyoruz. Her daim yanlarındayız, ortak mücadele içindeyiz. 

Emekçilerin talepleri taleplerimizdir, örgütlenerek ve dayanışarak kazanacağız

Gerçekten mücadeleyi büyütmek dışında bir seçeneğimiz yok. KHK ile haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç edilmiş siz değerli insanların çok önemli talepleri var. Kamu emekçileri için yeniden güvenceli bir istihdam düzeni, sendikal hakların anayasal teminat altına alınması, tüm ihraçların iptali ve itibar iadesi, uluslararası normlara uygun toplu sözleşme düzeni. Bugün kamu emekçilerinin yalnızca görevlerine iade edilmesi değil, kamunun topyekün demokratikleşmesi de temel bir mücadele başlığı olmalıdır. Güvenlik soruşturmaları, arşiv araştırmaları, sözlü mülakatlar, siyasal kadrolaşma uygulamaları derhal kaldırılmalıdır. Kamuda liyakat, eşitlik ve tarafsızlık ilkeleri çerçevesinde kimlik, inanç, siyasi düşünce ya da etnik kökeni ne olursa olsun herkesin eşit yurttaşlık hakkına dayalı bir düzenin kurulması şarttır. Güvencesizleştirme politikalarına karşı kamunun özerkliği ve toplum yararına hizmet anlayışı açığa çıkarılmalıdır ve bu anlayışla ilerlenmelidir. Sizlerin, birçok emekçi kardeşimizin ve ihraçların çok önemli talepleridir bunlar. Sizlerin talepleri, DEM Parti olarak bizlerin de talebidir. Mücadelenizle dayanışma içindeyiz ve bu mücadelenin büyütülmesi konusunda üzerimize düşen görev ve sorumluluklara hazırız. 

Sayın Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısına örgütü olumlu yanıt vererek kendini feshetme kararı aldı ve bir silahsızlanma süreci başlayacak. Bu süreçte üzerinde durulacak en temel nokta, demokratik siyasetin bundan böyle daha da geliştirilmesi ve büyütülmesidir. Sayın Öcalan’ın çağrısında da ifade ettiği gibi her kesimin kendi öz örgütlenmesini sağlaması çok önemlidir. Örgütlenmiş bir toplum bütün sorunlarla başa çıkabilir. Örgütlenmiş dinamikler birbiriyle dayanışma içinde ciddi sonuçlar alabilir. Bu konuda bizlerin, Türkiye’nin önü açık. Bunları sizlerle müzakere etmek istiyorum. Katıldığınız için teşekkür ediyorum. Haklarımızı mutlaka alacağız. Örgütlenerek ve dayanışarak kazanacağız. 

28 Haziran 2025