Kadın Meclisimiz: Katledilen Kadınlar İsyanımızdır, Örgütlenme Özsavunmamızdır

 

Kadın Meclisimiz “Katledilen Kadınlar İsyanımızdır, Örgütlenme Özsavunmamızdır”, “Jinên Tên Qetilkirin Sedema Raperîna Me Ne, Rêxistinbûn Xweparastina Me Ye” şiarıyla Van, İzmir ve Mersin başta olmak üzere birçok kentte eylem düzenledi.

Türkoğlu: Gelin hep birlikte örgütlenelim, kadın katliamlarını hep birlikte durduralım

Van’da yapılan açıklamaya Kadın Meclisi Sözcümüz Halide Türkoğlu, Van Milletvekillerimiz Gülcan Kaçmaz Sayyiğit ile Gülderen Varlı, Kadın Meclisimiz, Van Kadın Platformu, TJA’lı kadınlar ve Barış Anneleri katıldı.

Burada konuşan Türkoğlu, şunları söyledi:

Değerli basın emekçileri, sevgili kadınlar, değerli halkımız, hepinizi DEM Parti Kadın Meclisi adına selamlıyorum. Bugün “Katledilen Kadınlar İsyanımızdır, Örgütlenmek Özsavunmamızdır” şiarıyla ülkenin dört bir yanında DEM Parti Kadın Meclisi ve kadın platformları ile birlikte kadın cinayetlerine karşı yürüyüşlerimizi, açıklamalarımızı her yerde eş zamanlı gerçekleştiriyoruz. Evet bu bir isyandır. Her gün katledilen kadınlar isyanımızdır. Çünkü artık bu ülkede kadın katliamları adeta bir savaş alanı haline gelmiş. Kadın kırımı haline gelmiştir. Gün oluyor bir kentte günde 3 kadın katlediliyor. Gün oluyor bu ülkede bir günde 8 kadın katlediliyor. Ve ne yazık ki, her geçen gün bu katliamlar artarak devam etmektedir. Biz bunu aynı zamanda bu iktidarın politikalarından bağımsız gelişmediğini defalarca meydanlarda haykırdık ve iktidara dedik ki: "Bu politikalardan vazgeçin. Uyguladığınız politikalar kadına yönelik şiddeti artırıyor. Uyguladığınız politikalar bu ülkede kadın şahsında ayrımcılığı büyütmektedir. Bugün gelinen aşamada kadın cinayetleri adeta bir kadın kırımı haline gelmiştir”

Bu ülkeyi yönetenler kadın düşmanlığı politikalarını her geçen gün büyütmektedirler

2025 yılını “Aile Yılı” olarak ilan etti bu iktidar. Ve “Aile Yılı”nın ilan edilmesinden itibaren yani bu yılın ilk 6 ayında 136 kadın katledildi. 145 kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. İşte bunların her biri bu politikalardan bağımsız gelişmiyor. Bu ülkeyi yönetenler kadın düşmanlığı politikalarını her geçen gün büyütmektedirler. Bakanlıklar “Aile Yılı” adı altında 7/24 çalışırken kadınlar nasıl katlediliyor? Kadınlar neden katlediliyor? Bu kadınlar aile içerisinde katledilmiyor mu? En yakınlarındaki erkekler tarafından katledilmiyor mu? İşte bu sorunun cevabını vermek yerine “Aile Yılı” diyerek kadın düşmanlığını, kadın eşitsizliğini daha fazla büyütmek için uğraşıyorlar.  Diyanet kadınlar şahsında açıklama yaparak ayrımcılığı her geçen gün büyütecek fetvalar hazırlıyor. Sanki tek işi kadın düşmanlığı üzerinden söz kurmakmış gibi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı her gün aileye dayalı çalışmalar yaparken, bu ülkede sanki hiç kadınlar katledilmiyor. Bakanlığın katliamın önüne geçmek için herhangi bir hazırlıklarının olmadığını görmekteyiz. Adalet Bakanlığı adaleti askıya alan bir bakanlık ama kadınlar olduğu zaman mahkeme salonları erkek egemen kararlarla kadın katliamlarını büyütmektedir. Bu ülkede şiddet ve katliamlar cezasızlık politikalarından kaynaklı her geçen gün artmaktadır. 

Kürdistan’da uygulanan özel savaş politikaları Türkiye’nin her yerine yayıldı

Adalet Bakanlığı ne yapıyor? “Biz boşanmaları hızlandıracağız. Bu şekilde davaların içerisinde nafaka hakkı, miras hakkı, tazminat hakkını ayrı görüşeceğiz. Ayrı davalar olarak ele alınsın” deniyor. Sanki bu ülkede, bu bakanlık ve diğer bakanlıklar sosyal politikalardan kadına dair her türlü eşitlik politikasını hayata geçirmiş ve toplumda hiçbir eşitsizlik yok. Kadına yönelik şiddet yok. Katliam yok. Mahkemeleri bu şekilde ele alacaklarına dair arabuluculuk komisyonu diye bir şey oluşturmaya çalışıyorlar. Çalışıyorlar, hazırlıklar yapıyorlar ama kadınları hesaba katmadan yapıyorlar. Kadın örgütlerinin, kadın hakları savunucularının yaratmış olduğu bütün o çalışmaları görmezden gelerek kadınlar yerine karar vermeye çalışıyorlar. Bunların her biri aynı zamanda kadına yönelik şiddetin neden bu kadar büyüdüğünü, neden bu kadar yükseldiğini bizlere göstermektedir. Aslında bizim nasıl yönetildiğimiz aynı zamanda kadın şiddetinin artmasının da nedenleri olarak görülmektedir. Çünkü bu iktidar aslında bir kadın düşmanı iktidar. Bu politikaları sadece bakanlıklar aracılığı ile değil özel savaş politikaları ile kadına şiddeti günbegün artırıyor. Özel Savaş Politikaları artık Kürdistan’dan da çıkıp Türkiye’nin her yerine yayıldı. Siz, İstanbul Sözleşmesini feshediyorsanız, belediyeye kayyım atıyorsanız, üniformalıların ellerini kollarını sallayarak serbest dolaşmasını sağlıyorsanız o zaman bu ülkede özel savaş politikasını devreye alıyorsunuz demektir. Rojin Kabaiş şahsında katledilen kadına intihar süsü veriyorsanız ve savcılarınız 10 aydır bir gelişme sağlayamıyorsa o zaman o kurumlar özel savaş politikasını uygulamaktadır Bunların her biri kadına yönelik şiddetin neden günbegün arttığını ortaya koyuyor.

Özsavunma bizim temel hakkımızdır, özsavunma bizim örgütlenmemizdir

Evet değerli arkadaşlar, sevgili kadınlar. Bunların her biri aslında kadın şiddetinin neden gün be gün arttığını gösteriyor. Mademki devlet, şiddeti ve cinsiyetçiliği besleyecek politikalarla kurumlarını donatmışsa o zaman biz kadınlara düşen özsavunmadır. Özsavunma bizim temel hakkımız ve örgütlülüğümüzdür. Biz kadınlar şiddete karşı mücadelemizi büyüttüğümüzde aslında örgütlenme mücadelemizi büyütmüş oluyoruz. Bizler, her yerde şiddete maruz kalıyorsak, her yer olay mahalli haline gelmişse, her yer şiddet ve katliam alanı ise, bulunduğumuz sokaklar şiddetin hedefi haline gelmişsek, dere kenarlarında, ormanlık alanlarda cenazemiz valizin içinden çıkıyorsa ve bedenimiz parçalanmışsa, şiddete bu kadar maruz kalıyorsak o zaman tam da burada bizim özsavunmamız örgütlenmemiz olacak.

Bu ülkenin demokrasi meselesi kadın özgürlük mücadelesinden geçmekte

Bizler, evlerde, iş yerlerinde, kentlerde, mahallerde örgütleneceğiz. Biz kadınlar birbirimizin canını savunacağız.  Devlete düşen görevleri de defalarca ifade ediyoruz. Devlet burada rol almıyor ve iktidar kadın düşmanı politikalarda ısrar ediyorsa o zaman tüm topluma sesleniyoruz. Eğer bu savaş politikalarıyla bedenimizi, irademizi gasp eden bir iktidar varsa ama bugün aynı zamanda 27 Şubat çağrısıyla Sayın Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, barışı örme süreci bu ülkenin demokrasi meselesi aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesi, eşitlik mücadelesinden geçmektedir. 

Kadınlar onurlu bir yaşama, onurlu bir barışa ihtiyaç duymakta

Bugün mecliste bir komisyon kuruldu. Bu komisyonun yapması gereken en temel meselelerden biri Kürdistan’da kayyım siyasetine son vermektir. Kayyım siyaseti kadın şiddetini beslemektedir. Çünkü kayyımlar erkek egemen zihniyetle kadınların iradelerini gasp ederken, kadın kurumlarını da feshetmiştir. Komisyona sesleniyoruz; İstanbul Sözleşmesi tüm sorunların çözüm sözleşmesidir. Çünkü eşitliği inşa etmek her kesimle barışmak, kadına yönelik ayrımcılığı ortadan kaldırmak demektir. Kadınlara düşmanlık edersiniz demek ki kadınlara savaş açmışsınız demektir. Kürt sorununu, demokratikleşmeyi konuştuğumuz bugünlerde kadınların da sorunlarını çözebileceğimizi ifade ediyoruz.

Gelin hep birlikte örgütlenelim, kadın katliamlarını hep birlikte durduralım

Kadınlar onurlu bir yaşam ve barışa ihtiyaç duymaktadır. Kadınlar bu ülkede özgür ve eşit yaşamak istiyorlar. Kadınlar hiçbir ayrımcılığa maruz kalmadan yaşamak istiyorlar. Ama ne yazık ki erkek egemen zihniyet kadınları farklı farklı şekillerde ayrımcılığa maruz bırakarak, aynı zamanda katletme politikalarıyla saldırmaktadır. Biz kadınlar örgütlenme alanlarımızı her yerde örmekteyiz. Kadın kurumları, dernekler, meclisler kadınları koruduğu alanlardır. Mahalle, kadın meclisleri oluşturarak kadın şiddetine çözüm bulacağız. Tüm kadınlara çağrımızdır; gelin örgütlenelim, kadın katliamlarını hep birlikte durduralım, isyan edelim, örgütlenerek özsavunmamızı oluşturalım.

 

Burcugül Çubuk: Kadın katliamlarını ve nefret suçlarını durdurmak için elimizdeki tek mekanizma örgütlülüğümüzdür 

İzmir’de yapılan yürüyüşün ardından konuşan İzmir Milletvekilimiz Burcugül Çubuk şunları söyledi:

Bu ay gördük ki, mecliste çalışan bir kadın dahi olsanız erkek şiddeti peşinizi bırakmaz. Yaşamınız, o erkeğin hakkı olarak görülür ve katledilirsiniz. Bu iktidarın, devletin, yargının, adliyelerin ve karakolların erkekleri kollayan pratikleri sorunludur. Çünkü her erkek bilir ki bir kadını katledebilir, karakollarda iyi hâl indirimi alır, özel düzenlemelerle erken tahliye edilir. Belki de hiç yakalanmaz. Bugün, bir katil için bir yıllık uğraşın sonunda kırmızı bülten çıkarıldı ve katledilen bir kadın için verdiğimiz mücadele sonucunda katil yakalandı. Kadın katillerinin arkasındaki mekanizma tam da böyle işliyor. Kadınları katletmek toplumsal olarak meşru görülmediği sürece bu cinayetleri durduramayız.

Erkekleri kollamayan bir yargıya ve meclise ihtiyacımız var

Bize diyorlar ki ‘idam gelmeli.’ İdam kadın katliamlarını engellemez. Katleden erkeklerin bir kısmı intihar ediyor; demek ki ölmekten korkmuyorlar, öldürmekten ise hiç korkmuyorlar. Bedeni kendisine ait olduğunu düşündüğü kadını öldürmekten vazgeçmiyorlar. Bizim, caydırıcı mekanizmalara; erkekleri kollamayan bir yargıya ve meclise ihtiyacımız var. En önemlisi de kendi mücadelemize ihtiyacımız var. Erkek şiddetini, çocuk istismarını, kadın katliamlarını ve nefret suçlarını durdurmak için elimizdeki tek mekanizma örgütlülüğümüzdür. Her görüşten, sınıftan ve ulustan kadının yan yana durması şarttır. Çünkü katleden erkek her ulustan, her sınıftan ve her eğitim düzeyinden olabilir; katilin sınıfı, milliyeti ya da siyasi görüşü önemli değildir.

 

Bedriye Kuş: Kadınları yaşam hakkımızı savunmaya, örgütlenmeye, bir araya gelmeye çağırıyoruz

Mersin’de ise ortak metni Mersin İl Eşbaşkanımız Bedriye Kuş okudu:

Kadınların yaşamlarını korumayan erkek egemen sistem, kadına yönelik şiddet ve katliamların önlenmesi için çıkarılan yasaların uygulanmaması, cezasızlık politikaları kadınları içinden çıkamayacağı bir şiddet sarmalına mahkûm etmektedir. Temmuz ayında 31 kadın cinayetinin işlenmesi, 30 kadının şüpheli bir şekilde yaşamını yitirmesi sadece erkek şiddeti ile açıklanacak bir şey değildir. Her gün bir kadın, boşanmak istediği, “hayır” dediği, yaşamak istediği için katlediliyor. Bu cinayetler münferit değil; devletin, adalet mekanizmasının, kolluk güçlerinin, medyanın doğrudan sorumluluğunda gerçekleşiyor.

Özel savaş politikaları tüm aygıtlarıyla birlikte uygulanmaktadır

Siyasi iktidar eliyle kadınların haklarına ve kazanımlarına yönelik saldırılar, kadını aile içerisinde hapsetmek isteyen yasal düzenlemeler, kayyım atamalarıyla kadın iradesinin yok sayılması, kadınların nasıl giyineceklerine dair Diyanet'in söylemleri, kadın bedenine yönelik saldırılar kadınlara açılmış bir savaştır. Nafaka ve soyadı hakkına yönelik saldırılar, boşanmayı zorlaştıran yasal düzenlemeleri ısıtıp ısıtıp gündeme getiren, boşanma aşamasında olan kadının miras hakkına dahi göz diken uygulamalar bunun en açık göstergesidir. Yıllarca Kürt kadınlar üzerinden yürütülen özel savaş politikaları bugün tüm aygıtlarıyla birlikte, yaşadığımız coğrafyanın tamamında uygulanmaktadır. Özellikle üniformalılar eliyle yürütülen şiddet, taciz, istismar olaylarının cezasız bırakılması kadınlara yönelik kolluk eliyle işlenen suçların meşrulaştırılmasıdır.

“Aile Yılı” adı altında dayatılan politikalar erkek egemen sistemin ihtiyaçlarına hizmet etmektedir

Yine 2025 yılını “Aile Yılı” ilan ederek kadını yalnızca aile içinde tanımlayan, onu eşit bir birey değil, “anne, eş, fedakâr kadın” kimliğiyle sınırlayan politikaları yaygınlaştırıyor. Bu politikalar kadını eve kapatırken, boşanmayı zorlaştırıyor; şiddeti, yoksulluğu ve bağımlılığı görünmez kılıyor. “Aile Yılı” adı altında dayatılan politikalar kadınların değil, erkek egemen sistemin ihtiyaçlarına hizmet etmektedir. Kadınlar kamusal hayattan silinmek istenirken, erkek şiddetiyle baş başa bırakılıyor. Oysa biz biliyoruz: Ailede, sokakta, işyerinde yaşadığımız şiddetin çözümü, kadınları “ailenin kutsallığı” adına susturmak değil; eşitlik temelinde, özgürce yaşanacak bir toplumsal yaşam inşa etmektir.

Barış ve Demokratik Toplum sürecinin konuşulduğu böylesi kıymetli bir dönemde kadınlara, kadınların haklarına ve kazanımlarına yönelik gerçekleştirilen saldırılar, özel savaş politikalarının devrede olması sürece zarar vermektedir. Toplumun yarısı olan, barışın öznesi kadınlara yönelik susturma, sindirme politikaları karşısında isyanımızı büyütüyor özsavunmamız örgütlenmemizdir diyoruz.

Kimse bizden susmamızı beklemesin

Bugün dünyanın dört bir tarafında yükselen sağ popülist erkek egemen sistemlerin özellikle Ortadoğu ekseninde yürüttüğü yeniden dizayn savaşları devam ediyor. Bu savaşlar Gazze'de, Suriye'de kadınları hedef alıyor. Özellikle Suriye'de Alevi kadınlara, Dürzi kadınlara yönelik gerçekleştirilen ve katliam boyutuna varan saldırılar bunun göstergesidir. Kadınlar etnik kimliğinden, inancından dolayı katlediliyorken kimse bizden susmamızı beklemesin.

Gasp edilen kazanımların geri alınmasının yolu kadın örgütlülüğünden geçer

Neredeyse günde en az 3 kadın katledilirken bu katliamları önleyecek yasal mekanizmaların eksikliğinden, işletilmemesinden bağımsız gerçekleşen bir durum değildir. Biz kadınlar kendi hayatlarımızı bu mekanizmanın insafına bırakmayacağız. Bugün yüzlerce kadın hakkında koruma kararı olmasına rağmen korunmuyorsa, bu bilerek ve isteyerek kadın cinayetlerinin önünü açmaktır. Erkek devletin kadınların yaşamlarını korumadığı, Saliha Ozan cinayetinde bir kez daha görülmüştür. Kaybedilen, katledilen, Gülistan Doku, Rojin Kabaiş, Pınar Gültekin ve adını sayamadığımız nice kadın yoldaşımızı kaybetmenin acısıyla isyanımızı büyüteceğiz. Yasaların uygulanması, İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmesi, gasp edilen kazanımlarımızın geri alınmasının yolu kadın örgütlülüğünün büyütülmesinden geçtiğini çok iyi biliyoruz.

Her kadın örgütlenmesi bir hayatı kurtarıyor

Yaşamlarımızı kimseye emanet etmeyeceğiz. Buna karşı çözüm, biz kadınların birlikte kuracağı dayanışma hattı, örgütlü mücadelesidir.  Kadın meclislerinde, platformlarında, sendikalarda ve her alanda bir araya gelen kadınlar olarak hayatı savunuyoruz. Her kadın örgütlenmesi bir hayatı kurtarıyor; her dayanışma ağı bir kadına nefes oluyor.
Bizler, katledilen kadınların adalet çığlığıyız.  Biliyoruz ki; onların hikâyeleri bizim de hikâyemizdir. O yüzden sesimizi büyütmek, direnişimizi örgütlemek zorundayız. Tüm kadınları yaşam hakkımızı savunmaya, örgütlenmeye, bir araya gelmeye çağırıyoruz. Şiddetin karanlığına karşı kadın dayanışmasının ışığını büyütelim. Bugün örgütlenen her kadın, bir başka kadının yaşamını savunur. Biz kadınlar, yaşadığımız bu çok yönlü şiddet karşısında yalnız değiliz. Örgütlülüğümüz, dayanışmamız ve mücadelemiz bizim en güçlü savunmamızdır.

11 Ağustos 2025