Kışanak cezaevinden seçim startı verdi: Ankara ile Diyarbakır’ı buluşturmak için yola çıktım

Kobanî Kumpas Davasında rehin tutulan ve 7 yıllık azami tutukluluk süresi dolmasına rağmen serbest bırakılmayan Ankara Büyükşehir Belediye Eş Başkan Adayımız Gültan Kışanak, Sincan Cezaevi yerleşkesinde görülen davada konuştu. Adaylığına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Kışanak, şunları söyledi:

Diğer partilerin adayları seçim çalışması yürütüyor, ötekilerin adayı olan bizler rehin tutuluyoruz

Yaklaşık on yıldır yargı makamlarının karşısındayım. Yaptığım siyasi çalışmalar ve düşüncelerim nedeniyle 2014'ten bu yana her gün mahkeme salonlarındayım. Son olarak da 7 buçuk yıldır siyasi rehine olarak bu duruşmaya katılıyorum. Bugün biraz farklı bir gün olacak. 7 buçuk yıllık siyasi rehinenin bugün farklı bir yüzü ile karşılaşacağız. Ben burada aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara'nın DEM Parti Ankara Büyükşehir Belediye Eş Başkan Adayı olarak konuşuyorum. Bu ülkede demokrasi sandığa indirgendi ama son 8 yıldır sandık da lime lime edildi, sandığın da bir güvencesi kalmadı. Bugün siyasi rehine koşullarında aday olmam da bunun en açık göstergesidir. Siyasi rakiplerim sahada performans gösteriyor. Kimi çifte telli oynuyor, kimi Ankara oyunu oynuyor. Böylece halkın karşısına çıkıp boş-anlamsız vaatleriyle seçim sürecinde geçinmeye çalışıyorlar. Bu halkın, kadınların, yoksulların sesi olan bizler, maalesef siyasi rehine olarak hala hücrelerde tutuluyoruz.

Biz halklarımıza demokratik bir seçenek yaratma mücadelesi veriyoruz

Türkiye’de hapishane ve siyaset bağlamında çok hikaye var. Maalesef Türkiye'de özelikle muhalif siyasetçilerin yolu cezaevlerinden geçmiştir. Fakat biz biraz ilkleri yaşıyoruz. Örneğin bir kentin belediye eş başkanı olarak görev yapan, siyasi darbeyle görevden alınan, 7 buçuk yıl rehine tutulan, sonra Ankara adayı olan ilk kişi benim galiba. Bu ilkleri bize yaşatıyorlar. Çünkü biz bu ülkede yeni bir yol açmak istiyoruz. Bugünlerde çok soruluyor, “Üçüncü Yol nedir?” diye. “Kime kaybettireceksiniz, kime kazandıracaksınız?” diye soruyorlar. Burada çok net olarak şunu söylüyorum ki kimseye kaybettirme, kimseye kazandırma siyaseti yaklaşımımız yoktur. Biz halklarımıza demokratik bir seçenek yaratma mücadelesi veriyoruz. Bunu hayata geçirmeye çalışıyoruz.

Siyasi rehineliğimiz döneminde 5 seçim yapıldı

Bir seçim sürecini daha cezaevinde geçiriyoruz. Bu 7 buçuk yıllık süreçte tam dört seçim, bir de referandum yapıldı. Yani bu siyasi rehinelik sürecinde beşinci seçimle karşı karşıyayız. Hukuksuz ve haksız şekilde halkın iradesi gasp edildi. Bugün burada aday olmam bile bunun göstergesidir. Demek ki ben hala belediye başkanlığı yapmaya haiz bir kişiyim. Ama Diyarbakır'ın iradesi o gün gasp edildi. Bugün Diyarbakır'dan Ankara'ya toplumsal barış köprüleri kurmak için görev ve sorumluluk aldım. Siyasi iktidarın elinde oyuncağa dönmüş olan halk iradesinin doğru temelde tecelli etmesi için bir kez daha sorumluluk ve görev aldım.

Siyasi rehine olup başkentten aday olmak bir ilktir, bu da büyük bir ayıp olarak tarihe geçecek

2018'de Sayın Demirtaş siyasi rehine koşullarında cumhurbaşkanı adayı olarak seçime katılmak durumunda kaldı. Bu demokrasi açısından büyük bir ayıp, büyük bir karadır. Cumhurbaşkanı adayı olmasına rağmen özgürlüğünü teslim etmediniz. Kendisi sahalarda diğer siyasi rakipleri gibi programını ve projesini anlatamadı, bu imkana sahip olmadı. Türkiye siyasi tarihinde çok fazla hapishane öyküsü var ama Cumhuriyetin başkentinden, Ankara'dan siyasi bir rehine olup aday olmak da bir ilktir. Bu da Türkiye siyasi tarihine büyük ayıp olarak geçecektir.
 
Kürt sorununu demokratik yollarla çözmemiz gerekiyor, bu konuda deneyimlerimiz var

Demokrasi eşit koşullarda yapılan bir yarıştır ama biz görüşlerimizi özgürce halka ulaştırmaktan bile yoksunuz. Mahkeme salonunda halka sesini duyurma mücadelesi vermek bir ilktir. Yıllardır bize bunu dayatıyorlar. Biz diyoruz ki siyaset mahkeme salonlarında değil halkın içinde, meydanda, Meclis'te yapılmalı. Ama bize gösterdikleri tek yol mahkeme salonlarında siyaset yapma, halka gerçekleri anlatmak. Artık buna bir son verilmesi lazım. Siyaseti doğru mecrasında, halkla yüz yüze yapılabilir hale getirmek gerekiyor. Evet, şimdi bugünler aslında tarihsel olarak da önemli ve anlamlı bir zamana denk geldi. 28 Şubat, yani dün, 2015'te Dolmabahçe Mütabakatı'nın halka duyurulduğu gündür. O zaman hepimiz Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yolla çözümünün mümkün olacağına inanmış ve çalışmıştık. Cumhuriyet tarihi kadar eski ve hepimize ağır bedeller ödeten Kürt sorununu barışçıl, demokratik ve siyasi yollarla çözmemiz gerekiyordu. Bu konuda gerçekten az bir deneyime sahip de değiliz. Aslında bu irade var.

Diyarbakır ile Ankara’yı buluşturma mücadelemize her seferinde set örülüyor

Cumhuriyetin kuruluş iradesinde de bu var. Ama birileri bu iradeyi o gün bugündür yok saymaya ve suyu tersine akıtmaya çalışıyor. Su tersine akmaz. Ne yaparsanız yapın su tersine akmaz. Önüne bentler, barajlar kurarsanız taşar ama yine kendi mecrasında akar. Biz de bunu siyasette çok net olarak görüyoruz. Demokratik siyasetle bu konuları tartışmak, Diyarbakır ile Ankara'yı hemhal etmek, buluşturmak için yaptığımız mücadelenin önüne her defasında setler örüldü, engeller çıkarıldı. Ama her defasında bu irade sel olup aktı ve barajları yıktı. Suyu tersine akıtmaya kimsenin gücü yetmez. Bu toprakların mayasında çoğulculuk var. Bu toprakların geçmişinde bir arada barış içinde yaşam var. Bu kadim tarihi yok sayarak bir siyaset dayatamazsınız. Biz bugün bunun acılarını yaşıyoruz. Hakikate karşı inatla savaşan iktidar heveslilerinin yarattığı sorunlarla mücadele etmeye çalışıyoruz. Hakikate karşı durulamaz. Hakikatimiz tarihimizde, sosyolojimizde ve ruhumuzda gizli. O hakikat de bize demokratik bir cumhuriyette eşit yurttaşlar olarak yaşamayı gösteriyor. Bu yolun önündeki engelleri artık kaldırmak gerekiyor. 

30 yıl önce Kürt temsilcileri cezaevine gönderdiniz, bugün bizler cezaevindeyiz, yeter artık!

Dolmabahçe Mutabakatı çerçevesinde başka bir hatırlatma daha yapacağım. Birkaç gün sonra 4 Mart, DEP vekillerine karşı siyasi darbenin yıldönümü. Tam 30 yıl geçti. 30 yıl önce Kürt sorununu barışçıl ve demokratik yollarla çözmek için Ankara'nın yolunu tutan Kürt temsilcilerini cezaevine gönderdiler. Bugün de biz cezaevindeyiz. Biz kimsenin cezaevine ve toprağın altına girmesini istemiyoruz. Yeter artık, bu topraklar bedel ödemeye doydu. Bu ülke artık refaha, huzura, barışa doğru yol almak zorunda. Daha fazla suyun akış yönünün aksine bir dayatma içinde kimse bulunmamalıdır.  

Bugün bize yapılanları da yarın bir Allah’ın kulu savunamayacak

DEP vekilleri onurları ile 10 yıl cezaevinde yattı ve çıktıklarında halk onları bağrına bastı. Bugün Türkiye siyasetinde sağcısı-solcusu yelpazenin farklı renklerinden kimse o gün yapılan ayıbı savunamıyor. Bugünün bu siyasi atmosferi de dağılacak ve bize yapılanları yarın savunacak Allah'ın bir kulu çıkmayacak. Kimse bu ayıba sahip çıkamaz. Utanılacak, hukuken rezalet olan bir uygulamaya kimse sahip çıkamaz. Bundan sonra doğru bir yol açabilmek, barışın yolunu açabilmek, özgürlüklerin yolunu açabilmek için bir sorumluluk ve görev aldık. Bunun nedenlerini, adaylığımın nedenlerini biraz sonra açıklayacağım. Tabii ki bu söylediklerim bu işin esasını oluşturuyor.
 
2016 yılından beri bu halkın iradesine darbe yapılıyor. 2016'da belediyelere kayyım atayarak bu siyasi darbeyi yaptılar. Sadece belediye başkanlarını görevden almadılar, binlerce belediye meclis üyesinin görevini de gasp ettiler. Açık ve net bir şekilde bu bir anayasa ihlalidir. Mahalli idareler, seçilmiş temsilciler eliyle yürütülür. Diyarbakır'da bir tane seçilmiş irade kalmadı. Büyükşehir belediye eş başkanlarının, ilçe belediye eş başkanlarının hepsini görevden aldılar. Bu, halkın iradesine yapılan büyük bir darbeydi. 2019'da seçim yapıldı ve halk bir kez daha iradesini açığa çıkardı. Ama bir kez daha bu iradeye darbe yapıldı.

7 buçuk yıldır ısrarlı ve istikrarlı bir şekilde halkın iradesine darbe yapılıyor

Bize kişisel olarak ödetilen bedelin hiçbir anlamı yok. Ancak bunun halkın iradesini gasp etmek için uydurulmuş bir dosya olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. 2018’de yapılan seçimlerden sonra da darbeler yapıldı. Musa Farisoğulları’nın vekilliği düşürüldü. Faruk Gergerlioğlu’na aynı şeyi yapmaya çalıştılar. Yani tam yedi buçuk yıldır kesintisiz ve ısrarlı bir şekilde halkın iradesine siyasi darbe yapılıyor. Şimdi yeni bir seçim sürecindeyiz. Yerel seçimler yapılacak, yine bakıyoruz temel tartışma konusu acaba halkın iradesine kayım atanır mı, atanmaz mı? Bu tartışmayı yapan tüm siyasetçileri burada kınıyorum. 

Sandıktan çıkan iradeye herkes saygı duymalıdır

Çok büyük ayıp ediyorsunuz, siyasetin ruhunu kirletiyorsunuz. Sandığa inanan, seçime inanan, halkın iradesine inanan herkes partisi ne olursa olsun çok net olarak şunu söylemelidir; bu halkın iradesi sandıktan çıktıktan sonra herkes ona saygı göstermek zorunda. Ama bunu demiyorlar, diyorlar ki DEM Parti AKP ile mi anlaşıyor? Ayıp ya ayıp! Bu tartışmayı kesin, bu bir rezalettir. Halkın iradesine zerre kadar inancınız varsa, üç kez halkın iradesini gasp etmiş bir iktidara karşı bugün hep beraber “halkın sandıktan çıkan iradesi bizim de irademizdir, arkasında duracağız, ona kimse darbe yapamaz” deme günüdür. Bunu diyemiyorlar. Bunu demedikleri için ben de Ankara’dan aday oldum. Bu bir tutumdur. Herkesin bunu doğru anlaması lazım. Bu tavrın, bu tutumun, tüm Türkiye’de DEM Parti’nin seçime girmesinin bir sonucu olacaktır. Kadınların, gençlerin, ezilenlerin, ötekilerin, bu mücadeleyi yürüten herkesin yapması gereken tek şey var; halkın iradesine saygıyı birinci yere oturtarak kabul etmek. Eğer sandıktan çıkacak iradeyi bugünden tartışıyorsanız gidin evinizde oturun, para kazanın, kendinize başka bir gelecek arayın. Gerçekten de Türkiye’de demokrasi tanımında elimizde bir sandık kalmıştı, o sandığı da lime lime ettiler.

Kimse kayyım atamaya tevessül etmesin yoksa bizi karşısında bulur

Bugün kayyımlara karşı halkın iradesinin yanında durma günüdür. Herkesi buna davet ediyorum. Biz 1 Nisan sonrasını konuşmuyoruz, biz bugünden konuşuyor, tavrımızı net olarak ortaya koyuyoruz. Kimse halkın iradesine kayyım atamaya tevessül etmesin, yoksa bizi karşısında bulacaktır. Halkın iradesine her yerde sahip çıkacağız. Biz bunu muhalefetim diyen tüm partilere ve siyasetçilere de hatırlatıyoruz. Sandığa olan saygılarını beyan etme günü bugündür, yarın değil. Tabii ki iktidara da iktidar ortaklarına da şunu hatırlatıyoruz. Bu bir çıkmaz yoldur. Daha kaç kez, daha nereye kadar? Bu halkın iradesini durduramıyorsunuz, durduramayacaksınız da. Su akar yatağını bulur, önüne kurduğunuz barajları yıkar. Yüzde 10 barajını yıktığı gibi, kayyım barajlarını yıktığı gibi yıkar. Onun için herkesi demokrasi siyasetinde ısrar etmeye davet ediyoruz.

Bizim derdimiz bizim gibi derdi olanlarla buluşmaktır

Adaylığım açıklandığı günden bugüne iki tavırla karşılaştık. Birisi yok sayma tavrı. Bunun benim açımdan, DEM Parti açısından bir önemi yok. Çünkü biz biliyoruz ki, bu ülkede egemenlerin siyaseti medyayı teslim almış durumda, onlardan başka kimse medyada görünmüyor. Görmezden gelinmek biz ötekilerin alışık olduğu bir durum. Bununla nasıl baş edeceğimizi de biliyoruz. Bizim asıl derdimiz bizim gibi derdi olanlarla buluşmak. Kadınlarla, yoksullarla, emekçilerle, ezilenlerle buluşacağız. Bu savaşın acısını yüreğinde hisseden Türk, Kürt herkesle buluşacağız. Cezaevinde olsak da biz bunun yolunu biliyoruz.

Diyarbakır ve Ankara’yı buluşturmak için aday oldum

İkinci tavır da adaylığımı sorgulama. “Neden aday oldunuz ve neden Ankara?” diyorlar. Neden aday oldum? Birincisi; biraz önce saydığım gibi bu kumpas davalarına, bu kayyım siyasetine bir cevap olmak için aday oldum. İkincisi; bu ülkenin 100 yıllık tarihi boyunca çözemediğimiz iki temel sorunu siyasetin temeline koymak için aday oldum: Kürt sorunu ve kadınların özgürlük sorunu. Bu iki konu siyasetin temel konusudur. Bu konularda yol alamazsak ne yaşanabilir kentler yapabiliriz ne de özgürlükleri yaşayabiliriz. Onun için bu iki konuyu başkentin gündemine taşımak istedim. Bir diğer neden Diyarbakır-Ankara ayrıştırması yapmak istiyorlar. Biz bu iki kenti buluşturmak için aday olduk. Çünkü demokratik siyasette, cumhuriyette ısrar ediyoruz. Bize yapılan tüm kötülüğe rağmen ortak vatanda, özgür ve eşit olmakta ısrar ediyoruz. Çözümün de ne tek başına Diyarbakır’da ne de tek başına Ankara’da olamayacağını çok iyi biliyoruz. Biz bu ülkenin hem demokrasi sorununu hem de Kürt ve kadın özgürlük sorununu başkentin gündemine taşımak istiyoruz. Ben de bunun için aday oldum. Israrla seçimi ve siyaseti kazanma ve kaybetme retoriğine indirgemeye çalışıyorlar. Biz makam ve mevki için değil barışı kazanmak için mücadele ediyoruz. Onun için diyorum ki Ankara’da artık DEM vakti. Ankara'da kadının DEM’i de geldi. Biz zamanın ruhuna uygun mücadele ve duruş sergilemek için geldik. Bu siyasetin temsilini yapmak için adaylığı kabul ettim. Gerçekten DEM’i geldi, zamanı geldi, hatta geçiyor.

Kadın olmadan demokrasi olmaz, eş başkanlık bunun politik ifadesidir

Bizim eş başkanlık konusundaki ısrarımızı da açmak istiyorum. Çünkü yargılandığım konulardan biri de budur. Kadın olmadan demokrasi olmaz. Tıpkı başka ikiliklerde olduğu gibi, “ondan mısın bundan mısın” dayatmasını nasıl reddetmişsek, yönetimde “kadın mı olsun erkek mi olsun” dayatmasını da reddediyoruz. Biz beraber çalışabilir, birlikte mücadele edebilir, birlikte kazanabiliriz. Eş başkanlık bunun politik ifadesidir. Demokratik cumhuriyete de artık mor rengini kazandırmak gerekiyor. Bu cumhuriyet kurulduğunda kadınların inanılmaz emekleri vardı, fakat eşit haklar için ettikleri mücadele görünmez kılınarak sadece kadınlara seçme seçilme hakkı verildi. Kadınlar cumhuriyetten, demokrasiden, siyasetten dışlandılar. Hala da öyle. Bugün siyasi partilerin tutumlarına bakıyorsunuz, kadın adaylarına yaklaşımlarında utanılası tavırlar ortaya çıkıyor. Kadınları evin içinde, sadece evin bireylerine, öncelikle de erkek bireylerine hizmet etmekle görevli kılan bu politik anlayışa karşı biz kadınlar kamusal alana çıkıyoruz. Siyasetin tam ortasındayız. Demokratik siyaset kadınsız olmaz. Onun için biz demokratik cumhuriyeti mor renkle buluşturmak adına tüm kadınlarla birlikte bu yola çıktık. Kadınlarla birlikte mücadele edip kadınlarla birlikte kazanacağız.

Adaylığımın bir özel anlamı da kadın iradesini Cumhuriyetin başkentinde açığa çıkarmaktır

Kadınlar kendi emekleri ile az çok yasal düzlemde de olsa bazı haklar elde etmişti. Ancak bugün bu yasal haklarımız dahi tehdit altında. Aday olarak gösterdiği kadının görünür olmasından imtina eden, yüzünü buzlayarak billboardını yapan siyasi anlayışlar dahi ortaya çıktı. Vallahi bizim başımız dik, alnımız açık, yüzümüz açık. Biz yüzümüzü kapatacak bir şey yapmadık, yapmayacağız da. Kamusal hayatta, yönetimde, genel siyasette, hayatın her alanında kendimizi var etmek için mücadele edeceğiz. Cumhuriyetin başkentinde bir kadının adaylığının bir de böylesi bir anlamı var. Cumhuriyet tarihinde Ankara’da bir kadın belediye başkanı seçildi mi, bilmiyorum ama ben bunu görmedim. Bugün de Ankara’daki seçim siyaseti egemen erkeklerin kendi arasında bir iktidar kavgasına dönüşmüş. Biz kadınlar buna izin veremeyiz. O nedenle Ankara adaylığımın özel bir anlamı da budur. Kadın iradesini Ankara’da, Cumhuriyetin başkentinde açığa çıkarmaktır, görünür kılmaktır; kadın dayanışmasını ve mücadelesini büyüterek siyasetin öznesi haline getirmektir. Buradan tüm kadınlara şu çağrıyı yapıyorum: Herkes kendi mücadelesini kendisi verir. Hiçbir zaman başkaları bizim yerimize mücadele etmeyecek. Biz kadınlar kendi irademizi açığa çıkaracak, kendi örgütümüzü ve dayanışmamızı kuracağız. Kendi yaralarımıza kendimiz merhem süreceğiz. Onun için tüm kadınları siyasette inisiyatif almaya, bir adım öne çıkmaya, kendisini bu mücadeleye katmaya davet ediyorum. Bu mücadele bizim özgürlük mücadelemiz. Bunun öznesi biziz. Kimse bizi nesne yerine koyamaz, bizim üzerimizde hesap yapamaz. Bu konuda ben Ankara’daki ve Türkiye’deki kadınların iradelerini açığa çıkaracaklarına, kadın özgürlük mücadelesine sahip çıkacaklarına inanıyorum ve başarılar diyorum. Ankara gençlik mücadelesinde de tarihi olan bir kenttir. Artık Ankara’ya DEM geldi. Ankara gençlerini inisiyatifi almaya, siyaseti iktidar kavgasından çıkarıp demokratik karaktere kavuşturma mücadelesine katılmaya davet ediyorum.

Amed’e selam gönderiyorum, seçim başarılarını şimdiden selamlıyorum

Diyarbakır’a selam göndermek istiyorum. Çünkü üzerimde çok emeği var. Kadın iradesinin de uzun zamandan beri kendisini var ettiği bir merkezdir. Bir kez daha bu seçimde en güçlü şekilde sandıktan güçlü bir halk iradesi çıkaracaklarına inanıyorum ve Amed’in sandık başarısını şimdiden selamlıyorum. Bu konuda hepimize sorumluluk düşüyor. Ben belki sokaklarda, meydanlarda sizlerle birlikte değilim ama yüreğimle, bilincimle, tüm benliğim ve varlığımla sizlerle birlikteyim. Bu hepimizin kolektif emeği ile yürütülecek kutsal bir mücadeledir.

3’üncü Yol, halkların demokratik alternatifini güçlendirmektir

DEM Parti ve Üçüncü Yol stratejimiz de maalesef doğru anlaşılmıyor. Üçüncü Yol, “ne sendenim ne senden değilim” yolu değildir; halkların demokratik alternatifini güçlendirme yoludur. Politik, demokratik bir mücadeledir. O nedenle Üçüncü Yolda ısrar çözümün birinci anahtarıdır. Hem demokrasi sorununu hem Kürt sorununu hem de kadın özgürlük sorununu çözebileceğiniz en temel yol da Üçüncü Yolu güçlü bir şekilde halk ile buluşturmaktır. Bizim görevimiz budur. Biz bunu yapacağız. Biz halklarımız için demokratik bir seçenek sunmakla karşı karşıyayız. DEM Parti adayları bu yolu seçiyorlar. DEM Parti’nin aday gösterdiği her yerde herkesi seçim çalışmalarına en aktif olarak katılmaya ve iradelerini sandığa yansıtmaya ve sandıktan çıkacak iradeye sahip çıkmaya davet ediyorum. Bu öylesine bir seçim görevi değildir. Gerçekten de bu ülkenin sorunlarını artık demokratik mecrada tartışabilmenin yolunu açan bir mücadeledir. Onun için seçimden öte bir anlamı vardır. Mesele bu ülkenin sorunlarını çözebilmek için elini taşın altına koymaktır. Ben de sadece elimi değil tüm gövdemi bu taşın altına koyuyorum. Mesele bu ülkede kanın akmasını engellemekse, mesele bu ülkede cumhuriyeti demokrasi ile buluşturmaksa, mesele kadınları kamusal alana çıkarmaksa Gültan Kışanak bir teferruattır. Ben bedel ödemeye de sorumluluk almaya da hazırım. Halklarımızın demokratik cumhuriyete giden yolu açmasını istiyorum. Artık DEM’i geldi, artık zamanı geldi.

Siz de biraz DEM’li çay için, belki biraz demokrat olursunuz

Bir de bazılarının ağzına pelesenk olmuş, “işte falancası DEM ile demleniyor”muş. Kendilerince konuşmaya çalışıyorlar. Onlara buradan şu cevabı veriyorum: DEM’siz çay içilmez. Siz de biraz DEM’li çay için, belki biraz demokrat olursunuz. Bu ülkedeki tüm siyasi partilere tavsiyem de şu: Hepiniz birazcık DEM’lenin ki belki bu ülkedeki temel sorunları kendinize dert edinirsiniz. Sadece iktidarın, iktidar olmanın derdine düşmezseniz bence iyi edersiniz. Herkes biraz DEM’lense, olgunlaşsa, bu çiğliklerinden kurtulsa bu daha kolay olacak.

Barış bizim mayamızda var, size layık olmak için çalışıyorum


Herkesi, başta kadınlar olmak üzere tüm halkımızı canı gönülden selamlıyor, çalışmalarında başarılar diliyorum. Barış ve çözüm pazarlık masasında değil halkın yüreğinde kazanılır. Kimse bize “falanca masa” yakıştırması yapmasın. Biz halklarımızın toplumsal barışını inşa etmek için yola çıkıyoruz. Bunu da yapacağımıza inanıyorum. Bu toprakların mayasında bu var. Barış bizim mayamızda var. Savaş bazı iktidar gruplarının dayatmasıdır ve bunun karşısında durmalıyız. Eminim ki Ankara, Tekirdağ, Hakkari, Van’da sahip çıkacak vicdanlı insanlar vardır. Barış emek verilerek kazanılır. Çalışacağız, anlatacağız; savaşın karşısında barış siyasetinin gücünü ve iradesini açığa çıkaracağız.  Yüreğimizle, bilincimizle, samimiyetimizle toplumsal barışı inşa etmek için halk ile birlikte olacağız. Bunu yapabiliriz. Büyük samimiyetle yapacağımıza inanıyorum. Ben sizlere yoldaş olmak için çalışıyorum, layık olmak için çalışıyorum, acılı analarımızın acısını bir nebze de olsa hafifletmek için çalışıyorum. Yolumuz açık olsun. Yolumuz barışa, demokratik cumhuriyete çıksın; yolumuz ortak vatanda özgür eşit yurttaşlar olarak yaşamaya çıksın. Önümüze konulan tüm barikatları, tecritleri, barajları kırmak için yola çıkıyoruz ve kazanacağız.

1 Mart 2024