
Grup Başkanvekilimiz Gülistan Kılıç Koçyiğit Meclis’te basın toplantısı yaptı. Koçyiğit, şunları söyledi:
Savaşın sadece can kaybı olmadığını yetkili isimlerden dinlemiş olduk
Komisyon sürecini kısaca değerlendirmek istiyoruz. Geçen hafta hem sendikalar hem emek örgütleri hem iş dünyası komisyon tarafından dinlendi. Bütün tarafları dinlemek ve soruna farklı perspektiflerden bakmak, meselenin gerçek anlamda sadece silah ve şiddet olmadığını görmemiz açısından önemli. Sadece can kayıplarıyla yürüyen ağır bir bilançoyla karşı karşıya olmadığımızı, ekonomik kaynakların ve diğer kayıpların da olduğunu görmek açısından önemli. Bu konuyu alandaki yetkili isimlerden dinlemiş olmak da önemli. Savaşın, çatışmanın ve şiddetin olduğu uzun yılları yaşadık. Savaşın sadece can kaybı olmadığını da bir kez daha görmüş olduk. Eğitime ve sağlığa gerçek anlamda ayrılmayan bütçenin savaşa ve silahsızlanmaya ayrılmasının yarattığı tahribatları da hep beraber konuşma imkanı bulduk. Savaşın ve şiddetin ortadan kalkması durumunda nasıl bir Türkiye’nin inşa edileceğini; bütün bu kaynakların savaş, çatışma ve silah yerine ekonomik olarak değerlendirildiğinde hem bölgenin hem ülkenin refah seviyesinin nereden nereye gelebileceğini çok çarpıcı rakamlarla görme imkanı da bulduk. Bizler bunu yıllardır ifade ediyorduk. Ama biz söyleyince ne yazık ki bu ses duyulmuyordu. Özellikle iş dünyasının bunu rakamlarla ortaya koyması, bugüne kadar savaşa ayrılan bütçenin yıllık olarak kaç otoyol edeceğini, insanlarımızın hayatında neleri değiştirebileceğini göstermiş olması önemlidir. Dolayısıyla, komisyon, işin sadece siyasi boyutunu değil aynı zamanda ekonomik boyutunu, sosyal boyutunu, kültürel boyutunu, toplumsal boyutunu konuşmalıdır. Aslında ekmeğimizi, soframızı, geleceğimizi büyütecek bir mücadele olarak görmeliyiz barış mücadelesini ve barış ekonomisini. O anlamıyla buradaki görüşlerin sürece büyük katkı sunduğunun tekrardan altını çizelim.
Dünya deneyimleri sürecin müzakere ve demokratikleşmeyle ilerlediğini göstermiştir
Bu hafta da çatışma çözümü ve dünya çözüm deneyimleri alanında çalışmış akademisyenleri, uzmanları dinleme fırsatı olacak. Bu önemli bir oturum olacak. Çünkü biliyoruz ki dünyanın birçok yerinde halkların, inançların, toplumsal kesimlerin yaşadığı sorunlar var. Bu sorunlar nedeniyle açığa çıkmış savaşlar, şiddet ve çatışmalar var. Bütün bu dünya deneyimleri bize bir kez daha gösterdi ki aslında sorunun çözümü müzakerede, diyalogda, demokratik bir perspektifle barış mücadelesini ilerletmekte. Ret, inkar ve imha politikalarının sadece savaşı, çatışmayı ve yoksulluğu derinleştirdiğini; acıları büyüttüğünü, geleceği çaldığını biliyoruz. O anlamıyla bugün çözümsüzlükte ısrar yerine çözüme yönelik adımlar atılmış olması, çözüm aklının hakim kılınmış olması, bir çözüm meselesinin masaya gelmiş olması çok kıymetlidir. Bütün bu deneyimler bize yol gösterecektir.
Kürt sorununun çözümü de dünya deneyimleri içerisinde yer almalı
Elbette ki Türkiye'de yaşadığımız Kürt sorununun çözümünün özgünlüklerine rağmen temel ortak referans noktaları da vardır. Diyalog, müzakere, konuşmak, barışta ısrar etmek, barışın taraftarını çoğaltmak, barışı toplumsallaştırmak ve ne olursa olsun çözümde ısrar ederek süreci ilerletmek noktasında bize önemli referanslar sunduklarını da ifade etmek istiyoruz. Kürt sorununun çözümünün hem Ortadoğu açısından hem Türkiye açısından özgün ve önemli bir deneyim oluşturacağını; bütün bu deneyimin pozitif, anlamlı, sorununu çözmüş bir ülke deneyimi olarak dünya deneyimleri içerisinde yerini alması gerektiğini de söylemek isteriz. Buradaki temel mesele şudur: Ciddiyete ihtiyacımız var. Somut adımların atılmasına ihtiyacımız var. İyi niyet beyanları önemlidir, anlamlıdır. Çıkılan yol çok önemlidir. Gerçek anlamda kutsal bir yoldur barış yolunun kendisi. Ama bu yolu genişletecek, bu yolu büyütecek, bu yolun menzile varmasını sağlayacak somut ve pratik adımların atılacağı ve herkesin söylediğinin gereğini yapacağı bir pratik süreci de birlikte örgütlememiz gerekiyor. Komisyon 5 Ağustos'tan beri dinlemeler yapıyor ama artık 1 Ekim'e çok az bir süre kaldı. Bütün bu dinlemeler faslının bir an önce ya bir alt komisyon eliyle yürütülmesi ya da komisyonun bu dinlemeleri yaparken eşzamanlı olarak sürecin ilerlemesinde kritik olan yasaları konuşması gerekiyor.
Sayın Öcalan’ın çağrısının ilerlemesi için Meclis Komisyonunun sorumluluğunu yerine getirmesi lazım
Bir hakikatin içerisinden, bir hakikatten sonra bu komisyon kuruldu. Sayın Öcalan'ın çağrısıyla kendisini feshetmiş, silahlı mücadeleye artık noktayı koymuş, silahlarını yakmış bir örgüt gerçeğiyle karşı karşıyayız. Sayın Öcalan'ın çağrısına harfi harfiyen uymuş bir örgüt gerçeğiyle karşı karşıyayız. O zaman, Sayın Öcalan'ın çağrısının derinleşmesi, ilerlemesi ve sonuç alması için Meclis Komisyonunun ve siyaset kurumunun da üzerine düşen sorumluluğu derhal yerine getirmesi gerekiyor. 1 Ekim’den önce, sürecin ihtiyacı olan yasaların genel çerçevesinin en azından bu komisyonda konuşulması ve ihtisas komisyonlarına genel çerçevenin aktarılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu daha fazla ertelenmeyecek, ötelenmeyecek bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor. Yoksa bu komisyon kendi varlık gerekçesine uygun bir pratik sergilememiş olacaktır. Bunun da süreci sekteye uğratacağının altını çizmemiz gerekiyor.
Komisyon dinlemeleri sürecin toplumsallaşmasına büyük bir katkı sunmuştur
Bu komisyon, en temelde sürecin demokratik meşruiyet zeminini açığa çıkarmıştır. Sürecin toplumsallaşmasına büyük bir katkı sunmuştur ki bundan sonra da sunacaktır. Bu sürecin sadece Kürtler ile devlet arasında olmadığını; bütün siyasi partilerin sürecin içerisinde olduğunu, bir bütün olarak Meclis’in içerisinde olduğunu, Türkiye halklarının sorunu olduğunu göstermesi açısından da kritik önemdedir. O zaman hızla bunun gereğini de komisyonda bulunan her bir milletvekili arkadaşımızın ve siyasi partinin yapması gerekiyor. Daha fazla zaman kaybetmememiz gerektiği uyarısını bir kez daha yapmak istiyoruz. Özellikle de bölgede bu kadar çok alt üst oluş varken ve sürecin ihtiyaçları kendisini dayatmışken.
Silah bırakanların ülkeye dönüşünü sağlayabilecek yasal düzenlemeyi tartışmalıyız
11 Temmuz’da silah yakan Barış ve Demokratik Toplum Grubu ülkeye dönemedi. Neden? Çünkü bizim bir yasamız yoktu. Çünkü Meclis bir yasa yapmadı. Bunun yasal, hukuki zeminini hazırlamadı. O zaman buradan sormamız gerekiyor: Öncelikli işimiz nedir komisyon olarak? Silah bırakanların ülkeye dönüşünü sağlayabilecek ve bugüne kadarki bütün hukuki sorumlulukları ortadan kaldıracak bir yasal düzenlemeyi hızla tartışmamız, bunun çerçevesini hızla konuşmamız ve bunun pratik adımlarını atmamız gerekiyor.
Sayın Öcalan’ın komisyon tarafından dinlenmesi sürece güveni artıracaktır
Süreç ilerlesin istiyoruz, süreç derinleşsin istiyoruz, süreç sonuç alsın istiyoruz; barışa ulaşmak istiyoruz. Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözülmesini istiyoruz. O zaman sürecin baş aktörü olan ve bu süreci başlatan çağrısıyla PKK’ye fesih kararı aldıran Sayın Öcalan’ın komisyon tarafından dinlenmesi gerekiyor. Biz bunu haftalardır söylüyoruz. Bu konuda bütün siyasi partilerle tabii ki görüşlerimizi ve düşüncelerimizi de paylaşıyoruz. Ama bunun daha fazla zamana yayılmaması gerektiğinin de altını çizmemiz gerekiyor. Pozitif bir adım olacaktır bu. Süreci ilerletecek, süreci derinleştirecek, sürece güveni arttıracak, sürece toplumsal desteği arttıracak kritik önemli bir eşiğin aşılmasını komisyon bizzat yapabilir. Bunun için de hızlı bir şekilde bir alt komisyon eliyle, belki sınırlı bir heyet eliyle İmralı'ya gitmek ve Sayın Öcalan'ın Kürt sorununun demokratik çözümü konusundaki görüş ve düşüncelerini bizzat kendisinden dinlemek gerekiyor. Bunun çok önemli olduğunun altını çiziyoruz. Bu, sürecin bir gerekliliğidir. Bunu görmezden gelmenin, buna sırt çevirmenin, “öyle ama olmaz” diyerek olmazın teorisini yapmanın sürece katkı sunmayacağını açık ve net ifade etmemiz gerekiyor. Bu konuda bir kararlaşmaya ve netleşmeye ihtiyaç var. Bu daha fazla ötelenecek, amalarla fakatlarla arkasına cümle sıralanacak bir başlık değildir bizim açımızdan. Hızla yapılabilecek, mutlaka yapılması gereken, ilk elden yapılması gereken somut adımlardan birisidir.
Hızlı bir şekilde sürecin ihtiyacı olan yasal düzenlemelerin çerçevesini konuşmalıyız
İki temel talebimiz var: Birincisi hızlı bir şekilde komisyonun adaya gitmesi ve sürecin baş aktörü olan Sayın Öcalan'la görüşmesidir. Komisyonun, sürecin ilerlemesi için elini korkusuzca taşın altına koymasının ve toplumsal anlamda bunun doğruluğunu anlatacak mekanizmalar kurmasının hayati olduğunu düşünüyoruz. İkincisi, 1 Ekim'e çok az bir zaman kaldı ve hızlı bir şekilde sürecin ihtiyacı olacak yasal düzenlemelerin çerçevesini konuşmaya başlamamız, bu konuda da hızla ilerleme sağlamamız gerekiyor. Bugün CHP, Yeni Yol Grubu, Meclis’te grubu bulunan diğer partiler ve beş bağımsız milletvekilinin de ortak imzasıyla Anayasa Mahkemesine, zeytinlikleri maden şirketlerinin talanına açan yasanın iptali için başvuruda bulunduk. Yani 7554 Sayılı Yasa için. 19 Temmuz'da Genel Kurula gelmişti ve 24 Temmuz'da da Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmişti. Daha önce 9 defa Meclis’e gelen ve halkın itirazıyla, muhalefetin itirazıyla geri püskürtülen bu talan yasasına karşı hem Meclis’te hem sokakta halkımızla, yaşam hakkı savunucularıyla, toprağını savunan insanlarla beraber mücadele ettik. Bugün de AYM’ye başvurarak hem yürütmenin hızla durdurulması gerektiğini hem de bu yasanın Anayasa'ya aykırılık nedeniyle iptal edilmesi gerektiğini söyledik. Başvurumuzu yaptık. Umuyoruz ve diliyoruz ki Maden Kanunu'nda, Orman Kanunu'nda, Zeytinliklerin Korunması Kanunu'nda ve Çevre Kanunu'ndaki birçok temel düzenlemeyi, geri dönülmesi zor şekilde tahrip edici olan bu değişiklikleri Anayasa Mahkemesi iptal edecek. AYM’nin yaşamdan, doğadan, insandan ve geleceğimizden yana, ekosistemden yana bir karara imza atacağını ummak istiyoruz.
AKP zeytine eşya muamelesi yapıyor
Bu yasaya AKP nasıl bakıyor? Zeytinlikler var, meralar var, ormanlar var, yaşam alanları var. Zeytine eşya muamelesi yapıyor ve taşınabilir diyor. Narenciye bahçelerini meyvesiyle beraber sökebiliyor. Üç beş tane maden şirketi için sipariş edilmiş ve çerçevesi belli yasayı utanmadan sıkılmadan Meclis’e getirip yasalaştırabiliyor. Gözü dönmüş bir para hırsıyla, bir sermaye yandaşlığıyla karşı karşıyayız. Bütün bu gözü dönmüşlük her birimizin yaşamına, geleceğine, toprağına, doğasına, suyuna kastediyor. Bunun özel olarak altını çizmemiz gerekiyor. Üzerinde yaşayacağımız bir toprak, meyvesini yiyip gölgesinde serinleyeceğimiz bir ağaç bırakmamaya yemin etmiş bir iktidar gerçeği var. Buna karşı dün olduğu gibi bugün de mücadele etmeye devam edeceğiz. Ne Besta'daki orman kıyımına razı olacağız ne Kaz Dağları'nın tıraşlanmasına ne Munzur'daki akan suyun önüne bent çekilip baraj yapılmasına razı olacağız. Muğla Milas'ta, İkizköy'de zeytinliklerin sökülüp taşınmasına asla ama asla razı olmayacağız. Doğayı, yaşamı hep beraber savunmaya devam edeceğiz. Bugün doğasını, yaşamını savunanlar da zaten bizimle beraber oradaydılar. Onların da mücadelesini selamladığımızı DEM Parti olarak ifade etmek istiyoruz.
Türkiye’de garabetler bitmiyor, hukuk eliyle siyaset dizayn ediliyor
Değerli basın emekçileri, biliyorsunuz Türkiye'de garabetler bitmiyor. En önemli başlıklardan biri de hukuk eliyle siyasetin dizayn edilmesidir. Bunu uzun bir süre deneyimlemiş bir parti olarak, bugün yürüyen süreçlerin de geçmişten bağımsız olmadığını, yargı eliyle siyaseti dizayn etmeye ve kendi rakiplerini elimine etmeye çalışan bir aklın son gaz devrede olduğunu biliyoruz. Bakın, 31 Mart seçimlerinde AKP birinciliği kaybetti ve düğmeye bastı. Kah CHP belediyelerine operasyon yapıyor, kah kent uzlaşısıyla seçilmiş belediye meclis üyelerini gözaltına alıp aylarca haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuyor. İşte o haksız hukuksuz tutuklamaların yarın duruşması var. İstanbul'un çeşitli belediyelerinde görev yapan 9 belediye meclis üyesi, belediye yöneticisi de kent uzlaşısı nedeniyle tutuklanmıştı. Yarın hakim karşısına çıkacaklar. Bu davanın bir önemi var. Alevilerin, Kürtlerin, Türklerin, ezilenlerin, işçilerin, kadınların ortak mücadele platformu olan HDK'yi kriminalize etmeye dönük bir dava olduğunun altını çizmemiz gerekiyor.
Demokratik zemindeki dayanışmayı ve yan yana gelişi suç olarak gören anlayıştan vazgeçilmeli
Demokratik yollarla sandık mücadelesini yok etmeye, sandığın demokratik meşruiyetini darbelemeye yönelik bir dava olduğunun altını çizmemiz gerekiyor. En önemlisi de Anayasa’daki seçme ve seçilme hakkını yok eden bir davayla karşı karşıyayız. O anlamıyla şunu bir kez daha söylememiz gerekiyor. 10 tutuklu belediye üyesinin, belediye yöneticisinin derhal serbest bırakılması gerekiyor. Toplumsal muhalefeti, demokratik muhalefeti, demokratik zemindeki dayanışmayı, yan yana gelişi suç olarak gören, onu kriminalize etmeye çalışan anlayıştan, akıldan da derhal vazgeçilmesi gerekiyor.
Kent uzlaşısını biz yaptık, HDK’nin seçim süreçleriyle hiçbir ilgisi yoktur
Toplumsal kanalları, demokrasi etrafındaki birlikleri, yan yana gelişleri kuşatmanın kendisi bu ülkenin demokrasi zeminini, toplumsal muhalefet zeminini yok etmeye dönük hamlelerdir. Kendi iktidarını yaşatmak için her şeyi mübah gören bakış açısının kendisi bugün ülkeyi uçuruma sürüklüyor. Ve bu uçuruma sürükleme hali, sadece ve sadece bu operasyonların muhatabı olanlara değil bütün ülkeye kaybettiriyor. O anlamıyla hem Cumhuriyet Halk Partisi'ne yönelik hem de kent uzlaşısı adı altında HDK'ye yönelik bu davalardan hızla vazgeçilmesi gerekiyor. Tekrar söyleyelim: DEM Parti olarak kent uzlaşısının muhatabı biziz, kent uzlaşısını biz yaptık. HDK’nin seçim süreçleriyle hiçbir ilgisi yoktur. HDK’yi böyle kriminalize etmeye, hedef göstermeye çalışan yaklaşımlardan da vazgeçilmesi gerekiyor.
Bütçe açığının nedeni vergi yükünün halkın sırtına yüklenmesidir
Her hafta burada ekonomiyi konuşuyoruz. Toplumun nasıl yoksullaştığını konuşuyoruz. Halkın nasıl vergiler altında aslında inim inim inlediğini konuşuyoruz. Borç yükünün nasıl arttığını konuşuyoruz. Ama çoğu zaman konuşmadığımız bir şey daha var. Bunların sistematik ve bilinçli olarak yapılan bir ekonomi politikasının sonucu olduğu. Mehmet Şimşek kabinesinin ve ekonomi kurmaylarının da bütün AKP hükümetinin varlık gerekçesi de halkın cebindekini alıp yandaş aktarmak üzerinedir. İki gün önce bütçe açığı, bütçe gerçekleşmeleri açıklandı. Bütçe açığı aslında düşük görünüyor geçmiş yıllara göre, bunu anlatıyorlar. Sanki bu bir tasarruftan kaynaklıymış gibi görünebilir. Ama hayır bir tasarruftan kaynaklı değil. Vergi yükünün halkın sırtına daha fazla yüklenmesinden dolayı olduğunu söyleyelim.
Halkı gözeten bir ekonomi politikasına hızla dönülmelidir
Bütçedeki en önemli başlıklardan biri de faiz. İktidar ilk 8 ayda tam 1.425.000.000.000 TL faize ödemiş. Bu hem bir rekor hem de büyük bir sermaye transfer yöntemi. AKP yoksuldan alıyor, zengine aktarıyor. AKP halktan alıyor, yandaş sermayeye aktarıyor. AKP her gün ama her gün halkı yoksullaştıran bir politikayı yürütürken, zengini daha zengin yapan bir anlayışla yol alıyor. Bakın, okullar yeni açıldı. Bir öğrencinin okula başlama maliyeti artık 12.000 ila 20.000 arasında. Peki, asgari ücretin 22.000 lira olduğu bir ülkede, birden fazla öğrencisi olan bir asgari ücretli nasıl bunu karşılayacak? Nasıl 12.000 lirayı karşılayacak? Nasıl çocuğunu servise verecek? Nasıl çocuğuna beslenme çantasına bir şey koyacak? Hayır, koyamıyor. Çocuk aç gidip aç geliyor. İşte AKP gerçeğinin kendisi bu. Ama bir taraftan da Beşli Çete sermayesine sermaye katıyor. O anlamıyla bir kez daha buradan çağrı yapmak istiyoruz. Hiçbir hedefi tutmayan Orta Vadeli Programdan vazgeçilmelidir. Halkı, dar gelirliyi, asgari ücretliyi gerçekten gözeten bir ekonomi politikasına hızla dönülmelidir. Ülkenin zenginliklerinin sahibi bu ülkede yaşayan halklardır ama bütün zenginlik bir avuç sermayedara akıyor. Biz bunu kabul etmiyoruz ve buna karşı mücadele ettik, etmeye de devam edeceğiz.
SORU: İmralı’ya bir alt komisyon gidilsin, Öcalan ile görüşülsün diyorsunuz. Başka formüller de mi var? Mesela yazılı ya da görüntülü görüşerek İmralı'yla temas kurma noktasında. Siz özellikle altını çiziyorsunuz İmralı'ya bizzat komisyonun gitmesi ile ilgili. Muhalefetten bazı partilerin temsilcileri de Öcalan'ın ayağına gidilmesinin doğru olmayacağını söylüyorlar. Buna ilişkin bir şey yapıldı mı? Bir çalışma, bir temas var mı komisyon içerisinde?
Sayın Öcalan’la görüşmeden komisyon süreci nasıl ilerletecek?
Partilerin görüşü diye ifade ettiğiniz şeye katılmadığımızı ifade edelim. Bugün üzüm yemek istiyoruz ama herkes bağcıyı dövmeye çalışıyor. Büyük bir derdimiz var. 100 yıllık bir sorunu konuşuyoruz. 40 yıllık çatışmalı geçmiş, 50.000 insanımızın canına mal olmuş, çok büyük ekonomik maliyetleri olan bir sorunun çözümünü konuşuyoruz. Bu sorunun çözümünde de kilit rolde olan, süreci başlatan, ilerleten, tek bir çağrısıyla 40 yıllık çatışma zeminini sonlandıran bir aktörden bahsediyoruz. Sorun çözülsün istiyor muyuz? İstiyorsak o zaman Sayın Öcalan'la da görüşmemiz gerekir. Sayın Öcalan'la görüşmeden, onun çözüm önerilerini dinlemeden, onunla temas etmeden bu komisyon süreci nasıl ilerletecek? İşin muhatapları var. Süreci yürüten bir baş aktör olarak Sayın Öcalan orada bulunuyor. O zaman gidilmesi, görüşülmesi, konuşulması, tartışılması gerekiyor. Komisyonun sürece dair varsa sorularını da bizzat kendisine sorması gerekiyor. Başka formülleri hiç konuşmadık. Başka formüllerin doğru olacağını da düşünmüyoruz. Komisyonda her birimiz milletvekiliyiz ve bütün cezaevlerine gitme hakkımız var. Cezaevlerindeki bütün mahpuslarla görüşme hakkımız var. Böyle bir prosedür var. Bunu bir ayağa gitmek olarak değerlendirmenin kendisini yanlış görüyoruz. O zaman açın İmralı'nın kapılarını, Sayın Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun. Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü sağlayın, o görüş ve düşüncelerini gelsin komisyona anlatsın, bizlere anlatsın. Bugün böyle bir koşul yoksa ortada, o zaman komisyonun doğal olarak İmralı'ya gitmesi ve Sayın Öcalan ile görüşmesi gerekiyor. Cesur olmaya, ezber bozmaya ihtiyaç var. Herhangi bir dönemde değiliz. Herhangi bir sorunu konuşmuyoruz. Genel geçer yaklaşımlarla Kürt sorununun demokratik çözümünü sağlamak mümkün değil. Cüret etmek, cesaret etmek, adım atmak, elini taşın altına koymak ve sorumluluk almak gerekiyor. Sorumluluk almayan bir komisyonun Kürt sorununun demokratik çözümüne ne kadar katkı sunacağı sorusunu da hepimizin sorması gerekiyor. Bu komisyon süreçteki en önemli eşiklerden birisiydi. Kuruldu, ilerlemeye çalışıyor. O zaman önemli bir eşiği de ben inanıyorum ki bu komisyon aşacaktır. Gidileceğine dair inancımızı yeniden ifade etmek istiyorum.
SORU: Eş Genel Başkanlarla belirlenecek bir heyetin İmralı'ya gideceği bir tarih vardı. Bu hafta içinde olacağı söyleniyordu. O tarih netleşti mi? Bir de o heyette kimler yer alacak?
DEM Parti çeşitliliğini, zenginliğini yansıtacak bir heyetle adaya gitmeyi bekliyoruz
Gidilmesi yönünde beklentimiz var. Hani kesin bugün diyebileceğimiz bir takvim yok. Ne yazık ki bu da bir sorun başlığı. Halihazırda Sayın Öcalan'la görüşmelerin böyle denetlenmiş bir şekilde yapılmasını; haftalara, günlere sıkıştırılmış olmasını kabul etmediğimizi ifade edelim. Bu konuda kendi talebi de vardı. Birçok basın kuruluşu başvuruda bulundu. Birçok akademisyenin başvurusu var, gitmek istiyorlar. Birçok siyasi parti, bizim bileşenlerimizden gitmek isteyen heyetler var. Partimizin gençliğinden tutalım kadın yapımıza kadar birçok arkadaşımız tabii ki gitmek istiyor. Sayın Öcalan'la görüşmek istiyor. Henüz bu konuda da bir ilerleme olmamasını bir sorun olarak gördüğümüzü ifade etmemiz gerekiyor. Beklentimiz bu hafta içerisinde Eş Genel Başkanlarımızla ve DEM Parti çeşitliliğini ve zenginliğini yansıtacak bir heyetle adaya gitmeyi bekliyoruz. Bu konuda da hızlı olunması yönünde biz de çağrı yapıyoruz. Çünkü beklentimiz bu hafta gitmek ve Sayın Öcalan’la görüşmek, tartışmak, konuşmak yönündedir.
Adaya gitme ve yasal çerçeve hazırlama konusunda komisyonun daha hızlı adımlar atmasına ihtiyaç var
SORU: Komisyon çalışmalarının verimsiz olduğuna yönelik eleştiriler var, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Komisyonun yaptığının çok kıymetli olduğunu düşünüyoruz. Komisyonu verimsiz olarak nitelendirmeyi yanlış buluruz ama eksiklikleri elbette vardır. Biz eksiklikler giderilsin diye zaten söz kuruyoruz, öneri yapıyoruz. Meclis Başkanımızla da diğer partilerden arkadaşlarımızla da sürekli temas halindeyiz. Komisyonu en verimli hale getirecek yolu ve yöntemi birlikte tartışmamız, konuşmamız gerekiyor. Varsa verimlilikte bir eksiklik bu hepimizin kolektif sorumluluğu. O zaman ilerletecek öneriler yapmak gerekiyor. Komisyonu negatif olarak lanse etmeyi, komisyonu tartıştırır hale getirmeyi açıkçası doğru bulmuyoruz. Bu tarihi bir komisyon. Tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya. Bu tarihi sorumluluğu yerine getirebilmesi için de herkesin emek sunması, katkı sunması gerekiyor. Beklentimiz komisyonun biraz daha elini çabuk tutmasıdır. Hem adaya gidiş konusunda hem de yasal çerçeve konusunda biraz daha hızlı adım atmasına ihtiyaç var. 1 Ekim olmadan bizim bazı pratik adımları atmamız gerekiyor.
17 Eylül 2025