
Grup Başkanvekilimiz Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis'te düzenlediği basın toplantısıyla gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Koçyiğit, şunları söyledi:
Çorum Katliamı ile yüzleşilmediği için Alevilere yönelik bir dizi katliam gerçekleşti
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Bugün Çorum Katliamının 45. Yıldönümü, başlangıç günü. 29 Mayıs-4 Temmuz arasında 1980’de Çorum’da çıkan olaylar sonucunda çok sayıda Alevi yurttaş yaşamını yitirdi. Tarih büyük bir katliama tanıklık etti. O dönemin Aleviler ve devrimciler açısından çok zor olduğunu, özellikle de devlet için bazı odakların bu katliam ve saldırıları özel olarak planladığını da çok iyi biliyoruz. Ama ne yazık ki Çorum Katliamıyla yüzleşilmediği için daha sonra da Alevilere yönelik bir dizi katliam gerçekleştirildi. Çorum, Maraş, Gazi, Sivas gibi. Alevilere yönelik katliamların ardındaki hakikatinin açığa çıkarılması, tam bir yüzleşmenin sağlanması ve onarıcı bir adaletin tesis edilmesi önemlidir. Bugün yeni bir dönemdeyiz, barışı ve demokrasiyi konuşuyoruz. Bu bakımdan da altını çizmek istiyorum. Bu acılarla yüzleşmeden, hakikati açığa çıkarmadan, mağdurların mağduriyetini gidermeden, failleri gün yüzüne çıkarıp yargılamadan, onların arkasındaki karanlıkları teşhir etmeden yeni katliamların ve acıların önüne geçme imkanı yoktur. Bu vesileyle, bir kez daha Çorum’da yitirdiğimiz bütün canları saygıyla ve sevgiyle anıyorum. Biz ne Çorum’u ne Maraş’ı ne Gazi’yi, ne de Sivas’ı unuttuk. Bundan sonra da unutacağız. Adalet mücadelemiz dün olduğu gibi bugün de devam edecek.
Bir KHK torba kanun garabetiyle karşı karşıyayız
Meclis’te haftalardır Plan Bütçe Komisyonuna gelen bir KHK torba kanun garabetiyle karşı karşıyayız. AKP önce KHK çıkarıyor, 7-8 yıl bu KHK’leri hukuksuz bir şekilde uyguluyor, sonra AYM diyor ki “Sen bunları KHK ile yapamazsın, kanunu düzenlemen gerekiyor”. Bunun üzerine hızlı bir şekilde hepsini paket yapıp, üst üste getirip geçirmeye çalışıyor. Bunun Meclis ve iradesine, yasama faaliyetlerine büyük bir saygısızlık olduğunun, büyük bir hile olduğunun altını çizmek istiyorum. Bu yaklaşımın kendisi hukuk devletiyle, demokratik değerlerle ve kaliteli yasama yapma faaliyetleriyle hiçbir şekilde bağdaşmıyor. Ama bunları söylediğimizde hiçbir şekilde oralı olmadıklarını, gerçek anlamda dinlemediklerini iyi biliyoruz. Parlamentonun önünde dünya kadar mesele var. Yeni bir toplumsal barış konuşuyoruz ama parlamento 7 yıl önce uygulanmış ve kanuna aykırı şekilde yürürlükte olan KHK’leri ve cumhurbaşkanı kararnamelerini kanunlaştırmak için oyalanıyor, meşgul ediliyor. Gündem saptırılıyor. Oysa ki bu parlamentonun asıl işlevi bu sürece hizmet edecek yasa yapmaktır, bu sürece uygun tartışma yürütmektir. Bu sürecin sağ salim yürümesi için elini taşın altına koyması gerekiyor. Ancak kaliteli ve toplum yararına yasa yapmak gibi bütün pratiklerden uzak olan bir işleyişi Meclis’te görüyoruz. Bunun, halkın iradesinin tecelli ettiği yere yönelik çok büyük bir saygısızlık olduğunun altını çizelim. Bir de burada zaman basıncı yaşıyoruz. Toplayıp getiriyorlar, yürürlük tarihi şudur, bu tarihten önce yasalaştırmamız lazım diyorlar. Günaydın yani! Bunca yıl uygulamışsınız, AYM size uygun değil deyince de paketi yapıp önümüze koyuyorsunuz. Zaman konusunda muhalefeti suçlayan, muhalefetin buna yol vermesini isteyen bir anlayış var ki bunu anlamak da mümkün değil.
Haftalardır 10. Yargı Paketini konuşuyoruz. Önemli bir paket. “Önceki 9 paketten ne hayır gördük ki onuncusundan ne hayır görelim?” diye hepinizin sorduğunu tahmin edebiliyorum. Çünkü gelen paketlerin içerisinde gerçek anlamda hukuk devleti ilkesiyle örtüşebilecek, adaleti tesis edebilecek, var olan eşitsizlikleri giderebilecek bir yaklaşım olmadığını; sadece palyatif, günü kurtarmaya dönük ve neredeyse maddelerle paketler hazırlayıp getirdiklerini biliyoruz. Eğer öyle olmasaydı zaten bu kadar pakete ihtiyaç olmazdı. Gerçek bir adalet sistemi, gerçekten yapısal sorunlarını aşmış bir yargısal sistem olmuş olsaydı, biz neden 9 paketi konuştuk ve Meclis neden 9 paket yaptı? Bunu hepimiz sorabiliriz. O anlamıyla burada büyük bir sorun olduğunu altını çizelim.
Toplumsal yaraları onaracak, toplumun ihtiyacı olan hukuksal adımların derhal atılması gerekiyor
Türkiye cezaevlerinde on binlerce siyasi mahpus var. Bu siyasi mahpusların, siyasi tutsakların en büyük özelliği görüşleri, düşünceleri ve bu ülkeyi demokratikleşmek için attıkları adımlar, yaptıkları eylemler nedeniyle cezaevinde olmalarıdır. Tamamen adalet sisteminin tarafsızlığını yitirdiği, hukukun evrensel ilkelerinin ayaklar altına alındığı ve hem yargılama hem de cezanın infazı boyutuyla tam bir eşitsizliğin yaşandığı bir meseledir siyasi mahpusluk gerçeği. Türkiye’nin demokratik geleceğini konuşuyorsak, hukuksal alanda yaşanan ağır mağduriyetlerin hızla giderilmesi, haksız ve hukuksuz tutuklamaların derhal son bulması gerekiyor. Toplumsal yaraları onaracak, toplumun ihtiyacı olan hukuksal adımların derhal atılması gerekiyor. Bu talebi buradan tekrar ifade ediyoruz. Sadece infazla ilgili, sadece cezaevindeki ayrımcılıkla ilgili taleplerimiz yok. Bir bütün olarak yargı sisteminin taranması gerekiyor. Hukuksal mevzuatın bugüne kadar Kürt sorunu nedeniyle yarattığı bütün eşitsizliklerin, bütün ayrımcı maddelerin ve mevzuatın taranması, hızlı bir şekilde yarına bırakılmadan düzeltilmesi gerekiyor.
Cezada adalet, infazda eşitlik temel yaklaşımımızdır
Barışın gelmesi, Kürt sorununun demokratik çözümü açısından hayati önemdedir, başlangıçtır. Her şey değildir ama buradan başlayarak bu işi somutlamak gerekiyor. Bizim somut taleplerimiz var. Bunu hem AKP yetkililerine hem de görüştüğümüz bütün siyasi parti temsilcilerine ilettik. Buradaki en önemli meselelerden biri infaz hukukunun ayrımcı olmasıdır. İnfaz hukukunda ciddi bir ayrımcılık var. Örgütlü suçlardan mahpus olanların, yani TMK nedeniyle mahkumiyeti olanların şartlı tahliye ve denetimli serbestlik gibi konulardan kesinlikle faydalanmadığını görüyoruz. Bu büyük bir sorundur. Bütün meselelerde siyasi mahpuslar istisna tutuluyor. Özellikle şartlı tahliye konusunda ciddi sorunlar var. Normalde şartlı tahliye ½ iken, TMK’dan hüküm giyilmişse 4/3 gibi bir infaz ve şartlı tahliye süresi olduğunu görüyoruz. Bu asla ama asla kabul edilebilir bir şey değildir. Yani cezada adalet, infazda eşitlik temel yaklaşımımızdır. Bunun temel bir ilke olarak bütün hukuk mevzuatına yedirilmesi gerekiyor. İyi hal olup olmaması meselesi. Neredeyse her hafta bir haber okuyoruz; “Şartlı tahliye oldu, şu cinayeti işledi, şu suça bulaştı” diye. Bunlara nasıl iyi hal veriliyor? Siyasi mahpusların hiçbir şekilde bu iyi halli olma hakkından faydalandırılmadığını ve idari gözlem kurullarının tam bir düşman ceza hukuku uyguladığını görüyoruz. Bu anlamıyla burada da büyük bir hukuka aykırılık var. Mektup yazdığı için, slogan attığı için, temel hak ve özgürlüklerini savunduğu için, insan onuruna yaraşır bir cezaevi sistemi istediği için siyasi mahpusların şartlı tahliyeleri yakılıyor; diğer taraftan kadın katilleri ve çocuk tecavüzcüleri şartlı tahliye koşullarından hızlı bir şekilde faydalanıyorlar.
Hukuksal durumda hiçbir değişiklik yokken şartlı tahliyeler yakılıyor
Elimde bir karar var, ibretlik olması açısından okumak istiyorum. İskender Yalçın. Bu kararı özellikle dikkatlerinize sunmak istiyorum. 28 Ekim-26 Nisan arasında idari gözlem kurulu değerlendirmiş. 52.75’lik bir puan almış ve bu, şartlı tahliye koşullarına uygun demek. İyi halli olduğuna hükmedilmiş. 15 Mayıs’ta bu karar alınmış. 15 Mayıs’tan 25 Mayıs’a kadar hukuksal durumunda hiçbir yeni gelişme yok. Dün ailesi Bodrum S Tipi Cezaevinin kapısına gitti. Tahliye olmasını bekliyorlardı ama olmadı, neden? İnfazı 6 ay ertelendi. Gerekçesi var mı, yok. 15 Mayıs’ta iyi halli olduğu kayıt altına alınmış, 15 Mayıs’tan sonra hukuksal durumunda hiçbir değişiklik yok ama şartlı tahliyesi yakıldı. 33-34 yıllık bir mahpustan bahsediyoruz. Bu kararı veren kim? Bir hakim mi, hayır. Kararın altında imzası olanlar başkan, kurum müdürü, kurum ikinci müdürü, idare memuru, psikolog, öğretmen, infaz koruma başmemuru. Bu bir yargısal karar değil mi? Bir gün bile cezaevinde kalmanızı gerektirecek bir karara bu psikolog, öğretmen, başgardiyan, kurum müdürü nasıl imza atabilir? Nedir bunun gerekçesi biliyor musunuz? 30 yıl yatmış mahpusa “Pişman mısın?” diye soruyorlar. Ya da şu meseleye nasıl bakıyorsun? Vicdani kanaatini, görüş ve düşüncesini açıklamaya zorluyorlar. Bu bir anayasal suç. “Pişman değilim” dediği zaman, iyi halli olsa bile pişmanlık göstermediği için, tavırlarıyla iyi halli olduğu halde sözle ikrar etmediği için 30 yıllık mahpusun şartlı tahliyesi yakılıyor.
İdari gözlem kurulları ortadan kaldırılmalıdır
Karaman Cezaevi, hiçbir 30 yıllık mahpusu tahliye etmiyor. Sincan Kapalı Cezaevinde 5-7 tane siyasi mahpus tahliye edilmiyor. Aksaray'da ve birçok cezaevinde, bu sürece ve tartışmalara rağmen, cezaevi idari kurulları düşman ceza hukuk gereği yargısal bir sonuç doğuracak kararlara imza atıyor. Adalet Bakanı çıkıp buna bir şey demiyor. Biz söylediğimiz zaman da “kötü uygulama örnekleri” cevabını alıyoruz. Bu aslında çok açık ve net ayrımcı bir yaklaşımın pratik halidir. İdari gözlem kurullarını siyasi mahpuslar için ayrımcı olarak uygularsanız, bunların yapısını demokratikleştirmezseniz, somut maddeler koymazsanız; işte oradaki psikolog, öğretmen, başgardiyan keyfi gerekçelerle insanları özgürlüklerinden alıkoyabilir. Bu anlamıyla idare gözlem kurulları hukuka aykırıdır. Bu gözlem kurulları ortadan kaldırılmalıdır. Çünkü paralel bir yargısal sistemdir. Sonuçları yargısal bir karar doğuran böyle bir idari mekanizma olmaz, olamaz. Bir hukuk devleti, idari bir mekanizmayla yargısal sonuçlar doğuracak ve insanları özgürlüğünden alıkoyacak bir yaklaşım ortaya koyamaz.
Siyasi mahpuslar açısından bütün ayrımcı düzenlemeler ortadan kaldırılmalı
Yine TCK kapsamında işlenen bir suç açısından 5 yıl ceza alıyorsanız ve bu suç eğer TMK kapsamındaysa 10 yıla çıkıyor. Neden? Çünkü TMK 5, örgütlü suçlar açısından ½ oranında ceza artırımı öngörüyor. 5 yıl olan cezayı 10 yıl hüküm olarak giyiyorsunuz. Bunun da hızlı bir şekilde ortadan kaldırılması gerekiyor. Yine İnfaz Yasasının 105’e a maddesinin 3b fıkrası “maruz kalınan ağır bir hastalık engellilik veya kocama nedeniyle hayatlarını yalnız idame ettiremeyen ve koşullu salıverilmesi 3 yıl ve daha az bir süre kalan hükümlülerin denetimli serbestliğe ayrılabileceklerini” düzenlemiş. Burada yine bir istisna var örgütlü suçlar ve siyasi mahpuslar hariç. Yine 65 yaş üstü olan bütün mahpuslar açısından şartlı tahliye imkanı var ama burada da istisna yine örgütlü suçlar. Yine ATK’den cezaevinde kalamaz raporu alanlar, toplum güvenliği açısından tehlikeli olma şartı nedeniyle yine tahliye edilmiyor. Ki o ATK, zaten iki kolu ve bacağı olmayanlara da cezaevinde kalabilir raporu veriyor. Hiçbir tıbbi etiği gözetmeyen, hiçbir hukuksal etiği gözetmeyen, hiçbir uluslararası normu gözetmeyen bir ATK. Oradan bile geçse, bu sefer toplum güvenliği gerekçesiyle yeniden cezaevine gönderiliyor, ölüme terk ediliyor. Özellikle ağırlaştırılmış müebbetle hüküm giyenlerin “Hiçbir şekilde infaza ara verilemez” hükmü nedeniyle cezaevinde ölüme terk edildiğini ifade etmemiz gerekiyor. Yine aynı şekilde disiplin cezaları. Siyasi mahpuslar 3 hücre cezası aldığında 6-7 yılda, asla şartlı tahliye koşullarından faydalanamıyor. Yani 3 disiplin cezası aldığınızda, cezanın yüzde yüzünü yatmak gibi bir süreçle karşı karşıya kalıyorsunuz. Bunun da doğru olmadığını ifade etmemiz gerekiyor. TMK’nın, TCK’nın, CMK’nın hızlı bir şekilde taranması ve siyasi mahpuslar açısından bütün ayrımcı düzenlemelerin ortadan kaldırılması gerektiğini ifade edelim.
COVID 19 düzenlemesinde yer alan siyasi mahkumlar istisnası kaldırılmalı
Yine COVID 19 ile ilgili bir düzenleme yapılmıştı. 31.07.2023 tarihinden önce cezası kesinleşenler açısından 3 yıl erkenden tahliye imkanı vardı. Ama bu konuda şöyle bir sorun var, cezası henüz kesinleşmemişleri kapsamadı. Yani davası görülmüş ama Yargıtay’da kesinleşmemiş olanları kapsamıyordu. Bunun da bir eşitsizlik olduğunu ifade edelim. Hükmün kesinleştiği tarihin değil suçun işlendiği tarihin esas alınması gerektiğini ve bu düzenlemenin hızla genişletilmesi gerektiğini ifade edelim. Pandemi döneminde bu yasa çıktığında Meclis Grubumuz canhıraş bir şekilde bu eşitsizliğe karşı mücadele etti ama AKP buna da gözünü, kulağını kapattı. Ne yaptılar? Yine örgütlü suçları, siyasi mahpusları istisna tuttular. Sanki COVID sadece adli mahpusları etkiliyormuş, siyasi mahpusları etkilemiyormuş gibi cezaevinde onları ölüme mahkum ettiler. Burada da siyasi mahpusların istisna tutulması maddesinin hızlı bir şekilde ortadan kaldırılması gerektiğini ifade etmemiz gerekiyor. Devletin kişilere karşı işlenen suçlarda değil, kendisine yönelik işlenen suçlarda düzenleme yapması gerektiğinin esas ilke olması gerektiğini ifade edelim. Bir kişinin bir başka kişiye karşı işlediği suçlarda affedici mekanizmanın devlet olmaması gerekiyor. Ancak devlete karşı işlenen suçlarda; özellikle de ifade ve düşünce özgürlüğü konusundaki, eşitlik ve özgürlük mücadelesi konusundaki antidemokratik uygulamalar nedeniyle hızla adım atılmalıdır. AYM ve AİHM kararlarının uygulanmaması, Gezi ve Kobanî gibi toplumsal davaların sürüncemede bırakılması gibi meselelerde hızla yol almak gerektiğini ifade etmek istiyorum. Yargılamaların adil ve öngörülebilir sürelerde yapılması, yargılama sırasındaki hukuk devleti ilkesinin ve silahların eşitliği ilkesinin gözetilmesi gerektiğini işaret edelim.
“Örgüte üye olmamakla beraber örgüt adına suç işlemek” düzenlemelerinin de ortadan kaldırılması gerekiyor
AKP iktidarının AYM’nin kararına rağmen virgülünü bile değiştirmeden yeniden yasalaştırdığı 220’ye 6 ile 314’e 3 maddeleri, yani “örgüte üye olmamakla beraber örgüt adına suç işlemek” düzenlemelerinin de ortadan kaldırılması, ilga edilmesi gerektiğini ifade ederek hukukla ilgili taleplerimizi burada sonlandırmak istiyorum. Bunlar, infaz paketinde ilk elden yapılması gereken düzenlemeler olarak ele alınmalıdır. Kürt sorununun demokratik çözümü açısından somut ilk adım olacaktır, güven artırıcı adım olarak ifade edilecektir. Ama asla işin esası değildir. Sadece küçücük bir adımdır. Daha yapılacak çok iş var. Bir yol temizliğine ihtiyaç var. TMK, TCK, CMK ve infaz hukukunun baştan sona ayıklanması gerektiğini ve bütün bu ayıklamalardan sonra da kapsamlı demokratikleşme paketlerinin hızlı bir şekilde Meclis’e getirilmesi gerektiğini ifade edelim. Bu kürsüden Meclis Başkanına çok kez çağrı yaptık, Meclis’te bulunan bütün siyasi partilere çağrı yaptık. Meclis’in yürüyen bu sürece duyarsız kalması, neredeyse hiçbir şey olmuyormuş gibi davranmasını kabul etmediğimizi ifade etmek istiyoruz. Buradan Meclis Başkanına yeniden çağrı yapıyoruz: Lütfen inisiyatif alın. Sizden, Eş Genel Başkanımızın da çağrı yaptığı gibi, bütün siyasi parti liderlerini bu konu etrafında toplayacağınız bir toplantı daveti bekliyoruz.
Bu sürecin çerçeve yasaya ve yasal güvenceye ihtiyacı var
Hali hazırda bir süreç yürüyor, 27 Şubat’ta Sayın Öcalan’ın çağrısı geldi. 6-7 Mayıs tarihlerinde örgüt kongresini topladı ve kendini feshetme ve silah bırakma kararı aldı. Bütün bu süreçler devam edecek. Peki, bu sürecin bir yasal dayanağı var mı? Halihazırda Meclis’ten çıkmış bir çözüm çerçeve yasası var mı? Hayır, yok. 2013-15’te bile -ki bu kadar geniş bir toplumsal mutabakat yoktu- bu meclis terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine dair bir kanun çıkardı. Kanun sonradan kadükleşti. Ama bugün de süreci yasal güvenceye alabilecek bir hukuksal düzenlemenin derhal yapılması gerekiyor. Hala hukuksal güvenceden yoksun olarak yol alınmaya çalışılıyor ki bu doğru değil, sürecin ruhuna uygun değildir. Söz kıymetlidir, pratik kıymetlidir. Ama bütün bu sözü ve pratiği yasal güvenceyle taçlandırmak ve hiç kimsenin barış tartışmalarından, Kürt sorununun demokratik çözümünden geri adım atmayacağı bir hukuksal zemini hızlı bir şekilde açığa çıkarmak gerekiyor. Bu konuda yeniden çağrı yapıyoruz.
Süreç için Meclis’te bir komisyon kurulmalı, bu komisyon katılımcı ve şeffaf olmalı
Meclis’te kurulacak komisyona ilişkin çokça tartışma yapıldı. Bu en fazla sayın Bahçeli’nin paylaşımıyla gündeme oldu. Ama aslında çok önceden DEM Parti bunu gündem yapmıştı. Özellikle Sayın Öcalan ile 28 Aralık’ta yapılan görüşmede, Meclis’te bir komisyon kurulması gerektiğine ve Meclis’in önemine dair belirlemeleri olmuştu. Ondan sonra heyetimiz ilk olarak Meclis Başkanına giderek parti turlarına başladı. Biz komisyon tartışmalarını çok kıymetli buluyoruz. Komisyon mutlaka ama mutlaka kurulmalıdır. Komisyon bu konuya özgün olarak kurulmalıdır. Yasayla kurulması gereken bir komisyon olmalıdır. Ama bu komisyonun şeklini, içeriğini, üye sayısını, karar alma gibi meselelerini yan yana gelip tartışarak ve geniş ortaklaşmayla hayata geçirebiliriz. Bu konuda hızlı bir şekilde adım atılması gerekiyor. Bu komisyon STK’ları, kadınları, yazarları, akademisyenleri, gazetecileri kurulmalıdır. Dünya örneklerini inceleyebilecek bir komisyon olması bizim açımızdan çok önemli. Hem yurt içi hem de yurt dışında görüşmeler yapmalı, sürece pozitif katkı sunabilecek deneyimleri gözlemleme şansına sahip olmalıdır. En önemlisi de bu komisyon demokratik ve şeffaf olmalıdır. Bütün tartışmalar toplumun gözünün önünde yapılmalıdır. En geniş zeminde Meclis’teki partilerle hep beraber konuşabileceğimiz, kararlaştırabileceğimiz bir komisyon olmalıdır. Sayısından karar alma biçimine kadar her şey konuşulabilir, yeter ki işin özü kaçmasın. Nedir işin özü? Meclis’in adres olması, sorunun Meclis’te konuşulması, Meclis’in inisiyatif alması; muhalefetin en geniş zeminde sürece katkı koymasıdır. Muhalefeti içerecek, toplumsal muhalefeti bu işin paydaşı yapacak bir yaklaşıma ihtiyaç var.
Yargı paketi bayramdan önce mutlaka çıkmalıdır, bütün partilerle bu konuda mutabıkız
Soru: AK Parti ile görüşmenin saati ve yeri belli mi?
MHP ile 11.30’da görüşeceğiz. AK Parti’ye görüşme talebimizi ilettik, onlar bize dönecek. Bugün dönmelerini bekliyoruz.
Soru: Bahsettiğiniz paket ne zaman gelecek?
Paketin bayramdan önce mutlaka çıkması gerektiğini muhataplarımıza da ilettik. Diğer bütün partilerle bu konuda bir mutabakat olduğunu da görüyoruz. Meclis’te iki tane torba yasa var, onlar görüşülecek. Paket bu hafta komisyona gelirse ki bugün yarın imzaya açılmasını bekliyoruz. Muhtemelen yarına yetişecek. Perşembe veya cuma komisyona gelirse, haftaya pekala Genel Kurula gelir ve hızlı bir şekilde bayramdan önce yasalaşır diye bekliyoruz. Taleplerimizi ilettik, bu taleplerin ne kadarını yasanın içereceğini biz de bilmiyoruz. Paketi imzaya açıldığında görme şansımız olacak. Cezaevlerindeki ve toplumdaki beklentiyi karşılayabilecek ve sürece katkı koyabilecek maddeler olması gerektiğini kamu önünde ve görüşmelerde ifade ettik. Yani hiçbir madde koymadan bu paketi getirip geçirirseniz, bu da sürece pratik anlamda başka bir yaklaşım gösterdiğinizi gösterir. Mutlaka düzenleme olması gerekiyor. Özellikle COVID 19’da örgütlü suçlardaki istisnanın kaldırılması, AYM düzenlemesinin ilga olması ve hasta mahpuslar açısından cezaevi üst sınırın ortadan kaldırılmasına yönelik düzenleme olmazsa olmazlar, en azından ilk elden olması gerekenler olarak ifade edildi. TMK 5’de ceza oranının ½ oranında artırılmasının kaldırılması gibi başka maddeler de ifade ettik. Ama bunların hangisini kapsama alacaklarını göreceğiz. Bize özel olarak şunu alacağız ya da bunu alacağız gibi bir beyanları olmadı.
Mükerrerliğin ortadan kaldırılması ve COVID 19 düzenlemesinin genişletilmesi iktidarın da gündeminde
Soru: Onların sizinle paylaştığı çerçevede bu taleplerinizin ne kadarı vardı?
COVID 19 ile ilgili bir düzenleme zaten yapacaklar. Yani 31 Temmuz 2023 öncesi suç işleyenler açısından bir genişletme meselesi onların da gündeminde. Yine bu mükerrer suçlar açısından bir düzenleme yapılıyor bize yansıyan ve anlattıkları. Çocuklarla ilgili bir düzenleme olacağını ifade ettiler. Bir de bu cezasızlık algısını ortadan kaldırmaya dönük bir yaklaşımları var. Ona ilişkin düzenleme yapacaklar. Genel başlıkları bunlardı ama tabii ki paketin diğer başlıklarını biz de bilmiyoruz. Bu paketin onlar açısından da kamuoyuna yansıyan iki önemli maddesi mükerrerlikteki düzenleme ve COVID 19 düzenlemesi.
Düzenleme çıkmadan kaç kişinin yararlanacağını söylemek güç
Soru: Bahsettiğiniz düzenlemeler üzerinden bir hesaplama yaptınız mı? Bu durumdan kaç siyasi tutuklu yararlanacak? Ya da olmazsa olmaz dediğiniz maddeler?
Olmazsa olmaz değil de ilk elden olması gerekenler diye düzeltelim. Bir etki analizi yapmadık. Çünkü maddeyi nasıl yazacakları kimin etkileneceğini de belirliyor hukuk tekniği açısından. Ona bağlı yan maddeler de var. O yüzden düzenlemeyi mutlaka görmemiz gerekiyor. İmzaya açıldığında hızlı bir şekilde onun etki analizini, kaç kişinin özgürlüğüne kavuşacağını biz de çalışırız.
26 Mayıs 2025