Kadın Meclisimizin “Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Örgütleniyoruz” şiarıyla Ankara TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası’nda düzenlediği Merkezi Kadın Konferansı bugün başladı. İki gün sürecek olan konferansın bugünkü açılış konuşmasını Kadın Meclisi Sözcümüz Halide Türkoğlu yaptı. Türkoğlu, şunları söyledi:
Konferansımız tüm kadınların konferansıdır
Çapemeniya rêzdar hevalên heja hûn bi xêr hatin konferansa me. Değerli basın emekçileri, sevgili kadınlar, “Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Örgütleniyoruz” şiarıyla gerçekleştireceğimiz kadın örgütlenme konferansımıza hepiniz hoş geldiniz. Dünyada faşist iktidarların yükseldiği, Ortadoğu’nun emperyal güçler eliyle bir savaş alanına çevrildiği, kadına yönelik şiddet ve katliamların, kadın yoksulluğunun derinleşerek arttığı ancak bir o kadar da mücadelemizin yükseldiği bir dönemde konferansımızı gerçekleştiriyoruz. Bu konferans; savaşa karşı onurlu barışı savunan, kadına yönelik şiddet ve katliamlar karşısında direnen Narin, Ceylan, Leyla şahsında katledilen çocukların hesabını soran, iktidarın itibarını sarsan Emine Şenyaşar’ın adalet talebi talebimizdir diyen kadınların konferansıdır. Bu konferans; kadın yoksulluğuna karşı emeğini savunan, göçmen karşıtlığına karşı mülteci kadınlarla dayanışacağız diyen, özel savaş politikalarına karşı mücadeleyi büyütenlerin konferansıdır. Bu konferans; kayyım gaspına karşı irademizin gasp edilmesine izin vermeyeceğiz diyen, doğa düşmanlarına karşı deresini, ormanını, köylerini, toprağını savunan, ev içi emeğimizin sömürülmesine karşı direnen kadınların konferansıdır.
Selam olsun ''örgütlü mücadele yaşatır'' diyen kadınlara
Selam olsun zindanlardan sokaklara, tekstil atölyelerinden tarlalara, fabrikalara, köylerden mahallelere direnen, örgütlenen ve ''örgütlü mücadele yaşatır'' diyen kadınlara. Bizler zulme karşı direnişin ilhamını mücadele tarihimizden alıyoruz. Tarihten bugüne direnen, bu uğurda yaşamını yitiren, zindanlarda rehin alınan yoldaşlarımızın mücadelesini omuzlayarak yolumuza devam ediyoruz. Figen Yüksekdağ, Leyla Güven, Ayşe Gökkan, Semra Güzel şahsında tüm kadın siyasi tutsakları selamlıyoruz. İşte tamda bu bedellerle bu mirasla bu mücadeleyi nasıl büyütebiliriz diye bu konferansı yapıyoruz. Bu örgütlülüğü sağlamaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
Daha güçlü bir kadın örgütlülüğünü oluşturmaya ihtiyacımız var
Değerli arkadaşlar, sevgili kadınlar, işte bugün bu yolu daha güçlü örmenin yol ve yöntemlerini konuşmak, tartışmak ve kararlaştırmak için kadın örgütlenme konferansımızı gerçekleştiriyoruz. Daha güçlü bir kadın örgütlülüğünü oluşturmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu örgütlülüğü sağlamak için çok fazla gerekçemiz var. Kapitalist erkek egemen iktidarların güç ve paylaşım savaşları tüm dünyaya yayılmış durumdadır. Savaşlardan beslenen bu zihniyet doğa katliamlarını, ekolojik yıkımı, sömürüyü, kadına yönelik şiddet ve katliamlarını, çocuk katliamlarını, kadın yoksulluğunun daha da derinleşmesini sağlayan bir zihniyettir.
Savaş iktidarlarının ortak özelliği kadın kazanımlarına saldırmaktır
Rusya Ukrayna savaşında kamuoyuna yansıyan görüntüler, İsrail’in mazlum Filistin halkına yönelik soykırım politikası, Türkiye’nin Rojava ve Kürdistan bölgesine yönelik saldırıları karşısında savaş karşıtı cepheyi yani kadın dayanışmasını en güçlü şekilde hayata geçirmemiz lazım. Çünkü bu savaş kadınların savaşı değil. Bu savaşlar halkların savaşı değil. Gençlerin, işçilerin, emekçilerin, yoksulların savaşı değil. Bu savaş; erkek egemen iktidarların savaşıdır. Kadın düşmanı kapitalistlerin, sermayedarların savaşıdır. Bu iktidarların en büyük ortak özelliği kadınlara, kadınların kazanımlarına saldırmaktır. Afganistan'da Taliban rejimi Kadın Bakanlığı'nı kapattı. Kız çocuklarının okula gitmesini yasaklandı. Son olarak ''Erdem Yasası'' diye bir yasa ile kadınlar toplum içerisinde duyulacak sesle konuşamayacak dendi. Fas’ta ve Irak’ta cinsiyetçi iktidarlar, her fırsatta çocuk yaşta evliliklerin önünü açmak için yasalar çıkartma gayretindeler. İran’da faşist molla rejimi kadınların sesini, sözünü kısmak, baskılamak için idam dâhil her türlü politikayı hayata geçiriyor. Jin, Jiyan, Azadî sesinden korkan rejim, insan hakları savunucusu Şerîfa Muhemedî ve Pexşan Ezîzî hakkında verilen idam kararı kadın düşmanlığının son göstergesidir.
Dayanışma ağımızı dünya kadınlarıyla birlikte öreceğiz
Ortadoğu üzerinden yürütülen savaş siyasetinin bölgedeki temsilcisi faşist AKP-MHP iktidarıdır. Lübnan’dan, Mısır’a, Suriye’ye, Irak’a, İran’a tüm politikalarını Kürt halkına, kadınlara düşmanlık üzerinden yürüten bu iktidar her fırsatta Kürt halkına, kadınlara saldırmaya devam etmektedir. Özellikle Rojava’ya yönelik saldırıların temelinde bu düşmanlık vardır. Kürdistan Bölgesi'nde işbirlikçiler, paramiliter güçler eliyle yürütülen savaş bunun açık göstergesidir. İki kadın gazeteci Gülistan Tara ve Hêro Bahadîn Türkiye’nin İHA saldırısı ile katledildi. Katledilen kadın gazetecileri anarak bir kez daha Özgür Basın susturulamaz diyoruz. Şimdi buradan en güçlü şekilde sesleniyoruz. Ortadoğu halklarının, Ortadoğulu kadınların birbirine kırdırılmasına izin vermeyeceğiz. Bulunduğumuz coğrafyada en güçlü kadın örgütlülüğünü gerçekleştirerek savaş karşıtı kadın dayanışmasını oluşturacağız. Bu ağı tüm dünya kadınları ile birlikte öreceğiz. Kadın özgürlük mücadelemiz bu sorumluluğu bizlere yüklemektedir. Haklarımızı ve kazanımlarımızı daha güçlü korumak için bunu yapacağız, yapmak zorundayız.
Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrar savaşta ısrar demektir
Değerli arkadaşlar, bu ülkenin en can yakıcı sorunu Kürt sorunudur dedik. Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrar savaşta, yoksullukta, sömürüde, şiddette ısrar demektir. AKP-MHP faşist iktidarı bu çözümsüzlüğü dayatarak, Sayın Öcalan üzerindeki tecriti derinleştirerek ülkeyi uçuruma sürüklemeye devam etmektedir. Tecrite karşı olmak demek savaşa karşı olmak demektir. Tecrite karşı yükselen ses; onurlu barışta ısrar edenlerin sesidir. Bu sesi duymayan, çözümsüzlüğü dayatan iktidar yok olmaya mahkumdur. 12 Eylül’ün darbeci zihniyetinin devamı olan bu iktidar elbette yok olacaktır. Bugün aynı zamanda 12 Eylül’ün yıldönümü 12 Eylül'de cezaevinde hayatını yitiren yoldaşlarımızı anıyoruz. Bugün cezaevlerinde 12 Eylül zihniyetiyle tecrit derinleştiriliyor. İktidara sesleniyoruz, 12 Eylül'den ders çıkarmadınız. Bugün 12 Eylül'ü uygulayanları kınıyoruz.
Biz kadınlar bu devranın sürmesine izin vermeyeceğiz
Bugün cezaevlerine ölüm evlerine çeviren, infazları yakarak tutsakların umut hakkını ellerinden alan iktidar şunu iyi bilsin ki biz kadınlar bu devranın sürmesine izin vermeyeceğiz. Cezaevlerinde başta kadınlar olmak üzere her bir yoldaşımızın sesi, isyanı bizlerin mücadelesini büyütme gerekçesidir. Bu haksız hukuksuz uygulamalara son verecek olan da biz kadınların örgütlü mücadelesi olacaktır. Tecriti kıracak, Kürt sorununda demokratik çözümü sağlayacak da işte kadınların bu güçlü iradesidir. Çünkü bizler farklılıklarımızla bir arada ortak yaşamın savunucularıyız. Paradigmamız çoğulculuğu esas alır. Farklı kimlikleri, dilleri, kültürleri en güçlü şekilde temsil edenleriz. Gün bu farklılıklarımızla birlikte ortak yaşam ısrarını büyütme, geliştirme günüdür. Ezilen, yok sayılan, inkar edilen tüm kesimlerle bileşik kadın mücadelesini büyütme günüdür. Tecriti kırma, onurlu barışı inşa etme günüdür.
Kriz ve kaos biz kadınların yaşamlarında yaralar açtı
Sevgili kadınlar, yol arkadaşlarım, yoldaşlarım; dünyada ve ülkede yaşanan bu savaş ve kaos ortamı bizleri umutsuzluğa sürüklemiyor. Tam tersine mücadele gerekçelerimize sıkı sıkıya bağlanıyoruz. Ancak tüm bu kriz ve kaosun biz kadınların yaşamlarında açtığı yaraları da çok iyi biliyoruz, bunu bizzat yaşıyoruz. Artan pahalılıkla yaşıyoruz. Geçim derdi ile, emek sömürüsü ile yaşıyoruz. Yoksullukla sınanarak yaşıyoruz. Bugün bir kilo yağın, bir kilo domatesin hesabını yapmak zorunda kalan kadınlar kendi bireysel ihtiyaçlarını bile hatırlamıyor. Kadın emeğinin nasıl sömürüldüğünün gerçek yüzü tekstil atölyelerindedir, tarlalardadır, fabrikalardadır, evlerdedir. Buralarda neredeyse 12 saat çalışan kadınlar bir kilo yağ, bir kilo domates alsa temizlik malzemesi alamıyor, süt alsa yumurta alamıyor. Bizler kadın yoksulluğuna karşıyız dedik çalışmalarımızı Karadeniz’de Artvin'de çay toplayan kadınlarla başlattık. Artvin’in yüzde 80’i maden sahası ilan edilmek isteniyor, çay üretimi verimli olmadığı gibi kadınlar emeklerinin karşılığını alamıyor, geçinemiyorlar. Bir yandan geçinemeyen kadınlar bir yandan doğası talan ve rant politikaları ile yok edilmek istenilen Karadeniz. Geçtiğimiz hafta Artvin Çifteköy’de yaşam alanını savunan Reşit Kibar katledildi. Oradaydık, ailesiyle birlikte dayanışmadaydık. Ama bu zulüm politikası her geçen gün Artvin’de büyümektedir. Bunların hesabını hep birlikte soracağız. Kadınlar yoksullukla boğuşurken Maliye Bakanı ''ekonomi iyileşiyor'' derken kadın yoksulluğuna dair birkaç veriyi paylaşayım. Bakın Türkiye’de her 10 kadından sadece 3'ü çalışma hayatında. 12 milyon kadın toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yarattığı rollerden kaynaklı çalışma hayatına giremiyor. 3 milyon 248 bin kadın sosyal güvenceden yoksun bir şekilde yaşam mücadelesi veriyor.
Belediyelerimizde ücretsiz HPV açısı çalışmaları başladı
Kadınların sağlığa erişimi ise neredeyse imkansız. Örnek verecek olursak; sadece HPV aşısının fiyatlarına bakarak dahi anlayabiliriz. Hiçbir geliri olmayan bir kadın tek dozu 2500-3500 TL arasında olan aşıyı nasıl alacak? Bu iktidarın umrunda değil ancak bizlerin umrunda. Kadınların umrunda. Yerel yönetimlerimizin umrunda. Bu kapsamda belediyelerimizde ücretsiz HPV aşısı çalışmaları başladı. Bu kapsamda belediyelerimizin bunu hayata geçirmesi için çaba sarf edeceğiz. Kadınların sürüklendiği bu yoksulluk bir sonuçtur. Savaş siyasetinin bir sonucudur, kadın düşmanı siyasetin bir sonucudur. Bu yoksulluğu kabul etmeyeceğiz. Emeğimizin sömürülmesine karşı tarlalarda, atölyelerde, evlerde en geniş kadın örgütlülüğünü oluşturacağız. Nereden vurulmuşsak oradan tekrar tekrar güçlenecek ayağa kalkacağız. Ev ev, kapı kapı, tarla tarla, köy köy, mahalle mahalle gezeceğiz, toplanacağız, farkındalık çalışmalarımızla bu örgütlülüğü büyütecek, emeğimizin sömürülmesine, kadın yoksulluğuna izin vermeyeceğiz.
Hizbul kontra ile kol kola yürüyenler Narin’in cenazesinde bir araya geliyor
Değerli arkadaşlar, ilk gün olduğu gibi bugünde söyleyeceğiz, teşhir edeceğiz. Bu iktidar kadın düşmanıdır. AKP-MHP iktidarının her politikası, her politikacısı kadına yönelik şiddeti beslemektedir. Çocuk katliamlarını arttırmaktadır. Bugün kamuoyunda hepimizin dikkatle araştırdığı ve sorulara cevap aradığı Narin Güran katliamı, AKP-MHP iktidarının kadın ve çocuklara yönelik oluşturduğu politikaların, erkek egemen güçlü aile odaklı çalışmalarının, tüm devlet kurumlarının ve siyasetinin resmidir. Toplumun iktidarın politikalarıyla nasıl bir çürümeye maruz bırakıldığının resmidir, net halidir. Birileri ilk günden beri manipüle etmeye çalıştı, iktidarın vekili, iktidarın kadın düşmanı ittifakı, faillerin ortaya çıkmaması için Narin'in katliamında nasıl bir rol aldılar ve suç işlediler bunu bütün kamuoyu gördü. Adalet, İçişleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanları kadın ve çocuk cinayetlerinden sorumlu olan bakanlar, Tavşantepe köyüne geliyor. Adeta çoçuk ve kadın katliamlarını önleyecek politikaları ortadan kaldıranlar, bu ülkenin bu duruma gelmesini sağlayan zihniyetin failleri olay yerinde buluşuyor. Narin ve nice çocuğun yaşaması için çaba sarf etmeyenler çocuğun mezarını ziyaret ediyorlar. 90’lı yılların paramiliter güçleri, hizbul kontrası ile kol kola yürüyenler Narin’in cenazesinde, mezarında bir araya geliyorlar. Bu olayın ardından hizbul kontralar çıkıp partimizi hedef alarak işledikleri insanlık suçlarının, kadına, çocuğa yönelik suçlarının üzerini örtmeye çalışıyor. İyi bilinsin ki; bu halk, kadınlar bu katilleri, 90’lı yılların faili meçhul cinayetleri işleyen kontralarını çok iyi tanır, bilir. Dün olduğu gibi bugün de bu çürümüş zihniyetin karşısında en güçlü mücadeleyi vereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Narin’in de, katledilen tüm kadınların ve çocukların da hesabını sormaktan vazgeçmeyeceğiz.
Kadınların yaşamlarına kast ederek katliamları meşrulaştırdılar
Değerli arkadaşlar; 2024 yılının ilk 6 ayında 205 kadın erkekler tarafından katledildi. 117 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Bu iktidarın cezasızlığı besleyerek failleri güçlendirmesi, cesaretlendirmesi sonucunda Ağustos ayında 33 kadın erkekler tarafından katledildi. Kadınları yaşatmak değil kadınların yaşamlarına kasteden politikaları ile bu katliamlar meşrulaştırıldı. İstanbul Sözleşmesi'nden geri çekilerek bu katliamlar daha çok yapılsın diye uğraştılar. Her bir maddesi kadınların yaşam hakkını savunan bu sözleşme iktidarın hedefi oldu. Bugün işlenen kadın cinayetlerinin kurbanı boşanma aşamasındaki kadınlar olurken; bu iktidar boşanmayı zorlaştırarak, nafaka hakkına göz dikerek bu katilleri cesaretlendirdi. 6284 Sayılı yasayı yargı paketleriyle kırpmaya çalışarak politikalarını sürdürdü. En son kadınların evlendikten sonra kendi soyadlarını kullanamayacaklarını belirterek kadını özne olarak görmediğini bir kez daha tescilledi.
4 yıllık ''vizyon'' belgesi kadını özne görmediklerinin resmi belgesidir
Tüm bunlar yaşanırken bu ülkenin adından kadının çıkarıldığı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 4 yıllık ''vizyon'' belgesi açıkladı. Belgenin neredeyse her maddesi; kadınların içerisinde katledildiği aileyi güçlendirme, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin dayattığı rolleri yasalarla güvence altına alma, kadınları evlere hapsetme, erkeğe verilen aile reisliği rolünü pekiştirme üzerinden hazırlanmıştır. Bu bir vizyon belgesi değil, bu bir kadın erkek eşitsizliği belgesidir. Kadını özne olarak görmediklerinin resmî belgesidir. Bir vahim durum daha var. Özellikle Bakanlık bunu 2024 itibariyle açıklarken kadına yönelik şiddetle mücadeleye dair veri oluşturma çalışması en son 2014 yılında yapıldı. Kadına yönelik şiddet ve buna yönelik nelerin yapılabileceğine dair bir saha araştırması aslında. Düzenli yapılması gereken bir konu ancak bunda da manipülasyonun merkezinde olan TÜİK ile birlikte yapacaklarını belirtiyorlar. Bir yandan Bakanlığın tek bir veri oluşturmaması, bakanlık ve TÜİK’ten oluşan bir veri oluşturma durumu kadınlara güven vermiyor. İşsizlik, pahalılık yoktur diyen TÜİK ''kadına yönelik şiddet azalmıştır'' derse şaşırmayız. Kadına yönelik şiddete ilişkin veri çalışması yapılacaksa bunun muhatabı kadınlardır.
Tüm kurumlarıyla çürümüşlüğün siyasetini yapan AKP-MHP iktidarı kendine makbul birey ve toplum inşa etmek isterken, Türkiye Yüzyılı Maarif Eğitim Modeliyle çocuklar ve gençler için bir tehdit haline gelmiştir. Eğitim politikalarıyla kutuplaştırıcı, ayrımcı ve eşitsizliği daha da derinleştirmektedir. Eğitim-öğretim yılına açlık ve yoksullukla başlayan öğrenciler şimdi de iktidara şükür etsin müfredatıyla yetiştirilmek istenmektedir. Cinsiyetçi, tekçi, ayrımcı bir eğitim sistemine karşı anadilinde, parasız, özgürlükçü laik, cinsiyet eşitlikçi, eğitim politikalarının hayata geçirilmesi için her yerde mücadele edeceğiz.
Mücadele ağını örgütleyecek var olanları büyüteceğiz
Söylenecek çok sözümüz, yapacak çok işimiz var sevgili kadınlar. Kadına yönelik şiddetle mücadelede büyük bir örgütlülükle çok yol kat ettik. Kurumlarımızla, platformlarımızla, mücadele ağlarımızla, yerel yönetimler politikalarımızla bu mücadeleyi ilk gün olduğu gibi bugün de en güçlü şekilde yürütüyoruz. Ancak bunun yetmeyeceğini biliyoruz. Yaşamlarımızın gasp edilmesine, çalınmasına asla izin vermedik, vermeyeceğiz. Bunun yolu da yöntemi de bizler açısından bellidir. Şiddetle en güçlü şekilde mücadele ağını örgütleyecek, var olanları büyüteceğiz.
Kirli savaşı boşa düşürmek için mücadeleyi ana hattımız olarak belirleyeceğiz
Atölye çalışmaları ile, kadın buluşmaları ile gitmedik ev, çalmadık kapı bırakmayacağız. Kurumlarımızı, sığınaklarımızı çoğaltarak bu iktidarın kadın düşmanı politikalarına karşı en güçlü şekilde örgütleneceğiz. Özel savaş aygıtları ile Kürt kadınlar, gençler üzerinden yürütülen kirli savaşı boşa düşürmek için mücadeleyi ana hattımız olarak belirleyeceğiz. Yerel yönetimlerimizle, derneklerimizle, bileşik mücadele ağlarımızla birlikte kadına yönelik şiddetle en güçlü şekilde mücadele etmeye devam edeceğiz. Yaşamlarımızı kadın düşmanı iktidarın insafına, yasalarına bırakmayacağız.
Değerli arkadaşlar; Eşit ve Özgür Yaşamda Israrcıyız, Örgütleniyoruz şiarı ile konferansımızı başlatıyoruz. Konferansımızdan çok güçlü kararlaşmalarla çıkacağımızdan şüphemiz yoktur. Çünkü bizler Rosaların, Sakinelerin, Sêvêlerin, Kader Ortakkayaların, Sibellerin, Hevrîn Xelef’in, Rojava’da gerçekleşen devrimin öncülüğünü yapan kadınların yoldaşlarıyız. Jîna Mahsa Amînî’nin saçının telini isyanlaştıran Jin Jiyan Azadî felsefesi etrafında tüm dünya kadınlarını birleştirenleriz. Gülistan’ın, Hêro’nun, Nagihan'ın kalemi yere düşmeyecek sözünü verenleriz. Fabrikalarda, tekstil atölyelerindeki emek sömürüsüne karşı grevlerde mücadele eden kadınlarız. İkizdere’den Cudi’ye, Akbelen’den Kulp’a ve Çifteköy'e rant siyasetine kurban edecek tek bir parça toprağımızı yedirtmeyeceğiz diyerek mücadele edenleriz. Tüm bu mücadele birikimimizle Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Örgütleniyoruz diyerek sözlerimi bitiriyor, Konferans delegasyonunu selamlıyorum. Yaşasın kadın dayanışması, Jin Jiyan Azadî!
12 Eylül 2024