
Ankara'da, “Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde Hukuki Gereklilikler” başlığıyla bir çalışma atölyesi düzenlendi. Çalıştaya; Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu üyelerimiz, TBMM Komisyonu Koordinasyon üyelerimiz ile Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu üyelerimiz katıldı.
İnsan hakları hukuku ve çatışma çözümü, Anayasa hukuku, ceza hukuku, idare hukuku, umut hakkı ve barış hakkı üzerine çalışmalar yapan akademisyenler ve uzman kişilerin konuşmacı olarak da yer aldığı çalıştayın açılış konuşmasını İmralı Heyeti Üyemiz Mithat Sancar yaptı. Sancar, şunları söyledi:
Sayın Öcalan’ın kamuoyuna hitap etme imkanı yıllar sonrasında gelen önemli bir gelişmeydi
Sevgili dostlar, basının değerli mensupları, hepiniz hoş geldiniz. Bugün sizlerle önemli bir çalışma yürüteceğiz. Bu çalışmanın adı Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde Hukuki Gereklilikler. Yaklaşık 11 ay önce bir süreç başladı ülkemizde. Meclis’te Sayın Bahçeli’nin partimiz sıralarına gelmesiyle başlayan bu süreç, çeşitli aşamalardan geçerek bugüne kadar geldi. Bu aşamaları başlıklar halinde kısaca hatırlatmakta fayda görüyorum. 1 Ekim’den sonra Sayın Bahçeli ikinci bir hamle yaptı ve 22 Ekim’de önemli bir çağrıda bulundu yaptığı konuşmada. Bu konuşmadaki esas vurgu Sayın Öcalan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisine gelerek bu süreci başlatacak çağrıları yapması yönündeydi. Sayın Öcalan da bu değerlendirmeyi ve konuşmayı dikkatlice ele aldı ve bu yönde çalışmalar başladı. Sonrasında DEM Parti Heyeti, İmralı’da ziyaretlerde ve görüşmelerde bulundu. Bütün bu hazırlıkların sonrasında 27 Şubat’ta tarihi bir çağrı geldi İmralı’dan. Bu çağrı, “Barış ve Demokratik Toplum” başlığını taşıyordu. Çağrının tarihi nitelikte olduğunu çeşitli gerekçelerle bugüne kadar açıkladık. Bugün tekrar neden tarihi nitelikte olduğuna dair argümanları sıralamayı gerekli görmüyoruz ama bir tarihsel dönüm noktası olduğunun altını tekrar çizmek isteriz. 27 Şubat açıklamasında Sayın Öcalan, PKK’ye bir kongre toplayarak kendini feshetme ve silah bırakma çağrısı yaptı. PKK de bu çağrıya uygun davranarak 5-7 Mayıs tarihleri arasında 12. kongresini topladı ve kendini feshetme ve silah bırakma kararlarını aldı. Bu da tarihi bir dönemeçti. Sonra 9 Temmuz’da Sayın Öcalan’ın videolu mesajı yayınlandı. Bu mesaj da yine son derece önemliydi. Sayın Öcalan’ın kamuoyuna doğrudan hitap etme imkanı, görünerek hitap etme imkanı yıllar sonrasında gelen önemli bir gelişmeydi.
Sürecin barışa ve demokratik topluma, huzura evrilebilmesi için yapılması gerekenler var
11 Temmuz’da ise Güney Kürdistan’da, Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırları içinde Süleymaniye’ye yakın bir bölgede silah yakma töreni gerçekleşti. Kendilerini Demokratik Toplum Grubu olarak adlandıran 30 kişilik bir heyet, silahlarıyla birlikte alana gelip açıklamasını yaptı ve silahlarını ateşe verdi. Bunun sadece bir seremoniden ibaret görülmemesi gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Basit bir jest değil, sadece bir seremoni değil, güçlü bir irade beyanıydı. Hem örgütün Sayın Öcalan’ın çağrısı ve inisiyatifine bağlılığını gösteren bir irade beyanı hem de örgütün bundan sonra bu çağrıya uygun yürüyeceğine dair güçlü bir irade beyanıydı. Daha sonra sürecin siyasal ve hukuksal zemine taşınması talebi gündemin merkezine oturdu. Bu talebin gereklerinin nasıl yerine getirileceği tartışıldı. Nihayet Meclis’te bir komisyon kuruldu. “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” adını taşıyan bu komisyon 5 Ağustos’ta çalışmalarına başladı ve çalışmalarını şimdi de devam ettiriyor. Bu kısa özetin ardından şimdi neleri yapmamız ve hangi konuları çok daha somut tartışmamız gerektiğine ilişkin bir çerçeve önerisinde bulunacağız. Sonra sizler ve başka çevrelerle bu çerçeveyi tartışarak geliştireceğiz. Sürecin barışa ve demokratik topluma, huzura evrilebilmesi için yapılması gerekenler var kuşkusuz. Bunlar başka adlarla nitelenmemesi gereken hususlardır. Polemiklere konu etmeden, işin doğasının gerektirdiği adımlar olarak adlandırmamız doğru olacaktır şimdi sıralayacağımız adımları.
Barışın hukukunu kurmamız ve yerleştirmemiz gerekiyor ki barışa ve demokrasiye ulaşabilelim
Öncelikle bir barış hukukuna ihtiyacımız var. Barışın hukukunu kurmamız ve yerleştirmemiz gerekiyor ki barışa ve demokrasiye ulaşabilelim. Barış hukukundaki amacımız, çok daha fazlası da konuşulabilir ama ben üç boyutunu burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Evet, barış hukukunun ilk adımı çatışmayı sonlandırmaktır. Çatışmayı sonlandıracak hukuksal düzenlemeleri yapmak, çatışmayı bitirmenin gereklerini yerine getirecek tedbirleri siyasal ve hukuksal zeminde almaktır. Burada şiddet siyaset denkleminin önem taşıdığını vurgulamak isterim. Bir sorun 100 yıldır devam ediyorsa ve 40 yılı aşkın bir süredir şiddetle iç içe geçmişse, bu sorunu dönüştürmek için ciddi çalışmalar yapmak gerekiyor. Öncelikle çatışmayı sonlandıracak yöntemler ve düzenlemeler titizlikle ele alınmalıdır ve bu, sürecin doğasına uygun bir şekilde yapılmalıdır. Şiddet bitiyorsa yerine siyasetin geçmesi gerektiği, bu alanda yapılan çalışmalarda sürekli vurgulanan çok önemli bir noktadır. Şiddet-siyaset denklemi dediğimiz ya da şiddet-siyaset diyalektiği olarak da adlandırabileceğimiz bu nokta; şiddetin yerine siyasetin, talepleri silahla gerçekleştirme çabası yerine demokratik siyasetle hayata geçirme isteğinin ve çalışmasının öne çıkmasını gerektirir.
Barış hukuku, çatışmayı doğuran sorunları çözmeye yönelik yöntemler geliştirmek ve düzenlemeler yapmaktır
Barış hukukunun ikinci unsuru, çatışmayı doğuran sorunları çözmeye yönelik yöntemler geliştirmek ve düzenlemeler yapmaktır. Çünkü çatışma kendiliğinden doğmaz, temelinde sorunlar vardır. Çatışmayı yaratan sebepler mevcuttur. Çatışmayı bitirme konusunda sağlam bir yol oluşturmak için çatışmanın temelinde yatan sorunu da çözecek yolları açmak gereklidir. Biz bu soruna açıkça tabii ki Kürt sorunu diyoruz. Kürt sorununun bu çatışmanın kaynağı olduğu konusunda doğrudan, dolaylı, açık, örtük neredeyse geniş bir fikir birliği vardır. Bazıları bunu böyle adlandırmak istemeyebilir ama meselenin gerçeği budur.
Hukuksal güvenceler oluştukça sürece güven de artar
Barış hukukunun üçüncü boyutu, bu iki aşamayı bütünsel varışa dönüştürecek ve kalıcı hale getirecek çalışmaları yürütmek, düzenlemeleri yapmak, tedbirleri almaktır. Bunun da temelinde demokratikleşme ya da demokratik toplumun inşası yer alır. Bu üç unsura başkaları da eklenebilir tartışmamızda, bu konuda yine dile getirilecek fikirler bizim ufkumuzu da açacaktır, bize yol da gösterecektir. Hukuk ve demokrasi bu üç unsurun birbiriyle bütünleşmiş önemli ve vazgeçilmez boyutlarıdır. Hukuksal güvenceler oluştukça sürece güven de artar. Sadece beyanlarla ve sözlü taahhütlerle toplumda güveni büyütmek ya da geliştirmek mümkün olmaz. Güvenin temeli güvencelere dayanır. Öte yandan, demokrasi konusunda ciddi bir plan ve programı hayata geçirmek de hem toplumsal katılımı büyütür ve süreci farklı toplum kesimlerinin sahiplenmesini sağlar hem de itirazları, kaygıları ve tereddütleri gidermeye büyük ölçüde yardımcı olur. O nedenle bu çerçevede de çalışmalar yürütmek sürecin ve barış hukukunun bir parçasıdır. Daha doğrusu önemli bir ayağıdır.
Parlamento bu sürecin can evi işlevini görmelidir
Bütün bunları içeren bir barış planına ihtiyacımız var. Amacımız barışı birlikte inşa etmek ve kalıcı hale getirmekse bu barış planını, toplumun farklı kesimleriyle ve mümkün olan en geniş katılımla oluşturmamız ve işletmemiz gerekiyor. Meclis’te yürütülen çalışmalar bu açıdan değerlidir. Komisyonun varlığı katılımı teşvik etmekte, toplumla iletişimi sağlamakta ve sürecin toplumda kabul görmesine katkı sunmaktadır. Bu katkı önemli ve ciddidir. Ancak komisyonun bu işlevini gerçek anlamda sürdürebilmesi için barış planı ve barış hukuku üzerinde de somut ve toplumsal çalışmalar yapmasına acil ihtiyaç vardır. Sadece siyasal alanda değil kişisel ve toplumsal meselelerde de bir sorunu çözmenin en önemli gereği o sorunun adını koymaktır. Adını koymadığınız zaman neyi nasıl çözeceğiniz konusunda da bir karmaşa yaratırsınız. “Bir çatışma var mı, yok mu?” sorusuna doğrudan adını koyarak cevap vermek gerekiyor. Evet, bir çatışma var. Bazı kesimler bu çatışmanın savaş olarak adlandırılmasını kabul etmiyor olabilirler. Bu gerekli de değildir. Çünkü son 30-40 yıllık çalışmalarda ısrarla vurgulandığı üzere barışın karşıt kavramı savaş değil şiddettir. Bütün boyutlarıyla şiddettir. Doğrudan fiziksel şiddet, ana sorunun ifade edildiği yapısal şiddet ve bu ikisini besleyen kültürel şiddettir. İşte şiddetin bütün bu boyutlarını hep birlikte ele almadan ve bunları sonlandıracak yöntemler geliştirmeden barışı inşa etmekte de çok büyük zorluklarla karşılaşırız. Tarihi bir fırsat yakaladık. Bu tarihi fırsatın gereklerinin bilincinde olma sorumluluğu toplumun bütün kesimlerindedir. Şüphesiz elindeki imkan, güç ve yetki dolayısıyla iktidarın, hükümetin sorumluluğu özel bir yerde durmaktadır. Parlamento bu sürecin can evi işlevini görmelidir elbette. Ama aynı zamanda toplumun bütün kesimlerinin de burada rol oynayacağı yöntemlerin geliştirilmesi gerek.
Bu çalıştayda sorunun adını koyarak ilerleme ekseninde tartışmalar yürütmeyi hedefliyoruz
Bu çalıştayda adını koyarak ilerleme ekseninde tartışmalar yürütmeyi hedefliyoruz. Mesela çatışmayı sonlandırdığınızda ne olacak? Bugüne kadar silahlı mücadele yürütmüş insanların silah bıraktıklarında siyasal, toplumsal ve hukuksal konumları ne olacak? Biz bu sorunu entegrasyon başlığı altında ele alıyoruz. Aslında bizim yarattığımız bir kavram değil. Uluslararası literatürde, özellikle de Birleşmiş Milletler metinlerinde bunu görebilirsiniz. Entegrasyon bu sürecin, silah bırakma sürecinin, silahsızlanma sürecinin ayrılmaz unsurudur. Demokratik entegrasyon diyoruz. Çalıştayımızın başlığında ve alt oturum başlıklarında da bu kavramı kullanıyoruz. Çok kısa neden bu kavramı kullandığımızı biraz önceki atıf dışında şöyle açıklayabilirim. Çatışmayı bitirmek ve sorunu çözmek, demokratik entegrasyon gibi kilit bir kavramla mümkün olacaktır. Bunu iki boyutta ele alabiliriz: Dar anlamda demokratik entegrasyon ve geniş anlamda demokratik entegrasyon. Dar anlamda demokratik entegrasyon, silahın yerini siyasetin alacağı ve demokratik zeminde çalışma yürütmenin şartlarının yaratılacağı bir duruma işaret eder. Dolayısıyla bugün tartışacağımız konulardan biri silahsızlanma ve silah bırakma sürecinde demokratik entegrasyonun bu boyutudur. Geniş anlamda demokratik entegrasyon elbette daha uzun vadeli ve aşamalı çalışmalar gerektirir. Bu da çatışmanın temelinde yatan sorunu çözecek yolları açmak ve bütün bunları kalıcı hale getirecek demokratikleşme programlarını hayata geçirmektir. Böylece insanların kimliklerini özgürce yaşadığı, eşit yurttaşlığın gerçek anlamda yerleştiği bir süreci işletmemiz de mümkün olacaktır.
Hukuk Komisyonumuz ve diğer birimlerimizle birlikte uzun süredir bu çerçevede çalışmalar yürütüyoruz
Hukuk Komisyonumuz, diğer birimlerimizle birlikte uzun süredir bu çerçevede çalışmalar yürütüyor. Bizlerin hazırlıkları var. Sürecin başından beri, hatta süreç başlamadan çok önce bu çalışmaları hayata geçirecek mekanizmalarımızı kurmuştuk. Özellikle Hukuk Komisyonumuzun öncülüğü ve birlikte çalıştığı farklı birimlerimiz ve toplum kesimlerinin katkısıyla önemli bir külliyat oluşturduk. Bu külliyat bizim tek yanlı ve mutlak bir şekilde hayata geçmesini dayatma düşüncemize dayanmıyor; tam tersine biz çalışmalarımızı yaptık, bunları şimdi olduğu gibi sizlerle ve toplumun farklı kesimleriyle tartışarak olgunlaştıracağız. Bugün burada biraz önce barış hukukunun unsurları olarak adlandırdığım başlıklar altında sizlerin değerli görüşlerini, katkılarını, önerilerini, varsa bugüne kadar yaptıklarımıza yönelik eleştirilerinizi dinlemeyi çok değerli buluyoruz. Ben konuşmayı daha fazla uzatmadan barış hukuku, barış planı ve kalıcı barışı demokratik temelde oluşturmanın hayati önemine bir kez daha vurgu yapmak istiyorum. Hepinizin ve farklı çevrelerin bu konuda sorumlulukla, sorumluluk bilinciyle hareket edeceğine inanıyorum. Hukukun ihlal edildiği ortamda, hukuk devletinin askıya alındığı şartlarda, demokrasinin en temel gereklerinin yok sayıldığı uygulamalar altında bunları tartışmanın bir anlamı olup olmadığı sorusuyla da sıkça karşılaşıyoruz. Ama şunu unutmayalım. Evet, bütün bunlar yaşanıyor şu an. Bütün bunlara karşı yine tavrımız; barış ve demokrasi, hukuk ve hukuk devleti gereklerine sahip çıkmak, bu zeminde mücadeleden asla taviz vermemek ve barış yolunun, barış fırsatının bu konuda bize büyük imkanlar sunduğunu da aynı zamanda akılda tutmaktır. Bu ikisini karşı karşıya getirmek, her ikisinden de vazgeçme gibi bir algı yaratabileceği gibi, barış ve demokrasiyi bütünleştirerek yürütmek bizim nihai hedeflerimize ulaşmamızı çok daha kolaylaştıracaktır. Ben hepinize katılımınız için çok teşekkür ediyorum. Hukuk Komisyonumuzun ve diğer birimlerimizin, parti çalışanlarımızın ve dışarıdan destek veren diğer bütün kuruluşların emeklerine sağlık diyorum. Yolumuz barış olsun, yolumuz demokrasi olsun, yolumuz açık olsun.
6 Eylül 2025