Temelli: Bu yasama yılında Kürt meselesinin demokratik çözümüne dair adımları mutlaka atmalıyız

Grup Başkanvekilimiz Sezai Temelli, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Temelli, şunları söyledi:

Öncelikle İsmail Beşikçi hocamıza geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum. Kendi otobiyografisi olan “Bizim İsmail” belgeselini Amed'de izlemek üzereyken rahatsızlandı. Tedavisi olumlu yönde gelişiyor, bu sevindirici. İsmail Beşikçi önemli bir isim. Türkiye bilim ve sosyolojisi çalışmaları için çok önemli bir isim. 90’ların karanlığına karşı adeta tek başına direnen önemli bir bilim insanı olarak biliyoruz. Kürt halkının çok önemli bir dostu ve çalışmalarıyla çok önemli bir alanın önünü de açmış. Bir an önce sağlığına kavuşmasını ve aramıza dönmesini diliyoruz.

Geçen yıl 1 Ekim’de Bahçeli’nin uzattığı eli çatışmadan beslenen siyasetin son bulması için kabul ettik


Meclis açılıyor. Yeni yasama dönemi önümüzde ama bu yasama dönemi başka bir yasama dönemi olmak zorunda. Geçmişteki yasama dönemlerinden farklı bir döneme başlamamız gerekiyor. Geçen yıl 1 Ekim’den bu yana Türkiye siyasi tarihinde çok önemli gelişmeleri hep beraber yaşadık. Geçen sene 1 Ekim’de Sayın Devlet Bahçeli’nin uzattığı el, önümüzdeki dönemde Meclis’in nasıl çalışması gerektiğine dair hepimizi bir zemine davet etti. Biz bu elin önemli ve kıymetli olduğunu düşündük. Bugüne kadar gerilimden ve çatışmadan beslenen bir siyasetin artık son bulması gerektiğine inanarak o eli kabul ettik ve o konuda inisiyatif aldık. Çok daha önemli bir gelişme 27 Şubat’ta yaşandı. Sayın Öcalan Barış ve Demokratik Toplum Manifestosunu yayınladı. Bu çok önemli ve tarihi bir andı. Adeta tarihin yörüngesini değiştirdi. Türkiye siyaseti açısından bir önemli gelişme de PKK’nin yapmış olduğu kongreydi. PKK bu kongreyle manifestoya sahip çıktı ve manifestonun gereklerini hayata geçirmek için önemli bir adım da attı. Sonrasında 11 Temmuz’da silah yakma töreniyle yine tarihi bir adım atıldı. Beraberinde bir komisyon oluşumu gerçekleşti ve 5 Ağustos’tan itibaren de komisyon çalışmalarını sürdürüyor.

Bu yasama yılı başka bir yasama yılı olmak zorunda

Geride bıraktığımız yıl, önümüzdeki bir yılı ve önümüzdeki dönemleri şekillendirmek açısından çok önemlidir. Bu yasama yılı artık geçmişin hastalıklarından kurtulmak zorundadır. Demokratik teamülleri merkezine alan önemli bir yılı bize anlatıyor. Evet, önümüzdeki dönem başka bir yasama yılı olmak zorunda. Kuvvetler ayrılığı ilkesine sahip çıkan ve denge denetleme mekanizmasını içselleştiren bir meclise hasret duyuyoruz. İnanıyoruz ki önümüzdeki dönem bu hasret son bulacaktır. Muhalefetiyle ve iktidarıyla birbirini anlayan, müzakere edebilen; toplumun, insanların, emekçilerin, halkların beklentilerini karşılayan bir yasama yılının hayata geçmesi en büyük arzumuz. Bunu gerçekleştirmek için DEM Parti üzerine düşen bütün sorumlulukla Meclis’te yerini alacaktır. Müzakereden asla vazgeçmeyen ama halkların, emekçilerin, kadınların haklarını da en güçlü şekilde savunan bir mücadele kararlılığıyla Meclis’teki yerimizi alacağız. Meclis’in gerçek anlamda Türkiye halklarının meclisi olması için de üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğiz. Muhalefetten gelen yapıcı eleştirilere kulağını kapatan değil, muhalefetle beraber demokratik teamüller çerçevesinde bir yasamanın gerçekleştirilmesi için bir çabaya iktidarı da davet ediyoruz. Artık geçmişin o iktidar anlayışından, o tekçi anlayışından kurtulma zamanı gelmiştir. 

Bu yasama yılında Kürt meselesinin demokratik çözümüne dair adımları mutlaka atmalıyız


Eğer bunu başarabilirsek bugün Türkiye halklarının, Türkiye toplumunun beklediği barış yasalarını hayata geçirebiliriz. Demokrasinin önünü açabilecek yasaları hayata geçirebiliriz. Bakın, Sayın Öcalan'ın barış ve demokratik toplum davetinde bu iki kavram tesadüfen yan yana gelmiş değildir. O iki kavram birlikteliği, bir aradalığı, ancak ve ancak barış ve demokratik toplum arzusunun bir aradalığını bize anlatır. Ve tam da bu iki yaklaşımın, yani barış ve demokrasi yaklaşımının merkezinde Kürt meselesinin demokratik çözümü vardır. Evet, bu yasama yılında Kürt meselesinin demokratik çözümüne dair adımları mutlaka atmak zorundayız. Bu konuda önemli gelişmeler yaşandı. Tabii ki eksiklikleri, yetersizlikleri vardır ama bunları acilen tamamlamak ve bu yasama yılı içinde gerçek anlamda çözümü var edebilecek adımları atmak Meclis’in sorumluluğundadır. Meclis yeni yasama yılına girerken önceliği bu olmak zorundadır. Komisyon çalışmaları önümüzdeki süreçte Meclis’in çalışmalarına yol gösterecek ama çok daha sağlıklı bir şekilde yapılabilirdi. Evet, eksiklikleri vardır. Biz de eleştirilerimizi ortaya koyduk. Özellikle dinleme sürecinin uzaması ya da yöntem olarak bu yöntemin seçilmiş olması önemli eksiklikleri beraberinde getirdi.

Komisyonda Kürt meselesinin demokratik yöntemle çözülmesi konusunda bir mutabakat ortaya çıktı


Ama yine de çok önemli bir adım attı komisyon. Türkiye'de bu meseleye müdahil olan çok geniş bir kesimi dinledi. Daha da dinlemesi gereken kesimler var. Keşke Türkiye'nin her yerine de ulaşabilseydi. Fakat yöntem olarak bunu alt komisyonlar eliyle, farklı komisyonlar eliyle yapabilseydi çok daha etkin ve verimli bir çalışma ortaya koyabilirdi. Ama bu kadarıyla bile çok önemli bir tablo ortaya çıktı. Nedir o? Komisyona gelen bütün kesimler, farklı görüşlere sahip olsalar da meseleye farklı yönlerden yaklaşmış olsalar da ortak bir yerde buluştular. Bir mutabakat ortaya çıktı, o da şu: Kürt meselesi demokratik yöntemle çözülmeli. Yani 27 Şubat çağrısının ne denli önemli olduğu kendisini bir kez daha gelen bütün kesimlerle teyit etmiştir. Kürt meselesi demokratik çözüme muhtaçtır. Bunun da adresi Meclis’tir. Bunun siyasi muhataplığı doğru bir şekilde kurulmak zorundadır. Bu görüşmeler bize bunu vermiştir. Bundan siyaset gerekli dersi çıkarmalıdır. Tutanaklar ortadadır. Doğru analiz edilmeli, doğru okunmalıdır. Raporu da yakında ortaya çıkacaktır.

Demokratik entegrasyon yasaları bir an önce hayata geçmelidir


İşte buradan hareketle gerekli yasal düzenlemeleri yapmak için, ara dönem yasalarını bir an önce hayata geçirmek için Meclis önümüzdeki dönemi çok iyi değerlendirmelidir. Geç kalmaksızın, zamana yaymaksızın en kısa zamanda ihtiyaç duyulan bu yasaları çıkarmalıdır. Bu yasaların adlandırılmasıyla ilgili farklı yaklaşımlar söz konusu. “Çözüm Yasası” diyen var, “Geçiş Süreci Yasası” diyen var. “Demokratik Entegrasyon Yasaları” diyoruz biz ama adı ne olursa olsun beklenen yasalar bir an önce hayata geçmelidir. Komisyonun bu iki aylık çalışması bunu net ortaya koymuştur. Artık Türkiye toplumu, Türkiye halkı, emekçileri, herkes çözüm bekliyor. Çünkü herkes biliyor ki bu çatışma sona ermeden soframızdaki ekmeğin azalması devam edecek. Herkes biliyor ki bu çatışma sona ermeden işsizliğin son bulması mümkün değil. Herkes biliyor ki bu çatışma sona ermeden Türkiye'de aslında huzurun tesis edilmesi, demokrasinin hayata geçmesi mümkün değil. O zaman buna son vermenin yolu da ilgili adımların Meclis’te atılmasını sağlamaktır.

Beklentimiz İnfaz Kanunu, TCK ve TMK’daki düzenlemeleri içerecek bir yargı paketinin Meclis’e gelmesidir


Tabii ki bunun kadar önemli olan bir başka konu da Türk Ceza Kanunu'nda, Terörle Mücadele Kanunu'nda, İnfaz Kanunu'nda yapılması gereken değişikliklerdir. Evet, çok ciddi bir adaletsizlik var. Cezaevleri sorunu çok ciddi boyutlarda. Siyasi tutsaklar hala cezaevlerinde, hasta tutsaklar hala cezaevlerinde. Bunun en temel nedenlerinden biri mevcut infaz kanunudur. Bu kanunda yapılması gereken değişiklikler, aslında geçen dönem yargı paketi kapsamında belli tartışmalarla gündeme geldi. Şimdi beklentimiz bir an önce bu adaletsizliği ortadan kaldıracak TCK'daki düzenlemeleri, TMK’daki düzenlemeleri hayata geçirecek bir yargı paketinin Meclis’e gelmesidir. Bu konuda da gecikmeye mahal yok. Artık beklenti çok ciddi boyuttadır toplumda. Cezaevinde olanlara, cezaevinde olanların ailelerine ve bugüne kadar aslında milyonlarca insana sirayet etmiş bir adaletsizliğin son bulması için bu yargı paketi düzenlemesinin, belki birden fazla paketin geç kalmaksızın peşi sıra Meclis’e gelmesi de bu dönem için beklentilerimiz arasındadır.

Meclis bir an önce Başmüzakereci Öcalan ile görüşme zeminini yaratmalıdır


Bu yasama yılında, özellikle önümüzdeki 3 ay içinde, bir yanıyla hukuki düzenlemelerin yapılması, silah bırakanların hukuki güvencesi, siyasi hakları ve buna bağlı çatışma süreci boyunca yaşanmış olan mağduriyetlerin ortadan kalkması; diğer yanıyla da İnfaz Kanunu’ndaki düzenlemeler, siyasi tutsaklıkların sona ermesi, Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere tüm siyasi tutsakların bir an önce özgürlüğüne kavuşması bizim öncelikli talebimizdir. Tabii bütün bunların kavşağında, merkezinde duran en önemli muhataplık da kuşkusuz İmralı’dır. Sayın Öcalan'ın başmüzakereci olduğunu ve bu süreçteki rolünü unutmadan bu muhataplığın bir an önce sağlanmasının sürecin hızlanması açısından ne denli önemli olduğunu bilerek hareket etmek gerekiyor. Biz komisyona ısrarla dedik ki İmralı'yla görüşmeniz bu süreç açısından en kritik belirleyicidir. Bunu sağlamanız gerekiyor. Fakat nedense komisyon bunu hala gündemine almış değil. Bakın, bundan kaçınmayalım. Bu aslında bugüne kadar altını çizdiğimiz sorunların çözümü için atılabilecek en güçlü adımdır. Bu inisiyatifi alın, bu cesareti gösterin. Bugüne kadar güvenlikçi politikalara sığınmış, adeta Meclis’i zapturapt altına almış, bir vesayet sistemi yaratmış zihniyetten kurtulun. Güvenlikçi politikalarla yol almamız mümkün değil. Sermayenin rant politikalarıyla yol almamız mümkün değil. Meclis’i bu vesayetlerden kurtarın. Meclis bu konuda özellikle müzakere aklıyla hareket etmelidir ve başmüzakereci ile de bir an önce müzakere zeminini yaratmalıdır.

Savaş için değil halk için, barış için bütçe istiyoruz

 
Evet, kuşkusuz önümüzdeki üç ayda en önemli konulardan biri de bütçe olacak. Tabii önümüze bir bütçe gelecek. Nasıl ki farklı bir yasama yılı bekliyorsak farklı bir bütçe de bekliyoruz. Başka bir bütçe olmalı. Yoksulluğu üreten değil, yoksulluğu yöneten değil; yoksullukla mücadele eden bir bütçenin zamanı gelmiştir. Barış için bunca çaba varsa, toplumsal barış için de bir çabayı ortaya koymak zorundayız. Adeta toplumsal barışı dinamitlemiş, ortadan kaldırmış bir bütçe anlayışıyla bugüne kadar geldik. İşte eğitimde yaşananlar, sağlıkta yaşananlar, ekonomi yaşananlar… Bütün verilere dönüp baktığımızda bütçeler ne yapmış? Bütçeler adeta toplumu paramparça etmiş, toplumun tutunacak bütün dallarını kırmış. Ne için? Sermayeye daha fazla rant sağlamak için. Ne için? Savaş sanayisi için. Ne için? İnşaat sektörü için. Kimseye hayrı olmayan yollar, otobanlar, şehir hastaneleri; kimseye hayrı olmayan İHA'lar, SİHA'lar, motorunun bile aslında nerede üretildiği ortaya çıkan uçaklar için, savaş için. Savaşa bütçe ayrılmasını artık istemiyoruz. Biz bütçenin halka ayrılmasını istiyoruz. Halk için bütçe istiyoruz. Barış için bütçe istiyoruz. Bunun ikisi aynı anlama gelir. 

Barışın bütçesini var etmek demek aynı zamanda yoksullukla mücadele etmektir


Siz kaynakları eğer toplumun yararına bir şekilde düzenliyor ve dağıtıyorsanız, orada zaten savaşa yer yoktur. Toplum birbirleriyle barışmışsa zaten orada çatışmaya mahal yoktur. Bunu sağlamanın yolu da bütçenin adaletli bir şekilde toplumun çıkarlarını gören, halkın ihtiyaçlarını karşılayan bir yerden hayata geçmesini sağlamaktır. Bu dönemin bütçesi artık bu olmalıdır. Meclis müzakere zeminiyle, iktidar-muhalefet ortaklığıyla yoksullukla mücadele eden bir bütçeyi hayata geçirebilirse, o zaman başka bir Türkiye'den konuşabiliriz. Bakın eğitim yılı açıldı. Veliler şu anda inanılmaz bir eğitim maliyetiyle karşı karşıya. Eğitimin finansmanı özelleşmiş, ailelerin üzerinde inanılmaz bir yük var. Üniversiteler açıldı. En büyük sorunlardan biri yurt sorunu. Üniversite öğrencilerinin ciddi barınma sorunu var. Çünkü yeterince kaynağı eğitime ayıramadığımız için ve eğitim yılı bir kabus yılı. Sağlıkta da aynı şeyler söz konusu. İstatistikler ortada. TÜİK tıpkı enflasyon rakamlarında olduğu gibi sağlık rakamlarında da manipülasyonları ortaya koyuyor. Ama gidip hastaneleri dolaştığınızda gerçek bütün çıplaklığıyla yüzünüze çarpıyor. Dolayısıyla eğitime, sağlığa, halka bütçe barışa bütçe demektir. Barışın bütçesini var etmek demek aynı zamanda yoksullukla mücadele etmektir.

 

30 ay geçmiştir ve Dezenflasyon Programı başarısız olmuştur


Bakın, Sayın Şimşek Batman'a gitti konuştu. “Memleketim Batman'dan konuşuyorum. Ben bile dedi nereden, nereye geldim? Batmanlı yoksul bir Kürt çocuğuyken bugün işte ekonomiyi yönetiyorum” dedi. Evet, yoksul bir Kürt çocuğu olduğunu unuttuğun için zaten bugün böyle bir ekonomi yönetiyorsun. Ne yoksul Kürtleri görüyor gözün ne yoksul Türkleri görüyor gözün. Varsa yoksa sermayeyi görüyor gözün. O yüzden Batman'da bu konuşmanın hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Ne de Kürtlerin gözünde vardır. Çünkü sen aslında kendi kimliğinle de barışık olmadığın için sadece bu konuşmalarla, hamasetle ekonomiyi kurtaracağını sanıyorsun. Hayır. 30 ay geçmiştir ve Dezenflasyon Programı başarısız olmuştur. Bu başarısızlık bütün çıplaklığıyla ortadadır. Eylül ayı enflasyon rakamları açıklanacak. Şimdiden TÜİK çalışmaya eminim başlamıştır. Çünkü beklentiler %3 civarındadır. TÜİK herhâlde bunu %1,5 gösterecektir. Dolayısıyla Dezenflasyon Programının yegane başarısı TÜİK'in manipülasyonudur. Başka da bir başarısı yoktur. Enflasyon programı çökmüştür. Bütün enflasyon programının hedefinde yer alan emekçilerdir. Yoksulluk dediğimiz meselenin de esas nedeni aslında uygulanan bu programdır. Bu program ücretleri, emeklilerin maaşlarını adeta hedef haline getirmiştir. Yoksulluğu bu kesime dayatarak enflasyonla mücadele edeceğini varsaymıştır. İşte sonuç ortadadır. Ne enflasyon düşmüştür ne de ekonomide bir istikrar söz konusudur. Olan bir tek şey vardır, o da hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı. Emeklilerin durumu, emekçilerin durumu, onların çocuklarının katlanmak zorunda olduğu açlıktır, sefalettir. Çok mu abartıyoruz? Hayır. Çarşıya pazara çıktığınızda, hastaneye gittiğinizde, okulun önlerine gittiğinizde bu söylediklerimizi birebir canlı yaşayabilirsiniz. Buna son vermenin yolu bu programdan vazgeçmektir. Buna son vermenin yolu halk için barış bütçesi yapmaktır. Bunu sağlayabilirsek ne Mehmet Şimşek'e ihtiyacımız kalır ne de güvenlikçi politikalarla sermaye rantına dayalı bir yöntemle Türkiye'yi çok daha kötü günlere sürükleriz.

Gazze için barış planı yeterli değildir, Filistin halkı muhatap alınmalıdır


Son olarak da dış politika üzerine birkaç söz söylemek istiyorum. Biliyorsunuz Gazze'de bir barış programı, bir barış anlaşması söz konusu. Bir an önce silahların susması, İsrail'in bu soykırıma, bu katliama son vermesi en büyük önceliğimiz. Gazze halkının, Filistin halkının bir an önce bu şiddet girdabından kurtulmasını, bu katliamdan ve soykırımdan kurtulmasını istiyoruz. İnsani yardımın bir an önce ulaşması, bu koridorun açılması çok önemli. Bu barış anlaşması her şeyiyle mükemmel, yeterli bir anlaşma değildir. Bunu da biliyoruz. Sadece çatışmanın sonlanması açısından önemlidir. Fakat sonrasında Filistin halkının kendi kaderini belirleyeceği çözümlerin üretilmesi, ancak ve ancak oradaki Filistin halkının gerçek anlamda muhatap olmasıyla mümkündür. Dışişlerini bu konuda süreci yakından izlemeye, bu konuda doğru bir yerden inisiyatif almaya davet ediyoruz. Suriye politikasındaki gibi yanlış politikalarla değil; artık Ortadoğu halklarının çıkarı temelinde, topyekün bir barışın inşası temelinde politikalarla Ortadoğu'ya, Filistin'e, Rojava'ya yaklaşmalarını ve bu konuda çaba sarf etmelerini istiyoruz. Özellikle Suriye'nin demokratik çözümü çok önemlidir. Suriye halklarının bir arada, eşit, demokratik bir çözümü hayata geçirmeleri için Türkiye doğru bir yerden inisiyatif almalıdır. Suriye'deki demokratik çözüm Filistin halkının da yararınadır, Kürt halkının da yararınadır. Bütün Ortadoğu halklarının yararınadır. Artık Ortadoğu'ya doğru bir pencereden bakma zamanı gelmiştir.

30 Eylül 2025