Temelli: Dönemin ruhuna uygun olarak silah yerine ekmeğe ve barışa bütçe ayrılmalıdır

Grup Başkanvekilimiz Sezai Temelli, Meclis'te basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Temelli, şunları söyledi: 

Vakıflar Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair teklif acilen geri çekilmelidir 

Vakıflar Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi geçen hafta Meclis’te görüşülmeye başlamıştı, bu hafta devam edecek. Tarihsel olarak vakıflar geleneği olan bir ülkede böyle bir kanunu getirmek her şeyden önce bu tarihe büyük bir hakarettir. Burada, vakıfların özerkliğini yok sayan, belediyelerin ve yerel demokrasinin vakıflarla kurduğu ilişkiyi, tarihi ve kültürel varlıklar üzerindeki etkisini yok sayan merkeziyetçi bir anlayışın kendisini dayattığını görüyoruz. Kabul edilebilir bir kanun değil. Dolayısıyla buna karşı muhalefetimiz de devam edecek. Tarihsellikten, akıldan ve kültürden kopuk olan bu anlayış her şeyi özerkliğinden kopartarak ve merkezileştirerek bir yönetim anlayışını bir kez daha sergilemekte. Bunun arkasında yatan en önemli mantıklardan biri de kuşkusuz ticari akıldır. Bu kültür varlıklarını, bu değerleri, her şeyi ticarileştiren piyasacı anlayıştır. Bu kanunun acilen geri çekilmesini bir kez daha talep ediyoruz. 

Süreçte ikinci aşamanın iyi değerlendirilmesi, yasamaya dair faaliyetlerin bir an önce hayata geçmesi önceliğimizdir 

Meclis’in esas gündeminin ne olması gerektiğini herkes çok iyi biliyor. Biliyorsunuz, komisyon 16 toplantı gerçekleştirdi. İçişleri Bakanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanının dinlenmesiyle komisyon görüşmeleri sona erecek. Sonrasında da bir rapor yazımına geçilecek. Biz en başından beri ifade ettik, dedik ki komisyon asıl işlevine odaklanmalı, oyalanmamalı. Önemli bir aşamadayız. Bu aşamanın iyi değerlendirilmesi ve artık yasamaya dair faaliyetlerin bir an önce hayata geçmesi önceliğimizdir. Umuyoruz ki kaybedilen zamanın da telafisiyle yıl sonuna kalmadan beklenen yasalar Meclis gündemine gelecek ve yasalaşacaktır. Bu tabii bizim umudumuz. Bu umudun gerçekleşmesi için de gereken çabayı ortaya koyacağız. 

Yargı Paketi toplumun beklentilerini karşılamaktan çok uzak

Meclis’in gündeminde olması gereken en önemli konulardan biri de yargı paketleri. Biliyorsunuz geçen yasama dönemi kapanırken 10. Yargı Paketi hayata geçmişti. Yargı paketi toplumun beklentilerinden o denli uzaktı, adeta içi boştu. Bütün toplumda bir beklenti vardı ve o zaman hem Adalet Bakanı hem AK Parti Grup Başkanı sonbaharda yeni yargı paketlerinin geleceğini ve toplumun beklentilerinin karşılanacağını söyledi. Özellikle de bu yargı paketlerinin içinde infaz eşitliğine ve yasalardan kaynaklı adaletsizliklerin ortadan kalkmasına yönelik düzenlemeler olacağını dile getirdiler. Şu anda 11. Yargı Paketi hazırlıkları var, kamuoyu bunu tartışıyor. Yine aslında o paket de beklentileri karşılamaktan çok uzak. İnfazdaki eşitsizlik devam ediyor ve yasaların ortaya koymuş olduğu adaletsizlik hala Türkiye'deki cezaevi gündemlerinin başında geliyor. Tabii ki çok sayıda mağdurun olduğu bir ülke bu ülke. Bu adaletsizliklerden kaynaklı çok sayıda mağdurun olduğu bir ülke. Bu mağduriyetlerin sona ermesini bekliyor insanlar. Fakat bu konuda bir düzenleme olduğuna dair henüz ortada bir belirti yok.

İnfazda eşitsizlik örnekleri

Bu birkaç örnekle aslında size bir cezaevi tablosu çizmiş olacağım. Mehmet Emin Çam 73 yaşında bir hasta tutsak. Böbrek ameliyatı geçirmiş, kalp krizi geçirmiş ve hastaneye gidip gelmesi bile büyük bir risk taşıyor. Fakat hasta bir tutsak ve hala cezaevinde. Mehmet Emin Çam yalnız mı? Hayır. 1600’den fazla hasta tutsağın olduğu bir ülkeden bahsediyoruz ve hasta tutsaklar konusunda hala Meclis’in gündeminde düzgün bir yasa teklifi yok. Bir başka isim Hatice Yıldız. Yaşlı, 76 yaşında. Hatice Yıldız neden cezaevinde? Cezaevine para göndermiş. Cezaevine gönderdiği para ne kadar? 250 TL. Hatice Yıldız neden yargılanıyor? Terörü finanse etmekten. 250 TL evladına para gönderiyor. Hatice Yıldız cezaevinde, 4 yıl 2 ay ceza almış. 4 yılın altında ceza alsaydı yatmayacaktı. Ama özellikle 4 yıl 2 ay verilmiş, 2 ay üzerine konmuş ki cezaevine girsin. Hatice Yıldız bu yaşına ve birçok hastalığına rağmen cezaevinde. Bir başka örnek Sincan Kadın Cezaevi. Sermin Demirdağ, 2021'den beri idare gözlem kurullarının uygulaması sonucunda cezaevinde tutulmaya devam ediyor. İnfazı da dolmuş ama hala cezaevinde. 

Meclis, mağduriyetleri ortadan kaldıracak bir adres olmalı 

İnfaz yakma denen bir şey var. İdare Gözlem Kurulunun karşısına çıkıyorsunuz, size sorular soruyorlar. Bu kurul adeta bir üst mahkeme gibi. Yargı süreci tamamlanmış, cezası tamamlanmış, cezasını yatmış kişilere soruyorlar: “Pişman mısınız? Örgütte kaç kişi silah bıraktı?” Ya da bunun gibi akla hayale gelmeyecek saçma sapan sorularla infazlar yakılmaya devam ediyor. Sincan Kadın Cezaevinin bir özelliği var; orada tutsak olan kadınların hiçbirinin tahliyesine olanak tanınmıyor. Tam 21 kadın tutsak, sırf bu uygulamadan dolayı, infazlarını tamamlamış olmalarına rağmen o dönemin de üzerinde ilave cezaları yatmaya devam ediyor. Neden? İşte bu uygulamalar nedeniyle. Dolayısıyla Meclisimizin gündeminde olması gereken konular bunlar. Mağduriyetler neredeyse o mağduriyetleri ortadan kaldıracak bir adres olmalı Meclis. Biz ne ile uğraşıyoruz? Vakıflar Kanunu. Neden? Kültür varlıklarını nasıl pazarlarız, nasıl ticarileştiririz diye. İşte mesele budur. Esas gündemimiz mağduriyetlerin olduğu yerlerde mağduriyetleri gidermek olmalı. Onun da birinci adresi kuşkusuz ki cezaevleri. 

TÜİK, emekçilerin ve emeklilerin hakkını gasp etmeye devam ediyor

Tabii Meclis’te bir başka gündem daha var. Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçe görüşmeleri başladı. Bütçenin başlığını şöyle ifade ettiler: “İstikrar ve Refah Bütçesi”. Böyle sunulan bütçenin ne denli bir istikrarsızlığın kaynağı olduğunu, bunun sermayenin refahı olduğunu ifade etmekten başka bir özelliği yok. Neden bunu söylüyorum? Biraz önce enflasyon rakamları açıklandı. Zaten o rakamlara dönüp baksanız anlarsınız ki bu ülkenin bütçeleri istikrar sağlayamıyor. Enflasyon rakamlarını 2,55 olarak açıkladı TÜİK. ENAG ise 3,75 olarak açıkladı. Yuvarlak olarak söylüyorum rakamları. Arada yüzde 50 fark var. Yıllık enflasyonda neredeyse yüzde 100'e yakın bir fark var. Yani TÜİK, emekçilerin ve emeklilerin hakkını gasp etmeye, çalmaya devam ediyor. Bu ayda da yüzde 1,5 çaldı. Toplamda yüzde 30 çalmış durumda. Yani TÜİK suç işlemeye devam ediyor. Fakat bu suçu işlerken kendi başına işlemiyor, talimatla işliyor. Enflasyon rakamları bunu bize gösteriyor.

Sağlıksız bir anlayışla hazırlanan bütçelerin ekonomiye sağlayacağı hiçbir olumlu katkı yok

Şimdi bu enflasyon rakamlarının bize gösterdiği şey şu: Dezenflasyon programı başarısızdır. Bu program 2 yılın ardından çökmüştür. Bu programın çökmesinin en önemli nedenlerinden biri de aslında bütçelerdir. Adalet ve Kalkınma Partisi her yıl aynı bütçeleri, aynı anlayışla hazırlıyor ve farklı sonuçlar elde etmeye çalışıyor. Bu mümkün değil. Dolayısıyla bu denli sağlıksız bir anlayışla hazırlanan bütçelerin ekonomiye sağlayacağı hiçbir olumlu katkı yok. Olumlu katkı olmadığı sürece de yaşadığımız sorunlar devam edecek. Bu yapısal sorunlar devam edecek. Günlük hayatımızda yaşadığımız hayat pahalılığı ve işsizlik gibi sorunlar devam edecek. Bütçeye baktığımızda bunu görüyoruz. 

Faize bu kadar çok kaynak ayrılan bir yerde gelir dağılımı adaleti olmaz

Peki, Hazine ve Maliye Bakanı ne diyor? “Şimdi ikinci evreye geçiyoruz” dedi. Yani bugüne kadar birinci evreymiş. Dolayısıyla, Hazine ve Maliye Bakanı aslında ekonominin hastalığını teşhis etmiş oldu. Yani kanser haline gelmiş bir ekonomiden bahsediyor. Şimdi ikinci evreye geçiyoruz. Böyle devam ederse 3. evre, 4. evre ve sonuçta da terminal dönemi. Artık geçmiş olsun. Böyle giderse gidişat bellidir. İkinci evreden kastı aslında hastalığın geldiği aşamayı gösteriyor. Her ne kadar kendisi bunun farkında değilse de ortadaki tablo budur. Neden hastalığın ilerlemeye devam edeceğini anlamanız için birkaç rakam vereyim: Enflasyon yüzde 33'ler civarında yıllık bazda, yıl sonu itibarıyla da yüzde 35 civarında olacak. Emekçiye yüzde 11 zam veren, memura ve emekliye bu zammı reva gören ve gelecek yıl enflasyon hedefini yüzde 16 koyan bu kurmaylar bütçeyi hazırlarken hangi projeksiyonla hazırlıyorlar? Sadece yeniden değerleme oranına baksanız yüzde 25'in üzerinde. Yani halka yalan söylüyorlar. Yüzde 16 falan yok. Öyle bir projeksiyonun tutma ihtimali yok. Çünkü yeniden değerleme oranını yüzde 25 yapmış. Yani 2026 yılı enflasyon rakamı için minimum beklenti yüzde 26. Uyumlu da. Yani 2026'da 26, 2027 yılında 27. Demek ki enflasyon yükselmeye devam edecek. Halka yalan söylüyorlar. Başka yalanları da var bütçeye baktığınızda. Bütçede faiz artışları, faiz ödemeleri artışı yüzde 40. O da başlangıç ödeneğinde yüzde 40. Sene sonunda bunun ne olacağını varın siz kestirin. Dolayısıyla faiz ödemeleri yüzde 40 artacak. Faizlere bu kadar çok kaynak ayırdığınız bir yerde ekonomide istikrar sağlayabilir misiniz? Mümkün değil. Dünyada bir örneği görülmüş değil. Faizlere bu kadar çok kaynak ayırdığınız bir yerde gelir dağılımında adaleti sağlayabilir misiniz? Hayır. Zaten böyle bir dertleri de yok. Nereden anlıyoruz bunu? Emekçiye yüzde 11, sermayeye yüzde 40. Aradaki bu fark da aslında servet transferidir, gelir transferidir. Gelir dağılımının adaletsizliğe mahkum edilmesidir.

Emekçilerin üzerindeki vergi yükü yüzde 40'lara ulaşmış durumda

Vergide adaletsizlik devam edecek. Bunu nereden mi anlıyoruz? Beklenen gelir vergisi 3,2 trilyon. Peki, vergi harcaması ne kadar? 3,6 trilyon. Vergi harcaması nedir? Sermayeden, yani vergisini ödemesi gerekenlerden vergi almaktan vazgeçmenizdir. Sermayenin 3,6 trilyon vergisinden vazgeçiliyor ama 3,2 trilyon gelir vergisi toplanacak. Demek ki bu sermayeden toplanmayacak. Kimden toplanacak? Emekçiden toplanacak. Emekçilerin vergi yükü bununla sınırlı mı? Hayır. Neden? Çünkü dolaylı vergilerdeki artış da devasa. Dolayısıyla emekçilerin üzerindeki vergi yükü yüzde 40'lara ulaşmış durumda. Peki, sermayenin üzerindeki vergi yükü ne kadar? Görünen yüzde 20, fakat muafiyet ve istisnalardan sonra sermayenin üzerindeki vergi yükü adeta sıfır. Çünkü ödedikleri vergiyi de bir şekliyle fiyatlara yansıtıyorlar. İşte enflasyonun nedeni de bu. Almadığınız vergi, denetleyemediğiniz vergidir. Dolayısıyla hem vergiyi ödemiyorlar hem vergi harcamasından yararlanıyorlar hem de bütün yükü fiyatlar aracılığıyla halkın sırtına yüklüyorlar. İşte bütçe budur. 

Silaha ayıracağınız bütçe yerine dönemin ruhuna uygun bir bütçe hazırlamanız gerekirdi 

Peki, bu bütçede başka rakamlar da var mı? Evet, var. Güvenlikçi akıllı hazırlanan bir bütçe demiştik geçen yıl, bu yıl daha da artmış. Geçen yıl güvenlik sektörüne ayrılan para 40 milyar dolarken, bu yıl 51 milyar doları geçmiş durumda. Yani payı, miktarı giderek artıyor. Bütçenin yüzde 11,5'i güvenlik bürokrasisine, militarist akla gidiyor. Neden? Böyle bir sorunu mu var ülkenin? Hadi geçmişte bahaneniz vardı; ama 27 Şubat'ta gelen deklarasyonla beraber, Sayın Abdullah Öcalan'ın ortaya koymuş olduğu yeni dönem perspektifiyle beraber artık bahaneniz de yok. Demokratik siyaset stratejisinin bu denli silaha ihtiyaç duymadığı bir süreci yaşarken, siz hala silaha neden bu kadar çok kaynak ayırıyorsunuz? Aslında bu da yaşadığımız yoksulluğun ve sıkıntının en önemli nedenlerinden biri. Dönemin ruhuna uygun bir bütçe hazırlamanız gerekirdi. Ekmek ve barış için bir bütçe hazırlamanız gerekirdi. Ama bırakın ekmek ve barış için bütçe hazırlamayı, siz sermaye ve savaş için bütçe hazırlamaya devam ettiniz. İşte DEM Parti’nin hazırladığı bütçenin başlığı budur. “Ekmek ve Barış İçin Bütçe”. Bizim toplumcu bütçe anlayışımızla meseleye baktığımız pencere bambaşka bir penceredir. 

Rejimin baskısı altında inleyen demokrasinin kurtuluşu yerel demokrasiden geçiyor

Toplumun ihtiyaçlarını önceleyen, onların kararlarıyla hareket eden ve bütçesini de bu şekilde oluşturan bir anlayışla yaklaşıyoruz. Toplumun tüm mağdur kesimlerini dikkate alan bir yerden meseleyi ele alıyoruz. Emekliler, emekçiler, kadınlar, engelliler, gençler; topyekün ülkenin yüzde 85'i mağdurdur. Bu yüzde 85 halktır ve bu halkın ihtiyaçlarını, gereksinimlerini karşılayacak bir bütçe yapmak gerekiyor. Yapıyor muyuz? Evet, yapıyoruz. Nerede? Muş'ta, Varto'da yapıyoruz. Gidin Varto'ya, Varto ilçemizin yapmış olduğu bütçeyi inceleyin. O bütçenin adı katılımcı bütçedir. Yani yerel demokrasinin bütçe anlayışı orada karşınıza çıkar. Halkla toplantılar yapılır ve halkın ihtiyaçları bizzat halkla beraber belirlenir. Eldeki olanaklara ve kaynaklara göre doğrudan katılım, doğrudan demokrasi anlayışıyla bütçe biçimlenir; halkın onayına sunulur ve planlanır. Demokratik planlamayla bütçe hayata geçirilir. İşte bütçe anlayışı budur. Dün yerel yönetim konferansımız vardı. O konferansta Tuncer Başkan, “Demokrasimiz hastalıklıdır, bu hastalıktan kurtulmanın yolu yerel demokrasidir” dedi. Evet, çok doğru bir tespittir. Bu kusurlu demokrasinin, otoriter rejimin baskısı altında inleyen demokrasinin kurtuluşu yerel demokrasiden geçiyor. Ekonominin kurtuluşu da katılımcı bütçe anlayışından geçiyor. Yani daha fazla yerel demokrasiyle ve daha fazla katılımcı bütçeyle ancak bu sorunları, bu hastalıkları aşabiliriz. 

Bahis meselesinin üzerine çok kararlı bir şekilde gidilmelidir

Değerli basın emekçileri, aslında her yere sirayet etmiş bir hastalıktan bahsediyoruz. Futbolda da hastalık kendisini gösteriyor. Hafta sonu iki derbi izledik. Eğer bu futbolsa İngiltere'de oynanan ne, İspanya'da oynanan ne, Almanya'da oynanan ne? Fakat bu derbide sahadaki oyuncuların değerleri o kadar yüksekti. Bugün adeta Avrupa'nın ilk on kulübünün içine girebilecek bir mali büyüklük var ama ortadaki futbola bakın. Burada bir çarpıklık var. Bu çarpıklığın ne denli büyük bir hastalığı barındırdığını aslında geçen hafta ortaya çıkan bahis meselesiyle bir kez daha öğrenmiş olduk. Yasa dışı bahsin aslında futbolu ne denli kirlettiğini görüyoruz. Yasa dışı bahsin ulaştığı rakam 55 milyar dolar. Bu kara para, bu kara ekonomi, bu yasa dışı bahis işi futbolu kirletmiştir. Hani o mübarek hayvana demişler ki boynun niye eğri, demiş nerem doğru ki. Bu ülkede her şeyin bu kadar çarpıldığı bir yerde temiz bir futbolu, iyi bir futbolu görmek mümkün değil. O yüzden bu bahis meselesinin üzerine çok kararlı bir şekilde gidilmelidir. Savcılıkların bu konuda çalışmaları vardır. Bu konu olabildiğince yaygın bir şekilde, herkese ulaşacak bir şekilde ele alınmalı. Bütün boyutlarıyla ele alınıp incelenmesini, geriye doğru ne kadar gidebilirse gidilmesini buradan bir kez daha dile getirmek istiyorum. 

Soru: Cumhurbaşkanı ve heyet görüşmesinde komisyonun İmralı'ya gitmesi ve umut hakkı gündeme geldi mi?

DEM Parti İmralı Heyeti bu tür görüşmeler sonrasında açıklama yapıyor. Biz de ilkesel olarak heyetimizin bu konulardaki açıklamasını tercih ediyoruz. Dolayısıyla hem görüşmenin içeriği hem sonrası gelişmelere dair heyetimiz açıklama yapmaya devam edecek. Bugün de adaya gidiyorlar Sayın Öcalan'la görüşmek üzere. Ondan sonra da açıklamaları olacaktır. Sürecin gelişimine dair yaptıkları açıklamalardan şunu çok net söyleyebiliriz ki umutvar bekleyişlerimiz söz konusudur. Bu umutlu bekleyişlerimize karşılık adımların atılması en sağlıklı yol olacaktır.

Soru: Söylediklerinizden olumlu geçtiğini söyleyebilir miyiz?

Evet, Pervin Başkan böyle bir açıklama yaptı. Takip ettiyseniz biliyorsunuz. “Umutluyuz” dedi. “Olumlu geçti” dedi. İşte bu umudun artık hayata geçmesi için gerekli adımların atılmasını bizler de bekliyoruz

3 Kasım 2025