
Grup Başkanvekilimiz Sezai Temelli, TBMM'de basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmeleri değerlendirdi. Temelli şunları söyledi:
Ormanlık araziler her türlü yatırıma açıldığı için yangın felaketleri çıkıyor
Dün akşamdan beri İzmir Seferihisar ve Menderes’te yangın devam ediyor. Çok geniş bir alana yayıldı. Her yangın bizim ciğerimizi yakıyor. Ormanlardaki bu yangın hem ormanlık alanların yok olmasına hem de ormanda yaşayanların yok olmasına neden oluyor. Üzüntümüz büyük. Tek tesellimiz can kaybının olmaması. Son 48 saat içinde Türkiye’de 78 yangın çıktı. Bu mevsime yangın mevsimi deniyor. Bunu biliyoruz. Geçen sene de hatırlayacaksınız, Mardin Mazıdağı ile Diyarbakır Çınar arasında yangın çıkmıştı. 15 yurttaşımız bu yangında yaşamını kaybetmişti. Can kaybı olmaması teselli diyoruz ama can kaybı olabilirdi. Yerleşim yerlerine sıçradı, evler yandı. Neden bu kadar sıklıkla bu yangınlar çıkıyor? Aslında bunun yanıtı basit. Bir kere, ihmallerden ve yeterli tedbir almamaktan çıkıyor. Bir de ormanlık alanlara yaklaşımdan kaynaklı olarak çıkıyor. Yeterli tedbirler, önlemler alınmıyor. Bu konuda biz, Mazıdağı ile Çınar arasındaki yangından sonra bir araştırma önergesi verdik. Önergede yangınlara karşı tedbirler nasıl alınmalı üzerinden bir yaklaşımımız vardı. Reddedildi. İktidar reddetti bunu. Oysa bir araştırma komisyonu kurulsaydı, belki bugün Seferihisar yanmayacaktı. Bu kadar basit bir şey. Tedbirsizliğe ve ihmallere devam ediliyor. Yeterli araç ve gereç alınmıyor. Ama bir de ormanlık alana yaklaşım konusunda çok büyük sıkıntıları olan bir anlayışla karşı karşıyayız. Ormana, ağaca, canlıya değer verilmiyor. Yerleşim yerleri zaten ormanla iç içe. Ormanlık araziler her türlü yatırıma açılıyor. Son olarak da karşımıza işte bu felaketler çıkıyor.
Kömürde ısrar ettiğimiz sürece doğa katliamı devam edecektir
Bu felaketlerin çıkmasının garantisi nedir diye sorarsanız, şu anda Meclis’te görüşülen yasalardır. Bunlar devam edecek. Çünkü bir enerji yasası geliyor. Bu enerji yasasının hedefinde ormanlar, meralar ve su alanları var. Yani hedefe koyduğunuz şey bunlar. Bunları siz hedefe koymuşsanız, bunları sadece ve sadece kar ve yatırım amaçlı alanlar olarak görüyorsanız; orman yangınları da çıkar, insanlar ve orada yaşayan canlılar da yaşamını kaybetmeye devam eder. Bu yasanın hemen geri çekilmesi gerekir. Bu yasa gerçekten kabul edilebilir bir yasa değil. Zeytinlikleri, su havzalarını, ormanları hedefine alıyor. Niçin? Enerji arz güvenliğinin sağlanması içinmiş. Hayır! Enerji arz güvenliğinin sağlanmasına yönelik bir yasa değil, sermayenin kar güvenliğini sağlayan bir yasa bu. Çünkü Türkiye’nin bir enerji arz sorunu yok. Kaldı ki olsa bile, temiz enerjiyle, doğayı koruyan ve doğanın ritmini önemseyen enerji politikalarıyla bu giderilebilir. Artık dünya buraya doğru gidiyor. Biz hala kömürde ısrar ediyoruz. Kömürde ısrar ettiğimiz, sadece ve sadece bu işlerin peşinden koştuğumuz sürece sonuçta doğa katliamı devam ediyor.
Dertleri iklim krizine yönelik tedbir almak değil, ticaret ve kar elde etmektir
Bu yasa daha gelmedi ama komisyonda 26 saat sürdü yasanın görüşülmesi. Bütün maddelerde direndik. 26 saat sürmesi aslında muhalefetin, başta de DEM Parti’nin direnişinin sonucudur. Bildiğiniz gibi çoğunluk hesabıyla, oy hesabıyla komisyondan geçti. Şimdi Genel Kurula gelecek. Genel Kurulda da direneceğiz. Sadece ekolojistler değil, toplumdaki tüm duyarlı kesimlere çağrı yapıyoruz: Hep birlikte direnelim. Ormanlarımızı, zeytinliklerimizi, su havzalarımızı, yaşam alanlarımızı korumak için bu yasalara karşı hep birlikte direnelim.
Bu yasadan önce ne görüşülüyor Meclis’te? İklim yasası. Sanırsınız ki iklim krizine karşı doğayı korumak amaçlı bir yasa. Hayır öyle değil. Karbon piyasasının kurulmasına yönelik bir yasa. Karbon ticaretini yasalaştırmaya çalışıyor. Adeta bir karbon borsası peşinde olan bir yasa. Derdi iklim krizine yönelik bir tedbir değil, bundan ticaret ve kar elde etmektir. Yani öyle bir kirlilik var ki özellikle fosil yakıtların yaratmış olduğu. Karbon ayak izi dediğimiz zaten bu. Böyle bir kirlilik var. İktidar işte bu kirliliği parayla temizlemeye çalışıyor. Hiçbir para, iklim krizi ve yaratmış olduğu bu kirliliği temizleyemez. Bu anlayıştan bir an önce vazgeçin.
Muhalefeti yok etmeye çalışan bir anlayış demokrasi olarak nitelendirilemez
Doğadaki bu tahribat ve yıkım devam ederken, yargı eliyle siyasette de bir yıkım devam ediyor. Biraz önce haberlerde izledik, CHP’ye ilişkin bir dava vardı. Mahkeme davayı 8 Eylül’e erteledi. Yargının siyasete müdahalesinin farklı biçimleriyle her gün karşı karşıya geliyoruz. Biraz önceki karar da böyle bir karar. Mahkeme bu davayı reddetmeliydi. Neden? Çok basit. Hukuk fakültesi ikinci sınıf öğrencisi bile bilir bunu. YSK’nın vermiş olduğu karara karşılık siz bir yargı sürecini işletemezsiniz. Bu Anayasa da aykırıdır, mevcut yasalara da aykırıdır. Mahkeme ne yapıyor? Diyor ki sürmekte olan ceza davasının sonucunu bekleyeceğim. Yani 8 Eylül’de davayı görecek. Bunlar hangi okulu bitirdiler de hakim oldular, ben hayretle bakmaya devam ediyorum. Ülkede yargı sisteminin bu hale gelmesi akıl alır bir şey değil! Siyaset, yargının bu müdahaleleriyle aslında toplumun ihtiyaçlarını giderecek bir mekanizma olmaktan çıkarak topluma rağmen kendisini yapılandıran bir alan olmaya doğru kayıyor. Bu, iktidarın ortaya koymuş olduğu yargı anlayışıdır, siyaset anlayışıdır. Başka bir şey değildir. Dolayısıyla demokrasilerde olmazsa olmaz koşul muhalefet ise muhalefeti yok etmeye çalışan bir anlayış da demokrasi diye nitelendirilemez. Türkiye’nin sorunu budur. Biz bu davanın reddedilmesi gerektiğine inanıyoruz. Ama bu davaya gelene kadar da buna benzer birçok davayı bu ülke yaşıyor. Bunlardan biri 19 Mart’ta ortaya çıkan meseledir. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik başlatılan süreçtir. Ortada hala iddianame yok. Kaç ay olmuş İBB, başkanından yoksun. Neden? Bilmiyoruz. Ortada iddianame yok. Bir sürü şey TV’lerde tartışılıyor ama yine görüyoruz ki yargı eliyle siyasete müdahale ediliyor ve bunun da bedeline toplum katlanıyor.
Kobanî Kumpas Davasının gerekçeli kararı tamamıyla çöptür
Yargının siyasete müdahalesinin belki de en fetişik hali Kobanî Kumpas Davasıdır. Kobanî Kumpas Davası, yargının siyasete müdahale etmesinin gerekçesini oluşturmak amacıyla yaratılmış bir davadır. Geçen hafta gerekçeli kararı açıklandı. Tam 13 ay sonra açıklandı karar. Düşünebiliyor musunuz? Gerekçeli kararı yazmak 13 ay almış. 32 bin sayfa yazmışlar. Yazdıkları falan yok. Bakmayın yazdık dediklerine. Kopyalayıp yapıştırmışlar, doldurmuşlar. Adeta bir torba gerekçeli karar. Yasa yapıyorlar ya, gerekçeli kararları da torba şeklinde. İçine doldurmuşlar her şeyi, tamamıyla çöptür. Bu dava daha ilk günden çökmüştür. İddianame ilk günden beri aslında bir kumpas davası olduğunu çok net ortaya koyuyordu. Israr ettiler, yıllarca bu davayı sürdürdüler. Geçen sene Mayıs ayında bir karar verildi. Dediler ki gerekçeli karar beklenecek. 13 ay sürdü. Şimdi gerekçeli karar üzerinden yeniden karar alınabilmesi için bile -tabii siz 32 bin sayfa yazarsanız bu da yeni bir cezalandırma yöntemi olarak arkadaşlarımızın içeride kalmasına neden oluyor. Oysa AİHS’in 18. maddesine göre Selahattin Demirtaş kararı çok net ortada. Tahliye edilmesi gerekirken o günden bugüne, Demirtaş içeride esir tutulmuştur. Siyasi tutsak dediğimizde itiraz ediyorlar. Diyorlar ki niye bu kavramı kullanıyorsunuz? Evet, tutsak ediyorsunuz. Çünkü bir üst mahkemenin vermiş olduğu karara rağmen, yani AİHM’in kararına rağmen siz alıkoydunuz, esir olarak içeride tuttunuz. Hem Selahattin Demirtaş’ı hem de diğer arkadaşlarımızı. Kaldı ki bir tek AİHM kararı Selahattin Demirtaş’ta yoktur. Birçok karar vardır bu konuda. Bunları görmezden gelerek mevcut militarist anayasanın 90’uncu maddesini ihlal etmeye devam ediyorlar. Dolayısıyla burada bir hukuk devletinden, bir hukuk anlayışından, bağımsız bir yargıdan bahsetmek mümkün değil. Bir an önce arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını istiyoruz. Artık bu esarete son verilmesini istiyoruz. Arkadaşlarımız haksız ve hukuksuz yere alıkonulmaktadır. Belgesini mi istiyorsunuz? Kumpasın belgesi olur mu, olur. O da işte bu gerekçeli karardır.
Meclis’in en öncelikli görevi çözüm komisyonudur; biz her türlü katkıyı sunacağız
Önemli gündemlerden biri de Kürt meselesinin demokratik çözümü için atılacak adımlarda önemli bir başlık olan komisyon meselesidir. Biz de komisyonun bir an önce kurularak çalışmalara başlaması gerektiğini belirtmiştik. Meclis kapanmadan bu komisyon hayata geçmeli, Meclis tatile girse bile bu komisyon çalışmalı demiştik. Bu konuda diğer partiler de önerilerini Meclis Başkanlığına sunacak. Biz de önerilerimizi yazılı bir şekilde yarın Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’a ileteceğiz. Kurtulmuş siyasi partilerden gelen öneriler çerçevesinde geniş bir konsensüse ulaşarak bir komisyon oluşturacak diye bekliyoruz. Yasal bir komisyonun kurulması bizim için önemlidir. Bu komisyonun temsiliyeti ve çalışma esasları önemlidir. Bu komisyon bir araya geldiğinde çalışma esaslarını belirleyecektir ama bir konsensüs esasına göre çalışması, topluma karşı duyarlı olması, toplumun çeşitli kesimlerinden gelecek önerileri dikkate alması ve özellikle Kürt meselesinin demokratik çözümünde ihtiyaç duyulan önerilerde hızlı, etkin ve verimli bir çalışma ortaya koyması bizim için önemlidir. Biz komisyon çalışmalarına tüm gövdemizle katkı vereceğiz. Bu konuda her türlü inisiyatifi almaktan geri durmayacağız. Çünkü bizim için aslolan bir an önce barışın kalıcılaşmasını sağlayacak hukuki güvence ve altyapının sağlanmasıdır. Siyasi özgürlüklerin herkes için geçerli olmasıdır.
Komisyonu kısır tartışmalara sıkıştırmamalıyız; komisyon güven artırıcı adımlar atmalıdır
Bu konuda yapılacak çalışmalar ve buna bağlı olarak TCK, TMK ve ayrımcılıklarla ilgili çeşitli düzenlemelerin ele alınması da Meclis’in öncelikleri arasında olmalıdır. Güven artırıcı adımlar çok çok önemlidir. Bu komisyon toplumdaki kaygıları gidermek açısından da karşılıklı güvensizlikleri gidermek açısından da büyük öneme sahiptir. Komisyon tartışmalarını getirip kısır tartışmalar içerisinde boğmamak gerekiyor. Artık geçmişin kavram setleriyle, geçmişin kodlarıyla komisyona yaklaşmamak; barış ve demokratik toplum anlayışıyla, demokratik Türkiye yaklaşımıyla komisyona yaklaşmak büyük önem taşıyor.
Rant düzeni yüzünden dolar milyonerleri de yoksulluk da artıyor
Bir de hiç değişmeyen gündemlerimizden birisi ekonomi. Bildiğiniz gibi Türkiye ile ilgili yeni bir rapor yayımlandı. Bu rapora göre Türkiye’deki dolar milyoneri sayısı arttı. Türkiye, dolar milyoneri sayısındaki artış hızında dünyada birinci. Yani en çok dolar milyoneri üreten ülke biziz. Bu müthiş bir başarı. Fakat bu müthiş başarının şöyle bir sonucu var. Toplum bu artışa rağmen ciddi yoksullaşmış. Yani sonuncu sırada geliyor toplum servet kaybı nedeniyle. Yani zengin sayısı artıyor, toplum yoksullaşıyor. Bu ülkedeki sömürüyü, gelir dağılımı adaletsizliğini, servet dağılımı uçurumunu göstermesi açısından ibretlik bir sonuç. Dolar milyonerlerinin artmasının nedeni bu rant düzenidir.
Enflasyon ücretleri aşındırmaya devam ediyor ve hükümetin dezenflasyon programı başarısız
Dolar milyonerlerinin artmasının sebebi doları primleyen, yani yüksek faizlerle dövizi krediye primleyen bugünkü sözde dezenflasyon programıdır. Bu noktada bir kez daha ortaya çıktı ki bu programın enflasyonla mücadele hattında asla ve asla zenginler yoktur. Enflasyonu düşürebilmenin yegane aracı olarak ücretlileri, emeklileri ve yoksul halkı görmektedir. Oysa enflasyonun nedeni ücretliler, emekliler, yoksul halk değildir. Öyle olduğu için de program başarısızdır. Diyorlar ki enflasyon düşüyor. Enflasyonu TÜİK düşürüyor; TÜİK’in ahlak dışı yöntemleri nedeniyle enflasyon düşüyor. Enflasyon aslında ücretleri aşındırmaya devam ediyor. Ülkede ücretliler, emekliler, emekçiler, çiftçiler sefalet içerisinde yaşarken NATO zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor ki evet destekliyoruz. GSYİH’nın yüzde 5’i askeri harcamalara, silaha ayrılacak. Yani bu ülke sefalet ve yokluk içinde kıvranırken biz şu anki askeri militarist harcamaların, savaş harcamalarının 2,5 katı daha harcama yapacağız. Peki, bu harcamayı kim finanse edecek? Bu harcamaları vergileriyle halk finanse edecek. Bu ülkede vergi adaleti var mı? Yok. Vergi verenler kimler? Vergi yükünü en çok kimler taşıyor? Ücretliler taşıyor. Adaletsizlik daha da derinleşiyor.
Mutlaka emekçilere ciddi bir ara zam yapılmalıdır
Komisyonda bir torba yasa var. Sözde vergi adaletini sağlayacakmış. Özel tüketim vergisi üzerinden vergi adaletini sağlayacağını iddia eden bir Hazine ve Maliye Bakanımız var. Fıkra bitti. Bu tam bir fıkra. Yani ekonomi fakültelerinde fıkra anlatsanız bunu anlatırsınız. Durum bu kadar vahimdir. Bu duruma karşı yapılması gereken ciddi bir ara zamdır. Emekçilerin, emeklilerin, çalışanların uğradığı mağduriyeti ortadan kaldıracak ciddi bir zam mutlaka yapılmalıdır.
TÜİK sen bize ne anlatıyorsun, geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 28!
İşsizlikle ilgili bu sabah TÜİK yine üzerine düşeni yaptı. İşsizlik oranının düştüğünü açıkladı. 8,4’e gerilemiş. Oysa ben size birkaç rakam okuyayım. Tam zamanlı ve kayıtlı çalışanların oranı yüzde 33,8. Yani çalışma hayatında olması gerekenlerin 3’te 1’i ancak kayıtlı ve tam zamanlı çalışabiliyor. 3/2’si ise ya işsiz ya kayıt dışı ya da nöbetleşe çalışabilir. Bu ayrı bir yoksulluk krizidir. Geniş tanımlı kadın işsizlik oranı yüzde 46, geniş tanımlı genç işsizlik oranı yüzde 48. Geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 28. TÜİK sen bize ne anlatıyorsun? Bu yalanlarına artık kimse kanmayacaktır.
Silah bırakma kararı zaten alındı, asıl soru şu: Biz ne yapacağız?
Soru: Temmuz ayı içerisinde silah bırakılacağı ifade ediliyor. Böyle bir bilgi siz de var mı? Ne zaman bırakılacak silahlar? Özellikle komisyonun kurulacağı bir süreçte bu adım ne zaman atılacaktır? Bunun takvimi var mıdır?
Biz de böyle bir bilgi yok. Bu tür çok yayın yapılıyor. Dolayısıyla bu gelişmelerin önümüzdeki hafta olma olasılığı var gibi gözüküyor. Fakat burada önemli olan şey, sorunu sadece ve sadece bu meseleye indirgemek olmamalıdır. Silahlar bırakıldı mı, nasıl bırakılacak, bunun fotoğrafları ve video kaydı geldi mi? Bu meselelere sıkışıp kalmak yerine, hukuki güvencenin sağlanması yönünde adımlar atmak ve toplumun beklentilerini karşılamak yönünde bir çabayı ortaya koymak zorundayız. Zaten silah bırakma kararı kongrelerinde alınmış bir karar. PKK kendi kongresinde bu kararı aldı. Bunu öyle ya da böyle bir şekilde gerçekleştirecekler. Buradaki asıl soru şu: Biz ne yapacağız? Biz buna odaklanalım. Komisyon çalışmasını o yüzden önemsiyoruz.
Soru: İmralı Heyeti Cumhurbaşkanı ile görüşeceğini açıklamıştı. Bu konuda size geri dönüş oldu mu?
Sayın Pervin Buldan, Meclis Başkanı ile görüşme sonrası yaptığı açıklamada, zaten ayın 8-9’u gibi Cumhurbaşkanı ve daha sonra da siyasi partilerle görüşüp İmralı’ya gitme niyetleri olduğunu söylemişti. Sanırım bu takvim işleyecek.
30 Haziran 2025