Kadın Meclisi Sözcümüz Halide Türkoğlu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ve gündeme ilişkin Genel Merkezimizde açıklama yaptı. Türkoğlu, şunları söyledi:
Ülke gündemlerini, kadın gündemlerini ve yeni dönem yol haritamızı belirlemek üzere gerçekleştirdiğimiz Kadın Meclisi ve koordinasyon toplantılarından sonra kararlarımızı sizlerle paylaşmak için basın toplantımızı gerçekleştiriyoruz. Hoş geldiniz. Konuşmama başlamadan önce tüm dünya halklarının, kadınların, gençlerin özgürlük ve eşitlik mücadelesine umut ve ışık olan Kobanî Direnişini 11. yılında selamlıyorum. 1 Kasım Dünya Kobanî ile Dayanışma Günü kutlu olsun. Selam olsun Rojava Devriminin mayası olan bu direnişin öncüsü kadınlara! Selam olsun dünyanın dört bir tarafından gelerek Kobanili kadınlarla dayanışma içinde enternasyonal kadın mücadelesini büyütenlere! Selam olsun tüm devrimci kadınlara! Kader Ortakaya şahsında bu uğurda yaşamını yitiren tüm kadınları saygıyla anıyorum. Onların anıları ve mücadeleleri yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.
Kobanili kadınların direnişi halkların barış içinde yaşamasının teminatıdır
Erkek egemen iktidarların Ortadoğuda’ki savaş politikaları kadınlara yönelik bir savaş olarak yürütülmektedir. Bugün Sudan’dan Afganistan’a kadınlar ağır bir saldırı altındadır. Sudan’da yaşanan savaş ve çatışma, insanlık değerlerini altüst eden bir kırıma dönüşmüştür. Pazar günü Sudanlı eski milletvekili ve insan hakları savunucusu Silham Hassan’ın RSF’nin El-Feraşer’i işgali sırasında idam edilmesi, savaşın ve işgalin kadınları nasıl hedef aldığının göstergesidir. Yaşamını adalet, kadın hakları ve insan onuru için mücadeleye adayan ve baskı karşısında biat etmeyen bir kadın siyasetçiyi ve aktivisti, Silham Hassan’ı katleden zihniyete karşı mücadelemizi büyüteceğiz. Ortadoğu’nun barışa ve onurlu bir yaşam modeline ihtiyacı var. Ancak böyle bu kadın kırımı durdurabilir. Kobanili kadınların direnişi ve oluşturdukları model Ortadoğu coğrafyasına barışı getirecek modeldir. Demokrasi, eşitlik ve özgürlük eksenli bir model bütün halkların barış içinde yaşamasının teminatıdır.
Biz kadınlar da onurlu barıştaki ısrarımızı yineliyoruz
Sayın Öcalan’ın 27 Şubat çağrısıyla başlayan Barış ve Demokratik Toplum Süreciyle birlikte Kadın Meclisimiz üzerine düşen sorumluluk gereği çağrının toplumsallaşması çalışmalarını aralıksız sürdürmektedir. Hepinizin bildiği gibi, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısıyla kadınların, gençlerin, halkların barış umudunu büyüten bu sürecin üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Ve yine Kürt Özgürlük Hareketi tarafından 26 Ekim’de deklare edilen geri çekilme kararı da bu kapsamda barıştaki ısrarın göstergesi olmuştur. Halkların bir arada, özgür ve eşit yaşayacağı bir yaşamın kapısını aralayan bu tarihi adımların ve fırsatların olduğu böylesi bir dönemde biz kadınlar da onurlu barıştaki ısrarımızı yineliyoruz. Üzerimize düşen sorumluluk gereği, ilk günden itibaren bu çağrının toplumsallaşması için çalışmalarımızı başlattık.
Barışa ve çözüme dair her talep biz kadınların da talebidir
Bu kapsam da yüzlerce kadın buluşması gerçekleştirdik. Evlerden mahallelere ve sokaklara, kadın kurumlarından feministlere, inanç gruplarına ve STK’ların, baroların, siyasi partilerin kadın yapılarına varıncaya dek gerçekleştirdiğimiz her buluşma bizler için barışa bir adım daha yaklaşma umudunu büyüttü. Çünkü bizler şunu çok iyi biliyoruz ki kadın özgürlük mücadelesi aynı zamanda bir arada eşit ve ortak yaşamdaki ısrarın mücadelesidir. Erkek egemen savaş siyasetine karşı onurlu barışı ve demokrasiyi savunmanın mücadelesidir. Meclis çatısı altında kurulan komisyonda Barış Annelerinin, kadınların barışa dair kurduğu her bir söz, bu ülkeye neden barışın gelmesi gerektiğinin en somut gerekçesidir. Barışa ve çözüme dair her talep biz kadınların da talebidir. Dinlemeleri tamamlayan Meclis Komisyonu, özellikle kadınların bu taleplerini esas alarak yasal düzenlemelerin çerçevesini derhal oluşturmalıdır. Meclis de bu konuda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir.
Demokratik bir cumhuriyetin inşasını hep birlikte gerçekleştireceğiz
Cumhuriyetin bir yüzyılının daha kadınların anadiline, kimliklerine, inançlarına, haklarına ve kazanımlarına yönelik saldırılarla ve tekçi cinsiyetçi politikalarla şekillenmesine izin vermeyeceğiz. Demokratik bir cumhuriyetin inşasını hep birlikte yapacağız. Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin başarıya ulaşması bu açıdan büyük bir öneme sahiptir. Çünkü Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin ruhu kadınların sesini, sözünü ve taleplerini esas almaktadır. Bugün Meclis çatısı altında konuşulması gereken ne tezkerelerdir ne de savaş eksenli ayrılan bütçelerdir. Meclis’te konuşulması gereken Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin başarıyla inşa edilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasıdır. Sayın Öcalan’ın özgür ve eşit bir şekilde çalışabileceği koşulların oluşturulmasıdır. Kadınların iradesini gasp eden kayyım uygulamalarına son verilmesini sağlayacak, KHK mağduru kadınların ve gençlerin haklarının teslim edilmesini garanti altına alacak düzenlemelerin yapılmasıdır. Siyasi tutsakların yaşadıkları hak gasplarının son bulması ve tutsakların serbest bırakılmasıdır. Sincan Kadın Cezaevinde siyasi kadın tutsakların infazları keyfi gerekçelerle onlarca kez yakılırken, bu hukuksuz uygulamalara Adalet Bakanlığı başta olmak üzere siyasi iktidarın sessiz kalmasını asla kabul etmiyoruz. 24 siyasi kadın tutsağın şartlı tahliye hakkının açıkça gasp edilmesinin hiçbir izahı yoktur. Yasal yetkilerini aşarak yasaları çiğneyen Sincan Kadın Cezaevi Gözlem Kurulu hakkında derhal işlem başlatılmalıdır. Bu uygulamalar son bulana dek bizler bunu hatırlatacak, bunun için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz.
Kapalı kapılar ardında hazırlanan hiçbir düzenleme bu ülkenin barışına hizmet etmez
Kadınlar ve halklar, demokratikleşmenin ve barışın inşasının yol haritalarını siyasetçilerden ve yöneticilerden beklerken, “11. Yargı Paketi” diye kamuoyuna sızdırılan bir taslak paket var. Ben konuya girmeden önce bir kez daha şunu vurgulamak istiyorum. Toplumun gerçekliğinden ve kadınların taleplerinden bağımsız, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı, kapalı kapılar ardında hazırlanan hiçbir düzenleme bu ülkenin barışına hizmet etmez. Demokrasiyi ve insan haklarını yok sayan, erkek egemen ve tekçi zihniyetle yapılan hiçbir yasal düzenlemenin kadınların nezdinde geçerliliği olmadı, olmayacak. İşte taslak diye sızdırılan 11. Yargı Paketinin içerisinde yer alan tekçi, cinsiyetçi, ırkçı, adeta faşizmi yasallaştıran, LGBTİ+’ları hedef alan, nefret suçlarını körükleyen böylesi bir düzenlemenin Meclis’e getirilmesi ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı siyaseti beslemekten başka bir şey değildir. Farklı cinsel yönelimlere, cinsiyet kimliklerine yönelik alenen yapılan saldırılara ve hak ihlallerine karşı ortak mücadeleyi dün olduğu gibi bugün de büyütmeye devam edeceğiz.
11 Yargı Paketi ile toplumsal barış sağlanamaz
Bu iktidarın görevi farklılıklarla barışmaktır. Cinsiyet uyum sürecine hangi yaşta, hangi koşullarda başlaması gerektiğini söyleyecek kurum siyasi iktidar değil hekimlerdir, sağlık emekçileridir. Siyasi iktidara düşen ise hekimlerin sözünü yasal düzenlemelerle hayata geçirmek; kişilerin cinsiyet uyum süreçlerine saygı duymak, tanımaktır. Nefret suçlarına karşı önlem almaktır. Bu yargı taslağında yer alan her bir cümle demokrasiye, eşitliğe, insan haklarına, farklılıklara tahammülsüzlüktür. Yine sızdırılan bu pakette, suça sürüklenen çocukların çocuk indirimlerinden faydalanmasını engelleyecek düzenleme de hangi sonuçları doğuracağından bihaber yapılmış bir düzenlemedir. Çocukları suça sürükleyen nedenlerle mücadele etmek yerine, suçun kendisine odaklanmakla ve çocuğu yetişkinler gibi cezalandırmakla bu sorunun çözülemeyeceğini buradan vurguluyoruz. İşte tüm bunlardan hareketle siyasi iktidarı uyarıyoruz. Toplumsal barış ve demokratik bir toplum farklılıklarla bir arada, özgür ve eşit yaşamın inşasıdır. Bu tür düzenlemelerle toplumsal barışın sağlanamayacağı ortadadır.
Eylül ayında 19 kadın erkekler tarafından katledildi
Evet, bizlerin bu ülkenin tüm gündemlerine dair sözümüz, politikamız var. Sadece Eylül ayında 19 kadın erkekler tarafından katledildi. 25 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Bu ülkede cezaevinde olsa dahi katillerin izinli çıkıp kadın cinayetini nasıl kolay işleyebildiğini Hasret Akkuzu katliamında bir kez daha gördük. Zonguldak’ın Çaycuma ilçesinde 12 Ekim’den beri bulunamayan 17 yaşındaki Hasret Akkuzu, Deniz Boyacı tarafından boğularak katlediliyor. Fail Deniz Boyacı, Hasret’i boğarak su kuyusuna attığını itiraf ediyor. Bu ülkede kadınların yaşamlarının nasıl kolay yok edildiğinin cevabı bu cinayette gizlidir. Fail Deniz Boyacı daha önce 5 kişiyi katleden ve hüküm giyen biri. Bu kişi cezaevinden izinli çıkıyor ve geri dönmediği bilinmesine rağmen bir denetleme olmadığı için elini kolunu sallayarak bu cinayeti işleme cesareti gösteriyor. Hasret göz göre göre katlediliyor. Hasret’in ölümünden cezaevinden izinli çıkan ve geri dönmediği halde yeterli denetimi yapmayan kişiler sorumludur. Bizler defalarca söyledik. Cezasızlık politikaları, caydırıcı yasaların olmayışı kadın cinayetlerinin artmasına neden olmaktadır. İstanbul Sözleşmesinden çekilmek yerine bu sözleşmenin maddeleri uygulanıyor olsaydı, failler bu kadar cesur davranamayacaktı. Şüpheli olarak geçen ama her biri failleri korunan kadın cinayetleridir aslında. Necla Özmen’in balkondan düşerek ölmesi. Eşinden sistematik şiddet gördüğü belirtiliyor. Ablasına “Bana bir şey olursa sorumlusu eşimdir, kayınpederimdir. Sürekli şiddet uyguluyorlar, camdan atla diyorlar” demesine rağmen eşi ifade verdikten sonra serbest bırakılıyor. Bu ülkede kadın cinayetlerinin ve şüpheli ölümlerin arkasındaki gerçek hikaye budur.
İyi bilinsin ki Rojin’in faillerinin korunmasına, aklanmasına izin vermeyeceğiz
Dün Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları Van’da Kadın Meclisimizle birlikte Rojin Kabaiş’in arkadaşlarının basın açıklamasına katıldı. Kolluk güçlerinin yoğun baskısı altında bu açıklama gerçekleşti. Her gün Rojin için yapılan eylemler, kadınların ve gençlerin hakikat arayışı, kadın cinayetlerinin nasıl üstünün kapatıldığını tüm kamuoyuna duyurmaktadır. Rojin Kabaiş cinayetinde ortaya çıkan her bir detay, kadın cinayetlerinin nasıl şüpheli hale getirildiğinin ve üstünün örtüldüğünün en somut halidir. Bizzat siyasi iktidara bağlı kurumların iş birliğiyle bir cinayetin üstünün nasıl örtüldüğü de Rojin’in davasında ortaya çıkan somut delillerle bir kez daha görülmüştür. Rojin’in ölümünün intihar olduğunu söyleyen yetkililer ve kurumlar, kadınların ısrarlı bir şekilde sorduğu “Rojin’e ne oldu?” sorusuna yenilmiştir. Rojin’in bedeninde bulunan bulguları açıklamak zorunda kalmışlardır. Rojin’in, ailesinin, arkadaşlarının, kadınların ısrarlı mücadelesiyle bu durum açığa çıkarılmıştır. Yine Rojin Kabaiş cinayetine dair haber yapan kadın gazetecilerin hedef alınması, haklarında soruşturma açılması bunun göstergesidir. İyi bilinsin ki Rojin’in faillerinin korunmasına, aklanmasına izin vermeyeceğiz. Kadın basın emekçilerini susturarak, hedef göstererek bu cinayetin üzerinin örtülmesine izin vermeyeceğiz.
Katliamın tablosu kadın yoksulluğu ve işsizliğinde de aynı şekilde kendini gösteriyor
Kadına yönelik şiddetin, katliamın tablosu kadın yoksulluğunda da işsizliğinde de aynı şekilde kendini gösteriyor. Bakın DİSK-AR’ın Ağustos 2025 raporuna göre geniş tanımlı kadın işsizliği oranı %39,4. Yine Türkiye’de asgari ücret kapsamı yüzde 48,9 iken, kadınlarda bu oran yüzde 58,4’e kadar çıkıyor. Yani ortalama 2 milyon kadın ise asgari ücrete dahi erişemiyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derinleşmesi ve kadınların omuzlarına yüklenen bakım emeği çoğu kadının çalışma hayatına girmesini engelliyor. Ülkede yaşanan ekonomik krizin kadınlara nasıl yansıdığını Amed’de 3 çocuğuyla yaşam mücadelesi veren Leyla Kutlay’ın ağzından çıkan şu sözlerle anlatayım: “İnsanlar ay sonunu getiremezken, ben gün sonunu getiremiyorum.” Ve üniversite KYK yurtlarında yaşayan genç kadınların basına verdiği demeçlerden sadece birini sizlerle paylaşmak istiyorum: “İdare etsen bile bazen dayanılmaz bir hal alıyor. Kahvaltılık birkaç şey alayım ya da akşam dışarıda yiyeyim deyince masrafım daha da katlanıyor. Burs ücreti 3 bin lira ama bu masrafların yanında hiçbir şey kalmıyor. Bir de okul masrafları oluyor, kitaplar oluyor. Kışlık mont, bot gibi şeyler alayım diyorsun ama nasıl yapacağım diye düşünüyorsun.” Burs ücreti temel ihtiyaçların çok altında kalıyor.
Biz kadınlar 2026 bütçesine karşı en güçlü muhalefeti yapacağız
İşte bu ülkede kadınların yaşadığı yoksulluğun, işsizliğin, geçinememenin görülmek istenmeyen resmidir bu. Kadına yönelik şiddet ve yoksulluğun birbirini beslediği herkesin malumudur. Bugün ekonomik özgürlüğü olmadığı için binlerce kadın yaşadığı şiddet ortamına mahkûm kalıyor. Sosyal yardım adı altında kadınlara sunulan “destek” yetmediği gibi, bu para çoğu zaman kadının ihtiyacına değil hane halkının ihtiyacına gidiyor. Deprem bölgesinde konteynerlerde yaşamak zorunda bırakılan kadınlar ise bu yoksulluğun ve işsizliğin bedelini katbekat fazla ödemektedir. Sağlıktan eğitime, kişisel hijyen ihtiyaçlarından günlük yaşam ihtiyaçlarına kadınların yaşadığı yoksulluk her geçen gün daha vahim bir duruma gelirken 2026 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi Meclis’e sunuldu. Teklifin içerisinde faize gidecek oran, sermayeden tahsil etmesi gereken vergilerden vazgeçilmesi yine bu bütçenin de kadınlara ve çocuklara değil; bir arada özgür ve eşit yaşama değil; ranta, talana, sermayedara yönelik hazırlandığını gösteriyor. Savunma harcamaları 1 trilyon 202 milyar TL, iç güvenlik ise 953 milyar TL ile toplam 2,1 trilyon TL’yi buluyor. Şimdi soruyoruz: Kimi kime karşı savunuyorsunuz? Kimin güvenliğini sağlıyorsunuz? Bu nasıl güvenlik politikasıdır, savunmadır ki bu ülkede kadınların hala can güvenliği yok. Elbette ki biz kadınlar bu bütçeye karşı en güçlü muhalefeti yapacağız. Kaynakların savaşa, ranta, talana değil; eşit ve özgür bir yaşama harcanması için mücadele edeceğiz. “Barışın, emeğin, özgürlüğün ve demokrasinin bütçesi” diyerek toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe talebimizi alanlarda, meydanlarda, sokaklarda, Meclis’te her yerde yükselteceğiz.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü etkinliklerimiz
Önümüzdeki hafta muhalefet partilerinin kadın yapılarıyla bir araya geleceğiz. Kadınların demokratik siyasette birlikte mücadele alanlarını büyütmenin, kadın mücadelesinin ve dayanışmasının erkek egemen siyaseti değiştireceğine inanıyoruz. Barış ve demokratik toplum kadınların geliştireceği politikalarla ve siyasetle mümkündür. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Gününe hazırlanırken, Kasım ayında yapacağımız merkezi çalışmalarımızı sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Şiddetin Karşısında Eşitlik ve Özgürlük İçin Bir Aradayız” şiarıyla yapacağımız çalışmalar şunlar:
- 14 Kasım’da İzmir’de, yoksulluk ve emek sömürüsüne karşı direnişteki kadın işçiler ziyaret edilecek ve basın açıklaması yapılacak.
- 17 Kasım’da “Kadın Emeği ve Yoksulluk” başlığıyla Kocaeli’de kadın buluşması gerçekleştirilecek. Bu kapsamda Gaziantep’te de kadın buluşması yapılacak.
- 18 Kasım’da Kadın Parlamento Grup Toplantımızı tüm kadın örgütlerini davet ederek gerçekleştireceğiz.
- Sincan ve Bakırköy Cezaevleri önünde Kadın Meclisimiz ve Hukuk Komisyonumuz birlikte basın açıklaması yapacak.
- 25 Kasım’a kadar tüm il ve ilçe kadın meclislerimiz kadın yoksulluğu, kadına yönelik şiddet ve kadınların yaşadığı sorunlara dair ev ev, mahalle mahalle toplantılar gerçekleştirecek.
- 25 Kasım’da DEM Parti Kadın Meclisi olarak final yürüyüşümüzü; kayyıma, özel savaş politikalarına, genç kadınların yaşadığı şiddet biçimlerine karşı Hakkâri’de gerçekleştireceğiz.
Kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı; kadın yoksulluğuna, işsizliğine, emek sömürüsüne karşı; savaşa, ranta ve talana karşı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı etrafında kenetlenerek 25 Kasım’ı karşılıyoruz. Erkek devlet şiddetine karşı “Jin Jiyan Azadi” diyerek haklarımız, hayatlarımız, irademiz için; onurlu barış, demokrasi, eşitlik ve özgürlük için bir kez daha sokaklara çıkarak geleceğimizi mücadeleyle inşa edeceğiz. Yaşasın kadın dayanışması! Jin Jiyan Azadi!
1 Kasım 2025
