
Kadın Meclisi Sözcümüz Halide Türkoğlu, Kadın Koordinasyonu üyelerimiz ve Ankara İl Kadın Meclisimizin katılımıyla infaz yakmalara, keyfi uygulamalara ve baskı politikalarına karşı Sincan Cezaevi önünde açıklama yaptık. Burada konuşan Türkoğlu, şunları söyledi:
Ülkenin demokratikleşmesinin yolu cezaevlerindeki hak ihlallerinin son bulmasından geçiyor
Bugün Sincan Cezaevi önündeyiz. Hapishanelerde yaşanan hak ihlallerini ele almak için bu açıklamayı yapıyoruz. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile birlikte ülkede temel gündemlerden biri de hapishanelerde yaşanan hak ihlalleridir. Biz bu cezaevini siyasetçilerin tutuklanmasından da biliyoruz. Kürt sorununda demokratik çözümün olmayışı nedeniyle bu ülkede siyaset yapanların cezaevlerine gönderildiğini biliyoruz. Siyaset yapanlar, belediye başkanları, milletvekilleri hala cezaevlerinde rehin tutulmaktadır. Bu ülkenin demokratikleşmesinin aynı zamanda cezaevlerindeki hak ihlallerinin son bulmasından geçtiğini biliyoruz.
Sincan’daki hak ihlalleri Türkiye’de hapishane sisteminin nasıl ele alındığını gösteriyor
Bugün Sincan Cezaevi, hapishane rejiminin nasıl bir işkence rejimi haline getirildiğini gösteren bir örnek. Sincan Cezaevinde yaşanan hak ihlallerinin her biri Türkiye’de hapishane sisteminin nasıl ele alındığını gösteriyor. O yönüyle, buradan hem Sincan Cezaevi Müdürlüğüne hem de Türkiye’deki bütün cezaevi müdürlüklerine seslenmek ve Adalet Bakanlığına çağrı yapmak istiyoruz. Aynı zamanda ülkede toplumsal barışın ve adaletin sağlanması için Türkiye kamuoyuna da çağrıda bulunmak istiyoruz. Sincan Cezaevinde yaşanan hak ihlallerini, siyasi tutsakların ne şekilde hak ihlallerine maruz kaldığını ve adli tutuklu kadınların burada nasıl bir işkence sistemine tabi tutulduğunu göstermek istiyoruz.
İdari ve Gözlem Kurulları keyfi ve ideolojik bir yaklaşımla infazları yakıyor
Uzun zamandan beri hem siyasi tutsaklar hem de adli tutuklular üzerinde infaz yakma sorunu temel gündemlerden biri. “İdari ve Gözlem Kurulu” denen bir yapılanma söz konusu. Bu kurullar aracılığıyla, cezası biten ve tahliye olması gereken birçok tutuklunun infazı keyfi bir şekilde ve ideolojik bir yaklaşımla yakılmaktadır. Bu infaz yakmaların her biri, başta siyasi tutsaklar olmak üzere, kamuoyunun temel gündemlerinden biridir. Bu infaz yakmalar keyfi olduğu için aslında tutukluların her biri burada rehin tutulmaktadır. Bunu neden mi söylüyoruz? Çünkü kurullar keyfi ve ideolojik bir yaklaşımla infaz yakmayı ele almaktadır. Çıkarsa ailesiyle kavga eder gibi bir gerekçe üzerinden infazlar yakılmaktadır. Ya da koğuşta fazladan gazeteyi yanında bulundurması infaz yakmaya gerekçe gösterilmektedir. Bunun gibi sayabileceğim çok fazla örnek var. Bunu sadece Sincan Cezaevi yapmıyor. Neredeyse hapishane sistemi olarak bütün cezaevleri bunu yapmaya devam etmektedir.
Adaletin olmadığı yerde demokrasi inşa edilemez
Bir yandan demokratikleşmenin konuşulduğu, bir yandan Kürt sorununun demokratik çözümünün konuşulduğu, bir barışın inşasının konuşulduğu bir zamandayız. Tam da bugün Meclis’in bu çalışma için bir araya geldiğini biliyoruz. Ama aynı zamanda adaletin olmadığı yerde demokrasinin de inşa edilemeyeceğini belirtmek lazım. Bu nedenle bizler, başta siyasi kadın tutsakların infazlarının yakılmasına karşı mücadelemizi büyüteceğiz. İnfaz yakmaların son bulması, idari gözlem kurullarının keyfi uygulamalardan vazgeçmesi, hatta bu kurulların tamamen ortadan kaldırılması çağrısında bulunuyoruz.
Hasta tutsaklar için “hapishanede kalabilir” denmesi bir cinayetin nasıl işlendiğini ortaya koyuyor
Bir diğer asıl ve önemli gündem de hasta tutsaklar meselesi. Bu ülkenin en temel sorunlarından biri ve aynı zamanda insan haklarının cezaevinde nasıl askıya alındığını da gösteriyor. İHD’nin raporuna göre, Türkiye’de 1412 hasta tutsak mevcuttur ve bunun 335’i ağır derecede hastadır. ATK aslında hasta tutsaklara keyfi uygulamalarla rapor hazırlıyor. Yine burada bir ideolojik yaklaşım da söz konusudur. Hasta tutsaklar için “hapishanede kalabilir” denmesi hem insan hakkı ihlalidir hem de hapishane sistemi içerisinde göz göre göre cinayetin nasıl işlendiğini de ortaya koyuyor. 1996 yılından beri tutuklu bulunan Fatma Tokmak bunun bir örneğidir. Kalp ve birçok ciddi hastalığı bulunmasına rağmen Adli Tıp Kurumu üzerinden alınan raporlarla tahliyesi engelleniyor.
ATK hasta tutsaklar konusunda suç işliyor
Yine Suruç Katliamında kaybettiği çocuğunun mezarı başında konuşma yaptığı için tutuklanan Besra Erol aynı şekilde kalp, tansiyon ve guatr hastalıkları bulunmasına rağmen tahliye edilmemekte. Semire Direkçi, ağır hasta olmasına rağmen tahliye edilmiyor. Pınar Tikit, ağır hasta olmasına rağmen tahliye edilmemekte. Burada sayamadığım yüzlerce hasta tutsak kadın söz konusu ve ne yazık ki ATK temel anlamda bir hak ihlali, bir suç işlemekte. Bu suçun artık son bulması gerekiyor. ATK’nin keyfi uygulamalardan ve ideolojik yaklaşımlardan vazgeçmesi gerekiyor. Hasta tutsakların özgürlüğüne kavuşmasını buradan tekrar talep ediyoruz.
Kadın adli tutukluların yaşadığı hak ihlalleri her geçen gün artmakta
Bu ülkede en temel meselelerden biri de hapishane sistemlerinde oluşturulan politikalardır. Siyasi tutsakların maruz kaldığı işkence sistemi bir tecrit sistemi haline gelmektedir. Adli tutuklular da infaz yakmalardan birebir etkilenen kesimlerin başında gelmektedir. Kadın adli tutukluların yaşadığı hak ihlalleri Sincan Cezaevinde de her geçen gün artmaktadır. Burada görüşme yapan avukatlarımızın aracılığıyla bu bilgilendirmeyi tüm kamuoyuna sunmak istiyoruz. Adli tutuklular, İdare Gözlem Kurulu tarafından terbiye etme amacıyla bir şekilde hak gaspına maruz bırakılmaktadır. Bunu yaparken de yine bir keyfi uygulama. Maddi durumu iyi olan adli tutukluların infaz yakmaları söz konusu olmazken, maddi durumu kötü olan kadın adli tutuklular infaz yakmalara maruz kalmaktadır. Bu ayrımcılık yönetim anlayışının da güç dengeleri üzerinden oluşturulduğunu göstermektedir. Adli tutukluların bazıları haklarını tam bilmemekte ve bilmedikleri için de hak gaspına daha çok maruz kalmaktadır. Örneğin, savcılığa gönderilecek şikayetten bakanlığa gönderilecek dilekçeye kadar hiçbiri kayıt altına alınmamakta ve hiçbir dilekçe dışarıya gönderilememektedir. Ya da diyelim ki bir tutuklu hak gaspına uğruyor. Burada yönetim kurulunun tutuklunun hakkını savunması gerekirken, güçlü olan diğer adli kadın tutuklunun yanında durmakta ve olayı görmezden gelmektedir. Cezaevinde şiddete, cinsel şiddete dair iddialar bulunmakta ve yönetim buna dair bir işlem yapmamaktadır.
Kadın tutsaklar hijyen ürünlerine hiçbir şekilde ulaşamıyor
Uyuşturucunun içeri alındığına dair iddialar var ve buna dair cezaevi yönetimin ciddi bir araştırmaya girmesi gerekmektedir. Ama ne yazık ki yine buna dair hiçbir tedbir alınmamaktadır. Bunun yönetim krizi olduğunu ifade etseler de aslında yetersiz personelden tutalım bir zihniyet sorununa kadar uzandığını da görmek gerekiyor. Adli tutuklular üzerinde uygulanan politikalar adaletsizliği inşa etmektedir. Kadın adli tutuklular cezaevlerinden çıksa dahi adalet mekanizmasına artık inanmamaktadır. İşte bunların her biri bir hak gaspıdır ve adaletin nasıl ortadan kalktığını göstermektedir. Yine şunu da biliyoruz ki cezaevlerinde kalan anneler ve çocuklar açısından kantin fiyatları çok fazla. Hijyen ürünlerine hiçbir şekilde ulaşamıyorlar ve cezaevi yönetimi bu noktada yeteri kadar hizmet sunmuyor. Hijyenin olmadığı yerlerde hastalıklar çıkmakta ve zehirlenme vakaları her geçen gün artmaktadır. Bunların her biri temel insan hakkı ihlallerinin cezaevlerinde nasıl yaşandığını bizlere göstermektedir. İşte bunların her biriyle DEM Parti Kadın Meclisi olarak mücadele edeceğiz.
Gerçek bir toplumsal barışın inşası için adalet sisteminin hayata geçirilmesi gerekir
Bir yandan siyasi tutsakların özgürlüğünü savunurken, diğer yandan hapishaneler içerisinde kadınların nasıl bir işkence sistemine tabi tutulduğunu da her yerde göstermeye devam edeceğiz. Barışın ve demokratik toplumun inşasının aynı zamanda hapishanelerden geçtiğini tekrardan ifade ediyoruz. Hapishane sistemi böyle oldukça, siyasi tutsaklar hapishanelerde rehin tutuldukça aslında bu ülkede toplumsal bir barışın inşası olamayacaktır. O yönüyle, gerçekten toplumsal bir barışın inşa edilmesi gerekiyorsa siyasi tutsakların özgürlüğüne kavuşması gerekiyor. Gerçekten toplumsal bir barışın inşa edilmesi gerekiyorsa hasta tutsakların özgürlüğüne kavuşması gerekiyor. Gerçekten toplumsal bir barışın inşa edilmesi gerekiyorsa adalet sisteminin hayata geçirilmesi gerekiyor.
Gerçek bir barış ve adalet bu ülkeye kadınların mücadelesiyle gelecektir
Adaletin, her yönüyle temel insan haklarını göz önünde bulunduracak ve insan onuruna yakışacak bir şekilde inşa edilmesi gerekiyor. Bizler kadın özgürlük mücadelemizle ve dayanışmamızla bunu büyüteceğiz. Mücadeleyi büyütmek özgür ve eşit yaşamın inşasını oluşturacaktır. Bu ülkede gerçek bir barışın, gerçek bir demokrasinin, gerçek bir adaletin inşası kadınların dayanışmasıyla olacaktır; kadınların özgürlük mücadelesiyle hayat bulacaktır. Tekrardan bütün cezaevleri yönetimlerine, bütün cezaevi müdürlerine ve Adalet Bakanlığına sesleniyoruz: Yaptığınız iş, iş değildir; yaptığınız suçun alasıdır. Yaptığınız insan haklarına yönelik bir suçtur. Bu suçu işlemekten vazgeçin. Bunun için bir yasa oluşturmaya gerek yok. Bunun için herhangi bir anayasaya da ihtiyaç yok. İnsan haklarına değer veriyorsanız, ahlaki değerleriniz varsa bu uygulamalardan vazgeçersiniz.
Tüm kamuoyunun vicdanına da tekrar sesleniyoruz: Hasta tutsakları yalnız bırakmayalım, siyasi tutsakların özgürlüğü için mücadele edelim. Kadın tutukluların yaşadığı işkence sistemine hep birlikte son verelim.
5 Ağustos 2025