Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı ikinci gününde devam etti

Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansının ikinci günü, Prof. Mohamed Refaat, Prof. Norman Paech, Marksist Avukat John Holloway gibi isimlerin konuşmalarıyla devam etti.
 
Ertekin: Ortadoğu’nun yeniden inşasının Kürt istisnası ile birlikte tartışılması gerekir

İlk oturumda konuşan Dr. Orhan Gazi Ertekin, “Anayasal Vatandaşlık ve Kimlik Tanımları Işığında Yeni Bir Toplumsal Sözleşme” başlığıyla yaptığı konuşmada, Kürt halkının kimlik mücadelesine vurgu yaparak, Kürt anayasacılığının kurumsallaşmaya başladığını ve bunun da politik olduğunu belirtti. "Ortadoğu’nun yeniden inşasının gerçekleşmekte olduğu bu dönemde, bütün kurulu düzen tartışmalarının da Ortadoğu’nun yeniden inşasının da artık Kürt istisnası ile birlikte tartışılması gerekiyor” dedi. 

Türkiye’nin kendi toplumsal gövdesine uygun bir anayasacılığa ihtiyacı var

Ertekin sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye Anayasası daima ikili hukukla yönetilmiştir. Biri anayasa, diğeri de TMK ile kendi anayasallık anlayışını ortaya koymuştur. Bu ikili hukuk toplumu sürekli bölen bir hale gelmiştir. Dolayısıyla sürekli ayrımcılıkla, etnik ve inançsal hiyerarşiyle kendisini yeniden inşa etmiştir.”

Türkiye’de “Türk” ulusal kimliğinin olduğunun altını çizen Ertekin, bu kimlikle siyasal ve hukuksal haklar yerine etnik sadakatin öne alındığını söyledi. Türkiye’nin anayasacılık anlayışını şiddetle tuttuğunu belirten Ertekin, “Türkiye’nin kendi toplumsal gövdesine uygun bir anayasacılığa ihtiyacı var” dedi. 

Refaat: Üniversitede Kürt halkının mücadelesi üzerine dersler veriyoruz

Mısırlı çağdaş tarih profesörü, eski dekan ve Damanhour Üniversitesinden Prof. Mohamed Refaat, “Demokratik Bir Ulus İnşa Etmede Tarihsel Deneyimlerin Önemi” başlıklı sunumunda, üniversitede Kürt halkının mücadelesi üzerine dersler verdiğini söyleyerek, Öcalan’ın Kürt halkının mücadelesindeki önemine vurgu yaptı. 

Paech: Öcalan Kürt devleti nosyonuna karşı Türkiye’yi demokratikleştirme iddiasını öne sürdü

Almanya’dan akademisyen, avukat ve siyasetçi Prof. Norman Paech, “Yerel Demokrasinin Merkezileşmeye Karşı Güçlendirilmesi ve Hegemonik İlişkilere Direniş” başlıklı sunumunda, 96’da Öcalan’ı ziyaret ettiğini ve önemli tartışmalar yürüttüklerini hatırlattı. Özerklik ve özyönetim mücadelesi üzerine tartışmalar yaptıklarını belirten Paech, “Öcalan’ın ‘demokratik ulus’ kavramı çeşitli kimliklerden oluşan, ortak demokratik kurallar belirleyen ve devlet normunun üstüne geçecek bir kavramdır” dedi. Savaşın aşılmasının tek yolunun demokrasi olduğunu belirten Paech, “Kürtler gibi bir halkın kimliğinin tanınması için kendi kaderini tayin hakkı önemlidir” dedi. Paech, “Öcalan Kürt devleti nosyonunu ayrı bir şekilde tartışıyor. Öcalan merkezisizleşmeyi hedefleyerek Türkiye’yi demokratikleştirme iddiasını öne sürdü” ifadelerini kullandı. 

Mater: Saldırgan dil bu ortamı zedeliyor

Gazeteci-yazar Nadire Mater, “Hakikat, Barış Dili ve Söylem İçin Basın Özgürlüğü” başlığıyla sunumunu yaptı. Mater, şunları söyledi: “Bugün holdinglerin medyasından AKP’nin medyasına geçildi. İktidar medyası ve iktidar karşıtı medya olarak ikiye ayırmak gerekiyor. İktidarın karşısındaki medya ile ilgili çok önemli sorunlarımız var. Güç odaklarından bağımsız medya çok az. Gazeteciler de umutsuzluk içinde. Artık haber yapmakta da hevesli değiller. Sansürden dolayı haber mücadelesi vermek de kolay olmuyor. Çözüm sürecinde, bu kırılgan ortamda ciddi bir özensizlik var. Bunun yapılmaması gerekiyor. Bütün bunları yapmanın yolları var. Saldırgan dil bu ortamı zedeliyor. Bu konuda her birimize ciddi görevler düşüyor.” 

Ayrıca Avrupa Sosyalistleri Genel Sekreteri Giacomo Filibeck, UNITE Sendikası Dış ilişkiler Sorumlusu Simon Dubbins, Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Üyesi Brando Benifei ilk oturuma birer video mesaj gönderdi.

“Özgürlük, Barış ve Gelecek Perspektifleri” başlığıyla öğleden sonra yapılan oturuma HDP eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın mesajlarının okunmasıyla başlandı. Konferansı selamlayan Demirtaş ve Yüksekdağ, katılımcılara başarı dileklerini iletti. İnsan hakları savunucusu Eren Keskin, moderatörlüğünü üstlendiği oturumun başlangıcında kısa bir konuşma yaptı. Keskin, barış kelimesinin Kürtler için büyülü bir sözcük olduğunu ifade ederek, barışı toplumsallaştırmak adına nelerin yapılması konuşulmasının gerektiğini ifade etti.  

Nadirova: Barış ve demokrasi sürecinin yeni kapılar açmasını diliyorum

Kazakistan Halk Meclisi Üyesi Narin Nadirova, “Eski Sovyet Kürtleri ve Sınırların Anlamsızlığı” başlığıyla Kürtçe yaptığı konuşmada, atalarının Serhat Bölgesinden Şeyh Sait isyanı sonrasında sürgün edildiğini söyledi. Kürtler arasında o dönemde sınırlar olmasına rağmen gönüllerinin Kürdistan’da olduğunu söyledi. Atalarının Stalin döneminde Orta Asya’ya sürüldüğünü söyleyerek, “Türkiye'de Ahıska halklarının hakları ne kadar tanınıyorsa Serhat’tan Kazakistan’a göçen Kürtlerin hakları da tanınmalıdır” dedi. Nadirova son olarak, “Barış ve demokrasi sürecinin yeni kapılar açmasına yönelik büyük umutlarımız var, herkese başarılar diliyorum” dedi.

John Holloway: Öcalan ve Kürt özgürlük hareketine barış süreci için sonsuz desteğimi belirtmek için geldim

Meksika’dan marksist avukat, sosyolog ve filozof John Holloway, “Karanlıkta Parlayan Bir Işık” sunumuna “Buraya sizlerle birlikte olmak için 11 bin kilometre yol kat ederek geldim. Peki, neden geldim? Çünkü burada karanlıkta parlayan bir ışık çekti beni” diyerek başladı. Kendisini çeken ışığın çok parlak ve güçlü yansıyan bir ışık olduğunu, 11 bin kilometre uzaktan göründüğünü belirten Holloway, şöyle devam etti:

“Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketinin ışığıydı bu. Dünyanın karanlığında ve karanlığa karşı parlayan bir ışık. O kadar zalim bir dünyada, Türkiye bir adamı 20 yıldan fazladır tecritte tutuyor. Sadece kendini ve hayatını özgürlük mücadelesine adadığı için tecritte tutuluyor. Türkiye, Öcalan’ı hapiste tuttuğu her gün uluslararası bir ayıp işliyor. Bu dünya çok zalim ve karanlık bir yer. Bu yüzden karanlıkta parlayan ışıkları görmek benim için çok önemli. Paranın zıt yönünde giden ışıkları görmek çok önemli benim için. Gökyüzünde iki ışık var benim için: Biri, Kürt Özgürlük Hareketi diğeri de Meksika'da Zapatista Hareketi. Hepimiz karanlıkta bir ışık yaratmaya çalışıyoruz.

“Hem Kürt hareketi hem de Zapatistalar komünleşmeyi kendi pratiklerinde yüksek düzeyde geliştirmişlerdir. Bu hareketlerin ikinci özelliği ise devlet karşıtı olmalıdır. Herhangi bir devlet en geniş biçimde ırkçıdır, vatandaşları arasında ayrımcılık yapmaya dayalıdır. Devlet bir şiddet örgütlenmesidir, ancak komün değildir. Devlet bir örgüt biçimi olarak savaşlara, komün ise barışa yol açar. Öcalan kadınların köleliğinin dünyadaki en eski kölelik olduğunu söylerken haklıydı. Dördüncüsü, bu ışıklar eko-kırıma karşıdır. Bu noktada doğa ile uyumlu bir ilişki kurmak zorundayız. Beşincisi, milliyetçilik karşıtı olmalarıdır. Zapatistalar ulusal kurtuluş mücadelesini çok uzun zaman önce terk ettiler. Öcalan da oldukça güzel bir şekilde Özgürlük Sosyolojisi kitabında bu reddiyeyi söyler, kimlikçi politikaların terk edilmesini söyler.  

“Türkiye Devleti ile bu zorlu, detaylı ve önemli müzakerelerinizde -ki bunları destekliyorum- temenni ediyorum ki radikalliğinizi yitirmeyin, ne kadar özel olduğunuzu unutmayın. Bizler için Meksika’da, Latin Amerika'da Kürt hareketi çok özel bir hareket; özel bir ışık, aydınlık saçan özel bir hareket. İnsanlık onurunun ışığı karanlık dünyaya karşı saçılıyor. Lütfen bunu unutmayın. Dünya halklarının sizlere baktığını ve sizlerde umut aradığını sakın unutmayın. Bunun için okyanuslar ve karalar üzerinden İstanbul’a geldim. Size, Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketine, barış süreci için sonsuz desteğimi belirtmek için geldim.”

Laura Boldrini: AB ülkeleri süreci desteklemeli ve Kürt halkının yanında olmalıdır

İtalya Parlamentosu İnsan Hakları Komitesi Başkanı Laura Boldrini, “Avrupa’nın Kürt Sorununa Yönelik Algısının Dönüşümü: Bireysel Haklardan Özgürlük ve Barış Zemininde Kolektif Haklara” başlıklı sunumunda konferansta bulunmaktan mutluluk duyduğunu söyledi. Gazze, Sudan ve dünyanın farklı bölgelerindeki savaşlara, açlığa, askeri harcamaların artmasına, nükleer silahlanmaya dikkat çeken Boldrini, “Geçtiğimiz on yıllarda özgürlük ve barış hiç bu kadar tehlikede olmamıştı. Ancak bunlar bizi korkutmamalı” dedi.

Boldrini, 27 Şubat’ta Öcalan'ın başlattığı sürecin ve PKK'nin kendisini feshetmesinin bölgede istikrar için önemli bir fırsat olduğunu belirterek, şunları söyledi: 

“Uluslararası camianın bu fırsatı yakaladığını söyleyemem. Öcalan'ın mesajına ve PKK’nin silah bırakmasına dair takdir mesajları görmek isterdim. AB bu sürece her düzeyde angaje olup garantör olarak dahil olabilir. Öcalan’ın silah bırakma çağrısı aynı zamanda toplumun demokratikleşmesi çağrısıdır. Avrupa, Öcalan'ın özgür kalması için gereken kararlılığı ve cesareti göstermeli, çağrı yapmalıdır. Öcalan ve tüm siyasi mahkumların serbest kalması olmazsa olmazdır. Demirtaş’ın serbest kalması AİHM kararlarının zorunlu kıldığı bir hükümdür. AB ülkeleri artık bu utanç verici sessizliği bozup süreci desteklemeli ve Kürt halkının yanında olmalıdır.” 

Haydar Ergül: Öcalan’ın manifestosunun özü tekrar öze dönüştür

Demokratik Modernite Dergisi Editörü Haydar Ergül, “Öcalan'ın Manifestosu: Barış ve Demokratik Toplum Perspektifi” başlığında konuştu. Ergül, Holloway’in “Karanlıkta Parlayan Bir Işık” metaforunun konuşmasında işini kolaylaştırdığını söyledi. Ergül konuşmasının devamında şunları söyledi:

“27 yıl önce 50 güne yakın Sayın Öcalan ile Roma’da zor ve çetin bir dönemde zaman geçirdim. Kapkaranlık o günlerde ne olacak diye sorardık. Ben hep küçük bir ışığa gittim, o küçük ışığı büyüte büyüte buraya kadar geldim. Fakat bugün yoldaş Holloway’dan gördüm ki bu ışık Öcalan'ın kendisidir. Manifestosunun özü bellidir, ışıktır. İmralı'nın taşları ve betonları arasında o ışık 27 Şubat’ta bize yansıdı. Sadece bizi değil bütün dünyayı etkiledi.

“Bu ışık sadece Kürtlere hitap etmiyor, Meksika’daki yoldaşını uçağa bindirip buraya getiriyor. Bunun anlamına, sırrına ulaşamazsak Öcalan'ı anlayamayız. Herkes özgürlük hareketi ve Öcalan'a kuşkuyla bakmıştır. Çünkü normal değiller, çünkü normal olan Ortadoğu'da mevcut düzeni kabul etmektir.

“Öcalan’ın manifestosunun özü tekrar öze dönüştür, kadın eksenli toplumsal varlıktır. Kapitalizm yaşanamaz bir dünya yaratmış, doğayı yok etmeye başlamıştır. Esas olan doğadır, varlık gerekçemizdir. Doğa yoksa hiçbir canlı yoktur.

“Sınıfları ortadan kaldırmak gerekir. Sınıf ayrıştırıp çatıştırır, bunun çözümü ise komündür. Komünün özünde ise kadının özü ve bilgisi yatar. Toplum sadece bilgi değil aynı zamanda histir. Öcalan’ın 27 Şubat çağrısına çok kişi şaşırmıştır. Devletin yerine komünü ikame etmek Öcalan'ın Marksizm eleştirisinde vardır. Sosyalizm özünde komündür, komünalitedir, özdeştir.” 

Nobel Barış Ödülü sahibi, hukukçu Şirin Ebadi’nin video mesajından sonra gerçekleştirilen forumda ise bazı konuklara söz verildi.

Konferansın üç dilde (İngilizce, Türkçe ve Kürtçe-Kurmancî) hazırlanacak sonuç bildirgesi önümüzdeki günlerde açıklanacak.

7 Aralık 2025